Gelevera (Sapmaz) Köyü
Sebepsiz, sadece ruhtaki ayartının peşinden gitmek nedir bilir misiniz?
Yazı ve Fotoğraflar: M. Mehdi Öztürk
İnsanoğlu her şey için bir sebep arar, bulur da. Mesela sevmek için bile bir sürü sebep arıyoruz. Sadece, yalnız ve saf bir şekilde hiçbir bahane gösteremeden ne de zor geliyor seni seviyorum demek. Tüm başlangıçların bir sebebi vardır elbet ama tüm başlangıçlar için gösterilecek en büyük sebep sevmektir. Sevmek yola katar, yön verir. Bir yöne sahip olmak ki bir isme sahip olmak gibidir. O zaman mesele yürümektir.
Mesele yan yana yürümektir.
Mesele yan yana yürümesini bilmektir.
Mesele yan yana yürümek istemektir.
İşte yine sebepsiz bir gitmek, yola bulanmak yada aramak hissinin beni alt üst ettiği bir vakit. Benzer hislere ve reflekslere sahip dostların ilk davranışı olarak ‘sebebim olur musun’ diyoruz. Bu cevabı belli olan bir soru. Bu söz sadece bir kişi tarafından söylenmiş olsa dahi, dosta düşen çantayı hazırlayıp yola koyulmaktır ki yolculukta sınanmamış dostluk daha olgunlaşmamış demektir. Her birimiz, birbirimizin sebebi olarak düşüyoruz yola cennetten düşen adem gibi (bunun düşüş mü yükseliş mi olduğu ayrı bir konu). Elbet pek çok poz veren sebebimiz var yola çıkmak için. Kimimiz çocuğunu, kimimiz anasını, kimimiz eşini dostunu, kimimiz kendini görmeye diye düşüyoruz yola.
Yolcuğumuzun ilk durağı birçok yolcunun da selam vermek zorunda olduğu benim de memleketim olan Gerede. Sağ olsun şaşırtmıyor bizi. Yine o misafir seven serin ve ferah havası ile karşılıyor. Bu ramazan yolcuğunun sahur sahipliğini yapıyor hem de. Bak yine geldim diyorum. Bilir ki yalnız bırakmam, sık gelirim. Uzun süre gitmesem, gidip üşümesem özlerim. Ben Gerede’yi severim Gerede de beni.
Örümcek Ormanı
Zor vakitler vardır. Dönem dönem gelirler ve ağır elleri ve ayaklarıyla konaklarlar insan yüreğinde. İşte o günler öyle benim için ama o sahur vakti, o mavilik, sabahın tazeliği ve serinliği tüm kapılarımı aralayıp içimi ferahlatıyor. Diyorum yollar ve dostlar bana yarıyor, bir kez daha biliyorum.
Bir yolculuğun olmazsa olmazları vardır pek çok şeyde olduğu gibi. Tecrübemle sıralama şöyle: Yolculuk kulağa hitap etmelidir. Yolculuk göze hitap etmelidir. Yolculuk gönüle hitap etmelidir. Yolculuk mideye hitap etmelidir (bunu ben sonradan ekledim).
Bu üç dili bilmeden yapılan her şeyde biraz yavanlık vardır. Yola çıkmak için bahane bile aramayan insanların elbet heybesinde yollara ahenk katacak şarkılar olur. Bu yönüyle çok şükür renkli bir ekibiz hem çalabilen, hem söyleyebilen, hem dinleyebilen kişiler var aramızda. Buraya gelmişken ekibi saymadan geçmeyelim; Camcıların Halit, Güldalların Fatih, namı diğer Butraguenoların Müjdat ve ben. Gidilen her yolculuğun o yolculuğu simgeleyen bir şarkısı olur bu yolculuğumuzun şarkısı da daha ilk saatlerden belli ediyor kendini ‘Mohsen Namjoo- hosham babar.’
Yolculuğun istikameti İstanbul, Gerede, Tuz gölü, Maraş, Sivas, Giresun, Trabzon, Samsun ve İstanbula dönüş. İsmi geçen yerlerden anlaşılacağı üzere ormanları, dağları, gölleri ve tarihi bol bir istikamette gözümüzü terbiye edecek güzelliklere eşlik ettik. Üşüdük, yandık, ıslandık hepsinden öte yorulduk. Yorulunca kalktık ve yeniden yorulduk. Sonuçta insana düşen yorulmak, yolcuya düşen yürümektir.
Tuz Gölü
Sayılan olmazsa olmazların arasında en önemlisi elbet gönüle hitap etme kısmı, gidilen onca yolu, geçilen şehirleri, tüm yorgunlukları anlamlı kılacak büyü işte tam burada. Yolculuğun ve yolun yükü yani imtihanı ağır o gizli şey. Üstünüzde bir yük varsa yapacak iki şey vardır ya yükü bırakırsınız yada yükü taşırsınız. İnsana yükü taşımak düşmüştür çünkü sırtınızdaki yük durdukça ağırlaşır ama taşındıkça hafiflemese de kişi yüküne alışır ve onu kaldırma gücüne erişir. Hatta o kadar ki yüklendikçe yüklenir, yeni yükler bulur kendine. Artık kollarıyla değil gönlüyle taşımaktadır. Gözü yoldan başka bir şeyi görmez.
“Arayanın aramaktan başka derdi yok” (İsmet Özel)
İnsan kendi bilincine varır, manasını kavrar, özünü görür, bu yol insana göstermiştir ki ‘gidilen tüm yollar kişinin kendisine çıkar’. Yapılan tüm seyahatler aslında bu amaçladır. İşte burada tüm o çarpıntıları hafifletecek yolu keyifli kılacak şey yanı başımızda bizle yürüyen dosttur. Dost gönle su serper serinletir gönlün diliyle konuşur.
Yazıyı şöyle bitirmiş olayım ‘dostlarla gidilmiş her şehir dost şehirdir.’
Bu yazı 2014 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 89. sayısından alınmıştır.