Yazı: Okan Koçyiğit
Çoğu zaman farkında bile değilizdir onların. Ya da sadece serçe, güvercin, karga ve martılardan ibaret olduklarını düşünürüz. Oysa büyülü ve sanılandan çok daha renkli bir dünyadır onlarınki. Doğanın vazgeçilmez renkleridir, yaşam denilen senaryonun vazgeçilmez aktörleridir kuşlar. Dağlarda dev kanatlarıyla kartal olup çıkarlar karşımıza, ovalarda toy, denizlerde martı, derelerde yalıçapkını, sazlıklarda ördek, bahçemizde kızılgerdan, çatımızda serçe olurlar. Atasözlerimize, deyimlerimize, türkülerimize, şiirlerimize girecek kadar bizden olmuşlardır asırlar boyu. Acemi insanlar çaylak olur, toy olur gözümüzde; devletlerin simgesi olur kartallar, yuvamızı dişi kuşlara kurdururuz, türkülerde suna, bozlaklarda turna olurlar, yavuklusu keklik gibi seker âşığın, leyleğin ömrünün boş olmadığını biliriz de laklakçıdır nazarımızda ömrünü boşa geçirenler, kılavuzu kargadır kimilerinin, kaşını çatanlar şahin bakışlı olur; bayrak, barışın güvercini, savaşın kartalı olur.
Küçücük bir yumurtanın kabuğunu kırmalarıyla başlar her şey. Çoğunu insanoğlunun şekillendirdiği bin bir güçlükle dolu dünyaya ve her şeye rağmen hayata sımsıkı sarılmanın azmiyle gökyüzüne salınmış bir haykırıştır gagalarından dökülen bu ilk merhaba. Yuvanın dışındaki dünyaya ilk kanat çırpıştır heyecanların en büyüğü. Bir yaşam savaşıdır onların verdiği; açlıkla, soğukla, doğal düşmanlarıyla ve en acımasızı, insanoğlunun kirlettiği, tükettiği bir dünyayla. Neden kirlettik dünyayı ve neden tüketmeye devam ediyoruz? Bu sorunun vahameti, kuşlara olan yabancılığımızın artmasıyla büyüyor olmasın? Onları unuttukça doğanın tek sahibinin bizler olduğumuzu düşünür olmadık mı acaba? Betonlaşan şehirlerimizi doldurduğundan beri betonlaşmış ruhlarımız, unuttuk kuşları ve onların büyülü dünyalarını… Oysa doğa onların öz evidir; evimize girmiş yabancıya gösterdiğimiz şiddeti onlar bize gösteremedikleri, hoyrat ve yok edici gücümüz karşısında kaçmak veya ölmek dışında bir şey yapamadıkları içindir ki onlara borçluyuz. Ve onlara ödeyemeyeceğimiz kadar büyük hakları vardır bizde. Büyülü dünyanın eşsiz sakinlerini günün birinde çocuklarımıza sadece donuk fotoğraflardan göstermemek için hiç olmazsa bugünden sonra yapabileceğimiz şeyler yok mudur? Yok olanı geri getirmek olası değilse bile var olanı korumak için, borcumuzun hiç değilse bir kısmını ödeyebilmek için atılacak adımlar yok mudur? Var tabii ki… İşte bu adımların ilki, onları, doğanın o eşsiz güzellikteki varlıklarını tanımaktır. Bu ilk adımı mutlaka daha büyük adımlar takip edecektir.
Kuşların büyülü dünyasına ilk adımı atmaya, kanatlı âlemde küçük bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
KUŞLARIN SINIFLANDIRILMASI
Yeryüzünde en çok çeşitlilik arz eden canlı topluluklarından biri kuşlardır. Kuşlar literatürde Latince “Avis” (Aves) sözcüğüyle adlandırılır. Kuşlar, 22 şubeden oluşan hayvanlar âleminin kordalılar (Chordata) şubesinde yer alır. Her bir şube de kendi içinde sınıflara ayrılır. Kuşlar (Aves), kordalılar şubesinin müstakil bir sınıfıdır. Hayvanlar âlemindeki her bir sınıf da kendi içinde takımlardan oluşur. Kuşlar sınıfı toplam 27 takımdan meydana gelir. Örneğin gündüz yırtıcı kuşları “Falconiformes” adıyla bir takım oluşturur. Bu takımlar da kendi içlerinde familyalara ayrılır. Örneğin, ağaçkakanlar “Picidae” familyasını oluşturur. Familyaları oluşturan bir alt basamak cinslerdir. Cinsler, birbirine çok benzeyen türlerden oluşur. Örneğin saka, florya gibi türler Carduelis cinsini oluşturur. Kuşların sınıflandırılmasında son basamak türlerdir. Türlerin Latince adlandırılmasında başta cins adıyla beraber tür adı yazılır. Örneğin, sarı gagalı ketenkuşunun bilimsel adı “Acanthis flavirostris”tir.
Halen dünyamızda yaşayan 9000’in üzerinde kuş türü vardır. Ülkemizde bugüne kadar gözlemlenip kayıt altına alınmış kuş türü sayısı 464’tür. Bunlar, çok yaygın ve hepimizce tanınan serçe, kırlangıç, arıkuşu gibi türlerden, ülkemizde sadece bir ya da iki kez gözlemlenebilmiş veya eskiden yaşadığı halde bugün soyu tükenmiş son derece nadir türlere kadar uzanan geniş bir yelpaze oluşturur. Türkiye, barındırdığı tür çeşitliliği bakımından Avrupa’nın en zengin ülkesi durumundadır. Gerek üreyen, gerek kışlayan gerekse göç eden türler açısından ülkemiz gerçekten çok önemli bir konumdadır. Ancak unutulmaması gereken bir başka nokta ise kuş türlerine ait popülasyonların en hızlı şekilde azaldığı ülke de maalesef Türkiye’dir.
Kuş türlerini değişik bakış açılarıyla da sınıflandırmak mümkündür. Yıl boyu ülkemizde görülenler, yaz göçmenleri, kış konukları, yalnızca göç sırasında geçenler ve rastlantısal konuklar olmak üzere değişik bir tasnif de yapılabilir. Angıt, sakallı akbaba, kerkenez, kızıl şahin, keklik, sakarmeke, kaya güvercini, kukumav, alaca ağaçkakan, kuzgun, tepeli toygar, büyük baştankara, serçe, ketenkuşu gibi pek çok kuş türü yıl boyu gözlemlenebilir. Bunlar, çetin kış aylarında da besin bulabilen ve büyük ölçüde göç etme ihtiyacı hissetmeyen türlerdir. Yaşamları sınırlı besinlere bağlı olan ve bunları kış aylarında bulmakta güçlük çeken alaca balıkçıl, leylek, yılan kartalı, mahmuzlu kızkuşu, sumru, kırlangıç, ibibik, arıkuşu, taş bülbülü, kirazkuşu gibi türler Türkiye’de üredikten sonra kış aylarını Ortadoğu, Afrika, Güneydoğu Asya gibi bölgelerde geçirmek üzere göç eder. Bir başka grup da ülkemizde üremeyen, dolayısıyla yaz aylarında görülmeyen ancak üredikleri Kuzey Avrupa, Sibirya gibi kış şartlarının çok ağır olduğu yerlerden kışı geçirmek üzere ülkemize gelen türlerden oluşur. Kara gerdanlı dalgıç, ötücü kuğu, sakarca, fiyu, büyük orman kartalı, bozdoğan, altın yağmurcun, suçulluğu, kızıl gerdanlı incirkuşu, tarla ardıcı gibi türler bu gruba örnek olarak verilebilir. Ülkemizi sadece üredikleri kuzey bölgeleri ile kışı geçirdikleri güney arasında göç yolu olarak kullanan ve sadece göç dönemlerinde görülebilen türler de vardır. Balık kartalı, ala doğan, benekli suyelvesi, dağ cılıbıtı, deniz düdükçünü, söğütbülbülü, kara sinekkapan gibi türler bu gruba girer. Tüm bu grupların dışında alışıldık göç sınırından daha uzak bölgelere giden veya göç rotasını şaşırarak daha önce görülmediği yerlere uğrayan türler de vardır. Bunlar “rastlantısal konuk” olarak adlandırılır. Örneğin birkaç yıl önce flamingo sürüsü içinde görülen bir “küçükflamingo” (Phoeniconaias minor) ülkemiz tür listesine rastlantısal konuk olarak kaydedilmiştir.
Mucizenin Ta Kendisi: Kuşların Göçü
Kuş türlerinin pek çoğunun göç ettiğini bilmeyenimiz yoktur. Genel kanının aksine kuşlar, soğuk kış şartlarından kaçmak için değil, ihtiyaç duydukları besinleri kışın üreme alanlarında bulamadıkları için göçer.
Türkiye, dünyadaki en önemli kuş göçü rotalarından birinin tam merkezinde yer alır. Avrupa ve Kuzey Asya’dan göçe başlayan pek çok kuş türü çoğu zaman sayıları binleri bulan gruplar halinde ülkemizden geçiş yapar. Gerek ilkbahar gerekse sonbahar göçlerinde kalabalık gruplar halinde göç eden leylekler, kartallar, atmacalar, şahinler ve daha pek çok türden göçmen kuş özellikle İstanbul Boğazı, Çoruh Vadisi ve Amanos Dağları’nda kuş gözlemcilerine yılda iki kez tekrarlanan büyük bir görsel şölen sunar.
Göç eden kuşların en büyük sıkıntısı enerjilerinin bu uzun yolculuğa yetip yetmeyeceğidir. Bu sebepledir ki kuş türlerinin büyük çoğunluğu göç ederken denizlerden geçmek yerine dağ sıralarını ve kıyıları takip ederler. Çünkü uzun mesafeleri en az enerji harcayarak kat etmenin yolu kanat çırpmadan, süzülerek uçmaktır. Bunun yolu da termalleri, yani ısınarak yükselen hava akımlarını yakalamaktan geçer. Kuşların denizler yerine karaları göç için kullanmalarının nedeni, su kütleleri üzerinde termal akımların oluşmamasıdır.
Termal yakalayan kuşlar ısınan havayla birlikte mümkün olduğunca yükselip bir sonraki termali yakalayana kadar kanat çırpmadan ve dolayısıyla enerji harcamadan süzülerek uzun mesafeleri
kat eder. ,
Göçlerin mesafesi, süresi ve dönemi türlere göre değişkenlik gösterir. Kutup sumrusu (Sterna paradisaea) gibi bazı türler her yıl çok uzun mesafeler kat ederek kuzey kutbu ile güney kutbu arasında göç eder. Bu mesafe bazen 30.000 kilometreyi bulabilir. Baharın müjdecisi olarak tanıdığımız leylekler ve kırlangıçlar da göçleri sırasında hatrı sayılır mesafeler aşarak Avrupa ve Afrika kıtaları arasında mekik dokur. Bazı türler ise bunlarla kıyaslanamayacak kadar kısa mesafelere uçarak küçük göçler yapar.
Göç dönemleri de türlere göre oldukça değişkendir. Karabaşlı kirazkuşu (Emberiza melanocephala) ilkbaharda ülkemize en son gelen (Nisan sonu- Mayıs başı) türlerden olmasına karşın ülkemizi en erken terk eden (Ağustos ortası) türlerin de başında gelir. Buna karşın kızılsırtlı örümcekkuşu (Lanius collurio) Kasım ayı başlarına kadar gözlemlenebilir.
Kuşlar, göçleri sırasında pek çok güçlükle karşılaşır. Olumsuz hava şartları,kuraklık, yoğun avcılık, yüksek gerilim hatları, beslenmek ve dinlenmek için kullandıkları yerlerin, özellikle de sulak alanların tahrip edilmesi bu güçlüklerin başlıcalarıdır.
Sonuç olarak hangi açıdan bakılırsa bakılsın kuşların göçü mucizevî bir olaydır. Ve hala çözülmeyi bekleyen pek çok bilinmeyenle doludur. Ağırlığı birkaç gramı geçmeyen bir ötleğenin binlerce kilometrelik mesafeleri nasıl aştığı, üreme dönemlerinde yaşam alanlarına yabancı bir şahini sokmamak için cansiperane mücadele veren şahinlerin binlercesinin göçte nasıl bir arada süzüldükleri, göçmen kuşların her yıl aynı yolu hiç şaşırmadan kat ederek üreme ve kışlama alanlarına nasıl ulaştıkları gibi pek çok konu ornitologların ve kuş gözlemcilerinin ilgisini çekmeye devam etmektedir.
HABİTAT: KUŞLARIN YAŞAM ALANLARI
Her kuş türünün, beslenme tarzı, güvenlik ihtiyacı ve yuva tercihiyle şekillenen bir habitatı, yani yaşam alanı vardır. Doğaya baktığımızda toprak ve su niteliği, yükselti, bitki örtüsü, enlem, iklim, topografik yapı gibi pek çok etkenin belirlediği birbirinden farklı ama çoğu zaman birbiriyle iç içe ve birbirini besleyen habitatlar bulunduğunu görürüz. Kıyılar, tatlı ve tuzlu su gölleri, bozkırlar, ibreli veya yaprak döken ormanlar, sazlıklar, çöller, alpin alanlar, lagünler, çayırlar, kayalıklar, bahçeler, deltalar, çamur düzlükleri, bataklıklar, kentsel alanlar, dağlar gibi belli başlı habitatlar ilk akla gelenlerdir. Kuşlar da başta belirtilen gerekçelerle, yani beslenme tarzı, güvenlik ihtiyacı ve yuva alanları ile ilişkili olarak bu habitatlardan bir ya da birkaçını tercih eder. Kimi yaygın kuş türleri besin yelpazelerinin geniş olması, değişik nitelikteki yerlere yuva yapabilmeleri gibi sebeplerle çok değişik habitatlara uyum sağlayabilirken
kimi türler ise sadece özel yaşam gereksinimlerini karşılayabilecek habitatlarda barınabilir. Kerkenez (Falco tinnunculus), küçük memelilerden kertenkelelere, böceklere hatta kuşlara uzanan geniş besin yelpazesine sahip bir yırtıcı kuştur. Yuva kurma konusunda da müşkülpesent değildir. Kayalıklara, köprü ve apartman gibi yüksek yapılara, ağaçlara, elektrik direklerine yuva kurabilir, hatta terk edilmiş saksağan yuvalarını bile seve seve kullanır. Bu yüzden kerkenezi birbirinden çok farklı ve çeşitli habitatlarda gözlemlemek mümkündür. Ancak, örneğin flamingo (Phoenicopterus ruber) beslenmek ve yuva kurabilmek için sığ, tuzlu veya acı göllere bağımlıdır. Suyun biraz derinleşmesinin bile yaşam döngüsünü zora sokacağı kadar hassas bir türdür flamingo. Habitat konusunda hassas olan türlere bir başka örnek de kara akbabadır. Devasa yuvasını kurabilmek için yaşlı ve tepesi düzleşmiş karaçam ağaçlarına ihtiyaç duyan bu kanatlı dev, yaşadığı alandaki karaçam ormanının yok olmasına paralel olarak o bölgede ortadan kalkacak kadar hassas bir türdür.
Ülkemizde görülen belli başlı habitatlara ve bu habitatlarda gözlemlenebilecek kuş türlerine ana hatlarıyla
bakmaya çalışalım:
Sazlıklar: Saz delicesi, küçük batağan, saz tavuğu, su kılavuzu, sakarmeke, ördek türleri, pelikanlar, kamışçın türleri, bataklık kirazkuşu, bıyıklı baştankara için vazgeçilmez bir yaşam alanıdır. Adı geçen türlerin tamamı var olabilmek için sazlık alanlara bağımlıdır. Saz kesimi, sazların yakılması, su rejimlerine yönelik bilinçsiz uygulamalar gibi etkenlerden dolayı sağlıklı sazlık alanlarımız hızla tahrip olmaktadır.
Tuzlu Göller, Lagünler: Flamingo, martı türleri, sumru türleri ve benzeri pek çok tür için hayatî önem taşıyan habitatlardır. Son yıllara kadar flamingolar ve diğer pek çok su kuşu için mükemmel bir alan olan Kırşehir’deki Seyfe Gölü yanlış su politikaları nedeniyle tamamen kurumuş ve bunun sonucu olarak alandaki flamingo popülasyonu ortadan kalkmıştır.
Çamur Düzlükleri, Deniz ve Tatlı Su Kıyıları, Nehirler ve Dereler: Her biri diğerinden hassas pek çok kuş türünün yaşam alanlarıdır. Karabataklar, balıkçıl türleri, martı türleri, yağmurcun türleri, cılıbıt türleri, düdükçün türleri, yalıçapkınları, dağ kuyruksallayanı, derekuşu gibi pek çok kuş bu habitatlara bağımlıdır. Bu habitatlara yönelik en büyük tehditler baraj gölleri, yanlış su politikaları ve plansız ikinci konut yapılaşmasıdır.
Bozkırlar: Ağaç olmayan yerde yaşam da olmaz şeklindeki yanlış kanının tersine bozkırlar son derece zengin bir yaşam kaynağıdır. Ülkemizde tarım alanlarının kontrolsüzce artması, plansız kentleşme, yanlış ağaçlandırma uygulamaları gibi sebeplerle doğal bozkırlarımız hızla azalmaktadır. Soyu tükenme sınırında olan toy, mezgeldek, ulu doğan ve küçük kerkenez gibi hassas türler bozkırlara bağımlıdır. Bu türlerin dışında toygar türlerinin çoğu, kuyrukkakan türleri, tarla çintesi, kızıl şahin, karga türlerinin bir kısmı ve daha pek çok tür için bozkırlar yaşam alanıdır.
Ormanlar: Barındırdığı ağaç türlerine ve yükseltisine göre pek çok kuş türüne ev sahipliği yapan önemli habitatlardır. İbreli ormanlar çam baştankarasına, ağaçkakanlara, ispinozlara, çaprazgagaya, ardıç kuşlarına, Anadolu sıvacı kuşuna; atmaca, çakırkuşu, kara akbaba gibi yırtıcı kuş türlerine ait vazgeçilmez yaşam alanlarıdır. Yaprak döken ormanlarımız alaca ağaçkakan, baştankara türleri, ardıç kuşları, sıvacı kuşu, alakarga, ispinoz gibi türleri barındırır. Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki makiler pek çok ötleğen türüne, çalı bülbülüne, kirazkuşu türlerine, bazı örümcekkuşu ve kuyrukkakan türlerine yaşam alanı sunar. Ormanlara yönelik en büyük tehditler, ağaç kesimi, yangınlar, doğal dokuya uygun olmayan türlerle yapılan ağaçlandırma faaliyetleri, orman yolları açılması şeklinde sıralanabilir.
Dağlar ve Alpin Alanlar: Kaya kartalı, kızıl akbaba, sakallı akbaba, huş tavuğu, urkeklik, kınalı keklik, puhu, kaya kırlangıcı, kaya sıvacı kuşu, kuzgun, kırmızı gagalı dağ kargası, kara iskete, kar serçesi, kulaklı toygar, büyük dağ bülbülü gibi kuşlar dağlarda ve alpin alanlarda gözlemleyebileceğimiz türlerden bazılarıdır. Yaylacılık faaliyetleri, aşırı otlatma gibi etkenler bu habitatlar üzerinde her zaman bir baskı unsurudur.
Kentsel Alanlar-Yerleşimler: Bazı kuş türleri zaman içinde insanlarla iç içe yaşamayı tercih etmiştir. Güvercinler, kumrular, serçeler, leylekler, kırlangıçlar, ebabiller ve kukumavlar hepimizin aşina olduğu kuş türleridir. Modern yapılaşma son yıllarda yerleşim alanlarının vazgeçilmez müdavimi olan serçelerin popülasyonunda bile büyük azalmaya yol açmaktadır.
KUŞLARIN DÜNYASINDAN ŞAŞIRTAN NOTLAR
Kanatlı dostlarımızın dünyası birbirinden ilginç rekorlarla, şaşırtıcı davranışlarla doludur. İşte onlardan bazıları:
• Ülkemiz kuşları arasında iki kanat ucu arasındaki uzunluk rekoru tepeli pelikana (Pelecanus crispus) aittir. Tepeli pelikanın kanat açıklığı 320 cm.ye ulaşabilir.
• Türkiye’de görülebilecek en küçük kuş çalıkuşu (Regulus regulus)’dur. Gaga ucundan kuyruk ucuna boyu sadece 9 cm. olan çalıkuşunun ağırlığı da yalnızca 7 gramdır.
• Yere yuva yapan halkalı küçük cılıbıt (Charadrius dubius) yuvasına yaklaşan bir yırtıcı, insan ya da benzeri bir tehdit gördüğünde ilgiyi kendine çekmek için kanadı kırıkmış gibi sürünerek yuvadan uzaklaşır. Tehdidi yuvasından yeterince uzaklaştırdığını görünce birden havalanır.
— Dünyanın en hızlı canlısı gök doğan (Falco peregrinus)’dır. Avına saldırırken dalışa geçtiği pike uçuşunda tam 360 km. hıza ulaşabilir.
— Afrika’da yaşayan bazı akbaba türleri leş başındayken bir aslana gafil avlanıp ölümcül olmayan bir pençe darbesi alırsa hemen ölü taklidi yapar. Aslanın boş bulunduğu bir anda da kanatlanıp kaçar.
Çöllerde ve bozkırlarda yaşayan bağırtlak türleri su içmek için her gün kilometrelerce uçarak en yakın su kaynağına gider. Yuvadaki yavrularına su taşımak için kullandığı yöntem çok ilginçtir. Karnını suya batırarak tüylerinin arasına depoladığı suyu yavrularına taşır.
Yapılan araştırmalar en zeki kuşun kuzgun (Corvus corax) olduğunu ortaya koymuştur. Kuzgunların ona kadar sayabildikleri de deneylerle ispatlanmıştır.
Ötüş konusunda en geniş repertuara sahip kuş bülbül (Luscinia megarhynchos)’dür. Öyle ki çıkardığı bir melodinin aynını bir daha tekrarlamaz. Dünyanın en büyük kuşu, boyu yaklaşık 270 cm.ye ulaşabilen devekuşudur. Sakallı akbabalar (Gypaetus barbatus) leşlerden kalan kemiklerle beslenir. Küçük kemikleri bütün yutan sakallı akbaba iri kemiklerin içindeki besince zengin iliği yiyebilmek için harika bir yönteme başvurur. Kemiği alarak yükselen kuş onu kayalıklara doğru bırakır. Kemik kırılıncaya kadar bunu tekrarlar. Bazı kuş türleri parazitlerden kurtulabilmek için karıncaların yardımına başvurur. Karıncaların ürettiği bir tür asit parazitleri kaçırmaya bire birdir. Karıncaların üstüne çıkmasını sağlayan kuş parazitlerini önemli bir kısmından kurtulmuş olur.
Sinek kuşlarının kalbi dakikada 615 kez çarpar.
Dünyanın en derine dalabilen kuşu imparator penguendir. Rekor tam 250 metre.
Kuşlara Daha Yakın Olmak
Kuşların büyülü dünyalarına daha yakından bakabilmek sanıldığı kadar zor bir iş değildir. Yapacağınız tek
şey uygun bir dürbün edinip araziye çıkmaktır. Artık bir kuş gözlemcisinizdir. Her geçen gün kuş türlerini ve onların davranışlarını keşfetmenin verdiği hazla süslenen bir uğraşın sahibi olmak ayrıcalıklı bir duygudur. Zamanla edineceğiniz rehber kuş kitapları, teleskop gibi değişik kaynak ve donanımlarla bu uğraşı daha ileri boyutlara taşımak da elinizdedir.
Sayıları hızla artan ve pek çok kentimizde yaşayan kuş gözlemcilerle tanışmak da bu konudaki bilginizi artırmanıza yardımcı olacaktır. Kuş gözlem topluluklarının arazi çalışmalarında bulunmak, kuş göçlerini izlemek katılabileceğiniz etkinliklerden sadece bazılarıdır. www.trakus.org ve www.kustr.org adreslerinden kuşlarla ilgili pek çok bilgi ve fotoğrafa erişebilir, sizinle aynı uğraşı paylaşan kişilerle dostluklar kurabilirsiniz. Unutulmamalıdır ki, bir ülkede doğanın bilinçli ve güçlü bir şekilde korunabilmesinin ilk aşaması doğaya dair ilgi ve sevgisi olan bireylerin sayısının artmasıdır. Günümüzde doğasını bizden daha iyi koruyabilen ülkelerde kuş gözlemcilerin sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Ülkemizde bu sayı henüz yüzler aşamasındadır. Ancak özellikle son yıllarda ülkemizde kuş gözlemci sayısının hızlı bir ivmeyle artıyor olması geleceğe dair umutları güçlendirmektedir.
Bir çift kanadın peşinde, büyülü dünyanın hep öyle kalması için çarpan yürekler doğa korumacılığın öncüleri olacaktır.
Kuşların Büyülü Dünyası – Bu yazı 2007 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 11. sayısından alınmıştır.