Cuma , 11 Ekim 2024

Zamanın Durduğu Şehir: ŞAM

Yazı: Önder Kaya – Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

Yüzyıllardır hikayesini dinlediğimiz şehir.. Evliya Çelebi’den İbn-i Batuta’ya kadar bütün büyük seyyahların düşlerini süsleyen o ıtırlı bahçe. Uğrayanlarına anlatacak çok hikayesi, sevenlerine bahşedeceği bir kalbi var.

Gezimize başlamadan önce Türk seyyahlara nacizane bir tavsiyede bulunacağım. Şam şehrine ön okuma yapmadan gittiğiniz takdirde ne yazık ki yaptığınız gezi Hamidiye çarşısı ile Emeviye caminden ibaret yüzeysel bir gezi olarak kalacaktır ki Şam bundan çok iyisini hak eden bir şehir. Ancak Türkçede Şam’la ilgili rehber niteliği taşıyan kapsamlı bir çalışma bulunmuyor. Yalnız şu çalışmalara bakabilir ve bir ön bilgi sahibi olabilirsiniz; Taha Kılınç’ın “Şam Kitabı”. Özellikle 3. bölüm Şam’ı derli toplu anlatan önemli bir bölüm. Özcan Yuradalan’ın “Naûre Çarkı” isimli çalışması da genel olarak Suriye’yi anlatmakla birlikte Şam’a da ayrıntılı bir kısım ayrılmış, ancak düzeltilmesi gereken bazı hatalar (705 yılında Emeviye camiinin yapımında ilk kazmayı 642 yılında ölen Halid b. Velid’e vurdurması, bu camide yer alan ve Emeviler zamanında hazine odası olarak kullanılan Kubbetü’l-hazneyi Abbasilere inşa ettirmesi ya da Şam’daki valilik süresi 1743-1757 yılları arasını kapsayan Esad Paşa el-Azm’ı 1749-1952 yılları arasında görevde tutması gibi) var. Erol Çalı’nın Şam kitabı ise dini turizm amacı ile bölgeye gideceklere bir rehber niteliğinde ancak şehrin tarihsel dokusunu verme konusunda çok zayıf. Abdullah Manaz’ın “Suriye’nin Başkenti Şam’da Türk dönemi Eserleri” adlı kitabıysa değerli bir görsel malzeme çalışması. Kitabın arkasındaki kroki Şam’da kaybolmanızı engelleyeceği gibi, görmek isteğiniz mekanları kolayca tespit etmenizi sağlayacak bir rehber niteliğinde. Ancak ne yazık ki baskısı yıllar önce bitmiş bu kitabı sahaflardan aramak zorundasınız ya da kütüphaneden çektireceğiniz fotokopisi ile idare edeceksiniz. Bir de tabii ki başta Diyanet İslam Ansiklopedisi olmak üzere bazı ciddi çalışmaların ilgili maddeleri var. Bir ön okuma inanın seyahatinizi çok daha anlamlı kılacaktır.

ŞAM’DAN ÖNCESİ

Suriye için vize almanız gerekiyor. Suriye Büyükelçiliği Teşvikiye Camii’nin hemen karşı tarafına düşen bir konumda. Sabah 9.30-11.00 arası başvuruda bulunmanız gerekiyor. 20 Euroluk bir vize ücreti alınıyor. Aynı gün 15.30 sularında vizenizi alabiliyorsunuz.

Şam’a, Suriye havayolları ile gitmek mümkün. Türk Hava Yolları da uçak kaldırıyor. Ancak en ekonomik seyahat kara yolculuğu.Has Turizmin Hatay’a her akşam 19.30’da expres otobüsleri var. Sabah 10 gibi Hatay’da oluyorlar. 11.30’da da Antakya garajından yine bu firmaya bağlı Şam otobüsleri hareket ediyor. Saat 18.30 dolaylarında da Şam’da oluyor. Sınırda (özel bir durum yoksa) yaklaşık 2 saat kadar beklendiğini de ilave edelim. Ücret Antakya’ya kadar 45 ve Şam’a kadar da 15 yani toplam bir kişi 60 ytl. Bir de buna Türkiye topraklarından çıkarken yatıracağınız 15 ytl’lik harcı katarsanız 75 ytl’yi buluyor.

Suuku Hamidiye’den (Sultan Abdulhamid Çarşısı) Emevi Camii’nin Minaresi
Suuku Hamidiye’den (Sultan Abdulhamid Çarşısı) Emevi Camii’nin Minaresi

MERCE MEYDANI VE HİCAZ DEMİRYOLU 

Bu ön bilgilerin ardından Şam’ı gezmeye başlayabiliriz. Şam tarihsel süreç içinde hayli önemli roller oynamış bir şehir. Romalılar zamanındaki önemi bir yana İslam egemenliği altına girdiği ilk yıllardan itibaren yıldızı her geçen gün daha da parlamıştır. Eyyubiler ve Memluklar zamanında epey mesafe kateden şehir Osmanlılar zamanında Ortadoğunun adeta kalbi konumuna gelecektir. Gerek ticaret gerekse de hac yolları üzerinde bulunması, şehrin bu konumunda hayli etkili olacaktır.

Şam bu özelliğinden dolayı Osmanlıların yatırımlarını çokça yaptığı bir mekan olagelmiş ve şehrin dört bir yanı cami, medrese, tabhane, tekke, kervansaray, medrese gibi yapılarla donatılmıştır. Şehirleri şehir yapan en önemli mekan herhalde meydanları olsa gerek. Bu nedenle bizde gezimize şehrin merkezindeki bir Merce meydanından başlayalım. Meydanın hemen ortasında bir anıt ile karşılaşırsınız. “Telgraf Anıtı” olarak da bilinen abide, sütun şeklinde olup tepesinde de İstanbullulara çok tanıdık bir mabedin, Yıldız Camii’nin maketi vardır.

Anıtın dikilme nedeni Hicaz Demiryolu inşaatının Şam’a ulaşmasıdır. Zaten sütunun dört bir yanına konan kitabede de bu durum günümüz Türkçesi ile şu şekilde vurgulanıyor; “Müminlerin halifesi Allah Resulünün halifesi sultan oğlu sultan ve gazi 2. Adülhamid efendimizin Hicaz hattı vesilesiyle şehrimize mübarek hatırasıdır.” Yalnız bu mübarek hatıra Şamlıların nazarında acı anıları da beraberinde taşıyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Şam’da karargahı bulunan Cemal Paşa burada 11 Arap milliyetçisini astırmış, bu nedenle Hafız Esed döneminde meydanda her 6 Mayıs günü şehitleri anma törenleri yapılırmış. Zaten Cemal Paşa’nın burada bilinen adı da Cemal es-seffah yani kan dökücü Cemal. Öğrendiğim kadarıyla bu törenler devam etmekle beraber düzelen Türk-Suriye ilişkileri çerçevesinde eski coşkusundan çok uzak.

Meydandaki bu devasa anıtın gölgesinde ise gerek Cemal Paşanın astırdığı gerekse de Fransızlara karşı direniş sırasında şehit düşen bazı Suriyelilerin isimlerinin yazılı olduğu bir “Şehitler Anıtı” var. Anıtın sağında kalan büyük yapı Osmanlı yadigarı ve Cemal Paşa’nın karargah olarak kullandığı bina, solda ise 2007 yazında yapım aşamasında olan Yelboğa Camii bulunuyor. Cami tamamen harap olduğu için sıfırdan inşa olunuyor.

Suriye’de eğer bir eski eser tamamen harap olmuşsa arazisinin üzerine genellikle aynı eserin ihyası için izin veriliyor. Ülkemizde de eski yalıları, ahşap evleri yakarak önce otopark sonra çarşı dükkan yapanlara karşı bu tür bir yasa çıkarılması çok zor olmasa gerek. Melce meydanından ilerleyerek şehrin en önemli çarşısı olan Hamidiye’ye geçelim.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (14)
Hamidiye Tren İstasyonunun kuruluşu anısına dikilen üzerinde Yıldız Camii maketinin bulunduğu anıt

ŞAM’IN KAPALIÇARŞISI: HAMİDİYE

Hamidiye, şehrin en büyük çarşısı. Genel itibarı ile içinde giyim kuşam ürünlerinden elektronik eşyalara, tarihi dondurmacılarından lezzet durağı lokantalara kadar yok yok. Ancak çarşıya girmeden önce Selahaddin Eyyubi ve meydanda yer alan heykelinden de biraz bahsedelim. Selahaddin Şamlılar için sihirli bir isim.

Bilindiği gibi Şam ve Halep’i merkez edinen Nureddin Mahmud Zengi’nin komutanlarından olan Selahaddin, Mısır’ı ele geçirerek buradaki Şii Fatımi hilafetine son vermiş ve hutbeyi Sünni Abbasi halifesi adına çevirmişti. Yine o, bütün hayatını Suriye sahillerine yerleşen Haçlılarla gaza yapmaya adamış ve bir yerde Eyyubilerin kızılelması olan Kudüs’ü 1187’deki Hıttin Savaşı sonrasında geri almayı başarmıştı ki zaten bu konular (her ne kadar batılı bir gözden de olsa) Cennetin Krallığı adlı filmde beyaz perdeye de aktarılmıştı. İşte bu büyük komutan adına inşa edilen heykel zaman içinde neredeyse Şam’ın sembollerinden biri olmuş. At üzerindeki Selahaddin’in yanında bir tarafında iki ve diğer tarafta tek olmak üzere üç Eyyubi askeri kılıçları çekilmiş bir şekilde duruyorlar. Heykelin arka tarafında ise Selahaddin’in atının arka ayaklarının hemen dibinde yüzlerinden çaresizlik okunan iki Haçlı askeri elleri arkadan bağlanmış olduğu halde karşınıza çıkıveriyor. Bu heykelin önünden geçip çarşımıza girelim.

Çarşıya bu heykelin olduğu alandan girdiğinizde sizi Beşşar Esed’ın dev bir portresi karşılıyor. Çarşı genel olarak bizim Kapalı çarşıya benzetiliyor. II. Abdülhamid zamanında 1883 yılında inşasına başlanan çarşı 1894 yılında tamamlanmış. Çarşının inşa edildiği alan Eyyubiler ve Memuklar zamanında da şehrin ticari hayatını biçimlendiren bir alandı. Bölge zaten “çarşılar bölgesi” olarak adlandırılıyor. Hamidiye çarşısına son derece yakın olan Buzuriye çarşısı, esans dükkanları ile ünlü.

Şam’ın “Mısır çarşısı” diyebileceğimiz bu mekanda ayrıca kuruyemiş ve türlü baharatlar da bulabilirsiniz. Yine Osmanlı zamanında inşa edilen İpek ve Cumruk hanları da buraya son derece yakın. Hamidiye çarşısında gezerken serinlemek için Bekdaş dondurmacısında mola verebilir, karnınızı doyurmak içinde “şıvırma” (veya Türk söyleyişiyle çevirme) adı verilen tavuk dönerden yiyebilirsiniz, ancak ayak üstü yemek yerine sizi Hamidiye’nin Emevi camisi çıkışındaki “Ebul İzz Lokantası”na yönlendirebilirim. Burada korkmadan yiyebilirsiniz. Suriye mutfağının en güzel örneklerini barındıran bu lokantada iki kişi tıka basa yedikten sonra en fazla 10-15 dolara çıkmanız mümkün. Yaz mevsiminde gidecek olursanız çıkışta seyyarlardan karadut şerbeti içmeyi de unutmayın. Sadece 25 suri yani 60 kuruş.

Fotoğraf: Şefkat Çelebi Emevi Camii’nin iç avlusu
Fotoğraf: Şefkat Çelebi – Emevi Camii’nin iç avlusu

EMEVİYE CAMİ-HZ. YAHYA CAMİİ-MAKAM-I HÜSEYİN

Büyük kumandanlar, büyük düşünürler ve birçok hükümdar için rüya şehir olan Şam’da kabri bulunanlar arasında oldukça fazla ünlü isim yer alıyor. Endülüs doğumlu İbn-i Arabi, İstanbul doğumlu Sultan Vahdettin ve unutulmaz komutan Selahaddin Eyyubi bu ünlüler arasında ilk başta akla gelenler.

Hamidiye Çarşısından çıkıp Jüpiter Tapınağının sütunları arasından geçerek ilerlediğinizde karşınıza abidevi bir yapı çıkar. İşte belki de Şam seyahatinin temel nirengi noktası olan bu yapı Emeviye veya Ümeyye, Makam-ı Hüseyin ya da başka bir deyişle Hz. Yahya camidir. Caminin hikayesini kısaca anlatacak olursak isimlerin de hikmeti kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Herşeyden önce caminin bulunduğu yerde MÖ. I. yüzyılda inşa edilen pagan bir tapınak olduğu bu tapınağın üzerine yine Romalıların Jüpiter Tapınağınıinşa ettiği ve Roma’nın Hıristiyanlığı kabul ettiği yıllarda İmparator Teodosius zamanında (379-395) bu Jüpiter tapınağı harabelerinin üzerine Hz. İsa’yı Şeria nehrinde vaftiz ettiği için Vaftizci Yahya adı ile bilinen Hz. Yahya namına bir kilise inşa edildiği biliniyor. Zaten bu kilisenin en önemli nişanesi de Emeviye camii içinde bulunan Hz. Yahya’ya ait olduğuna inanılan türbe. Şam şehri fethedilirken ilginç bir de gelişme yaşanmış.

Anlatıldığına göre kilise iki önemli İslam komutanı olan Ebu Ubeyde b. Cerrah ve Halid b. Velid tarafından ele geçirilmiş fakat her iki komutan da mabede ayrı kapılardan girmişler. Ebu Ubeyde b. Cerrah sulhen yani savaşsız girerken Halid b. Velid’in olduğu kısımda direniş olduğu için anvaten yani silah zoruyla bir ele geçirme söz konusu olmuş. Bu nedenle anvaten ele geçirilen yer Müslümanların ibadetine tahsis edilirken sulhen alınan kısım Hıristiyanlara bırakılmış.

Gerçek olan şudur ki Vaftizci Yahya Kilisesi’nin yerine Velid b. Abdülmelik zamanında (705-715) Emevi devletinin merkezine yakışır abidevi bir caminin yapımına karar verilmiş. Bu inşaat için Bizans’tan da en büyük ustalarını göndermesi istenmiş. Sonuç tek kelimeyle harika. Ortaya öyle bir eser çıkmış ki bu mabed İslam dünyasındaki üç büyük mescidin hemen ardından (Mekke’deki Mescid-i Haram, Medine’deki Mescid-i Nebevi ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa) dördüncü büyük mabed olarak kabul görüyor. Yine anlatılan odur ki; İslam dünyasının en büyük facilarından biri olan Kerbela Vakası sonrasında şehid edilen ve başı kesilen Hz. Hüseyin’in mübarek başı da henüz günümüzdeki haliyle inşa edilmemiş olan bu camideki özel bir bölüme konulmuş.

Şimdi bu bilgilerden hemen sonra Hamidiye kapısından camimize girelim. Girişte görevliler size Arapça bir şeyler sorabilir. Anlamak istedikleri şey müslüman olup olmadığınızdır. Zira Hamidiye kapısından sadece müslümanlar girebiliyorlar. Diğer ziyaretçiler ise Selahaddin türbesi önünden dolaşılarak çıkılan arka kapıdan giriyorlar. Özellikle bayan ziyaretçiler için bir de hatırlatma. Girişte sadece baş örtüsü yeterli olmuyor, yanınızda omuzlarınızı kapatan bir elbise yoksa o zaman bir kulubeye yönlendirilerek 50 suri yani yaklaşık bir dolar karşılığında uzun bir elbise almaya gönderiliyorsunuz. Camiye girerken de mutlak surette ayakkabınızı çıkarmak gerekiyor. Bu uygulamaya iki camide şahit oldum. İlki Şam Emeviye, ikincisi ise Halep Emeviye ya da Zekeriya Peygamber Camii’nde. Sanırım her iki camide peygamber ağırladığı için böyle bir uygulamaya başvuruluyor. Ama zemin o kadar temiz ki namaz dahi kılınabiliyor, gönlünüz rahat olsun.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (7)

Girişte hemen solunuzda Kubbetu’lhazne denilen bir yapı ile karşılaşıyorsunuz. Bu isimin veriliş nedeni yapının Emeviler zamanında bir müddet hazine odası olarak kullanılmış olması. Merdivenle çıkılan bu yapının bezemeleri tek kelime ile muhteşem. Camiye kubbetu’l-haznenin tam karşısına denk gelen kapıdan giriyoruz. Girer girmezde İslam dünyasının farklı bölgelerinden gelen insanların oluşturduğu bir kıyafet defilesinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Caminin en ilginç kısmı herhalde mihrapları. Mihrapları diyorum zira camide dört adet mihrap var. Yapının ana mihrabı Şafilere ayrılmış. Şafiler bölgede oldukça yoğun olduğu gibi Şam’a önemli katkılarda bulunan Eyyubi melikleri de genelde bu mezhebe mensuptular. Şafii mihrabının hemen solunda kalan ve Hz. Yahya’nın türbesinin önüne denk düşen mihrap Maliki mezhebine aitken, sağındaki iki mihraptan biri Hanefi diğeri Hanbelilere ait. Eski devirlerde her mezhep mensubu kendi imamının önünde namaz kılarmış. Biraz önce bahsettiğim Maliki minberinin önünde Hz. Yayha’ya ait olduğu kabul edilen bir türbe var. Ne yazık ki burada da Türkiye’dekine benzer manzaralar görüyoruz, türbe demirlerini elleriyle sıvazlayıp öpenler ya da türbenin aralıklarından içeriye suri ya da kendi ülkesinin parasından yollayanlar var. Hz. Yahya türbesini insanların önünde fotoğraf çektirdiği küçük bir kuyu ile karşılaşıyoruz. Söylenene göre burası da Hz. Yahya’nın vaftiz kuyusu imiş.

Caminin içinden çıkıp revak boyunca yürüdüğümüzde karşımıza Hz. Hüseyin’in makamı gelir. İçeride bilhassa Şii müslümanlar Hz. Hüseyin’in kesik başının gömüldüğüne inanılan türbeye yüz sürerek göz yaşları içinde dua ediyorlar. Emevi camiine namaz vakitlerinde giderseniz müezzinlerin koro halinde okuduğu ve biz İstanbulluların ne yazık ki unutmak üzere olduğumuz o nefis ezanı da duyma şansını yakalayabilirsiniz. Bu arada caminin üç de minaresi var. Bunlardan biri batı minaresi adını taşırken kuzey tarafta kalan diğer bir minarenin adı Arus minare yani gelin minaresi. Rivayete göre Abbasiler zamanında kızını halife ile evlendiren zengin bir tüccar tarafından bu evliliğin şerefine yaptırılmış. Batılıların “Jesus Tower” yani “İsa Kulesi” dedikleri doğudaki minareye ise kıyamete yakın bir vakit Hz. İsa’nın ineceğine inanılıyor. Cami, Selçuklu sultanı Melikşah ve Osmanlı padişahı II. Abdülhamid zamanında esaslı bir onarım görmüş.

Geçmiş yüzyıllarda yaşamak için uğrayacağınız en uygun adreslerden biri: Şam Emevi Camii
Geçmiş yüzyıllarda yaşamak için uğrayacağınız en uygun adreslerden biri: Şam Emevi Camii

ŞARKIN EN SEVGİLİ SULTANI

Şimdi caminin girdiğimiz tarafından değil de hani başta da söylediğim gayrimüslimlerin girdiği tarafından çıkalım. Zira bu çıkışta bizi bekleyen ve adı adeta Şam ile özdeşlemiş olan bir İslam komutanının türbesi bulunuyor. Burası milli şair Mehmet Akif’in “şarkın en sevgili sultanı” ifadesi ile övdüğü Selahaddin Eyyubi’nin Türbesi. Türbenin hemen sağında üzerinde Türk bayrakları bezeli üç mezar taşı dikkatimizi çekiyor. Bunlar Balkan savaşlarının yüz kızartıcı sonuçlarını unutturmak için İstanbul ile Mısır arasında bir uçuş düzenlemeyi planlayan İttihat Terakki Cemiyetinin girişimi sonrasında hedeflerine varamadan şehit düşen 3 pilotumuzun kabirleridir. Burada yatan ilk Türk hava şehitleri Yüzbaşı Fethi Bey ile üsteğmenler Nuri ve Sadık Beyler’dir.

Buradan türbeye girebiliriz artık. Türbede Selahaddin Eyyubi’ye ait iki sanduka bulunmakta. Bunlardan girişte hemen sağ tarafta kalan sade sanduka gerçek olanı, diğeri ise Osmanlı ülkesini ziyaret ederek Müslümanların gönlünü fethetmeye çalışan Alman kayzeri Wilhelm’in 1890 yılındaki ziyareti anısına hediye edilmiş olan bir hatıra. Zaten orjinal sandukayı çevresindeki yoğunluktan da farkedebilirsiniz.

Selahaddin Eyyubi her ne kadar devletini Mısır’da kurmuş olsa da bütün ömrünü Haçlılarla cihada ve bölgedeki diğer Müslüman devletleri kendi idaresiçevresinde birleştirmeye vakfettiği için saltanatının büyük bir bölümünü Şam’da geçirmiş, 1193 yılında vefat ettikten sonra da Şam Kalesi yakınındaki bu mütevazı türbeye gömülmüştür.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (1)
Sultan 2. Abdulhamid’in yaptırdığı Tren Garında haritadan gidecekleri yere bakan yolcular

UNUTULAN SULTANLAR

Şam gezilerinde nedense es geçilen Selahaddin türbesi yakınlarındaki iki önemli şahsiyete ve onların yadigarı olan iki önemli yapıya da yeri gelmişken temas etmek istiyorum. Her ikisi de Selahaddin türbesinin hemen yan sokağında. İlk olarak Adiliye medresesine girelim.

Medreseyi inşa ettiren Melik Adil, Selahaddin Eyyubi’nin kardeşidir. Batılılar kendisine “çölün tilkisi” veya “Saphadin” derler. Selahaddin öldükten sonra ülke içinde bozulan merkezi yapıyı yeniden toparlayan Melik Adil, Haçlılara karşı cihada devam etmiştir. Daha da ilginci kendisinden sonra Mısır ve Şam gibi iki önemli Eyyubi merkezi kendi soyundan gelen meliklerce idare olunmuştur. Yani sanıldığı gibi Eyyubi hükümdarlarının çoğu Selahaddin’in değil onun kardeşi Melik Adil’in soyundan gelir. Bu değerli hükümdar 1218’de ölünce ağabeyinin yakınında inşa ettirdiği Adiliye medresesinin girişindeki türbesine defnedilmiştir. Benim ziyaretim sırasında türbenin içi kitaplarla doluydu. Merak ettim ve nedenini öğrendim. Adiliye medresesinin karşısında yer alan ve birazdan bahsedeceğim Zahiriye Kitaplığı restorasyon halinde olduğundan kitaplar medreseye taşınmış ancak medrese odaları yeterli gelmeyince kitapların bir kısmı türbeye konulmuş. Yeri gelmişken Melik Muazzam, Melik Eşref, Melik Nasır Davud ve Melik Kamil gibi Eyyubi tarihinde çok önemli roller oynamış bir takım meliklerin de Şam’da gömülü olduğuunu hatırlatalım. Şehre Eyyubi, Memluk ve Osmanlı yapıları adeta damgasını vurmuş vaziyette.

Melik Adil’in medresesinin hemen karşısındaki yapı ise Zahiriye kütüphanesi olup Türk tarihinin bir başka büyük ismi olan ve Moğollar’a 1260 yılında Ayn Calût savaşında tarihteki ilk büyük yenilgilerini tattıran Melik Zahir Baybars’ın yaptırdığı bir kütüphanedir. Yapı restorasyonda olduğundan içini gezemedim. Ancak yazmalar konusunda son derece zengin olduğu biliniyor. Kıpçak bozkırlarından getirilerek önce Sivas sonra Halep pazarında satışa sunulan bu cesur delikanlı 1250 yılında son Eyyubi hükümdarı Melik Muazzam’ın hizmetindeki memluk yani köle kökenli askerler tarafından ortadan kaldırıldığı komploda rol aldığı gibi 1260 yılında bazı konularda ters düştüğü Memluk sultanı Kutuz’u da bir av partisi sırasında ortadan kaldırarak Memluk devletinin başına geçecektir.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (3)
Emevi Camii avlusundan bir başka görüntü

KARA TREN GECİKİR BELKİ HİÇ GELMEZ

Tekrar Merce Meydanına dönelim ki buranın yakınlarında Osmanlıdan kalma en önemli yadigarlardan biri konumundaki Şam istasyonunu görebilelim. İstasyon adeta II. Abdülhamid’in panislamizm politikası çerçevesinde bölge halkı ile başkenti birleştiren bir abide durumundaydı.

Sultan II.Abdülhamid’in İstanbul’u Hicaz’a bağlayacak demiryolu projesinin Ortadoğu’daki en önemli ayağı Şam’dı. Bu proje sayesinde hem hac ziyaretlerinin kolaylaştırılması, hem de gerek askeri ve gerek idari anlamda bölgenin daha kolay kontrol edilmesi hedeflenmişti. Yine taşımacılık alanında sağlanan kolaylık bölge üretiminin de olumlu yönde gelişmesine neden olacaktı. Belki bu stratejik ehemmiyeti nedeniyle I. Dünya Savaşı sonrasında sanal sınırlar belirleyen emperyalist mandater devletlerin ilk hedeflerinden biri bu demiryolu olacaktır. Bugün kapısında eski bir kara tren bulanan istasyon atıl bir durumda ve eski ihtişamının çok uzağında. Yine Şam istasyonun karşısına düşen bir bölgede Osmanlı döneminden kalan bir başka yadigar ile karşılaşıyoruz. Burası Şam mevlevihanesidir. Suriye Osmanlı Mevleviliği için bilhassa geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında büyük önem taşımış bir bölgedir. Şam, Halep, Hama, Hıms ve Lazkiye olmak üzere 5 şehirde Mevlevihane bulunmaktaydı.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (13)

Ancak bu tarikat için bölgenin asıl önemi 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılarak tarikatların faaliyetlerinin yasaklanması sonrasında Konya’daki “çelebi”lik makamının Halep’e taşınması sonucu gerçekleşti. Buranın postnişini olan Muhammed Bâkır Dede dönemin Fransız mandater hükümetine bu durumu resmen onaylatmıştır. 1925-1944 yılları arasında pek çok Mevlevihane şeyhinin tayin ve azli Halep mevlevihanesinden yapılmıştır. Fransızların 1943 yılında bölgeden çekilmesi bir yerde buradaki Mevlevi teşkilatının da sonunu hazırlamış ve Suriye hükümeti eski ayrıcalıkları tanımadığını ifade etmiştir. İşte Halep’tekinden sonra Suriye’nin en önemli mevlevihanesi Şam’da bulunmaktaydı. Tekkenin inşa tarihi 1585 olup bir rivayete göre Şam valisi Hasan Paşa bir diğer rivayete göre de Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ancak kim yaptırtmış olursa olsun mevcut durum bize Mevlevi tarikatının iktidarla olan yakın ilişkileri hakkında bilgi verebilir. Şam mevlevihanesi 20. yüzyılın ikinci yarısında sönükleşmiş ve tıpkı Halep mevlevihanesi gibi sonunda semahanesi camiye çevrilmiştir. Son olarak şu bilgiyi de verelim ki I. Dünya savaşı sırasında Filistin cephesine gönderilen meşhur Mevlevi Alayı bu tekkede de bir süre kalmış buradan Filistin’e hareket etmiştir.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (10)
Emevi Camii’nin avlusunda dingin bir vakit

HANEDAN HAZİRESİ 

Şam istasyonundan Halbuni caddesine doğru yürümeye başladığımızda karşımıza küçük kitapçı dükkanları çıkacaktır. Burası zaten Şam’ın en önemli cd ve kitap dükkanlarının bulunduğu mekanlar. Bu arada cd demişken ve buraya kadar gelmişken Ümmü Gülsüm, Abdülhalim Hafız, Ferid el-Atras, Muhammed Abdülvahhab ve Firuz buralarda en sevilen sesler. Onların cd’lerini sudan ucuz fiyatlara alabilirsiniz, tabii ki korsan. Yolumuza devam ettiğimizde karşımıza Süleymaniye Camisi çıkar.

Cami, Sinan yapımı. Kanuni Sultan Süleyman 1548 yılında İstanbul’daki Şehzade Cami’ninin bitiminin hemen ardından Mimar Sinan’ı bu devasa caminin yapımı ile görevlendirir. Şam, hac yolunda son derece önemli bir güzergahtır. Anadolu’dan, Kafkaslardan ve Orta Asya’dan gelen hacılar burada buluşur ve toplu kafileler halinde kutsal beldelerin yolunu tutarlarmış.

Bu nedenle Osmanlılar Şam’ı pek çok sosyal tesisle donatmışlar. İşte halk arasında “Tekke Süleyman” olarak bilinen Süleymaniye’de bu durumdan nasibini almış ve yapı zamanla bir külliyeye dönüşmüştür. Bu ansikolpedik bilgiler bir yana 2007 yılı yaz mevsimi itibarı ile cami restorasyon halinde olup kapısı kilitlidir. Ancak son cemaat yerinde namaz kılınabiliyor. Lakin yapıyı asıl önemli kılan unsur arka türbesindeki hazirede ağırladığı misafir, daha doğrusu misafirler.

Osmanlı hanedanının son temsilcileri, başta son Osmanlı sultanı Mehmed Vahideddin olmak üzere bu caminin arka tarafındaki hazirede ebedi uykularına yatmış vaziyetteler. Türbede Vahideddin dışında Abdülhamid’in çocuklarından Selim, Abid ve Burhaneddin Efendiler ile Sultan 5. Murad Sultan 2. Abdulhamid’in yaptırdığı Tren Garında haritadan gidecekleri yere bakan yolcular ve Abdülmecid’in soyundan gelen hanedan üyelerinin mezarı bulunuyor. Hazirenin kapısının kapalı olduğuna bakmayın. İçeri seslendiğinizde çıkan türbedara meramınızı anlattığınız en azından bir “ene Turki” dediğinizde kapı açılıyor ve güleryüzlü tonton türbedar sizi karşılıyor.

Türbedar, Türkçe bilmiyor ancak sizi haziredeki her mezarın önünde durdurarak Arapça haziredeki kabirler hakkında uzun uzadıya bilgilendirmeye çalışıyor. Bu arada hazirede fotoğraf çekmek yasak. Ancak aleni çekmediğiniz zaman görmezden gelinebiliyor. Açıktan çekim yapmaya kalkarsanız türbedarın hemen her ziyaretçiye çıkardığı buz gibi soğuk suyundan içerek mekanı terk etmek zorunda kalabilirsiniz.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (12)
Kapalıçarşı’nın Şam versiyonu olan Hamidiye Çarşısındaki dükkanlarda sahip olmak isteyeceğiniz güzellikte bir çok hediyelik eşya bulabilirsiniz

ŞEYHÜL EKBERİN HUZURUNDA

Açıkçasını söylemek gerekirse Şam’ı yazmanız gerekiyorsa ve yeriniz de sınırlıysa ne yazık ki mekan konusunda seçki yapmak zorundasınız. Bu nedenle ben de sizi biraz merkezden uzaklaştırıp Kasiyun Dağı eteklerindeki Salihiyye denilen semte götürmek ve tarihsel mekanlarla ilgili malumatları bitirmek zorundayım. Merkezden herhangi bir taksiye atladığınızda yaklaşık 50 suri mukabilind varacağınız bu mekan adını ünlü İslam mutasavvıfı Muhyiddin İbnü’l Arabi’den alıyor, zira türbesi burada bulunuyor. Muhyiddin İbnü’l Arabi 11. yüzyılın ortalarında Endülüs’te doğmuş ve İbn Tufeyl, İbn Rüşd, İbn Zühr gibi büyük şahsiyetlerin yaşadığı bu diyarda maddi ve manevi ilimlere dair kendini geliştirdikten sonra uzun yolculuklara çıkarak, Mekke, Malatya, Konya gibi önemli merkezlerin ardından Şam’da karar kılarak buraya yerleşmiştir.

Dönemin önde gelen siyasi liderleriyle temas halinde olan İbn’ül Arabi, Selçuklu sultanı I. İzzeddin Keykavus, Halep Eyyubi meliki Melik Zahir ve Mısır Eyyubi hükümdarı Melik Adil’le yakın temas halinde olmuştur. Şeyh, 1240 yılında ölümü üzerine buradaki türbesine gömülmüş, ancak zamanla Şam’da baskın bir hale gelen tasavvuf karşıtı cereyanlar nedeniyle makamı adeta unutulup gitmiştir. Türbeyi yeniden ihya eden Yavuz Sultan Selim olup, II. Abdülhamid de esaslı bir tamirden geçirmiştir.

Bugün çevresinde pazar kurulan bu türbe ve türbenin camisine pek çok Eyyubi ve Memluk yapısının arasından geçerek gidiyorsunuz. İşyerlerinin arasında kaybolmuş bir halde duran türbeye merdivenlerle iniliyor ve gayet bakımlı. Tıpkı bizdeki türbeler gibi içeride Kur’an okuyan veya namaz kılan insanlara rastlamak mümkün.

gezgindergi_dunya_zamanin_sam (11)

Bunun dışında uzanarak şekerleme yapanlar da var. Türbenin avlusundaki iki adet güneş saatine de dikkat etmenizi öneririm. Hazır buralara kadar çıkmışken Melik Eşref Eyyubi’nin darülhadisini, Selahaddin Eyyubi’nin kız kardeşi Sittu’ş-şam tarafından inşa ettirilen Şamiye medresesini (bugün cami), tüm Şam’ı doyasıya görebileceğiniz Kasiyun Tepesini de mutlaka görün. Hele Kasiyun tepesi manzarası bir yana Habil-Kabil çatışmasının ilk geçtiği yer olmasından tutun da Yedi Uyurlar Mağarasına varıncaya kadar türlü sürprizler barındıran bir mekan.

Yazımızı Şam’a dair bir kaç gözlemle noktalayalım. Şam’ın insanı son derece sıcak. Türkiye’den gelen insanlara da bu sıcaklığı yansıtıyorlar. Yemekleri fevkalade ve çok geniş bir mutfakları var. “Tebbule” adlı salatayı, “kebse” adlı safranlı ve bademli pilavı, “kubbe bil’llebeniyye” denilen yoğurtlu içli köfteyi bilhassa tavsiye ederim. Kahveleri ise kakule kattıklarından nanemsi bir tatda ve burada kahvenin köpüksüzü makbul. Hayat gerçekten son derece ucuz. Tüm şehri (tabii taksimetreli bir taksiyle) sadece bir dolara turlamanız mümkün. Yalnız fotoğraf çekerken dikkatli olun. Zira bazı insanlar fotoğraf çektirme konusunda son derece hassas olabiliyorlar. Kamu dairelerinin yanısıra asker ya da polislerin de fotoğrafını çekmeye kalkmayın. Velhasıl Şam gideni mest eden ve bir daha gitme arzusu uyandıran bir diyar.

Zamanın Durduğu Şehir: ŞAM – Bu yazı 2008 yılının Ocak ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 12. sayısından alınmıştır.

Yazar : ÖNDER KAYA

1974'te İstanbul doğumlu. Öğretmen, araştırmacı-yazar ve tarihçi. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olan Kaya, aynı yıl Marmara Üniversitesinde yüksek lisansını yaptı. Öğretmenlik hayatına Robert Koleji'nde devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir