Sırtımda ağır mı ağır sırt çantam, elimde Emrah Serbes’in Deliduman’ı, koyuldum Bosna yollarına. Sabah erken saatlerde Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan uçağıma bindim. Nasıl mutluyum, nasıl heyecanlıyım anlatamam. Ne de olsa Bosna’ya ilk gidişim olacak, kalbim kıpır kıpır. Tam bir gezgin ruhu edasındayım 🙂
Yazı ve Fotoğraflar: Cemre Nur Meleke
Mostar
Yaklaşık 2 saat süren yolculuğun ardından, Sarajevo Havalimanı’na iniş yaptık. Küçük ve şirin bir havalimanıydı burası. Hemen exchange yerini buldum ve Eurolarımı Bosnia Mark’ına çevirttirdim. 1 Euro yaklaşık 2 KM (Bosnia-Herzegovina Convertible Mark) ‘ a karşılık geliyor. Ardından taksiye atladım ve kalacağım otele doğru yol almaya başladık. Konaklayacağım otel Sarajevo’nun meşhur Başçarşısı’na çok yakındı. Havalimanındaki taksiler 30 KM’ye Başçarşı’ya götürüyorlar.
İlk kez Sarajevo’ya gelecekler için, konakladığım Bistrik Hotel’i şiddetle öneririm. Temiz, konforlu ve çalışanları çok sıcak kanlı. Hotel’in cafesinde çalışanlarla sohbet ederek keyifli vakit geçirdim. Bosna’daki herkes sıcak kanlı, o yüzden hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Hotel’de Türkçe az biliyorlar ancak çap pat İngilizce biliyorsanız rahatlıkla anlaşabilirsiniz. Bosna’da genel olarak herkes az çok İngilizce ve Türkçe biliyor. Zaten İlkokuldan itibaren eğitim sistemlerinde İngilizce de var. Bu sayede herkes iki dil bilmiş oluyor. Ne diyelim, darısı bizim ülkemizin başına…
Şirin otelimde güzel bir uyku çektikten sonra akşam yemek yemek için Bašcaršija’ya gittim. Türkiye’den arkadaşlarım “oraya gidersen kesinlikle Cevapi ye” demeleri üzerine, gözlerim o an Cevapi aradı. Zaten çoğu yerde vardı. Ben de Cevapi Restorant’a girdim ve bir porsiyon Cevapi siparişi verdim. Cevapi’yi soğan veya kaymakla yiyorsunuz. Bizim köftemize tadı çok benziyor, ancak daha yoğun. Yemeğin ardından Başçarşı’da tur atmaya başlamamla yağmurun başlaması bir oldu. Buraya gelirken mutlaka çantanıza bir şemsiye alın. Burada havanın nasıl olacağı belli olmuyor.
Başçarşı
Hediyelik eşya satan dükkanlar fazlasıyla mevcut Başçarşı’da. 2 ile 5 KM arası bir fiyatla Sarajevo magnetleri, fincanları, kartpostalları, bardakları vb. alabiliyorsunuz. Özellikle bakırcılar çarşısına gitmenizi tavsiye ederim. Cezveler, kahve fincanları harika burada. 30 KM’ye fincan,cezve takımı alabilirsiniz. Ayrıca Bosna’nın takıları ve kıyafetleri de çok güzel, tıpkı kızları gibi 🙂 Özellikle benim gibi etnik giyimi sevenler için burası bulunmaz nimet!
Ertesi gün kahvaltı için Boşnak böreği olan bir mekana girdim. Boşnak böreğini Burekdžinica (börekçi) adı olan yerlerde yiyorsunuz. Zaten Başçarşı’da her yer Cevapi, her yer Bosanski burek 🙂 Aman Allahıım, bu nasıl lezzet! Türkiye’deki Boşnak böreğiyle alakası yok! Çok daha hafif ve çok daha lezzetli. Ben patatesliyi denedim, üzerine de yoğurt döktürdüm tabii ki. Kesinlikle tavsiye ederim. Kahvaltının ardından Başçarşı’da gezmeye devam ettim. Meşhur Sebilj’de bir fotoğraf çektirdim. Başçarşı’ya gelmeden yakında bir de Latin Köprüsü var. Orada da fotoğraf çekilmeyi unutmadım 🙂
Cevapi
Ve Bosanska kafa içme zamanı. Kahve cezvenin içinde geliyor. Fincanda iki adet şeker var. Tepside de lokum. Kahveyi içmenin adabı şöyle; şekerleri fincandan boşaltıyorsunuz, kahveyi fincana döküyorsunuz. Önce lokumunuzu yiyip sonra kahvenizi içiyorsunuz. İsteğe göre, şekerler kahvenin içine atılabilir. Kahvenin tadı enfes! Özellikle benim gibi kahve tiryakileri için, bosanska kafa adeta bir aşk!
Bosanska kafa
Sarajevo’ya geldiğinizde fark edeceğiniz ilk şey, insanların giyimleri olacak. Boşnaklar Avrupalı hoş bir giyim tarzına sahipler. Bence bu özellikleriyle dünyada tekler. Avrupalı Müslümanlık çatısı altında sevecen, nazik, kardeşçe, dostça bir yaklaşım sergiliyorlar size. Hele de Türk olduğunuzu öğrenince daha da bir yakın hissediyorlar sizi kendilerine. Tabii siz de hemen yakınlık kuruyorsunuz onlarla.
Başçarşı’da Sarajevo’nun ünlü camisi Gazi Husrev Cami var. Özellikle Ramazan ayında teraviye gitmek, unutulmaz bir deneyim olur sizin için. Yine Moriça Han da Başçarşı’da yer alan önemli yapılardan biri. Han, 1551 yılında yapılmış, 1697 yılında çıkan yangından sonra restore edilmiş. Halen Gazi Hüsrev Bey Vakfı’nın malı olan Moriça Han’da, çeşitli kafelerin yanı sıra otantik kilim vb. eşyalar satan dükkânlar bulunuyor.
Sarajevo’ya gelmişken Bursa Bezisten’a uğramadan geçmeyin. 1551 yılında Rüstem Paşa tarafından yaptırılan Bursa Bezisten, Bursa İpeği satışı için yapılmış bir kapalı pazar. 1992–1995 yılları arasındaki Bosna Savaşı sırasında büyük hasar alan Bezisten, daha sonra restore edilmiş ve günümüze kadar varlığını sürdürmüş. Bezistan, günümüzde Saraybosna Müzesi olarak da hizmet vermektedir. Bezisten’ın içerisinde Bosna’ya özgü kıyafetler, çantalar, takılar, hediyelik eşyalar bulunuyor.
Saat Kulesi, Başçarşı’da yer alan bir diğer önemli yapılardan. Gazi Hüsrev Bey Vakfı tarafından 17.yy’da yaptırılan kule, ilerleyen yıllarda çıkan yangın sonucu büyük hasar almış, daha sonra 1762 yılında restore edilmiştir.
Sarajevo’da ilgimi çeken bir mekana rastladım, Gönül Kahvesi. Bizim Bağdat Caddesi’nde sıkça gittiğimiz cafe burada da var. Sarajevo’ya gelmişken burda da bir kahve içmemek olmaz 🙂 Çay tiryakilerine iyi haber! Sarajevo’da her yerde Turkish Çay var 🙂 Tadı da bizim çaya çok yakın. Boşnaklar da çaya ‘çay’ diyorlar zaten, bir sıkıntı çıkmıyor 🙂
Saraybosna’nın meşhur Başçarşısı’nı iyice bir gezdikten sonra Sarajevo’nun güzel şehri Mostar’a doğru yol almaya başladık. Mostar, Bosna- Hersek’te Hersek bölgesinin en büyük şehri. Aynı zamanda Hersek’in başkenti. Mostar köprüsü, Bosna-Hersek’teki iç savaş sırasında büyük hasar görmüş. Köprü, ABD, Türkiye, Hollanda, İtalya ve Hırvatistan’ın katkılarıyla Yapı Merkezi tarafından temel, beden duvarları ve zemini güçlendirilmiş ve ER-BU adlı diğer bir Türk şirketi tarafından aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. 2005 tarihinde ise eski Mostar şehri, UNESCO tarafından Dünya Miras Listesine alınmıştır. Kayseri ile (Mimar Sinan Kayseri doğumlu olduğu için) kardeş şehir ilan edilmiştir.
Mostar, gerçekten çok güzel bir şehir. Mostar köprüsü efsane. Açıkçası efsaneden başka bir tasvir bulamıyorum. Köprünün yanlarında bir sürü cafeler mevcut. Resmen denizin üzerindeymiş gibi kahvaltı yapabiliyorsunuz.
Mostar’a geldiğinizde gideceğiniz ilk yer, Blagaj. Blagaj, Mostar havzasının güneydoğu bölgesinde yer alan bir kasaba. Burası Bišće ovasının kenarında bulunan ve kent yapısı rahatlıkla Bosna-Hersek’in diğer yapılarından kolaylıkla ayırt edilebilen, Bosna-Hersek’in en değerli kentsel ve kırsal alanlarından biri. Blagay’ın ılıman bir iklimi olduğu için, bu şehrin ismi büyük olasılıkla Boşnakça’da ılıman anlamına gelen Blaga kelimesinden gelmektedir. Ünlü Blagay Tekkesi de Buna Nehri’nin kaynağında bulunuyor.
Blagay bir cennet! Mostar’ın en güzel yeri. Buna Nehri’nin içinde olduğunuzu ama suyun altında olmadığınızı düşünün! Buna Nehri’nin içine bot kiralayıp girebiliyorsunuz. Bir kişi 4 KM. Nehrin içine girip, içeriden manzaraya baktığınızda “vallahi burada can versem de olur” diyeceksiniz 🙂 Şaka bir yana gerçekten de bu güzelliği gidip görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Buna Nehri’nin yanında ünlü Blagay Tekkesi var. Ben gittiğimde restore ediliyordu. O yüzden içini gezme fırsatım olmadı. Artık bu kısmı size devrediyorum 🙂 Blagay Tekkesi (Sarı Saltuk Tekkesi), 1460’lı yıllarda Osmanlılar tarafından kurulmuş. Tekke’nin efsanevi bir ismi var, Sarı Saltuk.
Sarı Saltuk, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın himayesinde derlenen “Saltukname’’ adıyla da bilinen, halk efsanesi kahramanı. Anadolu’nun ve Rumeli’nin fethi sırasında önemli rol oynayan efsaneleştirilmiş bir bektaşi babası.
Sarı Saltuk, Dede Korkut, Nasreddin Hoca gibi çok geniş bir coğrafyanın destan kahramanı. Bu yüzden birçok yerde türbesine rastlamak mümkün. En ünlüleri ise İznik ve Blagay’daki türbeler. Güçlü, korkusuz ama bir o kadar da bağışlayıcı ve hakkaniyetli bir kahraman olan Sarı Saltuk, bu özellikleriyle birçok coğrafyada halkın sevgilisi olmuş. Hatta sadece Müslümanlar için değil Hristyanlar için de önemli bir kahraman. Bu yüzden Blagay Tekkesi’ni her dinden yüzbinlerce kişi ziyaret ediyor.
Blagay
Blagay’da bir de 600 yıllık Alperenler Tekkesi var. Heybetli tekkenin içine girdiğinizde daha da büyüleniyorsunuz. O zamanlardan kalma odaları tekrar restore edilmiş, halka açılmış. Tekkenin içinde yemek yiyip, çay kahve içebileceğiniz bir mekan da mevcut. Yine tekkenin içinde hediyelik eşyalar, magnetler, Boşnak kahvesi, Boşnak balı, bardakları var. Bu arada Bosna’ya geldiğiniz de mutlaka dibek kahvesi alın. Tadı biraz acı ama çok güzel.
Tekkeden çıkınca hemen yan tarafta Buna nehrinin üstüne kurulmuş Riblji Restoranda balık yiyebilirsiniz. Blagay’dan sonra Sarajevo’ya tekrar geri döndüm. Mostar ile Sarajevo arası 2 buçuk saat. Terminalden otobüsler var, bunlarla rahatlıkla geri dönebiliyorsunuz.
Ve Sarajevo’da 11 Temmuz…
Herkes hüzünlü, herkes acı dolu. Çünkü, herkesin bir yarası var. Savaşta çocuğunu, eşini, kardeşini kaybedenler, ailesinden birini kaybetmese bile komşusunu, arkadaşını kaybedenler var. Yani dediğim gibi, herkesin bir yarası var.
Boşnak devlet adamı ve savaş sırasında da Bosna’nın başında bulunan Alija Izetbegović’in ve askerlerinin mezarlığına gittim. Alija’nın mezarının başında hep bir asker nöbet tutuyor, eli göğsünde… Başçarşı’ya yakın olan mezarlığa gidip bir dua etmelisiniz. Gitmelisiniz ki acının somut halini görün, paylaşın…
O gün herkesin göğsünde oymadan yapılı bir çiçek asılı. Çiçeğin 11 beyaz yaprağı, evladını kaybeden anneleri, ortasındaki yeşil de çocuğun tabutunu simgeliyor. Hediye almak için girdiğim dükkandaki kadın bana bu çiçeği armağan etti. Ben de hemen yakama taktım. Şu anda da yatağımın baş ucunda asılı. Orda duruyor ki, onların acısını hiç unutmayayım. Çünkü biz burada çocuklarımızın düğününü yaparken, oradaki anneler ölen evlatlarının kemiklerini bekliyorlar, hala…
Alija Izetbegovic ve askerlerinin mezarlığı
İşte Sarajevo, Mostar, Blagaj hepsi çok güzel. Ama bir o kadar da hepsi acı dolu yerler. Gidin ve acılarına ortak olun. Hem Dünya’nın en sıcak insanlarıyla tanışın, onları dinleyin, dost olun. Hem de Sarajevo güzelliğine tanık olun. Çünkü hayat kısa, kuşlar uçuyor…
Not: Yolculuğum boyunca Emrah Serbes’in “Deliduman” kitabını büyük bir zevkle okudum. Herkese tavsiye ederim, üstad güzel yazmış.
Kardeşimsin Bosna – Bu yazı 2014 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 90. sayısından alınmıştır.