Toplumların birbirine olan sevgileri daha çok tarihsel ya da kültürel bağlarıyla alakalıdır. Aynı etnik köken ya da aynı kültürün parçası olmak gibi özellikler toplumların birbirine olan sevgisini ve karşılıklı olarak yapılan fedakarlıklarının temelini oluşturur.
kardespakistan_0005
Yazı ve Fotoğraflar: M. Erkam Bülbül
Bu bilimsel bir tespit olmasa da dünya yüzünde gördüğümüz şekli böyledir. Fakat Türkiye ile Pakistan toplumlarının karşılıklı sevgileri ne tarihsel ne de kültürel bir temele dayanır. Belki pek çok neden sayılabilir ama temel olarak dayandığı bir nokta yoktur. Türk toplumunda pek çok insan Pakistan’ı severken neden sevdiğine dair pek fazla sebep söyleyemez. Bunun adı karşılıksız sevgi olabilir mi?
Bu tespitimizi yaparken şüphesiz toplumumuzun yaklaşımından yola çıktık. Ve yolun diğer yakasına, Pakistan tarafına geçtiğimizde de aynı karşılıksız sevgiyi görmek mümkün oldu. Daha Karaçi havalimanında sırf Türkiye’den geldiğimiz için bize tanınan imtiyazlar ve yapılan kolaylıklardan bu sevgiyi görmek mümkün. Karaçi havalimanında aktarma yapmak için beklediğimiz dokuz saat boyunca pek çok insanla sohbet etme imkanımız oldu. Toplumun geneli İngilizce biliyor. Ve hemen hepsi Türkleri seviyor. Peki bu sevginizin nedeni nedir dediğimizde somut bir neden söyleyemeseler de kardeş ülke olduğumuzu hemen söylüyorlar.
Pakistan Orta Asya’nın güneyinde Afganistan, Çin, Hindistan ve İran’la sınır olup Hint denizine kadar uzayan bir ülke. Hindikuş dağlarından denize doğru uzunca bir hat boyunda Türkiye’nin yüzölçümüne yakın bir yüzölçümüne sahip. Yedi eyaletten oluşan Pakistan, Türkiye benzeri pek çok etnik kültürü de içinde barındırıyor. Ülkenin resmi dili Urduca. Şehirlerde Urduca konuşulsa da çok farklı diller de -özellikle kırsal alanda- konuşuluyor. Fakat hemen her yerde İngilizce olarak anlaşmak da mümkün. Tabi bunun temel sebebi Pakistan topraklarının yıllarca İngiliz sömürgesinde kalması. Zaten sütlü çaydan, sağdan akan trafiğe kadar hemen her şey İngiliz usulü. 1947 yılından öncesine kadar Hindistan’la birlikte. Sonrasında bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesine çıkmış.
kardespakistan_0003
Yolculuğumuz Pakistan’ın en büyük ve kadim şehirlerinden biri olan Multan’a. Pirler ve türbeler şehri olarak anılan Mutlan, dört milyona yakın bir nüfusa sahip. Kesin nüfus söylemek zor çünkü Pakistan’ın nüfusunun ne kadar olduğu da tam olarak bilinmiyor. Kırsal alandaki çok dağınık yerleşim şekli sayım yapılmasına imkan sağlamıyor. Yüzelli milyonun üstünde bir nüfusun olduğu biliniyor sadece. Multan Pakistan’ın orta bölümünde İslamabad ve Lahor’dan Karaçi’ye giden yolların tam kesişme noktasında bulunuyor . Pek çok eski eserin bulunduğu, aynı zamanda dünyanın en iyi Mango’larının da üretildiği yer. Şehrin biraz dışına çıktığınızda da Mango bahçeleri hemen gözünüz çarpıyor.
Bu yıl çok büyük bir afet yaşayan Pakistan’ın, pek çok insanın yaşamını kaybettiği bu selde en çok zarar gören alanlardan biri de Penjab eyaleti. Yani Multan kentinin de içinde bulunduğu eyalet. Zaten Multan’ın şehir merkezinde gözle görülür bir yıkım olmasa da şehrin biraz dışına çıktığınızda özellikle Muzaffer Garh ve Leyyah kentlerine doğru yol aldığınızda selin büyük zararları hemen gözünüze çarpıyor. Ülkede yaşanan büyük gelir uçurumu şehrin merkezinde olduğu gibi şehirle taşra arasında da gözle görülür biçimde ortada. Şehirden biraz uzaklaştığınızda karşınıza çıkan manzara durumun vehametini ortaya koyar nitelikte. Fakat insanlar tüm bu felaket ve sefalete rağmen size sofralarında bir lokma ikram edebilmek için yarışıyor.
Bu bölgenin selden bu kadar büyük zarar görmüş olmasının nedeni ise Leyyah, Muzafferrgarh ve Multan kentlerinin Cenah, Sindh ve İndus nehirlerinin hemen yanı başında olmaları. Çok geniş ve büyük bir düzlük alan olan bu bölgede bu nehirler ne kadar güzel manzaralar veriyorsa o kadar da yıkıcı olabiliyor. Muson ikliminin yoğun yağış olan mevsiminde her yıl su basması tehlikesiyle karşı karşıya kalan insanlar bu yıl çok yoğun bir biçimde yağan yağışın etkisiyle büyük zarara uğramışlar. Bunun temel sebebi olarak ise bu üç nehir üzerine yapılan barajlar gösteriliyor. Sebepleri ne olursa olsun bu büyük afetten sonra sarılması gereken derin yaralar var. Özellikle barınma ihtiyacı ve eğitim kurumlarının tadilatı ilk sıralarda. Elbette açlık ve sağlık tehlikeleri de çok fazla görülüyor.
kardespakistan_0007
MULTAN’A DAİR:
Multan kentini iki bölüme ayırmak mümkün. Birincisi tarihi şehrin olduğu kadim Multan diğeri de onun etrafında büyümeye başlayan yeni Multan. Ve tam da odak noktasında şehri hakim bir noktadan gören Rukn-i Ala tepesi. Bu tepe dışında kilometrelerce etrafta tek bir yükselti görmek neredeyse imkansız. Tepe noktada pek çok türbe var. Bunlardan ikisi yapılarının muhteşemliğiyle şehrin hemen her yerinden görülebilir nitelikte. Büyük ve muhteşem el işçilikleriyle yapılmış bu türbeler tüm güzelliklerine rağmen oldukça bakımsız. Türbelerin içine girmeden ayakkabılarınızı çıkartıyorlar. Ama geniş avlu ve türbe içleri de temizlikten çok uzak. Halkında yoğun bir ilgisi var türbelere. Her daim dolup taşıyor. Türbe lahitlerine çiçek atma ve mum yakma gibi Hint geleneğinden gelen adetlerde hemen göze çarpıyor. Türbelerin etrafında da pek çok meczup insan var. Türbelerden biri Bahaüddin Zekeriyya diğeri ise Şemseddin-i Tebrizi türbesi. Kaynaklar böyle söylüyor. Fakat türbelerin kime ait olduğunu bilmek çok zor. Kitabe ve bilgilendirme konusunda çok zayıf yapılar. Yerel halka sorduğumuzda da kesin bir cevap almak mümkün değil. Herkes farklı bir şey söyülüyor. Fakat küçük bir kitabe Şems-i Tebrizi’nin olduğu da yazıyor. Fakat türbeye Rukn-i Ala denmesi de bu konuda söylediğimizden emin olmamamıza sebep veriyor. Şehrin iki yönüne bakan bu iki büyük yapının arasında kalan bölgede de bir medrese ve muhteşem bir cami var : Hamdiyye ve Kasımiyye camii.
Camiinin imamı ve medresenin de hocası olan büyük bir din aliminden cami hakkında bilgi alıyoruz. On yıldır yapımı devam eden ve iki yıl daha sürmesi beklenen caminin tamamı el işçiliği ile süslenmiş. Göz kamaştırıcı bu camiinin mihrap kısmında yapılan el işlemelerinin arkasına konmuş olan aynalar muhteşem bir derinlik algısı yaratıyor. Camiyi büyük bir hayranlıkla geziyoruz. Ve camiyi gezerken de Türkiye’den gelmiş olmanın avantajı önümüzde çıkıyor. Kapalı kapılar açılıyor ve istediğimiz yerlerin hepsini bize gezdiriyorlar. Bunlar dışında şehirde pek çok güzel camii ve türbeyi de geziyoruz. Kimilerinin ismini dahi öğrenemesek de yapıların muhteşem el işçilikleri bizi mest ediyor. Ve aynı şekilde bakımsızlıkları da üzüyor.
kardespakistan_0006
Kadim Multan’ın daracık sokaklarında kaybolmak da bir şehri gezmenin en zevkli yanı olsa gerek. Hiç durmadan birbirine bağlanan sokaklarda kanalizasyonlar açıktan akıyor. Yer yer çok kötü kokular olsa gördüklerimiz bu otantik şehrin yüzünü çıkarıyor karşımıza. Küçük esnaflarla sohbet ediyoruz. En çok kasaplar ilgimizi çekiyor. Zira üstüne çıktıkları tezgahlarda ayak parmaklarının aralarına sıkıştırdıkları bıçakların yardımıyla et kesiyorlar. Pek çok şeyin bulunabileceği bu sokaklarda dışarıdan gezmeye gelen insanların dikkatini en çok çekecek şey ise kumaşçılar. Kadim Multan sokaklarında gördüğümüz kumaşçılardan sonra şehrin hatırı sayılır büyüklükteki diğer alışveriş merkezlerine geçiyoruz. Göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahip bu mağazalar da her çeşit kumaş mevcut. Zaten Pakistan’da kumaş ve ayakkabıları çok uygun fiyatlara bulmak mümkün. El işçiliğinin ve dericiliğin çok gelişmiş olduğu bu ülkede Çin malı dışında ancak bu ürünleri bulabiliyorsunuz yerli üretim olan. İnsan kendini bu göz kamaştırıcı kumaşların arasında kaybediyor bazen.
kardespakistan_0001
Pakistan’da yerel mutfaklardan yemek yemek çok zor. Çok fazla baharat ve acı kullanılıyor.. Fakat gene de Pakistanın yerel şiş kebabı olan tikkadan mutlaka tadılması lazım. Baharatsız olarak istediğinizde önünüze gelecek çok acılı bu kebap keçi etinden yapılıyor ve muhteşem derece de lezzetli. Eğer acıyla aranız iyiyse o zaman Pakistan mutfağı tam da damak tadınıza hitap ediyor demektir. Sebze yemekleri bulmak çok zor. Bunun yerine tropik meyveler bolca ve en doğal haliyle bulunuyor.
Şehrin sokaklarında arapsaçı gibi trafik var. Aynı anda yayalar, at-eşek arabaları, motorlar ve Pakistan’ın yerel taşıtları rikşalar. Bunların arasına otomobil ve otobüs ve kamyon gibi araçlar da dahil olduğunda tam bir keşmekeş oluşuyor. Hız konusunda çılgın denebilecek şoförlerin pervasızca trafikte ilerlemeleri ve hemen hiç ışık ve kuralında olmaması çok dikkatli olmayı gerektiriyor. Ya da siz de diğer Pakistanlılar gibi kendinizi bu alkışa bırakarak Allah’a emanet diyeceksiniz. Trafik ve araçlar konusunda söz açılınca Pakistan’ın kamyonlarından ve rikşalardan söz etmeden geçmek çok büyük bir haksızlık olur. Çünkü el işçiliğinin mükemmel olduğu bu ülkede kamyon süslemeleri de muhteşem denecek biçimde. Büyük bir ihtişamla süslenen kamyonların arkalarında bağlı olan zincirler de varlık göstergesi. Her santimetresi bir ressam titizliği ile boyanmış bu süslü kamyonlar trafiğin her yerinde. Çok yüklü ve çok eski olmaları sebebiyle de pek çok yerde yolda kalmış halde görüyorsunuz. Hatta günlerce aynı yerde tamir için bekledikleri de oluyor. Ve bazen kaldıkları yerden kaldırılmaları mümkün olmadığından günlerce trafiği de kilitleyebiliyorlar. Fakat bu şoför için hiç de dert edilecek bir durum olmuyor. Rikşalar bu trafikte kullanılacak en hızlı araçlar. Şehirde bu sıkışık trafikte çok hızlı biçimde ilerledikleri gibi çok da ucuz. Fakat sakın 10 km den uzun bir yola gitmeye kalkmayın çünkü o zaman bu tozun ve sıcağın ülkesinde çekilmez bir hal alıyorlar. Otobüsler ve dolmuşlar da bizim dolmuşçularımızı aratır haldeler.
kardespakistan_0002
Çok uzun bir süre kırsal alanda vakit geçirdiğimiz için Pakistan hakkında söyleyeceklerim bir gezi yazısının ötesine geçmelidir. Bu ülkenin siyasi tarihi hakkında pek çok şey söylenebilir örneğin. Ya da şu an bulundukları durumun sebepleri hakkında da pek çok şey söylenebilir. Fakat biz bunların dışında Pakistan insanıyla çok iç içe bir yaşam geçirdik. Bundandır söyleyeceklerimiz insana dair olacak. Misafirperver bir toplum yapısı hakim Pakistan kırsalında. Çok dağınık bir yerleşim var. Ve halk da çok meraklı. Hatta bu biraz fazla olabilecek bir merak var. İklimin getirdiği bir ağırlık mıdır bilinmez tüm işler ağır yürüyor Pakistan’da. Bir de sayılarla ilgili ciddi bir problem var. Ne söyledikleri saatlerde ne de verdikleri rakamlarda tutarlılık bulmanın imkanı yok. Yani öylece akışına bırakılmış bir yaşam. Bunların dışında yaşam biçimlerinden de kısaca bahsedersek; tek katlı -çok lüks olanlar belki bir ikinci ya da üçüncü kata da sahip- evlerde eşyadan uzak bir yaşamları var. Tek bir sedirle hemen her işi görebiliyorlar. Yatak da oluyor, kanepe de, sehpa da. Halı kültürü çok tozlu bir bölge olmasından sebep hiç yok. En lüks evlerde görebileceğiniz birkaç parça koltuk ve beyaz eşya. Bir de otomatik çamaşır makinesi bu ülke için hala çok lüks! İki arada kalmışlık mı denir bilinmez Pakistan şehirleri yaşam biçimi olarak Türkiye’nin 80’li yıllarını anımsatıyor. Fakat bu ülkede teknolojinin her çeşidini de bulmak mümkün. Garip bir çelişki gibi duruyor. Sanki insanlar ısrarla oldukları yerde durmak ve bugünün global dünyasında yer almak istemiyorlar gibi.
Kültürel olarak bu ülkeden bahsetmek gerekirse ilk söyleyeceğimiz şey gazeteler üzerine olacaktır. Bizim gazetelerimizden çok uzak ve farklı. Çok az sayfa ve resim. Matbaa sektörünün gelişmemiş olmasından kaynaklı. Ama televizyon kanalı istemediğiniz kadar. Tabi bunların büyük kısmı Hint kanalları. Ve ülkede ki özentilerin hepsi de Hint ve İngiliz karışımı bir özentinin ürünü. Zaten ülkede gençler kendilerini ya da daha arabesk Hint şarkıcılarına ya da daha İngiliz bir yaşam biçimine öykünerek dikkat çekmek derdinde. Kitap ya da dergi kültürü de ülkede çok gelişmiş değil. Bunun yanında çok iyi üniversiteler ve üzerinde çok şey söylenebilecek medreselere sahipler. Bir öğrenci medrese bitirdiğinde yüksek lisans yapabilme hakkına sahip. Kırsal alanda bile pek çok medrese görüyoruz. İnsanı içine çeken kütüphanelerle karşılaşıyoruz. Ama gördüğümüz medreselerde de hal içler acısı. Pek çoğunun eğitim verecek doğru düzgün bir mekanı bile yok. Yatılı eğitim verenlerinde bir çoğunun yemekhanesi bile yok. Tüm bunlara rağmen gittiğiniz yerlerde gülen yüzlerle karşılaşabiliyorsunuz.
kardespakistan_0004
Pakistan’ın düğünlerinden de bahsetmeden geçemeyiz. Özellikle kırsalda bizim düğünlerimize benzeyen düğünler yapıyorlar. Hani çalgılı çengili deriz ya o misal. Özellikle vurmalı çalgılarla Karadeniz yöresindekine benzer (muhtemelen İngiliz sömürgesindeyken İskoç kültüründen alınmıştır) tulum çalınıyor. Gelinler bizdeki gibi beyaz bir gelinlik giymese de çok fazla süsleniyor. Hatta bazen süslerden gelinleri görmek de imkansız olabiliyor. Özellikle hint kınasıyla genç kızlar ellerini ve ayaklarını süslüyorlar. Motifler muhteşem. Ve bu kınalar iki hafta kadar bir süre içinde tamamen geçiyor. Tüm kadınların burunlarında hızma da görebiliyorsunuz. Bu hızmalar özellikle küçük yaştaki çocuklarda ve nişanlı ya da evli olan kadınlarda olurmuş. Eğer bir genç kız bekarsa hızma takmazmış. Ve hızmaların şekilleri de bazı kabilelerde değişiklik gösterebiliyor.
Gezgin gözüyle bir kenti bir ülkeyi tanımlamak mümkün. Fakat bir insanın gönül gözüyle Pakistan gibi bir ülkeyi tanımlaması hele ki Türk ise çok zor. Hissettiğimiz bu görünmez bağ yanlış ya da kötü olduğunu düşündüğümüz her şeyde bizi üzer durumda. Örneğin temizlik anlayışının yerleşmemiş olması ya da ülke de geri kalmışlığın pek çok izlerinin görülmesi ya da gelir dağılımındaki dev uçurumla birlikte sefaletin üst düzeyde olması. Gerçekten üzücü ve bazen üzülmekten başka bir şey yapamaz halde kalıyoruz.
Bu yazı 2011 yılının Ocak ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 47. sayısından alınmıştır.