Doğu Anadolu Bölgesinin yukarı Fırat Bölgesinde yer alan Bingöl’ün tarihi MÖ. 2000 yıllarına dayanır. Çeşitli medeniyetlerin etkisi altında kalan Bingöl, kent merkezi olana kadar çevre iller tarafından yayla olarak kullanılmıştır. M.Ö I. binde Asur, Med, Pers, Seleukos egemenliğinde kalan il ve çevresi, daha sonra, Sasaniler, Hazarlar, İlhanlılar, Akkoyunluların hakimiyetine girmiş, 1473 Otlukbeli savaşıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Elazığ ve Muş illerine bağlandıktan sonra 1936 yılında il olmuştur.
Bingöl, tarihi zenginliğinden çok doğal güzelliğiyle tanınmıştır. İl adını içinde birçok göl bulunan Bingöl Dağlarından alır. Bu dağlar doğal cam rezervleri açısından çok zengin olup Anadolu ve Mezopotamyanın doğal cam ihtiyacını karşılamıştır. Tarihte Çapakçur olarak geçen bu bölgeye adını Büyük İskenderin verdiği Evliya Çelebinin seyahatnamesinde anlatılmaktadır. Şöyle ki; Büyük İskenderin vücüdunda dayanılmaz ağrılar başlar. Hiçbir hekim bu ağrılara çare bulamaz. Bunun üzerine Büyük İskender Ab-ı hayat suyunu aramaya başlar ve suyu uzun aramalaradan sonra Bingöl’de bulur. Suya Çapakçur adını verir. Murat nehrinin yanına bir kale yaptırır, bu kaleye de Çapakçur Kalesi adı verilir.
Aydıntepe (Hart) Yeraltı Kenti, Sentrius Kalesi, Kral Kızı kalesi, Kığı Kalesi ve Camii Bingöl’de yer alan tarihi mekanlardır. Solhan ilçesinde yer alan Yüzen Ada, Bingöl (Yolaçtı) Kayak Merkezi, Kös Termal Turizm Merkezi, ilin diğer turistik mekanlarıdır.
Plaka 12 / Bingöl – Bu yazı 2008 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 16. sayısından alınmıştır.