Yazı: Zeynep Yörük
Kitaplarla arası iyi olanların ‘kitap okuma hakkında yazılmış kitapları okuma’ gibi tuhaf zevkleri vardır. Ciddi haz alırlar. Bu türde bir eser yazan Daniel Pennac, Roman Gibi adlı kitabının sonuna “Okurun Zamanaşımına Uğramayan Hakları” listesi eklemiştir. Pennac, haklarımızı “okumama hakkı, sayfa atlama hakkı, bir kitabı bitirmeme hakkı, tekrar okuma hakkı, ‘Bovarizm’ hakkı, canının istediğini okuma hakkı, canının istediği yerde okuma hakkı, çöplenme hakkı, yüksek sesle okuma hakkı, susma hakkı” başlıkları altında hoş anekdotlarla anlatır.
Bütün haklarımızı bilinçli bir şekilde kullanmayı salık vermekle birlikte, şimdilik canının istediğini okuma hakkı’na dikkat çekmek istiyoruz. Madem hepimiz ‘canımızın istediği yerde’ okuma özgürlüğüne sahibiz, öyleyse bu hakkımızın hakkını verelim! Şahsen çoğu kitabını yolda (otobüs, vapur, metro, metrobüs vb.), az bir kısmını bekleme salonlarında (hastane, banka vb.) bitirmiş biri olarak (niye aynı performansı evde gösteremediğim konusu ise hâlâ bir muamma) ev dışında kitap okumayanlara sesleniyorum bu yazıda. (Gerçek hedef kitlemiz ise evde bile kitap okumayanlar…)
Yolda Okumanın Faydaları
Şehirde yaşıyorsanız, hele metropoldeyseniz ulaşıma büyük bir zaman ayırıyorsunuz demektir. Bu uçup giden zamanları kitap okuyarak kazanabilirsiniz. “Ay benim midem bulanır, okuyamam” demeyin. Midenizi-beyninizi nasıl alıştırırsanız öyle gider. Bir de “iki dakkalık yol canım, kitap açmaya değmez” diyerek ertelemeyin. 1-2 sayfa okuya okuya biten kitaplara şahit oldukça, küçük zaman dilimlerinin bereketini anlayacaksınız. Böylece “kotop okoyocok zomon bolomoyorom ko” triplerinden kurtulmuş olacaksınız.
Okur-yolcular başkalarının tipini, kıyafetini incelemek, içinden tuhaf yorumlar yapmak zorunda kalmaz; zihinlerini binbir görüntüyle doldurmazlar. Bir yerde kitabın içine kafasını gömmüş bir insan resmi görmüştüm. Resmin üstünde şöyle yazıyordu: “It’s better to have your nose in a book, than in someone else’s business.” (Burnunuzu kitaba gömmeniz başkasının işine sokmanızdan daha iyidir.) Temel hayat felsefemiz bu olmalı sanırım. Düşünsenize, bir gün otobüse binsek; kimin ne giyeceğine, nerede oturacağına karışan amcaların-teyzelerin kitap okuduğunu ve kimseyle ilgilenmediğini görsek ne hoş olurdu!
Trafik mi sıkıştı? Yol bir türlü bitmiyor mu? Üstelik bir yere geç mi kaldınız? Strese girmek neden? Siz strese girince trafiğin açılacağını kim söyledi? Unutun bunu. Sakin olun. Derin bir nefes alın ve kitabınızı açıp okumaya başlayın. Vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Zaten geç kalmışsınız. Bir de geçen vakit ziyan olmasın. Zararın neresinden dönerseniz…
Uzun yolculuklarda uyuyamıyor musunuz? Gündüz yine yolların güzelliklerine dalıp zamanı geçirebilirsiniz ama gece? Üstelik önünüzdeki ekranda tuhaf diziler ve garip filmler dönüyorsa? Hemen ekranı kapatın, kitabınız açın. Haydaa, şoför ışıkları kapattı! Ne olacak şimdi? Üstünüzdeki ışığı yaktınız. Güya sizin için tepenize konulmuş bir ışık ama bırakın yanınızdakini, maşallah önde horlayan dayıyı bile aydınlatıyor. Mecbur onu da kapatacaksınız. Sokakta 2 liraya satılan o kitap okuma lambalarından almadığınıza şimdi pişman olabilirsiniz…
Yolda Okumanın Zararları
Yolda kitap okuyanlar arasında ilginç bir duygusal bağ oluşur. Birbirlerinin ne okuduğunu anlamaya çalışırlar. Aslında bunu kitap okumayanlar da yapar. Sizin ne okuduğunuzu anlamak için bazen şekilden şekle girenler olur. Otobüste yanına oturduğunuz teyze, yol boyunca sizinle birlikte kitabın sayfalarını okumaya çalışabilir. Tamam, gazete yancılığı gelenekseldir, ona bir şey demiyorum. Spotlar, fotoğraflar bir şekilde dikkatinizi çeker; kayıtsız kalamazsınız. Ama kitabın ortasından herhangi bir sayfanın minicik yazılarını yandan yandan okumaya çalışmayı biri bana açıklasın rica ederim. İnsanın dönüp, “buyurun, alın siz okuyun” diyesi geliyor…
Otobüste ya da dolmuşta ayakta mı kaldınız? Bir de hava atar gibi kitap mı açtınız o tıkış tıkış yerde? Aferin. Şimdi biri aracın önüne atlasın ve şoför size Tutunamayanlar’ı hatırlatacak sert bir fren yapsın da görün gününüzü. İyi bir kitap okuru olmak için sıkı tutunmayı da bilmek gerekiyor. Dikkat!
Kitabın her yerini çiziktire çiziktire okuyanlardan iseniz seyir halindeyken bunu yapmamanızı tavsiye ederim. Zira ani bir frenle yahut tekerin bir çukura girip çıkmasıyla o güzelim satırların altını çizeyim derken üstünü çizebilirsiniz. Tecrübe konuşuyor burada.
Kitap sürükleyici ise durağınıza yaklaşınca kitabı kapatıp çantanıza sokmanızda fayda var. Aksi halde durağı kaçırabilirsiniz. Evet, olabiliyor böyle şeyler.
Bir de bu sürükleyici kitapları okurken, mesela metrodan indikten sonra çıkışa doğru yürürken “şu sayfayı da okiiim” deyip de kitap elde yürürseniz birileriyle çarpışabilirsiniz. Arada önünüze de bakın.
Sokakta Okumaya Dair
Kitap; hastanede, bankada sıra beklerken de en iyi kurtarıcıdır. Kalabalık ortamın boğucu atmosferinden ve uzayııııp giden sıralardan çekip alır sizi kitap. Başka diyarlara götürür. Ama çok fazla uzaklaşmayın. Hemşire seslenir de duymazsınız, banka sıranız geçer de haberiniz olmaz…
Arkadaşınızı bekliyorsanız ve bir türlü gelmiyorsa, oflayıp puflayacağınıza kitap okumak için biraz daha zaman kazandığınıza sevinin.
Bunların hiçbiri olmasa da olur. Hava çok güzeldir, belki. Öyle güzeldir ki ağaçlar çiçek açmıştır. Hemen kitabınızı alıp kendinizi ferah bir yere atabilirsiniz. Park, bahçe, orman, deniz kenarı, göl başı, pınar başı, dağ başı hiç önemli değil. Ferahlık ve sükûnet olması öncelikli.
Tatvan’a gittiğimde gün doğarken Van Gölü kenarında yürüyüşe çıkmıştım. Göl kenarındaki bankta iki kişi oturuyordu. Sabahın bu saatinde (yazın Tatvan’da 04.00 sularına tekabül ediyor) göle karşı sesli sesli Risale okuyorlardı. Biraz adam okudu, sonra yanındaki gence verdi kitabı, o devam etti. Hoş bir sahneydi. Doğanın insanın zihnini açan yanını düşünmeden edemedim. Bediüzzaman’ın genelde dağ başlarını tercih etmesi tesadüf olmasa gerek. Mekan olarak ben de en çok dağ başlarını severim. Mesela “Into The Wild” filminde Christopher, alıp başını kendini yollara vurduğu zaman gözünde gözlüğüyle bir kayalığın başına çömelip kitap okumuştur. Bence filmin en güzel sahnesidir.
Yolda-sokakta ne okunur?
Yolda felsefi, teorik kitapları okumanızı tavsiye etmem. Hiçbir şey anlaşılmıyor. “Ben her türlü konsantre olurum” diyorsanız sorun yok tabii. Mektup, hatırat ve şiirin iyi gittiğini söyleyebilirim. Uzun seyahatlerinizde gittiğiniz yere dair bir minik seyahatname de hoş olur. Kısa hikayeler de olabilir ama bütünlük ve kalınlık (daha doğrusu çantadaki ağırlık) sebebiyle roman tercih etmiyorum. Lakin okur özgürdür. İstediği yerde istediğini okuyabilir nihayetinde. Kapkalın bir kitaba başladınız ve sonun getiremiyorsanız, fakat ısrarla “O kitap bitçek!” diyorsanız kitabınız sizinle her yere gelebilir pekâlâ. Doğada ise en güzeli tefekküre iten kitaplardır. Bir elinizdeki kitabı, bir de kâinat kitabını okur kendinizden geçersiniz.
Özgürlüğünüz daimi, yollarınız ve satırlarınız bol olsun efendim…
OKU! NEREDE OLURSAL OL, OKU – Bu yazı 2015 yılının Kasım ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 98. sayısından alınmıştır.