Cuma , 26 Nisan 2024

Okçular Tekkesi : Bir Mekan, Bir Tutam Sosyoloji

Yazı: Hatice Çizmecioğlu – Fotoğraf: Alper İnan

İstanbul gibi tarih boyunca pek çok medeniyeti bağrında büyüten şehirler, yılların kalıntılarını alüvyon gibi biriktirmiştir. Bu şehirleri büyük bir heyecanla gezmek abartılı bir hal değil. Bana kalırsa İstanbul’da yaşıyor bile olsanız bu hali hiç kaybetmemeye çalışın, inanın ki hemen her semtinde ilk kez keşfedeceğiniz bir şeyler mutlaka bulursunuz.

gezgindergi-kultur-okcular-tekkesi (7)

Bu ay sizi Okmeydanı’ndaki tarihi ‘’Okçular Tekkesi’ne götürmek istiyorum. 2012 yılında Okçular Vakfının himayesinde yıllar sonra tekrar faaliyete geçen tekkenin İstanbul’un fethine dayanan bir mazisi olduğunu öğreniyoruz. Tekkenin bulunduğu alan fetihten hemen sonra Fatih Sultan Mehmet’in başta Akşemsettin ve diğer ulemayla vardığı fikir birliği neticesinde halk ve gaziler için atış talimi yapacakları, toplu dua merasimleri düzenleyebilecekleri bir alan olarak tahsis edilmiş. Zaten Okmeydanı semtinin adı da buradan gelmekte. Yıllar içerisinde haliyle eskiyen Tekke, ilk olarak 1639 yılında 4. Murat tarafından tamir ettirilmiş. 1839’da büyük bir yangından ve  1894’te de depremden  dolayı  büyük hasar görmüş. 1910’lu yıllarda tekkenin bir kaç duvarı hala ayakta kalsa da 1950’li yıllardaki göç  ve hızlı kentleşmenin etkisiyle tekkeden geriye pek de bir şey kalmamış. Fakat şükür ki; 2012 yılında Okçular Vakfı himayesinde tekrar hem sosyal etkinlikleri, hem de okçuluk faaliyetlerini sürdürecek bir şekilde halkın kullanımına açılmış.

Günümüzdeki haliyle tekkede Osmanlı zamanındaki yapı korunmaya çalışılmış. Tekkenin ön tarafındaki açık alanda faaliyete açılan atış alanında geleneksel ve modern okçuluk dersleri veriliyor. Yine kapalı mekanlarında sporcuların atış talimi yapabilecekleri, kondisyon çalışmaları yapabilecekleri bölümler bulunmakta. Tekkenin içerisinde seçkin kitapların bulunduğu bir kütüphane, her vakit canlı ezanın okunduğu, cemaatle namaz kılınan faal durumdaki bir cami, şirin bir kafeterya ve tekkenin ev sahipliği yaptığı çeşitli sosyal etkinlikler… Kısacası Okçular Tekkesi kendi zamanındaki kuruluş amacına uygun bir şekilde bugüne taşınmış.

gezgindergi-kultur-okcular-tekkesi (5)

Semt sakinlerinin tekkeye rahatça girip çıkabildiklerini gördüm. Özellikle karşılıklı açılan giriş kapıları, iki caddeyi birbirine bağladığı için tekkenin avlusu, mahalle sakinlerinin sürekli kullandıkları bir yol konumunda. Tekkeye yaptığım ziyaretimde bir süre avluda oturup bu akışı seyrettim ve çok keyif aldım.  Okul dönüşü tekkenin kütüphanesine uğrayıp ödünç kitap alan çocuklar, kafeteryasından bir iki bardak çay içenler, avlunun ortasındaki huzur dolu camide namazını kılanlar… Tarihi bir mekanın günümüze, klasik bir müze tarzında değil de her anlamda dinamik bir  halde taşındığını izlemek bana inanılmaz bir mutluluk veriyor.

Fatih’in oğlu II. Beyazıt’ın emri ile 1502 yılında tekkeye dönüştürülene kadar, bu alanda ‘’sorkuz sivrikoz çardağı’’  denilen sadece okçuların kaldığı bir barınak bulunurken, tekkenin yapılmasıyla birlikte tam teşekküllü bir eğitim kurumuna dönüşmüş. Okçular tekkesi diğer tarikat ve tasavvuf erlerinin tekkelerinden farklı bir özellikte. Burası derviş yetiştirmekten bir adım daha ileriye giderek  ‘’derviş ruhlu kemankeşler’’ yetiştirmeyi görev edinmiş. Mekan içerisinde yer alan ‘’tekkeden müzeye dervişin çeyizi açılıyor’’ isimli koleksiyondan Okçular Tekkesi’nin tarihi ve genel özellikleri hakkında aydınlatıcı bilgiler öğreniyoruz.

