Cumartesi , 20 Nisan 2024

Hepimizin Şehri Maraş

Bazı şehirler vardır, onlardan ayrılırken bir daha bu şehre gelmeyeceğinizi bilirsiniz. Cazip, gizemli, bilinmedik hiçbir tarafı yoktur. Bazı şehirler de vardır, sanki hep orada yaşamışsınız, aslında oralı imişsiniz gibi hissedersiniz.

Yazı ve Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

Memleket Şehirler

Ayrılsanız da orası sizin memleketinizdir, bir daha gelemeseniz de içinizde bir yer hep o şehirden kalakalmıştır. Rüyalarınız o şehrin o sokaklarında, köyünde kasabasında, gölünün üzerinde dağının zirvesinde geçip durmaktadır. O şehirden ayrı yaşadığınızda sanki memleketinizden, anne-babanızdan ayrıymışsınız gibi hissedersiniz. Lafı uzatmadan söyleyeyim; Maraş, tam da böyle bir şehirdir. Misafirini kucaklar, sarar sarmalar, onlara ‘nerelerde kaldın!’ diyen bir büyüğün munis sesi ile seslenir.

Güngörmüş Ama Genç

Milattan önce 2 bin’li yıllara tarihlenen başlangıcı ile güngörmüş, çok şeyler yaşamış bir şehir Maraş. Hititlerden, Asurlulara, Medler ve Perslere, ardından Roma ve Bizans’a kadar birçok medeniyetin izlerini taşıyan şehir milattan sonra 632 yılında Müslümanlıkla tanışmış. Anadolu’nun fethi hareketinden sonra uzun bir süre Bizans’la Türk Beylikleri arasındaki mücadelelere sahne olmuş. Bu dönemden birçok cami, köprü, medrese gibi mimari yapılar şehre şeklini vermiş. Anadolu’da bir Selçuklu alışkanlığı olarak hatırladığımız Ulu Cami geleneğine uygun olarak Maraş’ta da anakentin tam merkezinde ismi ile müsemma bir Ulu Camii mevcut. Kale’nin tam karşısına denk gelen camiin konumu kapalı çarşının da başlangıç noktasını oluşturuyor. Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı şehirlerinde sıklıkla karşılaştığımız Kapalıçarşı, Maraş’ta da şehrin merkezinde ve her türlü ihtiyacı karşılamaya yönelik olarak planlanmış. Çarşıda, Harry Potter ve Truva filmlerine yemeni yapan Kopar ailesi gibi yemeniciler, ahşap oyma ürünler satan mağazalar, kırmızı biberlerin renkleri ve kurutulmuş biber, patlıcan askıları ile dikkatinizi çekecek olan baharatçılar, yüncüler, el yapımı bıçaklar satan ustalar, nalbantlar, halıcılar ve daha birçok esnaf günün bereketini dükkanlarında bekliyorlar. Kapalıçarşı’nın hemen arkasında yer alan muhitte de demirciler ve bakırcılar çarşısı yer alıyor. Gün içinde burayı dolaşırken sanki bir koro size örneği olmayan bir konser veriyor gibi bir sokak müziği ile karşılaşıyorsunuz. Bir dükkanda demirci örsü ile elindeki ucu kızartılmış baltaya vururken diğer dükkanda bir kaynak ustası demirden bir kapıyı ya da bir metal parçayı işliyor. Ustaların yüzlerinde bir sanatçı izi var. Yüzyıllarca kullanılacak bir eşyayı üretmenin enerjisi onları sonsuzlukta konuşan hatiplermiş gibi dingin yapıyor.

Suyun Şehri

Maraş, bir Akdeniz şehri olmakla birlikte neredeyse Karadeniz şehirleri kadar ‘Su Şehri’ diye tanımlanabilecek bir yer. Menzelet Baraj gölü, Sır Barajı, Gavur Gölü, Milcan Gölü, Berke Baraj Gölü, Kartalkaya gibi göllerin ve Ceyhan ve Aksu nehirlerinin bu tanımlamada büyük etkisi var. Belki de bu yüzden şehrin havası ılıman iklim özellikleri gösteriyor. Göller Maraş’ın ve yakın birçok şehrin su ihtiyacını karşılamakla birlikte birçok balıkçı için geçim kaynağı da oluşturuyor. Sır barajı başta olmak üzere diğer baraj göllerinde alabalık çiftlikleri bulunmakta.

Irmak, dere ve yer altı suları ile beslenen Menzelet Baraj Gölü’nde yaşayan sazan balıkları yörenin en leziz tatlarından birini oluşturuyor. Göl üzerinde bir balıkçı evinde kalan Mahmut Dağ geçimini bu göldeki balıklardan sağlıyor. Kendisi gibi birkaç balıkçı ile birlikte sabahın 5’inde güne başlayan Dağ ve arkadaşları gölün farklı yerlerine kurdukları ağlardan öğlen saatlerine kadar topladıkları balıkları balık halinden gelen yetkililere satıyorlar. Birçok hanenin geçimi bu balıklarla sağlanıyor. Menzelet Gölü’nün balıkları kadar değerli bir başka özelliği de büyüleyici bir manzaraya sahip olması. Eski Kayseri –Maraş yolu baraj yapılınca burada suyun altında kalmış. Önceleri insanların kolaylıkla ulaştığı dağ yollarında şimdi ancak balıkçılar ve dağlarda koyun otlatan çobanlar dolaşıyorlar. Gölün Maraş yönünde yer alan ve Yüzüklerin Efendisi filmindeki platoları aratmayacak görkemi ile sizi karşılayan Ali Kayası kesinlikle görülmeye değer yerlerden biri. Şimdilerde balıkçı tekneleri ile yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra karşınıza ucu bucağı olmayan bir duvar gibi çıkan Kaya’nın bulunduğu yere Hz. Ali’nin geldiğine ve hatta atının nal izlerinin de kayanın bazı yerlerinde hala bulunduğuna inanılıyor. Ali Kayası’na gelmeden hemen sağda bir mağara bulunuyor. Bölge sular altında kalmadan önce, hatta antik çağlarda yolcuların gelip dinlendiği bu mağara ismi ile müsemma olarak Yolcu Mağarası diye adlandırılmış. Mağaranın içinde senenin yaklaşık 10 ayı boyunca bir şelale akıyor. Kalan iki ay kuruyan şelale, tıpkı Pamukkale’deki travertenler gibi görülmeye değer izler bırakıyor. Bir bahar günü yolunuzu buraya düşürmenizde fayda var.

Suyun Altından Sanki Biri Bakıyor / Yeşilgöz

Maraş ve su isimlerini yan yana kullandığınızda mutlaka bahsetmeniz gereken üçüncü bir ismi zikretmek gerekiyor; Yeşilgöz. Maraş’ın Göksun karayolunun 55. kilometresinde yer alan ve Döngel Mağaralarının yakınlarında bulunan Yeşilgöz, Merkez’e bağlı Tekir kasabasında yer alıyor. Gölün turkuvaz yeşili ile maviye çalan rengi başta olmak üzere büyüleyici bir güzelliği var. Derinliğinin tam olarak tespit edilemediği kaynak gölde bugüne kadar birçok dalış ekibi keşif yapmış. 25 metreden sonra mağaranın başladığı, bu mağaranın da geniş koridorlarla 45 metreye kadar inip burada da iki kola ayrıldığı tespit edilmiş. Gölün yer altı suları ile başka su kaynakları ile birleştiği tahmin ediliyor. Maraş tabiriyle “Karpuz Çatlatan” bir soğukluğu olan gölün etrafı mesire alanı olarak düzenlenmiş. Her mevsim göz zevkinize etkileyici manzaralar bırakacak olan Yeşilgöz’ü dünya gözü ile en az bir kez görmenizde fayda var. Yeşilgöz’e bakarken şefkatli ve munis biri sizi izliyor gibi hissedeceksiniz.

Kahramanmaraş’ta Tarih Gün Yüzüne Çıkıyor: Germanecia

Anadolu’nu toprakları binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Sümerler, Hititler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar bunlardan sadece birkaçı. Anadolu için önemli kavşak noktalarından biri olan Kahramanmaraş’ın tarihine baktığımızda ise bir rivayete göre M.Ö. 2 bin, bir diğerine göre ise M.Ö. 3 binli yıllara uzandığını görüyoruz. Ünlü tarihçi Heredot’a göre şehrin ismi Hitit generali Maraş’tan alınma. Maraş tarih boyunca Hititler, Asurlar, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar ve Selçuklular arasında el değiştirmiş. Bütün bu kültürlerin izini şehrin dört bir yanında görmek mümkün.

Maraş ziyaretimiz sırasında bunlardan en heyecan verenini bizzat görme imkânı da bulduk: Germenicia mozaikleri. M.S. 1. yüzyılda kurulan antik bir Roma kenti olan Germenicia’nın özellikle zenginlerinin yaşadığı bölümünde bulunan evlerden bir eser kalmamış. Ancak evlerin zemininde bulunan muhteşem mozaikler bugün Kahramanmaraş’ın Dulkadir ve Bağlarbaşı mahallelerinde tek katlı evlerin altında ortaya çıktı. Halen kazıların sürdüğü bölgede çok daha fazla mozaik olduğu tahmin ediliyor.

Şimdilik bir evin istimlak edildiği bölgede yüze yakın tarihi mozaiğin olduğu tahmin ediliyor. Mozaiklerin büyüklüğü ve zenginliği anlamında Zeugma ile yarıştığını belirtelim. Ayrıca işlenen konular diğer mozaiklerden oldukça farklı. Günlük hayatla ilgili av sahneleri, havyan figürleri, ağaç ve meyveler resmedilmiş. Ayrıca mozaiğin zeminde bulunduğu binanın bir resmi de yine resmedilen konular arasında bulunuyor. Mozaiklerin yaşı tam olarak bilinmemekle birlikte M.S. 3-4. yüzyılda yapıldıkları tahmin ediliyor.

Maraş’ta başta Vali Mehmet Niyazi Tanılır Bey olmak üzere Arkeoloji Müzesi Müdürü ve Belediye Başkanı’nın çabaları ile bölgede istimlak çalışmaları da başlamış. Yapılan çalışmalara uzun soluklu bir proje olarak bakan Vali Tanılır, gelecek nesillere gurur duyacakları bir miras bırakma çabasında olduklarını dile getiriyor. Dünya mozaik haritasında fazlasıyla önemsenecek bir yer kaplayacak olan Maraş eğer yer altında saklı duran bu güzelliğini gün yüzüne sağsağlim çıkarabilirse belki de dünyanın en büyük ve en etkileyici mozaik müzesine sahip olabilir.

Gâvur Gölü ve Gâvur Dağı

Yüz bin dönüm büyüklüğünde bir göl hayal edin. Gölün üzerinde göz alabildiğine bir sazlık. Sazlıklarda sülünler, leylekler, yalıçapkınları, isimlerini bilmediğiniz yaklaşık 450 kuş türü, tertemiz gölde balıklar, sabah gündoğumlarında rüya gibi bir manzara. Gölün yakın çevresinde hepimizin Amerikalı ya da Sibiryalı sanığımız Mamutlar otlanıyor. Civar köyler için bir dinlenme ve mesire alanı. 200 civarında çiçek türü mevsimler içersinde sere serpe yayılmışlar. Hem kokuları hem görüntüleri ile insanları büyülüyor. Artık anıt ağaç olarak adlandırılabilecek görkemli ağaçlar altında insanlar piknik yapıyorlar. Çocukluklarını bu göl kenarında büyüyerek geçirenler için elbette daha derinlikli bir anlam taşıyan Gavur Gölü için yukarda saydıklarımızı hayal edin demekten başka bir seçeneğimiz kalmıyor. 1960’lı yıllarda zamanın devlet yöneticilerinin kararı ile yüzlerce canlının doğal yaşam alanı olan göl kurutulup tarım arazisi haline getirilmek üzere ıslah edilmiş.  450 kuş türünden bugün sadece ve sadece 20 tür kaldığı söyleniyor. Maraş’ın 30 km güneyinde artık bir göl olduğunu iddia edemeyeceğimiz kadar küçülen Gavur Gölü’nü yeniden ihya etmek üzere çalışmalar başlamış durumda. Türkoğlu Belediyesi sınırları içinde birçok beldeye komşuluk yapan Gavur Gölüne, milli mücadele yıllarında Kahraman Maraşlıların düşmanı karşıladıkları, Beyoğlu beldesi sınırları içinde yapılmış Anıttepe’den bakıyoruz. Yaklaşık yüz yıl önce atalarımızın insan olan düşmanları ile yapılan mücadele kazanılmış ve Maraş kurtularak ‘Kahraman’ olarak tanımlanmış. Ancak şehrin ve ülkenin; cahillik denilen düşmanla da savaşıp doğal alanlarımızı, kültürel miraslarımızı, binyıllarca yaşanarak biriktirilmiş geleneklerimizi de koruması gerekiyor. Buna birey birey bizim ihtiyacımız olmasa da Gavur Gölü’ndeki kuşun, çiçeğin, ağacın, böceğin, kelebeğin ihtiyacı var.

İçindeki kuş türlerinin zenginliğinin Germenicia Mozaiklerinde yer alan farklı türde kuş türleri çiziminin varlığından da belli olan göl ve civarında, tıpkı mozaikler gibi kuşlar da tarihin derinliklerinde kaybolmuş durumdalar. Artık bu şehre uğramayan kuşlar için yeniden bir yaşam alanı oluşması, mozaikten kuşların canlanıp tekrar sazlıklara konması için büyük gayretler gerekiyor. Gavur Gölü, Orta Afrika’dan Viktorya Gölünden başlayıp Kuzeye doğru devam eden Nil Vadisi, Lut Gölü ile Kahramanmaraş’ın kuzeyindeki Ahır Dağında son bulan dünyanın en büyük çöküntü alanlarından birisi olan Rift Vadisinin en kuzey ucunda yer alıyor. Bulunduğu jeolojik konumu ve ortamın doğal ve asli yapısı başta kuşlar olmak üzere, sürüngenler, balık türleri ve çiçek aileleri anlamında çok zengin bir yaşam alanı oluşturuyor.

Şiir’li ve Sihirli

Çoğumuz sevdiğimiz şairlerin, yazarların, sanatçıların memleketlerini bilmeyi merak etmeyiz. Sanırız ki hepsi İstanbulludur. Sanat İstanbul’da icra edilir, roman İstanbul’da yazılır, Şairlerin tümü İstanbulludur, şarkılar-türküler İstanbul’da bestelenir-söylenir ve daha neler neler.. Halbuki durum hiç de zannettiğimiz gibi değil. ‘Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.’ diyen Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere, Nuri Pakdil, Bahaattin ve Abdurrahim Karakoç, Rasim ve Alaaddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Aşık Mahzuni, Erdem Beyazıt, Mevlana İdris Zengin, Akif İnan gibi Türkiye’nin büyük kalemleri Maraş doğumludur. Maraşlılar, bu kadar yazar, şair ve fikir adamı çıkmasının sebebini somut olarak adlandıramasalar da şehir merkezindeki Uzunoluk Hamamı’nın önündeki çeşmeden su içenlerin şair olacağına dair bir inanç taşıyorlar. Bu yüzden olsa gerek gelen misafirlere buradan su içirmek bir gelenek halini almış. Bu sudan içmenin sihri insanı şair yapıyor olsa gerek ki bir şehirden bu kadar çok şair çıkıyor. İşte gidiyorum çeşm-i siyahım türküsü ile Aşık Mahsuni, Mihriban’la Abdurrahim Karakoç modern çağda ülke hafızasına unutulmaz bir miras bırakmışlar. Şiirleri ve düzyazıları ile yaşayan en büyük şairlerimizden Sezai Karakoç, Maraşlı olmadığı halde kendini Maraşlı kabul edenlerden. Orta öğretim yıllarının bir kısmını Maraş’ta geçiren şair; ‘Maraş, çocuk yüreğimin ateş aldığı yerdir.’ diyor.

Maraş mütemadiyen okunmak istenen şiirler gibidir. Bitsin istemezsiniz. Bitince tekrar tekrar okumak gelir içinizden. Bir dergi yazısı mütevazılığı içinde şehrin tamamını anlatmak imkânsız. Oraya yapacağınız bir yolculuk da her şeyi bitirmeyecektir. Farklı mevsim ve tarihlerde yolunuzu ne yapıp edip Maraş istikametine çevirmenizi tavsiye ederim. Hem doğası ve tarihi ile güzel bir şehirde yaşamış olma tecrübesi kazanacak hem de güleryüzlü, samimi, sıcakkanlı, cömert ‘hemşehriler’ kazanacaksınız. Bileninden söylemesi…

GÖRMEDEN GELME

Binyıllar görmüş bir şehir olarak Maraş, kaleleri ile de ünlü. Sınırları içerisinde 32 kale bulunuyor. Çukurhisar, Süleymanlı, Lolaz, Suçatı ( kaleboynu), Suluyayla (menciki) Süleymanlı ( Zeytun), Şahinkayası ( Tanır), Yaylaüstü (Avkasır), Yenice Kaleleri merkez ilçeye bağlı kasaba ve köylerde yer alıyor.

DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Başkonuş Yaylası, Döngel Mağarası, Fırnız Mesire Yeri, Kumaşır Gölü, Kazma Bağları, Menzelet Barajı ve Ali Kayası, Pınarbaşı Mesire Yeri, Tekir Yeşilgöz Mesire Yeri, Kısık Kanyonu, Yavşan Yaylası Tabiat Parkı, Kapıçam Tabiat Parkı

KAHRAMANMARAŞ’TA NE YENİR?

Bir gezgin yeni yerler keşfederken yörenin mutfağının da tadına bakması gerekiyor. Bu zaman zaman kilo olarak geri dönse de keşfedilen yerleri sadece mekanlarla sınırlamamak açısından önemli. Anadolu’nun birçok şehrinde olduğu gibi Kahramanmaraş da yöresel tadları ile ünlü.

Kahramanmaraş Dondurması

Yöresel tadların bir kısmı ise ülke ve hatta dünya çapında ünlenmiş durumda. Kahramanmaraş dondurması bunlardan sadece biri. Şehirde Yaşar Pastanesi olarak bilinen ancak ülkemize ‘’Kahramanmaraş dondurması’ kavramını tanıtan Mado, şehrin önemli sembollerinden. Sert bir dondurma olan Kahramanmaraş dondurmasının en önemli özelliği içinde salep adı verilen maddenin bulunmasadır. Hatta salep, dondurmada ilk kez Kahramanmaraş’ta kulanılmaya başlandı. İlin dondurması sert kıvamı ile bilinir ve benzerlerinin aksine bıçakla kesilerek yenilebilir. Hatta yanınızda taşımak isterseniz kuru buz yardımı ile uzun yolculuklar için de yanınıza alabiliyorsunuz. Kahramanmaraş’a gittiğinizde mutlaka bu dondurmanın tadına bakmalısınız. Bizden söylemesi.

Eşkili Çorba

Bol vitamınli ve zengin malzemeden yapılan ‘Eşkili Çorba’ ise Kahramanmaraş’ın diğer lezzetlerinden biri. Farklı bir tadı olan çorba, özellikle soğuk kış günlerinde yaptığınız ziyaretlerde içinizi ısatacak önemli bir tad. Ayrıca Eşkili köfte de bir diğer farklı lezzetlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bunlara ek olarak içli köfte, mumbar dolması da mutlaka tadına bakılması gereken lezzetlerden birkaçı.

Tarhana

Şehirde dikkatimizi çeken bir diğer yöresel lezzet atıştırmalık olarak tanımlanacak tarhana oldu. Bildiğimiz tarhana çorbasının hammaddesi yassı hale getirilip cipse benzer bir şekil elde ediliyor. Bu cipsler ise poşetlenerek bakkal, market ve kuruyemişçilerde satılıyor. Akşam sohbetlerinde masaya getirilen tarhana cipsi ilginç tadı ve doyurucu lezzeti ile ilgimizi çekmeyi başardı. Kahramanmaraş’ı ziyaret ettiğinizde mutlaka tadına bakmanız gereken bir lezzet.

Antepfıstığı

Adı her ne kadar Antep fıstığı olsa da Kahramanmaraş’ta ciddi anlamad fıstık üretimi yapılıyor. Fıstığın kendisinin yanı sıra ezmesi ve diğer mamüllerini de şehrin birçok yerinde bulmak mümkün. Ayrıca badem, ceviz sucuğu ve un sucuğu gibi tadlar da şehrin lezzet kültüründe yer alıyor.

Bu yazı 2010 yılının Kasım ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 45. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir