Cuma , 22 Kasım 2024

Okyanus dolusu hayat : Bangladeş

Bangladeşin değişmeyen hikayesi

Bir tablodan kaçıp gelmiş gibi ağaçlar ve sisler içinde Sundurban ormanlarının yolunu tuttuğumuzda Bangladeş asıllı Kalkütalı ünlü şair Tagorun dizeleri de yolculuğumuza eşlik ediyordu. ‘Kanatlarım göğün arzuları ile doludur.’

Yazı ve fotoğralar: Halit Ömer Camcı

En az Tagorun şiirleri kadar (belkide ondan daha da) ünlü Bengal kaplanlarının yaşadığı Sundurban ormanlarına giderken rehberim Mustafa Hüseyin benim pek de akıllı bir insan olmadığımı düşündüğünü söylüyordu. Derdim kaplanların yaşayabildiği bir ormanın etrafında şekillenen hayatlara bakmaktı. Ormanın büyüsü, geçen yüzyıllardan kalma teknelerle yapılan yolculuk, hayatlarında ilk kez bir yabancıyı gören şaşkın, hayretle bakan gözler.. beni okyanusla ormanın birbirine girdiği en uzak yerlere kadar ulaştırdı. Yüzyılımıza kadar tamamına yakını ormanlarla kaplı olan Bangladeşte ekilecek alanların azlığı ormanların tahribine yol açmış. Bugün ülkede iki orman bulunuyor. Bunlardan birisi Madhupur ormanı. İkincisi Mangrov ağaçlarıyla kaplı, 5960 kilometrekarelik bir alana (dolayısıyla Hindistan sınırlarının içine) yayılmış olan Sundurban ormanı. Bambu, muz, mango, Hindistan cevizi ve palmiye ailesine ait ağaç türlerinin yetiştiği Sundurban ormanından kesilen ağaçlar kibrit ve kutu imalatında kullanılıyor. Orman, dünya kimya sanayiinde kullanılan, yaban arılarından toplanılan ballarıyla da ünlü. Sundurbanda başta Bengal kaplanı olmak üzere, arslan, benekli ceylan, fil, timsah gibi vahşi doğanın kahramanları da yer alıyor. Ormanlarda yaşayan yaban hayvanlarının numunelerini başkent Dakka’da bulunan hayvanat bahçesinde de görebilirsiniz.

gezgindergisi_dunya_banglades (2)

Sundurban’a Padma nehri üzerinden teknelerle ulaşmak mümkün. Motorlu araçların girmediği ince kanallara eski çağlardan kaldığı hissi veren, ağaçlardan yapılma kayıklarla ulaşılıyor. Yerel halk günlük hayatlarında özellikle de balık avlarken bu kayıkları kullanıyor. Nehirlerin etrafında oluşmuş köyler için bu kayıklar, hayatta olmanın en sembolik aracı olarak gözüküyor. Ganj nehrinin kolu olan Padma ve yine Hindistan topraklarından doğup Bangladeş’ten Bengal Körfezi’ne karışan Brahmaputra nehrinin kılcalları, ülkeyi deltalara bölüyor. Bu kılcallar üzerinde bahsini ettiğim kayıklarla yapılan taşımacılık köylüler için hayati önem taşıyor.

gezgindergisi_dunya_banglades (1)

Sular içinde susuz bir ülke

Okyanus ülkesi olmasına rağmen Bangladeş’te yaşanan en büyük sorun temiz su sorunu. Himalaya dağlarından kaynağını alan Ganj ve Brahmaputra nehirleri ülkeyi deltalara bölerek okyanusla bütünleşiyor. Bu deltalara okyanus sularının da karışmasıyla sular tuzlu hale geliyor. Temiz suya ancak su kuyuları ile ulaşmak mümkün. Bir kuyu açtırma ücreti 100 dolar. Bir dolar Bangladeş para birimi olarak yaklaşık 55 taka’ya geliyor. Günlük 50 taka’ya doyduklarını düşündüğümüzde bir kuyu açtırmanın faturası bir köylü için yüz günlük geçinme bedeline denk geliyor. Bu da özellikle Bengal köylüleri için çok lüks bir harcama. Ülkedeki su kuyularını genellikle uluslararsı yardım kuruluşları açtırıyor. Ülkemizden bir yardım kuruluşu geçtiğmiz yıl içinde 500 adet su kuyusu açtırmış. Sundurban ormanlarına giderken uğradığımız şehirlerin başında Kulna geliyor. Kulna’ya bağlı köylerde (ve ülkenin bütün tarımsal alanlarında) karşılaştığımız insanların evlerinde su bulunmuyor. Evlerin hemen yanında küçük bir göleti günlük ihtiyaçlarında kullanıyorlar. Buna yıkanma, çamaşır-bulaşık yıkama da dahil. İçme suyu için bahsini ettiğim kuyulardan büyük bakır yada prinçten yapılma su kabları ile su alıyorlar. Evlerinde bir çeşmeyi açıp su kullanmak özellikle köylüler için rüya gibi birşey.

gezgindergisi_dunya_banglades (3)

Bu tarlada senenin bir mevsiminde pirinç diğer mesviminde balık yetiştirilir

Bangladeş bir ekvator ülkesi olduğu ve genel olarak Muson iklim şartlarını yaşadığı  için  yılın büyük bir bölümü yağış alıyor. Bu da bazen büyük sel felaketlerine, düz araziye kurulu hayatların büyük kayıplar vermesine neden oluyor. 1970 yılındaki bir fırtınada 500 bin insanın öldüğünü ve yüz binlercesinin de evsiz, barksız kaldığını kaynaklardan öğreniyoruz. Artık sabitleşen sel ve su taşkınlarını bir yaşama biçimi haline getirmiş köylüler var. Yılın belli mevsimlerinde pirinç ektikleri bahçelerini su bastığında orayı bir balık çiftliği gibi kullanabiliyorlar. Bu da bir tarladan bir mevsim bitki, diğer mevsim balık almaları imkanı sunuyor. Ülkenin okyanusa giren deltalarında da bazen okyanus gelgitlerle tarlaların üzerine taşıyor. Bu taşmalar bitip okyanus çekilince köylüler bu tarlalarda kalan tuz tabakasını toplayarak tuz üretebiliyorlar. Yani tarlalar Bengalliler için çok işlevsel. Pirinç, balık, ve tuzu topraktan çıkarıyorlar denilse doğrudur.

gezgindergisi_dunya_banglades (4)

Rikşa’mın üzerinde giderim sonsuzluk ülkesine

Rikşa üç tekerlekli bisiklete verilen isim. Başkent Dakka olmak üzere ülkenin tüm yollarında motorlu araçlardan onlarca kat daha fazla rikşa’lar kullanılıyor. Sokaklarda insan sayısı kadar rikşalar görüyorsunuz neredeyse. Ülkenin bir kaç sembolünden, logosundan biri ve belkide en önemlisi. (Diğerleri; ırmaklar üzerinde yolculuk ve balıkçılık için kullandıkları tekneler, adaleti ve şu anda bir siyasi partiyi de temsil eden iki kollu terazi ve bengal kaplanı.)  Büyük alışveriş mağazalarında Bangladeşle ilgili bir hatıra alayım dediğinizde sarı renkli metallerden yapılmış rikşa maketleri ile dolu reyonlar görüyorsunuz. Günlük hayatın ve Bengallilerin imgeleminde de fazlasıyla kıymetli bir yere sahip. Zayıf, çelimsiz vücudu, ince bacakları ile kendi kilosundan kat kat ağır yolcularını yada yüklerini taşırken büyük bir zahmet çekiyor olmaktan çok kendini rüzgara bırakmış kuşlar gibi bir yüz ifadeleri oluyor rikşa şoförlerinin. Ülkedeki ekonomik dengelere, sanayinin olmamasına, tarımın ancak kendi karınlarını doyuracak kadar bir gelir getirdiğine bakacak olursak, rikşa kullanıcılığı büyük bir iş kapısı sayılıyor. Türkiyede sarı taksi sahibi olmak gibi bir anlam taşıyor rikşa sahibi ve kullanıcısı olmak.

gezgindergisi_dunya_banglades (5)

Arakan / arada kalmışların hikayesi

Ülkenin doğusunda Burma ile komşu olan Chittagong şehrinde Arakan isimli bir bölge yer alıyor. Burada yaklaşık on yıl önce Burma’dan kaçıp Bangladeşe sığınmış 13 bin göçmen yaşıyor. Kaçıp geldikleri Burmaya dönme cesareti olmayan bu göçmenler malesef ülkenin (Bangladeş’in) içine de kabul edilmiyorlar. Çok küçük bir arazide, uluslararası yardım kuruluşlarının küçük yardımlarıyla hayatta kalma mücedelesi veriyorlar. On yıldan fazla zamandır çözülmemiş bir problemin içinde çoğu küçük yaşta çocuklardan ve kadınlardan oluşan göçmenler bir kısırdöngü içinde yaşıyorlar. Arakan, arada kalmışların acı dolu, çok az kimsenin görebildiği ve malesef günü kurtaran (çoğu zaman o ‘gün’ pek de kurtarılamıyor) küçük yardımlarla geçiştirilen bir ‘gerçek hikaye’ olarak karşımızda duruyor.

gezgindergisi_dunya_banglades (6)

Dünyanın en kalabalık nüfusu belkide

Bangladeş, dünyanın nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık ülkelerinden. Nüfus yoğunluğu kilometrekareye 290-770 kişi arasında değişiyor. Yalnızca altı büyük kenti olan Bangladeş, Güney Asya’nın en az kentleşmiş bölgelerinden biri. Nüfusun % 90’ı köylerde, % 10’u şehirlerde yaşıyor. Köy hayatı damları sazlarla örtülü geleneksel bambu kulübelerde geçiyor. Senenin büyük bir bölümü sıcaklarla geçtiği için, beton yada herhangi bir yapı malzemesi ile yapılan evler tahammül edilmez sıcaklıklara sebep olacağı için hava/geçirgen yapılı evler tercih ediliyor. Köylerde yaşayan % 90 insan pek göze batmıyor. Geniş pirinç tarlalarında, ormanlar içinde, balık tekneleri üzerinde hindistan cevizi, mango ağaçları arasında kayboluyor. Ama şehirde yaşayan % 10’luk kısım sanki bir ırmak gibi hayatın içinden akıp gidiyor. Bir sorun olarak çözülemez gibi görülen ama sürekli hareket eden trafiğin içinde hep bir canlılık, Bengal insanının sıcak kanlılığının izleri yer alıyor. Bisikletlerle, rikşalarla, küçük motorlu araçlarla çalışkan karınca kolonilerini anımsatıyorlar.