Okçular Tekkesi’nin orijinal mimarisinde geniş avlu içerisinde hünkar kasrı, mescit, meydan odası, mutfak, şeyh odası ve diğer hizmet odaları bulunuyormuş. Tekkenin hemen yanında günümüzde de hala görebildiğimiz ünlü kemankeşlerin türbeleri bulunmakta. Koleksiyonda neler mi sergileniyor?  Dervişlere ait  cübbeler, sarıklar, müzik meşklerinde kullanılan neyler, bendirler, hatta meditasyon yastığı gibi ilginç eşyalar…  ziyarete geldiğinizde tüm bunları görmeden çıkmayın, zira yapılan restorasyonlarda her ne kadar orjinaline sadık kalınmaya çalışılsa da, dokudaki yenilik bize o eski dönemleri tam olarak hissettiremiyor. İşte sergilenen koleksiyon tam da bu eksikliği giderip, bize tekkenin atmosferini eşyalar üzerinden hissettiriyor.

Okçular Tekkesi ve meydan yönetimi hakkındaki bilgileri de yine serginin duvarlarına asılan yazılardan öğreniyoruz. Tekke ve meydan, şeyhin başkanlığında bir heyet tarafından yönetiliyormuş. Yönetim kurulu niteliğinde olan toplantılarda şeyh en başa, sağında eskilik sırasına göre şeyh-ül menazil fil meydan denen menzil şeyhi, ikinci vakfın mütevellisi şeyh, onun altında menzil sahipleri ile vacibür riaye-i meydan denilen ihtiyar heyeti otururmuş. Şeyh zamanı gelince bu ihtiyar heyeti içerisinden seçilirmiş.

gezgindergi-kultur-okcular-tekkesi (3)

Mekanın içerisindeki duvar yazılarından, tekkede ya da Okmeydanı’nda kişiler arasında çıkan anlaşmazlıkları çözmesi için, Galata kadısının vekili olarak ‘meydan kadısı’nın da görev yaptığını öğreniyoruz. Burada ‘tekke-nişin, meydan nakibi, meydan imam ve hatibi, yeniçeri ağasına bağlı korucular, havacılar’ gibi özel birimler ve kişiler de görev yapmaktalarmış. Tüm bu bilgiler ışığında  Okçular Tekkesi’nin aktif faaliyet gösterdiği dönemde kendi içinde çok belirgin kuralları ve işleyişi olan bir kurum olduğunu görüyor ve  Osmanlı ordusundaki usta kemankeşlerin meydanlardaki başarılarının arkasındaki sistemi anlayabiliyoruz. Oldukça disiplinli olan eğitim sisteminin usta kemankeşleri, hem bedenen hem manen nasıl disiplinize ettiğini görebiliyoruz. O ustaları yetiştiren tezgâhı ve onun arkasındaki maneviyatı görünce ‘disiplin ve başarı’ kelimeleri ayrı bir anlamlı geliyor insana. Gerçekten burası hem sportif, hem savaşçı, hem de derviş ruhlu insanların yetiştirildiği bir ocakmış. İnsana ilginç gelen hem savaşçı, hem derviş ruhlu olmanın bir bedende, bir mekânda birleştirilip harmanlanabilmiş olması. Genelde savaşçı bir ruhta,  bir dervişte bulunabilecek manevi hali hayal edemiyor insan. Tıpkı bir dervişte, savaşçı bir karakterde olması gereken aktifliği, hırsı, hiddeti, celali hayal edemediği gibi. Ama ne enteresandır ki; Okçular Tekkesi birbirinden oldukça farklı bu halleri birleştirmeyi başarmış ve yıllar boyunca sistemini tam da bu zıtlıkların harmanlanması üzerine kurmuş.

gezgindergi-kultur-okcular-tekkesi (6)

Menzile varan her ok sonrası, kemankeşlerin kulaklarına ‘’Attıysan sen atmadın. O attırdı !’’ sırrını fısıldayarak tasavvuf tabiriyle nefislerini, modern psikoloji tabiriyle egolarını dizginlemiş. ‘’Ben artık oldum’’ diyene, ortamın nizamına, maneviyatına uymayana ‘’Artık bizimle oturma..’’  diye tavır koymuş. Okmeydanındaki kemankeşleri atış yapmaları için takdim ederken, sadece kaç metreye kadar attıklarıyla değil, ahlaki özellikleriyle de tanıtmış.

Başarıyı sadece  teorik-teknik gibi kısır bir alanda ölçmeyen, aynı zamanda onu omuzlarında taşıyan bedenin manevi olgunlaşmasını da önemseyen ‘’ Osmanlı’’ ,  muhtemelen kişinin elde ettiği başarıları manevi olgunlaşma olmadan tam bir tevazu içerisinde karşılayamayacağını bildiğinden işte böyle harika bir sistem kurmuş..

Okçular Tekkesi : Bir Mekan, Bir Tutam Sosyoloji –  Bu yazı 2014 yılının Ekim ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 92. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir