Pazar , 10 Kasım 2024

Her Mevsimin Güzeli: Kırım

Kırım tarihten bir koridor gibi. Hem doğal güzelliğinin büyüsüne kapılıyor, hem Tarkovsky filmlerinden çıkmışlık hissi ile karşılaştığınız görüntülerin içinde kayboluyor, hem de Puşkin’in dizelerinin naifliği ile bir ülkeyi değil bir tarih haritasını turluyor gibi oluyorsunuz.

Yazı: Halit Ömer Camcı Fotoğraflar: Yaşar Şadoğlu – Hilal Karaduman

Dilerseniz seyahatimize ülke isminin kaynağından başlayalım: Kırım, Türkçe’de çokça kullanılan kır kelimesinin iyelik eki takılmış hali ile bir coğrafyanın ismi haline gelmiş. Benim ‘Kır’ alanım. Benim Kır’ım. Benim geniş düzlüğüm diye özetleyebileceğimiz bir kelimenin isimleşmiş halidir.

Tarihi ortak paydalarımız ve coğrafi olarak yakınlığımızdan dolayı şarkılarımızdan, romanlarımıza, kültür hayatımızdan siyasi tarihimize kadar ülkemiz için yankısı çok yüksek bir ülkedir. Çelebimiz Evliya’nın sık aralıklarla ve nerede ise tüm şehirlerini dolaştığı Kırım dünyada görülmesi gerekenler listesinde kesinlikle başlarda yer alıyor.

Kırım, Kuzeyden güneye 207, doğudan batıya 324 km’lik bir alanı kaplıyor. Karadeniz’e 1115 km. boyunca uzanan ve dikey dağ uzantıları ile eşsiz bir manzara oluşturan bir kıyıya sahip. Turizm sezonu yaklaşık olarak 6 Mayıs ile 23 Ekim arası. Kış ve sağlık turizmi için ideal destinasyonlardan biri. En yüksek nokta Roman Koş dağındaki Babuğan Yaylası (1545 m).

Simferopol

Tarih kitaplarımızda Akmescit olarak geçen şehir Salgır Çayı’nın hemen kıyısında yer alıyor. Tarım ve sanayide önemli bir merkez konumunda. Yaklaşık 400 bini bulan nüfusu ile özellikle sağlık turizminde iddialı bir şehir.

Bahçe ve saraydan bir şehir / Bahçesaray

Simferepol’ün hemen yanında mütevazı duruşuna rağmen görkemli bir şehir var; yüzyıllarca tarihin önemli anlarında adından bahsettirmiş, şairler, sanatçılar, hassas insanlar kenti Bahçesaray. Gazi Giray başta olmak üzere Kırım Hanları tarih boyunca önemli konumlarda bulunmuşlar. Bir sanat harikası olan, Han Sarayı da bu konumun tam merkezinde yer almış.

Evliya Çelebi Bahçesaray’ı bakın nasıl anlatıyor. “Bu cennet benzeri saraya insan insafla baksa hayran olup susar kalır. Gerçi özelliğinde tüm övücülerin dilleri susmuştur. Bu gönül açan sarayın dört tarafı İrem bağları olduğu için Bahçesaray’dır. Dört tarafı kale gibi dört köşe, şed¬dadi, kâgir taş yapı, duvarlı has saraydır; ama etrafında beden dirsekleri ve kule yastıkları yoktur. Çepçevre büyüklüğü 5060 adım olup dört yerde sağlam ve dayanıklı demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde 360 adet kat kat şahnişin, divan, yüksek köşkler ve pek çok ibretli bukalemun nakışlı odalar vardır. Her biri birer padişahın eserleridir.”

Bir çeşmenin gözyaşları

Han sarayı ve Bahçesaray hala eski isimleri ile anılıyor. İsimlerinin Rusların değişim politikasından kurtulma hikayesi şöyle; 1822 yılında ünlü Rus şair ve yazar Puşkin, sürgünde iken gezdiği Hansaray`dan ve çeşmenin hikayesinden çok etkilenmiş ve “Bahçesaray Çeşmesi” (Bahçesaray Fontan) adlı eserini kaleme almış. Şiir, o dönemde Çarlık Rusya`sında ve Avrupa`da meşhur olmuş. Bu şiire olan saygılarından dolayı şehir ve saray tahrip edilmemekle birlikte isimleri dahi değiştirilmemiş. İsimlerin kurtuluş hikayesi böyle, peki çeşmenin yaptırılma hikayesi ne diye düşündüğümüzde birçok rivayetle karşılaşıyoruz. En akla yatkınını kaynaklar şu şekilde aktarıyor: Kırım Hanı Giray Han tarafından, çok sevdiği ve genç yaşta ölen eşi Dilara Bikeç anısına “Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın” diyerek Bahçesaray`lı bir taş ustasına 1763 yılında yaptırmış.

Unutulmaz savaşın unutulmaz müzesi / Sivastopol

Kulağımızda hüzünlü şarkılarla yola devam ettiğimizde uğradığımız en önemli duraklardan biri Sivastopol oluyor. Sivastopol’da görülecek en ilginç yerlerin başında Panorama müzesi yer alıyor. 1854-55 yıllarında Fransız ve İngilizlerin Rusları Kuşatması sırasında yapılan mücadelenin yarı gerçek yarı hayal (yarı resim yarı maket) anlatıldığı bir müze Panaroma Müze’si. Dünyada görülecek en etkileyici, en unutulmaz müzelerden biri. Kubbe mimarisinin içbükeyliği bir ufuk ve gökyüzü alanı olarak kullanılarak 360 derece resmedilmiş. Müzeyi gezerken bir tam daireyi tamamladığınızda savaşa dair oldukça detaylı malumatlara da sahip olmuş oluyorsunuz. Maketlerle başlayan tasvirleme, duvara gelindiğinde oldukça zor anlaşılan bir geçişle resme dönüşüyor. Kubbeye doğru devam eden gidişle (ve ilginç mimarisinin bir ürünü olarak kubbeye düşen gerçek gün ışığı ile) resim bir gerçekliğe bürünüyor.

Panorama, Rus panoramik resim sanatının kurucusu sayılan, Petersburg Sanat Okulu profesörlerinden Odessalı ressam Franz Alekseyeviç Rubo (1856 – 1928) başkanlığında bir heyet tarafından yapılmış. Rubo, 6 Haziran 1855 günü itibariyle Sivastopol kuşatmasında en kanlı çatışmaların yaşandığı 4. Tabya üzerinden (şu anda müzenin bulunduğu) bütün savaş alanının panoramik görünüşünü film şeridinden izler gibi tuvale aktarmış, resmetmiş ve ortaya bu harikulade eser çıkmış.

1901 yılında başlayan çalışmalarda savaş alanı üzerinde yapılan incelemelerin ardından Petersburg’da taslak resimler çizilmiş ve Münih’ten Schenchen, Merthe ve Fochar isimli Alman ressamlar ile Bavyera Sanat Akademisi’nden 20 öğrencinin de yardımlarıyla dev ebattaki bir yelken bezine (14 metreye 115 metre tuval) resimler yapılmış. 1904 yılında Sivastopol’a getirilen resimler 14 Mayıs 1905’te Sivastopol kuşatmasının 50. yıldönümünde törenle ziyarete açılmış.

2. Dünya Savaşı’nda müze, Alman bombardımanından ağır hasar görmüş ve resimlerin bir bölümü çıkan yangında ciddi bir tahribata uğramış. Yangından kurtarılan 86 parça resim Taşkent isimli bir gemi ile kentten kaçırılmış ve Gelencik (Tsemez / Novorossiysk) limanına götürülerek kurtarılmış.

2. Dünya Savaşı’nın bitişinin ardından V. N. Yakovlev başkanlığında toplam 17 ressamdan oluşan bir heyetin 3 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından müze 16 Ekim 1954’te (Sivastopol kuşatmasının 100. yıldönümünde) büyük bir törenle tekrar ziyarete açılmış.

14 metreye 115 metre ölçüsündeki resimler seyir terasından 12 metre uzakta yer alıyor. Resimlerle gezinti terası arasındaki alana yerleştirilen birebir ebatlardaki maketler, cansız mankenler ve diğer görsel materyaller ile büyük bir derinlik ve görsel zenginliğe ulaşılmış.

Resimlerle maketlerin birbirlerini ayırt edilemeyecek kadar mükemmel bir biçimde tamamlaması ziyaretçilerin kendilerini bir anda savaşın içinde hissetmelerine ve anlatılanların da zihinlerde kalıcı bir biçimde yer etmesini sağlıyor.

360 derecelik tam bir turla müze gezildiğinde, Amiral Nahimov’un askerlerinin yanında savaşması, Dr. Nikolay Pirakin’in ilk defa narkozu kullanışı, yemek yiyen ve dua eden askerler, yanan bir mum, düşen bir top mermisinin yarattığı tahribat ve benzeri detaylar rahatlıkla görülebiliyor.

Ukrayna’nın Antalyası / Yalta

Kırımda görülecek önemli adreslerin başında Yalta geliyor. Ülkenin sair zamanlarda yaklaşık iki yüz bini bulan nüfusu turizm sezonunda 500 bine ulaşabiliyor. Yalta’ya Simferepol üzerinden 140 km’lik bir yolculukla ulaşılıyor. Bu iki şehir arasında dünyanın en uzun ve en yüksek ‘troleybüs’ hattı yer alıyor. Yeşil renkli bir tabiata mavi renkli bir deniz eşlik edince ve buna tarih eklenince şehrin ziyaretçisi çok oluyor.

Livadiya Sarayı

Yalta’dan 3 km. ötede Mohabi tepesinde, sahil tarafında yer alan bir saray kompleksi. Çar 2. Nikolay için 1911 yılında yazlık saray olarak yapılmış. İnşasında beyaz Kırım mermeri kullanıldığı için Beyaz Saray olarak da adlandırılıyor. Sarayın tasarımında Bizans, İngiliz, Gotik ve Arap mimarisinin yansımaları görülebildiği gibi aynı zamanda bazı bölümlerinde ve arka bahçedeki çeşmede İslami motiflere de rastlayabiliyorsunuz. Çar 2. Nikolay sadece iki kez uğrayabilse de Saray, dünya tarihinde etkin bir yapı olarak hafızalarda yerini almış. 1917 ihtilalinde Sanatoryum, 1993 yılında da müze haline getirilmiş. 4-11 Şubat 1945 yılında Stalin, Churchill ve Roosevelt’in savaş sonrası Avrupa’sının şeklini belirledikleri Yalta Konferansı bu sarayda gerçekleşmiş. Sarayın üst katı Çarlık Rusya’sına ait eserlerin, zemin katı da Yalta Konferansına ait dokümanların sergilendiği bir müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.

Kuzeyin en yeşil, en zengin botanik parkı

Yatla’da görülecek doğal güzelliklerden biri de Nikita Botanik Parkı. Park, 1812 yılında İsveç asıllı Rus bitki bilimci Khristian Khristiyanoviç Steven tarafından tasarlanmış ve ilk olarak meyve ve süs ağaçları dikilmiş. Günümüzde 28 bin bitki türüne ev sahipliği yapan parkta senenin farklı zamanlarında çiçek festivalleri de yapılıyor. Nikita Parkı, özellikle 1600’den fazla gül türü ile uzmanları ve meraklılarının uğrak yeri olmaya devam ediyor. Yalta’dan fayton gezisi ile ulaşabileceğiniz pakta ayrıca 1000 yaşında bir şamfıstığı da tüm görkemi ile manzarayı tamamlıyor.

Yalta’yı en iyi, gece 11’e kadar çalışan iki kişilik teleferikle çıkılan Darsan tepesinden görebilirsiniz. Fotoğraf makinesi olmadan çıkmak pişmanlık duygusu verebilir.

Alupka’da Kırlangıçkayası

Kırım’ın sembolü haline gelen bu Ortaçağ şatolarını andıran Kırlangıç Yuvası, Mishor’a yakın bir yerde Avrorina uçurumuna kurulmuş. Almanya’daki Rittenburg Şatosu`nun küçük bir kopyası olan bina 1912 yılında Alman petrolcü Baron Shteingel için Amerikalı mimar Sherwood tarfından inşa edilmiş. Kartpostallardaki gibi büyük ve ihtişamlı değil ama farklı tarzıyla birçok turistin uğrak yeri. 1927 yılında olan büyük Yalta depreminde binanın üzerinde bulunduğu kayalardan bir kısmı denize düşmüş. Bina sağlam kalmış ve tamir edilmiş haliyle saçlarını rüzgârın taradığı, bakışları ufku süzen bir delikanlı edası ile haritadaki yerini alıyor.

Suya bakan bir kale / Sudak

1388–1414 yılları arasında Cenevizliler tarafından yapılan Sudak kalesi, Kırım’ın en gösterişli doğa ve tarih manzarasını oluşturuyor. İçinde Osmanlı döneminden kalma camisi ile üzerinde kurulduğu dağın sisler içindeki manzarası gerçekten büyüleyici. Cami müzede Cenevizlilerden kalma eserler sergileniyor. Duvarlarında Ceneviz armalarının yer aldığı 24 kuleden on tanesi günümüze sağlam bir şekilde ulaşabilmişler. Yine Ceneviz dönemi işkence aletlerini müzenin girişinde görebilirsiniz.

Balıkçılığı ve doğal güzellikleri ile ünlü Kefe’de (Feodosiya’da) deniz resimleri ile bilinen  Ayvazovski’nin ve ünlü ressamların eserlerinin bulunduğu resim müzesi Kırım’da görülmeden gelinmeyecek önemli adreslerden bir diğeri. Müzenin hemen önünde Ayvazovski’nin görkemli bir heykelini de tıpkı resimlerini çizerken denize baktığı gibi görüp izleyebilirsiniz.

Ne alınır?

Türkiye’ye dönerken sevdiklerinize bir şeyler almak isterseniz ucuz ve kaliteli olmasıyla ceviz güzel bir tercihtir. Bundan başka özellikle tarihi yerlerde kurulan pazarlarda ve dükkanlarda bulabileceğiniz ‘Majivellik’ denen kokulu bir ağaçtan yapılan tesbih, çaydanlık altlığı ve üzüm figürleri ile alçıdan yapılmış Kırım manzaraları da alınabileceklerin arasında.

Ne yenir?

Çiğbörek, samsa, köbete, burma, kaşık börek, üyken börek, saraylı kırma böreği, sarı burma, cantık (yantık) gibi bir çok hamur işi yemek tavsiye edilir.

Görülmesi gerekenler

Alupka’da Aypetri Dağı ve Uçan Su Şelalesi, Massandra Şatosu, Dülber Sarayı, Kichkine Villası, Polukorovsky Tepesi ve Anıtı,

Spotlar:

1.Ey güzel Kırım

Aluşta’dan esken yeller yüzüme urdu, Balalıqtan ösken evge közyaşım tüştü. Men bu yerde yaşalmadım, Yaşlığıma toyalmadım, Vetanıma asret boldım Ey güzel Qırım

Keze keze toyalmadım er yerlerge köralmadım Vetanıma asret boldım Ey güzel Qırım

Bahçalarnın meyvalarnın balnen şerbet Suvlarını içe içe toyalmadım men Yeşil dağlar küldü mağa Qaytıp keldi Tatar sana Qucağını aç sen mağa Ey güzel Qırım

Men bu yerde yaşalmadım, Yaşlığıma toyalmadım, Vetanıma asret boldım Ey güzel Qırım

2.Puşkin’in ağlayan çeşme için yazdığı şiirin tatarca tercümesi şöyle:

Bahçesaray Çeşmesi… Onı şay tez mezarına ne kirsetti? Bu ümitsiz esirliknin kaygısı mı? Hastalık mı, yoksa diğer bir illet mi? Kim bile? O bu dünyanı tez terk etti. Han sarayı titislenip, boşap kaldı; Kırım-Giray kene ketti onı taşlap; Tümen-tümen askerinen yat illerge, Yat illerge yolga çıktı sefer başlap. O kene de kasırgalı soguşlarda Küskünlenip, kanga suvsap at oynata, Lakin hanın yureginde başka türlü Duygularnın alevleri gizli yata. O ekseri kızgınlaşkan uruşlarda Kılıçını birden siltep, tars toktala Pek çok vakıt şaytıp taşday katıp kala, Çevresine şaşkın-şaşkın bakıp tura. Bir şeyden korkkan kibi benzi ata, Öz başına söylene ve ara sıra Köz yaşını toktamadan akıttıra. Aleksander Sergeyeviç Puşkin

3.Livadiye Sarayı

Şu an sarayın ikinci katında Çar ailesinin kullandığı eşyalar sergilenmektedir. Sarayın birinci katında Yalta Konferansı, Şubat 1945 yılında yapılmıştır. Saray, Nazilerin mağlup olmasının ardından devrin üç süper gücü olan Rusya, İngiltere ve Amerika arasında savaş sonrası Avrupa’nın haritasının belirlendiği yer olarak çok önemlidir.

4. Çelebi’nin Kefe’si

Evvelâ Kefe’nin tereyağı ve sarı mayak yağı misk ve ham amber kokulu yağlardır. Yâsemen, Kefe lâlesi, limanında tirkiz balığı, levrek ve tekir ba¬lığı yahut uskumru balıklarının çeşitleri 12 adet denizde olmaz. Hatta Bahr-i Muhit, Malgayan Denizi, Okyanus Denizi, Hazar Denizi, Umman Denizi ve Kızıldeniz’de de Kefe balığı gibi bir balıklar görmedim. Hatta tirkiz adındaki balığı Hamsîn günle¬rinde avlayıp tuzlayıp nice yüz gemilere korlar ve tüm ülkele¬rin bezirgânları götürürler. Bir garip balık eminliğidir ki başka mukataadır. Eminin rızası olmadan tek bir fert bile balık avlayamaz.

5. Kırım, Türkiye’yle aynı meridyende olduğu için saat farkı yok.

Hava sıcaklığı Ocak ayında yaklaşık +4C ,Temmuz ayında ise +24C’dir.

Bu yazı 2013 yılının Mayıs ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 75. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir