Cumartesi , 27 Nisan 2024

Vatikan

Dünyanın en küçük ülkesi Vatikan. Bu küçük devletin başkanı, Katolik dünyanın ruhani lideri Papa Benedict’in ülkesi.

Yazı ve Fotoğraflar: Asiye Yılmaz

Vatikan’la, Roma arasındaki sınırı oluşturan; San Pietro Meydanı’nın iki ucu arasında dizili, beyaz traverten taşların yanından elimizi kolumuzu sallayarak; sınırı geçtiğimizi bile anlamadan San Pietro Meydanı’na giriş yapıyoruz. Herhangi bir pasaport kontrolü ya da aramanın olmadığı meydanda sadece İtalyan polisler geziniyor. Diğer kısımlar ise Papa’ya özel İsviçreli muhafızlar tarafından korunuyor. Gezimizin birçok noktasında Michelangelo tarafından tasarlanmış mavi, kırmızı, turuncu renkli ilginç üniformalı bu muhafızlarla karşılaşıyoruz.

Mimar Bernini 1656-1667 yılları arasında, 284 traverten sütun ile üzerindeki 140 aziz heykelini tamamladığı, ortasında Mısır’dan getirilen 25 m yükseklikte kırmızı granitten dikilitaşın bulunduğu San Pietro Meydanı, dünyadaki en büyük meydanlardan biri. Papa’nın görevi devralması töreninde yeni Papa’yla tanışmaya, onu dinlemeye dünyanın dört bir yanından gelen 1 milyon kişi bu meydanı doldurdu.

Meydana adımımızı atar atmaz Bernini’nin eseri olan meydanı fotoğraflamaya başlıyorum. Ben kendi keyfimle uğraşırken Özgeler ise kuyruk telaşında. 2-3 saat süren kuyruk sıralarını okuduğumuz için korkuyoruz ama neyse ki şansımıza hızlı ilerliyor. Kuyruk boyunca kıyafet uyarılarıyla karşılaşıyoruz. Vatikan’a dizlerin ve kolların görünmediği kapalı kıyafetlerle girildiğini sıkı bir kontrolden geçtikten sonra öğreniyoruz. Kısa bir aramanın sonunda herhangi bir giriş ücreti ödemeden içeri giriyoruz (ücretler çıkışta ödeniyor).

Asansörle çıkma imkânı varken bizim yürümeyi tercih ettiğimiz merdivenleri ‘şimdi bitti, bu köşeyi dönünce bitecek’ diye diye çıkıyoruz. Asansörlerin bittiği noktaya geldiğimizde hepimiz soluk soluğa kalıyoruz. Keşke 2 Euro daha verip asansörle çıksaymışız, konuşmalarıyla dünyanın en büyük kiliselerinden birinin içini tepeden görebileceğimiz bir balkona çıkıyoruz. Kafeslerin ardından kilisenin içine, aşağıya baktığım ilk an içim ürperiyor. Aşağıda nokta kadar kalmış insanlar, her tarafı devasa resimlerle süslenmiş, bu ana kadar gördüğüm en büyük kiliseyle karşılaşıyorum. Balkonun duvarları da mozaiklerden oluşan tasvirlerle dolu, onları da inceledikten sonra bizi bekleyen 320 adet, tek kişinin sığabildiği dar merdivenlerden habersiz 42 m çaplı kubbenin tepesine çıkış yolculuğumuza başlıyoruz.

Sadece bir kişinin sığabileceği, bazı yerleri iki büklüm bir şekilde çıkılan, yolu kapatmamak adına durup soluklanmanın mümkün olmadığı bu yolculuğu soluk soluğa, birbirimize seslenmeye takatimiz kalmamış bir şekilde tamamlıyoruz. Karşımda duran manzara benim için çektiğim bütün o zahmete değmişti.

Aziz Petrus Meydanı, dikilitaş, heykeller, sütunlar hepsi bir ahenk içine bir şeyler anlatılıyordu. Kubbenin etrafını dolaştıkça her yönde ayrı bir Roma manzarası karşımıza çıkıyordu. Ama zaten dar olan kubbenin balkonunda turistlerin oluşturduğu kalabalığı da görünce fazla kalamadık.

Aziz Petrus Bazilikası

İsa’nın on iki havarisinden biri olan Petrus’un gömülü olduğuna inanılan yere inşa edilen ve ismini bu havariden alan dünyanın en büyük Katolik kilisesi, Aziz Petrus Bazilikası’nın içine girer girmez çeviriyoruz kafalarımızı yukarıya. Michelangelo, Raffaello, Giuliano, Bernini ve daha birçok usta mimarın elinden çıkan Aziz Petrus Bazilikası’nda gelen her bir papa, kendi isteklerine göre bu büyük sanatçılara bir şeyler ekletmiş. Ve bugünkü halini almış. Bu büyük sanatçıların yaptığı tavan resimlerini ve heykelleri inceleyerek başlıyoruz gezmeye. Katedralin içi haç şeklinde düşünülmüş. Her bir haçın ucunda tahta oturaklarla dua köşeleri bulunuyor. Gezerken üzerinde büyük bir haç ve haçın altında siyah bir kare bulunan bir kapıyla karşılaşıyoruz. Bu kapıya Cennetin Kapısı deniyor. Papa her 25 yılda bir, siyah kareye balyozla vurup kapı üzerine örülmüş duvarı yıkarak kapıyı açıyormuş.

Etrafı gezdikten sonra kalabalığın yoğunlaştığı bazilikanın tam ortasında kubbenin hemen altına denk gelen bölümde, Bernini’nin yaptığı 4 sütunlu bronz kirişlerden oluşan tahtın yanına gidiyoruz.

Katedralin apsis denilen bölümünde (camilerdeki mihrap kısmının karşılığı) yer alan bu tahtın önünde yine Bernini’nin bronz ve mermerden yapılı Aziz Petrus kürsüsü ve VII. Papa Urbanus için yaptığı mezar karşımıza çıkıyor. Bazilikada tek mezarın burası olmadığını Bazilika altının Papa mezarları ve çok sayıda şapelden (Hıristiyanlıkta önemli hizmetleri olanların mezarları) oluştuğunu öğreniyoruz. Daha derindeki nekropolis ise, Aziz Petrus’un gömülü olduğu yermiş.

Çıkış yolundayken kalabalığın siyah bir perdenin arkasındaki bir bölüme, akın akın girip çıktığını görüyoruz. Mutlaka görülmeye değer bir eser vardır diyerek giriyoruz kalabalığın içine. Siyah perdenin arkasında karşımıza cam bir fanusun içinde Bazilikanın en değerli hazinesi Michelangelo’nun 1500’de yaptığı meşhur “La Pietà” çıkıyor. İtalya gezisi boyunca çeşitli resim ve heykel tasvirleriyle karşımıza çıkan Pietaların kucağında çarmıha gerilip ölmüş Hz. İsa’yı tutan Meryem Ana’yı anlattığını öğreniyoruz. Bu heykel yapılana kadar yaşlı bir kadın olarak tasvir edilen Meryem Ana bu eserde gencecik bir şekilde görülüyor. Michelangelo bu eseri Meryem’in bakireliği ve saflığı sayesinde gençliğini muhafaza ettiğini düşünerek bu şekilde tasvir etmiş. Michelangelo ilk denediği 3 mermer bloğun istenmedik bir yerden kırılması üzerine, başladığı dördüncü mermer bloğu sonunda tamamlamayı başarmış. Bu en meşhur Pietà’nın Michelangelo’nun kendisi için taşıdığı büyük anlam, onun sanatçının imzaladığı yegâne eser olmasından bellidir. Meryem’in kıyafetini bir arada tutan kuşağın üstüne yonttuğu imzasını kalabalık nedeniyle yanına yaklaşamadığımızdan göremiyoruz.

Vatikan Müzesi

Kaybettiğimiz zamanı koşarak aşmaya çalışıyoruz. Vatikan müzesinin girişinin arka tarafta olduğunu öğrenip dışarıdan, Vatikan duvarlarını takip edip bütün Vatikan’ın çevresini dolaşıp müzenin giriş kapısını bulup bir yoldan yukarı çıkıyoruz. Aşağı baktığımızda yolun siyah beyaz iç içe geçmiş elips şeklinde göründüğünü fark ediyoruz. Siyah beyaz merdiven bizi Vatikan’ın arka bahçesine çıkarıyor. Yemyeşil ağaçların arasında arkada bazilikanın kubbesi manzarası önünde fotoğraf çektirip giriyoruz yedi kilometrelik Vatikan müzesine.

Yedi kilometrelik müze çeşitli bölümlerden oluşuyor. Müzenin içinde en dikkate değer olan bölüm, içinde Mısır koleksiyonunu bulunduran Antik Sanat bölümü, Hıristiyanlığın ilk dönemine ait örneklerin sergilendiği Hıristiyan Sanatı bölümü, 1473 yılında inşa edilen adını Papa Sixtus IV’ten alan Sistine Şapeli ve Papa Julius II’nin görevlendirdiği Raphael’in dekore ettiği 4 oda, Raphael Odaları. Bizi giriş kısmında Antik Roma’dan kalma heykeller karşılıyor. Yol boyunca çeşit çeşit heykelleri inceleyerek yürüyoruz. Yorucu ve hızlı yürüyüşümüzün ardından Sistine Şapeli’ne geçiş yapacağımız Vatikan bahçesine çıkıyoruz.

Sistine Şapeli

Bahçeye girdiğimiz an tam ortadaki bronz top dikkatimizi çekiyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Yorgunluktan bir adım daha atamayacak halde olan bizimkiler buldukları boş bir banka oturuyorlar. Bu topun ne olduğunu öğrenmek bana düşüyor. Arnaldo Pomodora isimli bir sanatçı tarafından yapılmış olan “Küre içinde küre” ismini verdiği bronzdan yapılmış bir heykel olduğunu öğreniyorum. Sanatçının diğer eserleri de dünyanın çeşitli yerlerinde ünlü müzelerde sergilenmekteymiş.

Büyük kemer sütunların olduğu merdivenlerden yukarı çıkıp, ışıklandırmasıyla altın işlemeli gibi duran tavan süslemeli yola giriyoruz. Çeşitli tasvirlerle dolu bu tavanda hangi resme bakacağımızı şaşırıyoruz. Ardından dev halıların olduğu bir koridora giriyoruz. Yaklaşık 2,5 m yüksekliğinde, önemli hikâyelerin tasvir edildiği halıları inceledikten sonra sıra Sistine Şapeli’ne geliyor. Fotoğraf makinelerimizi çantalarımıza koyup merdivenlerden aşağı iniyoruz. Sessizliğin hâkim olduğu herkesin kafası yukarıda bir şeyleri incelediği bir odaya adımımızı atıyoruz. Micehelangelo’nun sanatını konuşturduğu Sistine Şapeli’nin tavanına bakarken yerlerinden çıkıp canlanacakmış gibi duran resimler, hipnoz etkisi yaratıyor. Âdem’in yaradılış freski, şapeldeki en bilinen kare. 4 sene boyunca tek bir kişiyi Şapel’e sokmadan eğimli bir iskele üzerinde tavanı boyayan Michelangelo bu freskte ayrıca ışığın karanlıktan ayrılması, güneş ve ayın, Âdem’in ve Havva’nın yaratılması, Nuh tufanı sahnelerini ve bu sahnelerde de 343 insan yüzü ve figürünü tek başına çizmiş.

Şapel’e girince sırtınızı verdiğiniz duvarda Michalengelo’nun “Son Yargı” ve “Mahşer Günü” freskleri yer alıyor. “Mahşer Günü” adlı eseri tavan süslemelerinden tam 26 sene sonra Sistine Şapeli’nin sunak duvarına resmeden sanatçı, eseri tam 6 senede bitirmiş. Michalengelo esere imzasını atmak için (kilise için yaptığı bir eserin sağ alt köşesine adını yazamayacağından) kendisini İsa’nın sağ alt köşesinde yer alan derisi yüzülmüş birisi olarak resmetmiş. Hristiyanlar için çok önemli olan bu şapel, yıllarca pek çok gizli toplantıya ev sahipliği yapmış. Geçtiğimiz günlerde de 115 kardinal yeni Papa’yı seçmek için bu şapelde toplandı. Yapılan görüşmeler ve gizli oylamalarda ilk dört turda sonuç çıkmadı ve Sistine Şapeli’nin bacasından çıkan siyah dumanla sonuç alınamadığı insanlara duyuruldu. 5. tur sonucunda şapelin bacasından çıkan beyaz duman bu işin sonuçlandığını, bekleyen kalabalığa ilan ediyordu. Önemli toplantılara ve tarihe tanıklık eden bu şapelde yaklaşık yirmi dakika kaldıktan sonra müze gezimizi sonlandırıyoruz.

Vakit çok daraldığından meşhur spiral merdivenleri aramaya fırsatımız kalmıyor. İçimde fotoğrafını çekip göremeden gideceğim spiral merdivenlerin üzüntüsü, çıkışa doğru gidiyoruz. Çıkış yolumuzun o merdivenler olduğunu görünce on beş dakikamı fotoğraflamaya ayırıyorum.

Tüm yorgunluk, açlık ve koşturmacalara rağmen güzel anılarla yurda dönerken, hepimiz ilk fırsatta yeni ülkeler görmenin arzusuyla hayallere dalıyoruz…

Bu yazı 2013 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 77. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir