Yazı: Nurya Çakır – Fotoğraflar: O. Metehan Kurt – Şefkat Çelebi
Çeyizlik yorganlarınız dikilmeye başlıyorsa artık büyümeye başlamışsınız demektir. Anneniz o rengarenk satenleri almış ve ‘hangisine hangi deseni diktirsek acaba’ diye düşünürken, siz kendi içinizde hayal kurmaya başlamışsınızdır bile. Dikilecek olan bu yorganların müstakbel eşiniz ve çocuklarınız tarafından kullanılacak olması düşüncesi şimdiden heyecanlandırmıştır sizi. Annenizin yaptığı ve daha önce hiç oralı olmadığınız bu işlerle artık çok alâkadarsınızdır. Çünkü sizin gelecekteki evliliğiniz için birşeyler yapılmakta ve küçük yaşınıza rağmen renk ve desen hakkında fikriniz sorulmaktadır.
Yorganlar eve gelince heyecanla bakar ve dokunursunuz. En fazla da çok iğne batırılmış ve desen yapılmış kısma gider elleriniz. Sonra yorganın cazibesine kapılıp hemen kullanmak istersiniz. Ama buna müsade edilmez. Naftalinleyip kaldırılırken dolaba ‘Acaba seni kaç yıl sonra kullanacağım?’ diye sorarsınız içinizden.. Öyle ki rüyanızda gördüğünüz yorgan bile, geleceğinizin mutlu ve rahat olacağına yorumlanır.
Bu canlandırmaya calıştığım yorgan diktirme hikayesini farklılıklarla beraber Anadoludaki pekçok kızımız yaşamıştır. Günümüz gençleri ise bu hislerden mahrum olarak büyüyorlar. Çünkü herşey gibi bütün ürünlerin fabrikasyon olduğu günümüzde her gece üzerimize örttüğümüz yorganlar bile tek tip olmaya başladı. Büyük emeklerle dikilen bu yorganların yerini hazır yorganlar alıyor. Yorgancılık, artık unutulmaya yüz tutan meslekler arasında tarihteki yerini almıştır.
Çeyizlerin içindeki en gözalıcı parçalardır yorganlar. Yeni doğum yapmış anneler, lohusalık yorgunluklarını o canlı renkteki yorganlarla atarlar. Erkek evlatların sünnet düğününde en çok özenilen şeyler arasında sünnet yorganı gelir ve genelde bu yorganlar evlenecek erkeğin çeyizinde de yer alır.
Yorgancılık mesleği çok uzun yıllar önce kadınların, evlerinde içleri pamuk ya da yün saten kumaşlara şekil vermesiyle başlamış. Daha sonraları erkekler tarafından bir meslek olarak benimsenerek dükkanlarda yapılır hale gelmiş. Dededen miras aldığı yeteneği ile 40 yıldır bu işi yapan Trabzon Maçka’lı Salim Aydın Usta da bu unutulmaya yüz tutmuş yorgancılığı yapmaya devam edenlerden biri. İstanbul Fatih’teki yorgan dükkanında kendisiyle sohbet ettik. Bundan 15-20 yıl önce 4 kişi olarak, gecenin ilerleyen saatlerine kadar çalıştıkları halde siparişleri yetiştiremezken, şimdi böyle bir iş yoğunluğunun kalmadığını aktardı. Salim Usta; güzel bir yorganın güzel işçilik ve güzel malzemeden oluştuğu fikrinde. 10 yaşında başlamış Salim Usta yorgan dikmeye. 10 yaşında bir oyun, bir eğlence gibi başladığı yorgancılık mutluluk duyarak yaptığı bir işe, hatta sanata dönüşmüş. “Babamın beni gayrete getirmesinin payı büyüktür bu işe başlamamda.” diyor .. Dede mesleği bu işi evlatlarının sürdürmesinden yana değil. Bitip gitmekte olan bu meslektense geleceği olan bir meslek tercih etmelerini istiyor.
Pamuğu artık zor bulmaktan şikayetçi Salim Usta. Koza pamuğu denilen, yağmur görmemiş ham, çekirdekli, yumuşak pamuktan yapılırmış yorgan, sert pamuklardan iğne geçmezmiş. Sire saten kumaşların yerini polyester ağırlıklı saten kumaşlar almasından ve doğadan elde edilen pamuğun yerini kimyasal bir ürün olan elyafın almasından hoşnut değil. Pamukları Uşak’tan, satenleri ise Bursa’dan temin ediyorlarmış. Açık tonların motif ve desenleri güzel gösterdiğini, kadife kumaşın toz tuttuğunu, ipek kumaştan yorgan dikilmesinin zor olduğunu, yün yorganların kışın sıcak, yazın serin tuttuğunu, yatak üzerine serilen pamuktan şiltelerin vücut sağlığımız için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor bize diğer yorgancımız Mustafa Dağ.
Yorgan dikilmeye başlamadan önce, çırçır makinesinde çekirdeği ayrılmış olan pamuk; hallaç yayı adı verilen yayda kabartılıp, kumaşı keten ya da saten olan yorganın içine dolduruluyor. Açık ağzı dikilerek kapatıldıktan sonra sıra doğanın ayrıntılarının o göz alıcı renkteki satenler üzerine işlenmesi işlemine geliyor. Yorgan taksimat denilen bir işlemle eşit dilimlere ayrılıyor. Tebeşirle çizildikten sonra ya kendi dizaynı olan motifler ya da yıllardır yapılan çift baklava, kabak çiçeği, S parke, dört kemer adıyla anılan motifler yorgan üzerine işlenmeye başlanıyor. Eşit aralıklarla oluşan iğne darbeleriyle desenlerini göstermeye başlayan yorganlar günlerce sürecek bir emek ve göznuru gerektiriyor. Yorgancıların meslektaşlarının dükkanlarına uğramamak gibi bir adetleri var. ‘Acaba desenlerimi kopye etmeye mi geldi’ düşüncesine sebebiyet vermemek gibi bir iyi niyetten kaynaklandığını öğreniyoruz bu durumun.
Yorgan kelimesinin aslına ilk Uygur yazıtlarında rastlanıyor. ‘’Yourgan’’kelimesi zamanla bugünkü şeklini almış. Eskiden oldukça itibarlı meslekler arasındaymış yorgancılık. Öyle ki şehzade sünnet törenlerinde kullanılmak üzere dikilen yorganların güzelliğinden dolayı, merasimlerde Padişahın önünden hünerlerini göstererek geçen meslek erbapları arasında haklı yerini alırlarmış. Bunu levninin surnamesinde yer alan minyatürlerde de görmek mümkün. Sünnet törenlerinin en meşhuru III. Murat’ın şehzadelerinin sünnet merasimidir. Yıllarca sarayların, konakların ya da en sade yaşam standartlarına sahip insanların dahi ihtiyaç duyduğu bir meslek dalı olmuştur. 1600’lerde İstanbul Kapalıçarşı’da 105 adet yorgancı dükkanı bulunduğunu Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden öğreniyoruz. 1980’li yıllarda İstanbul Yorgancı ve Hallaç Esnaf Sanatkarları Odasına kayıtlı 1200 üye varken günümüzde bu sayının 200 kişiye inmiş olması üzüntü verici.
Yorgan desenleri de başlı başına bir uzmanlık alanı. Rengarenk motiflerin rüyayı anımsatan desenlerinde yorgancının ruhundan izler bulunabilir. Yüzyıllara yayılan bu çeşitliliği mütevazice özetlemek gerekirse şöyle bir bilgi aktarılabilir: Mitil en eski yorgan modeli olarak biliniyor. Buket lâle, Yaban Gülü, Papyon, Yelpaze, Söğüt Yaprağı, Üçlü Baklava, Asma Lale, Fildişi, Akasya Çiçeği, Bülbül ve Gül, Üç yapraklı Yonca, Üç dikişli Kare, Tütün Yaprağı, Yapraklı Menekşe, Yelken, Tavan Nakışı, Sade Muz, Çerçeveli Gül, Göbekli Orkide, Ayçiçeği, Kare Çark, Asma, Zincir, Batırmalı Mekik, Top, Göçmen Kuşlar, Tavus Motifi, Serpme Lale ve Karedeniz motifleri yorgancılıkta kullanılan yaklaşık 200 motiften en çok bilinenleri. Karedeniz motifi deyince üstat yorgancıların pek çoğunun Trabzon Maçkalı olduklarını öğreniyoruz. İstanbul’un işgal edildiği 1920 yılında Maçka’dan İstanbul’a göç etmişler. Bugünkü yorgancılar derneği başkanı Celaleddin Akyüz’ün dedesi Ahmet Akyüz’de 1922’de Maçka’dan İstanbul’a gelmiş yorgancılardan biri.
Gaziantep, Kilis, Balıkesir yorgancılık mesleğinde meşhur ustaların bulunduğu illerimizden birkaçı. Üzerleri işlemeli tavus kuşu motifli yorganlar günümüzde meşhur olan yorgan motiflerinden. Son yıllarda ipek saten, deri saten üzerine makine ile işlenerek yapılan pekçok farklı desenli nakışlı yorganlar da yapılmaya başlanmış.
Teknolojiyle beraber değişen hayat şartları eski alışkanlıklarımızı da bizden alıp götürüyor. Artık mahalle aralarında pamuk ve yünlerini dökerek havalandıran kadınlara, bir yorganın etrafına imece usulu toplanarak hem sohbet edip hem işlerini yapan teyzelere, ya da çeyizlik yorganlarını her bahar havalandıran ablalara rastlamıyoruz. Herşeyin en kolay şekline o kadar alıştık ki…
Yorgancılık – Bu yazı, 2008 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 15. sayısından alınmıştır.