gezgindergisi_dunya_banglades (7)

Olaylar ve sıcak ve sıcak olaylar

Bengallilerin geçmişine dönüp baktığımızda bir türlü dinginleşememiş, yolunu bulamamış bir ırmakla karşılaşıyoruz. Bengallilerin ülkesi anlamına gelen Bangladeş, 4. yüzyılda Budizm, daha sonra Hindu kralları tarafından yönetilen Hindistan Devleti’nin bir parçasıydı. 13. yüzyılda başta araplar ardından türklerle ülke İslam’la tanıştı. 1760 tarihinde İngiliz kolonisi olmasına rağmen Bangladeş, Hindular tarafından yönetiliyordu. Bu durum Müslümanlarla Hinduların çatışmalarına neden oldu. 1905’te İngilizler Hindistanın batısında yaşayan müslümanları Batı Pakistan, doğsunda yaşayan müslümanları da Doğu Pakistan olarak ikiye ayırdı. İngiliz hakimiyetinin 1947’de sona ermesiyle ülke, Müslüman ve Hinduları birbirinden ayıran hat boyunca birkaç parçaya ayrıldı. Batı ucunda Pakistan Devleti kuruldu. Doğu Bangladeş, Doğu Pakistan adını aldı. Ancak 1971’de Pakistan’dan ayrılarak Bangladeş adında bağımsız bir devlet haline geldi. Yakın geçmişinde devlet adamlarının öldürülmeleriyle son bulmuş siyasi hareketlere sahip  Bangladeş olgunlaşmamış bir demokrasiye sahip. Sıcak iklimin sıcak insanlarının hemen parlayan, geçmişten ders almalarına engel olan karakterleri ülkede karışıklıkların, heyecanların  da devam edeceğinin işaretini veriyor. Bengal halkının günlük yaşamında ingiliz sömürüsü döneminden etkiler hala devam ediyor. Sömürü döneminin ekonomiyi altüst eden yapısı, ayrılıp giderlerken hint kıtası olarak birlikte yaşayan müslüman, budist ve diğer dinlerdeki insanları ayırması ve aralarında hep sürtüşme sebebi olacak sorunlu bölgeler oluşturması bugün bangladeş insanının yaşamın derinden etkiliyor.

gezgindergisi_dunya_banglades (8)

Bangladeşten ayrılırken rehberim Mustafa Hüseyin’in ‘ben de İsanbula geleceğim, ama sen yine Bangladeşe gel’ derken, çook uzakta olmasına rağmen çok yakın duygularla ayrıldığım ülkenin , bu uzak okyanus kıyısının, benimle ve geçmişimle derinden bağlarının bulunduğnu hissettim. Dünyanın bu ulaşılması zor noktası mutlaka görülmesi, bilinmesi gerekenn bir yer. Tıpkı diğer tüm memleketler, ülkeler, insanlar gibi. Uçağa binerken yine aklımda Tagor ve onun (merhum Bülent Ecevit’in tercüme ettiği) dizeleri vardı. ‘Seyyah ! Gitmen gerek mi? Gel lotus çiçeklerine bakarak sohbet edelim.’ 

gezgindergisi_dunya_banglades (9)

En önemli şehri “Dakka”, aynı zamanda başşehirdir. Güneydoğu sahilindeki Chitagony şehri, önemli bir limandır. Halkın % 85’i Müslümandır. Bangladeş’in resmi dili Bengal dilidir. Halkın çoğu bu dili konuşur. Ayrıca Urduca dili de yaygındır. Kuzey ve doğu dağlık bölgelerinde yaşayanlar da mahalli lisanları konuşurlar. Para birimi “Taka”dır. 11 idari bölge birer askeri vali tarafından yönetilir. Erkekler “Lungi” denilen bir elbise, kadınlar kimi yerde “Burka” denilen baştan ayağa kadar vücudu örten bir elbise, kimi yerde bir üstlük bir altlıktan ve büyük bir atkı yada baş örtüsü gibi kullandıkları şal olmak üzere üç parçadan oluşan bir kıyafet giyerler.

gezgindergisi_dunya_banglades (10)

Dünyada okuma-yazma oranı en düşük ülkelerdendir. Halkın % 33.1’i okuma-yazma bilmektedir. Köylerinde ekseriya ilkokul bulunmamaktadır. Dakka, Rajshani ve Chittagong üniversiteleri, batı tarzı eğitim yapan üç büyük üniversitedir. Halkın kültür seviyesi ve ekonomik durum çok düşüktür. İngilizlerin kültürünün tesirleri devam etmektedir.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir