Cuma , 26 Nisan 2024

Yeşilin Bütün Tonları Tonya

Fol deresi Vadisi’nde kurulan Tonya, Trabzon’un en yeşil, en yüksek ve en iç kesimde kalan ilçelerinden biridir. İlçenin alamet-i farikası ise Pontiaka denilen Rum lisanının halen aktif olarak konuşuluyor olmasıdır. Gelgelelim yeni nesil bu dili bilmiyor ve belki de bir iki nesil kadar sonra bu kültürel özellik yok olup gidecek.

Yazı ve Fotoğraflar: Önder Kaya

Trabzon’un iç kesiminde kalan ilçelerinden biri olan Tonya, yeşilin tüm tonlarının görülebileceği bir yerleşke. İlçeye Trabzon sahilinde yer alan Vakfıkebir ilçesinden çıkılıyor. Ben de öyle yapıyorum. Vakfıkebir’den Tonya’ya doğru çıkarken de günün anlam ve önemine binaen, Volkan Konak’tan bir türkü dinliyorum: “Tonyaliyim Tonyali adım Pirali / Uyy başumin dumani / Her yaşta delikanlı/ Ayağım tetik, yüreğum çelik”. Şarkı sözlerinin arasında kurşun sesi efektleri eşlik etmede. Tonya, adı türkülere konu olan Trabzon’un en namlı ilçelerinden biridir.

Yemyeşil doğası ve ahalisinin silaha olan tutkusu ile bilinir. Bu durumla ilgili çok sayıda fıkra anlatılır ki bunların en meşhuru şudur: Bölgeye dışarıdan gelen birisi yanında Tonyalı bir ahbabı olduğu halde ilçenin mezarlığını gezer. Mezar taşlarındaki “Hasan oğlu Ramazan, furdi furdi furuldi, Mehmet oğlu Recep, furdi, furdi furdi furuldi” gibi ibareler dikkatini çeker ve bunun sebebini sorar. “Eee açık değil mi, iki adam vurmuş sonrasında vurulmuş, öteki de üç adam vurmuş, sonra vurulmuş” şeklinde bir cevap alır. Bir taşta ise sadece mevtanın baba adı ve kendi isminin yazılı olduğunu görünce misafir, merakla yeniden Tonyalı’ya dönmüş ve şu cevabı almış: “Haaaa o mu? O yatağında pisipisine öldü”.

gezgindergi-turkiye-yesilin-tonlari (1)
Belki biraz abartılı ama Tonyalı’nın silaha tutkulu olduğu da kesin. Hatta I. Dünya Savaşı yıllarındaki Rus direnişi karşısında yerel halkın kullandığı el imalatı pek çok silah buralarda yapılmış. Tonyalılar kendi silahlarını kendi imal etmeleri ile tanınırlar. Hatta pek çok ahırın, zamanında adeta bir imalathaneye dönüştürüldüğü anlatılır durur. Tonyalıların bir ara hafif makineli tüfek yapmaya kalktıkları bile konuşulur. Ürettikleri silahlar daha ziyade Kırıkkale tipi olmakla beraber fabrika işi tabancalardan daha kalitelidir. Yalnız silaha renk boyasını vermeyi pek beceremedikleri de bilinir. Fol deresi vadisinde kurulan Tonya, Trabzon’un en yeşil, en yüksek ve en iç kesimde kalan ilçelerinden biridir. İlçenin alamet-i farikası ise Pontiaka denilen Rum lisanının halen aktif olarak konuşuluyor olmasıdır.

Gelgelelim yeni nesil bu dili bilmiyor ve belki de bir iki nesil kadar sonra bu kültürel özellik yok olup gidecek. Trabzon’un yüksek kesimlerinde yer alan ilçelerinden biri olan Tonya, denizden yaklaşık 750 metre yüksekliktedir. 265 kilometrekare yüz ölçüme sahip ilçe, doğuda Akçaabat, batıda Şalpazarı, kuzeyde Vakfıkebir, güneyde Torul ile çevrilidir. Ayrıca ilçenin Beşikdüzü ve Maçka ile de sınırı vardır. Tonya adının nereden geldiği konusunda farklı iddialar ortaya atılmıştır. Bunların bir kısmının kabul edilir bir yanı yoktur. Rivayetlerden birine göre Fatih zamanında bölge fethedildiğinde arazinin yapısından dolayı bu civara kadar gidilememiş ancak yöre halkı kendi rızaları ile Türk egemenliğini kabul etmişlerdir. Bu yanlıştan döndükleri için de “Döndü ya” ifadesinden Tonya’nın türetildiği iddia olunmuştur.

Bir diğer rivayete göre de eski zamanlarda bölgede hüküm süren “Toniro” adındaki bir Rum beyi bu civarı kızına düğün hediyesi olarak vermiş ve yöre adını ondan almıştır. Bölge halkı “açmak” fiili yerine Tonar kelimesini kullanır ki bir diğer görüşe göre de bölgedeki ağaçlar kesilerek bölge tarıma açıldığı için bu şekilde isimlendirilmiştir. Bir diğer rivayete göre ise 1103-1104 yılları arasında burada valilik yapan ve sonradan da Bizans’a isyan eden komutan Georgios Taronitis’ten ismini alır. İsyan bastırıldıktan sonra adamlarından bir kısmının buraya kaçtığı ve bölgenin de bu sebepten Taronitis olarak adlandırıldığı da bir diğer görüştür. Bu görüş, kendisi de aslen Tonyalı olan araştırmacı İlyas Karagöz tarafından ortaya atılmıştır.

Bölge merkezi ise “Konak” ya da “Konak Yanı” olarak anılır ki bu isim Tonya tarihinde önemli roller oynayan Tonyalı Ali Ağa’nın konağının burada olmasından kaynaklanmaktadır. Tonya’da yaşayan halkın kökeni konusu pek çok tartışmaya konu olmuştur.
Bazı görüşlere göre Tonya’nın yerli ahalisi Rum kökenli olup, zamanla bölgede etkinleşen İslamiyet’in etkisi ile bu inanca geçmiş, ancak dillerini muhafaza etmeyi başarmışlardır. Bir diğer görüşe göre ise bu kişiler bölgeye yerleşen Çepni Türklerinin soyundan gelmektedirler. Gümüşhane üzerinden bu bölgeye sızan Çepni Türkmenleri, burada yoğun bir Rum propagandasına maruz kalmışlar ve bir kısmı Ortodoks mezhebine geçtikleri gibi, Rumcayı anadil olarak kullanır olmuşlardır. Ancak bu dilin içine Türkçe bazı unsurların da girmesine sebebiyet vermişlerdir.

Haçka medresesi müderrislerinden Lermioğlu Hüseyin Efendi, yöre tarihi hakkında kaleme aldığı notlarında Rumca konuşulmasını bu şekilde açıklar. Bununla birlikte bölge tarihi çok eskilere gitmemektedir ve bildiğim kadarıyla Rum döneminden kalma bir eser de bulunmamaktadır. Nüfus istatistiği açısından 1869 Vilayet salnamesinde bölge nüfusu 5858 erkek olarak verilir ki bunun 3978 kişisi kayıtlarda Müslüman olarak geçer. Yani 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğin de halkın 2/3’ü Müslüman’dır. Tonya’nın tarihsel süreci hakkında çok kapsamlı bilgi yoktur. Bunun da en temel nedeni hayli içeride kalmasıdır. Bölgeye gelen seyyahlar da sahil kesiminde bulunan Vakfıkebir, Beşikdüzü ve Akçaabat hakkında detaylı bilgiler verseler de, bu kısımlar hakkında nerede ise hiçbir şey söylemezler.

Bölgenin gerek Roma imparatorluğu, gerek Bizans dönemi ve gerekse de Trabzon Rum imparatorluğu evresi hakkında bilinen pek bir şey yok. Osmanlılar zamanında kaleme alınan ve bir bölgedeki nüfus, meslek, yetiştirilen ürünler üzerinden uygulanacak vergi politikasını belirlemeye yarayan tahrir defterleri sayesinde bölge hakkında daha somut bilgilere sahip olabiliyoruz. 16. yüzyılda kaleme alınan tahrir kayıtlarından bölgede buğday, arpa, darı, mısır, kendir ve üzüm üretildiğini ayrıca arıcılık yapıldığını, bunlara ilaveten koyun yetiştirildiğini öğrenmekteyiz. Yine aynı kaynaktan bölge halkının da önemli bir kısmının Müslüman olduğu bilgisini ediniyoruz. Muhtemelen bu nüfus, Osmanlıların bölgeyi şenlendirme ve İslamlaştırma politikalarının bir neticesi olarak buraya farklı bölgelerden getirilen Türkmen unsurun bir sonucuydu. Söz konusu kayıtlarda Türkçe adlar taşıyan Hristiyanlara da tesadüf olunmaktadır. Bu isimlerin bir kısmının bölgeye daha Bizans döneminde yerleşen Kumanlara mensup olduğu sanılmaktadır. Bunun dışında Pirkulu, Pirali gibi Alevi Türkmen gruplarınca kullanılan isimler de buradaki Çepni varlığına işaret eder niteliktedir.

Ayanlar Çağında Tonya

Bölge, özellikle ayanlığın altın çağını yaşadığı 19. yüzyılda tekrar gündeme gelecektir. Bu dönemde bölgenin önde gelen ismi Tonyalı Ali Ağa’dır. Ali Ağa’nın devletin bölgedeki temsilcisi sıfatıyla bölge vergilerini topluca devlete ödediği ve sonrasında ödediği bu vergiyi halktan tahsil ettiği biliniyor. Tahminen bu vergi tahsili işinde uygunsuz yollara da başvuruluyordu. Ali Ağa, aslen bölgenin en nüfuzlu ve köklü ailelerinden Hacısalihoğullarından geliyordu. Doğu Karadeniz, 19. yüzyıl başında Rize ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa ile Osmanlı devletinin Canik valisi ve bölgenin ayan ailelerinden olan Hazinedarzadelerden Süleyman Paşa arasında müthiş bir rekabete sahne olmuştu. Tonyalı Ali Ağa bu mücadele ortamında Memiş Ağa’yı desteklemiştir. Memiş Ağa, bölge ayanlarının da desteğiyle Süleyman Paşa’nın kontrolündeki Trabzon kalesini ele geçirmiş ve bu kalenin muhafızlığına da Tonyalı Ali Ağa’yı getirmiştir. Ali Ağa böylelikle büyük nüfuz kazanmıştır.

Gelgelelim bu prestij çok uzun sürmeyecektir. Hükümet kuvvetlerinin de desteği arkasında olan Haznedaroğlu Süleyman Paşa, kısa bir süre sonra karşı hücuma geçerek Trabzon kalesini ele geçirmiştir. Tonya’ya kaçan Ali Ağa’nın üzerine de Çeçenzade Hasan Paşa gönderilir. Başına gelecekleri anlayan Ali Ağa, Süleyman Paşa’dan aman dilemiş ve sahile inerek Akçaabat’ta ikamet etmek şartıyla bağışlanmıştır. Ali Ağa’nın 1821 sonrasında da ayaklandığı, bir süre sonra aman dilediği ve bir daha ayaklanması durumunda idam edileceği kendisine tebliğ edildikten sonra affedildiği biliniyor. Ali Ağa, hayatının geri kalan yıllarını Akçaabat havalisinde geçirecektir. Hacısalihoğulları bugün de Akçaabat’ın en köklü ve saygın ailelerinden biri olarak tanınır. Tonyalıların silah ve atıcılık konusunda da son derece mahir oldukları bilinir. Hatta Büyükmahalle’de bulunan Tumaslı Camii mezarlığında olduğu üzere halen üzerine tabanca motifi işlenmiş mezar taşlarına da tesadüf olunmaktadır.

gezgindergi-turkiye-yesilin-tonlari (3)
Tonya tarihinin bir diğer dönüm noktası da I. Dünya Savaşı olur. Bilindiği üzere 1916 yılında Akçaabat sahili Rus işgaline maruz kalır. Bunun üzerine pek çok Tonyalı milis sahile inerek Akçaabatlıların direnişine destek verir. Ancak ilerleyen günlerde yaşanan gelişmeler, Rus işgaline engel olunamadığını göstermektedir. Ruslar işgal sahalarını iç kesimlere kadar uzatarak Tonya’ya da girerler. Böylelikle tüm Trabzonlular gibi Tonyalıların da “muhacirlık” diye adlandırdıkları çevre illere göç etme süreci başlar. Rus birlikleri görece geç bir tarihte 17 Şubat 1918’de Tonya’dan tamamen çekileceklerdir. Uzun bir süre Akçaabat’a bağlı bir köy olarak örgütlenen Tonya, ıslahat fermanının ilan edildiği 1856’da bucak merkezi olarak teşkilatlandırılır.

Önce Trabzon’a sonradan ise Vakfıkebir’e bağlanır. 1954’e kadar Vakfıkebir’in bucağı olan Tonya, bu tarihte ilçe olarak teşkilatlandırılır. Bir yıl sonra da belediyesine kavuşur. Tonya’da iş ve üretim imkanı sınırlı. İlçenin en iddialı olduğu alan hayvancılık olsa gerek. Özellikle büyükbaş hayvancılık pek çok Tonyalı’nın geçim kapısı. Bölgede kaliteli fındık da elde edilebilmesine rağmen halk, hayvancılık açısından sahip olduğu çayırlık alanları fındık bahçesine çevirmeye pek sıcak bakmıyor. İstanbul Fatih’te yaşayan birisi olarak Malta çarşısında satılan Tonya süt ürünlerinin bilhassa da peynirlerinin müptelası olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. 2001 yılı Eylül ayı içinde Tonya’da tereyağı festivali düzenlenmiş ve bu festivalde normalde Tonya’ya ait olan lezzetli tereyağın tüm ülkeye Vakfıkebir veya Trabzon tereyağı olarak tanıtılmasından şikayet edilmişti. Yine bu törenler kapsamında en güzel süslenen inek ve en güzel tereyağı gibi yarışmalar da yapılmıştı. Tören sırasında yapılan bir konuşmada Tonya ilçesinde 46 bin süt ineğinin olduğu ve bunlardan günlük 156 ton süt alındığı da belirtilmiştir.

Tarımsal üretim bağlamında ise mısır, patates ve fasulye üretimi başı çeker. Bunların dışında Doğu Karadeniz’in vazgeçilmezi olan karalahana, kabak, biber, patlıcan ve bezelye üretilmektedir. Ancak bu üretim ilçe halkının ihtiyacına yöneliktir. Bölge yeşil coğrafyasına, temiz havasına rağmen iş imkanlarının kısıtlı olması sebebiyle dışarıya göç vermektedir. İlçe halkının
önceleri Zonguldak madenlerinde, sonrasında ise bilhassa Almanya ve Fransa’da çalışmak amacıyla memleketlerini terk etmek durumunda kaldıkları biliniyor. İlçenin nüfusu bugün 16 bin civarındadır.

Tonya’daki mimari de Doğu Karadeniz’deki mimarinin tipik bir örneği. Arazinin eğimli olmasından dolayı evler genellikle dışarıdan iki katlı görünen ancak bir yarım ve bir de tam kata sahip yapılardır. Yarım kat olarak düzenlenen alttaki kısım, genellikle ahır olarak kullanılır. Bu kısmın bir bölümü de yeme-içme ve oturma odası olarak işlev görür. Üst katlarda ise yatak odaları yer alır. Hatta bu odalardan biri duruma göre kiler olarak da vazife görür. Ancak yöre halkının kiler olarak kullandığı asıl yapılar seranderlerdir. Seranderler altı ya da sekiz direk üzerine kondurulan ahşaptan mamul yapılardır. Buralarda depolanan mısır, fasulye, un gibi gıdalar bölgenin aşırı nemli yapısında bozulmadan muhafaza edilirler.

Tonya’ya gitmişken meydanda bulunan Temel heykelini de es geçmeyin. Tonya belediyesi hizmet binasının hemen önünde bulunan kemençe çalan Temel heykeli, muhakkak ki ilginizi çekecektir. Heykelin kaidesine Temel fıkralarından bazıları yazılmış. Esasen heykel projesi bölgenin tanıtımı açısından zekice. Zaten yapıldığı dönemde gazetelerde de heykele sıklıkla gönderme yapan haberler yayınlandı. Dönemin belediye başkanı Ahmet Kurt: “Yöremizin en meşhur folklorik siması Temel ve ona ait hiçbir abide bulunmuyor. Biz de bundan hareketle yöremiz insanı ile özdeşleşen bu karakterin heykelini dikmeye karar verdik” demiş.

Hatta gelecekte para bulmaları durumunda bir de Fadime heykeli dikeceklerini sözlerine eklemiş. Merkeze on kilometre uzaklıkta bulunan İskenderli de görülmesi gereken yerlerden biri. Merkezde bulunan iki kitabeli camisi ayrıca kayda değer. Caminin 1946’da eskisinin yerine inşa edildiği ve eski cami kitabesinin de yenisi ile birlikte cami duvarında yer aldığı biliniyor. Yine buraya kadar uzanmışken Tonyalıların haklı olarak gurur duydukları tereyağlarından ve fırınlarında pişen o leziz ekmeklerinden almadan dönmeyin. Havası, doğası, insanı, yeşili ile hemhal olmak için Tonya mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.

Bu yazı 2014 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 88. sayısından alınmıştır.

Yazar : ÖNDER KAYA

1974'te İstanbul doğumlu. Öğretmen, araştırmacı-yazar ve tarihçi. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olan Kaya, aynı yıl Marmara Üniversitesinde yüksek lisansını yaptı. Öğretmenlik hayatına Robert Koleji'nde devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir