Yazı ve Fotoğraflar: Serpil Gül
Yakın geçmişte de oldukça önemli tarihi olaylara da sahne olmuş olan bazı mağaralar vardır. Günümüzde ise sonsuz bir doğal güzellik dehası ve bir bilimsel mucize olarak görülen bu mağaralar dünyanın her yerinde milyonlarca ziyaretçiyi kendisine çekmeye devam etmektedir. İşte bunlardan birisi de geçenlerde ziyaret etme fırsatını bulduğum ve keşfi 1878’e dayanan “Luray Caverns” mağaralarıydı.
Amerika’da Sonsuz Bir Güzelliğin Hikâyesi…
İnsanoğlu 4 bin yılı aşkın bir süre mağara keşfinde bulunmuştur. İlk çağda insanoğlu için mağaralar öncelikle barınak, şifalı mineral kaynağı ve dinsel törenler için özel ritüel alanları olarak kullanılan önemli yerlerdi. Yakın geçmişte de oldukça önemli tarihi olaylara da sahne olmuş olan bazı mağaralar vardır. Günümüzde ise sonsuz bir doğal güzellik dehası ve bir bilimsel mucize olarak görülen bu mağaralar dünyanın her yerinde milyonlarca ziyaretçiyi kendisine çekmeye devam etmektedir. İşte bunlardan birisi de geçenlerde ziyaret etme fırsatını bulduğum ve keşfi 1878’e dayanan “Luray Caverns” mağaralarıydı.
Amerika’nın doğusundaki Virginia eyaletinde yer alan ve varoluşu yaklaşık 4 milyon yüzyıl gerisine dayandığı sanılan Luray Mağaraları 1878’de zamanının yerel kasaba kalaycısı olan Andrew Smith ve yeğeni ile diğer üç kişi tarafından bir mum ışığı yardımı ile yapılan 4 saatlik bir kazı sonucunda bulunmuştur. Benim için ilginç olan ise bu kazının zamanın yerel fotoğrafçısı olan Benton Stebbins’in de yardımlarıyla gerçekleşmesiydi. Doğu Amerika’nın en büyük mağaraları olan Luray Mağaralarına görsel şahitlik etmiş olan ilk fotoğrafçısının ardından ve yıllar sonra görsel şahitlik etmiş olmanın bana bir fotoğrafçı olarak hissettirdiği ise tarifsizdi.
Luray Caverns Mağaraları eski bir Kızılderili yerleşim bölgesi olarak bilinen Shenandoah Valley adlı dağın ve vadinin eteklerinde yer alıyor. Bu yüzden çocukken pek popüler bulduğumuz o Kızılderili kovboy filmlerine sahne olan uzak, ırak, kurak ve sonsuzluk hissi veren o toprakların üzerinde ve eteklerinde yine o zamanın yaşamına ait pek çok izler bulmak mümkün. Bölgeye ilk Avrupalı beyaz adamın gelişiyle tütünle tanışmış ve tütün ticaretine aracılıcık yapmış olan bu bölge Kızılderili kabilelerinin ardından da iç savaş dâhil tarihsel pek çok olaya da tanıklık etmiş bir bölgede yer almaktadır sözkonusu mağaralar.
Mağara bir katedral genişliğinde ve yaklaşık 10 apartman katı yüksekliğinde heybetli sarkıtları ve her adım başı birbirinden farklı oluşumları belgeleyen eşsiz güzellikteki dikitleriyle göz doyuruyor. Mağaranın içi oldukça iyi aydınlatılmış ayrıca rahat bir gezi için de küçük bir patika oluşturulmuş biz meraklı gezginlere. Rehber eşliğinde gezineceğiniz turda yaklaşık 45 dakika süren 1 millik bu derinliğe yolcuğun her dönemecinde karşınıza çıkan olağanüstü bir güzellik ile kendinizi harikalar diyarındaymış gibi hissetmeniz kaçınılmaz bir duygu. Sarkıt ve dikitlerin tonları bir yandan göz doyururken diğer taraftan da daha önce hiç tanık olmadığınız yer yer dantelimsi, ipeksi bir şal veya bir perde şeklindeki o kumaşımsı ve yumuşacık dokunalısı kıvrımlı oluşumuna da hayran kalmamak mümkün değil. Mağaranın içinde özellikle de dikkati çeken tipik bildiğimiz tavada kırılmış yumurta şeklini almış bir oluşum ise ziyaretçilerin oldukça dikkati çekiyor.
Mağara içinde yer yer su damlalarının sızmasıyla oluşmuş su havuzları ve gölcükler görmek de mümkün oluyor. Su damlalarının oluşturduğu damla taş sarkıçların yansımalarını bu gölün yüzeyi üzerinde ayna etkisi ile gözlemlemek ise harikulade bir görsel deneyim. En muhteşem koridor ise dev salon olarak bilinen ve yaklaşık 14 metre yüksekliğindeki odaydı. Bu odada çifte sütun adı verilen dünyanın en muhteşem oluşumu bulunuyor ki bu oluşum sarkıt ve dikitin zaman içinde birleşmesiyle oluşmuş oldukça kalın bir sütundur.
Luray Mağralarının ziyaretçilerine sunduğu bu kadarla da kalmıyor. Bu görsel yolculuğun sonuna doğru bir müzik şölenini de doyumsamak mümkün oluyor. Odalardan birinde mağaranın sarkıtlarına dokunma yoluyla ortaya çıkan tını ile nota tutan bir de doğal org var ki bunudinlerken bölmedeki doğal oluşumları izlemek de tarifsiz bir şölen sunuyor.
Doğu Amerika’nın en büyük mağaraları olan Luray Mağaralarına görsel şahitlik etmiş olan ilk fotoğrafçısının ardından ve yıllar sonra görsel şahitlik etmiş olmanın bana bir fotoğrafçı olarak hissettirdiği ise tarifsizdi.
LURAY MAĞARALARI / LURAY CAVERNS – Bu yazı 2015 yılının Mart ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 97. sayısından alınmıştır.