Salı , 16 Nisan 2024

Bir Doğulu Aydın Tanıdım: Ayşe Şasa

16 haziran 2014 günü sevgili büyüğüm, bir çok konuda kendime rehber saydığım, sinema tarihimizin ‘düşünen’lerindenAyşe Şasa Hanımefendi hayat yolculuğunun ‘dünya kısmını’ tamamladı. Öldü, kaybettik gibi cümleleri kendime yakıştıramıyorum. Belki Mevleviler gibi ‘Hamuşan’a, Susmuşlar Evi’ne göç etti demek daha üslubunca olur.

Yazı ve Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

‘Günleri, saatleri, haftaları, ayları sayılarda ve beylik adlarda anmak beni hep sıktı.’ Onun zamana ve hayata bakışını özetleyen cümlelerinden biridir. Büyüklerin yalnızlığı nedir? İsmet Özel’in tabiri ile ‘acı çekmek ruhun fiyakası’ ise, acıların en anlatılamazlarını, milyarlarca insan ‘tanesi’ içinde o ‘biricikliği’, tek başına bir ruh ve akıl olarak varlığı anlamaya bütün insanlık birikimini bir kenara bırakarak yeniden soyunması, O’nu çağında ve aramızda ‘garip’ bir kişi yaptı. Ayşe Hanım kelimenin tam anlamıyla ‘Garip’ bir hayat yaşadı. Herkesin ‘garipsediği’, anlamakta zorlandığı, bu çağın dışında saydığı bir gariplik değil sadece. ‘Garip yurdundan yuvasından dostundan ahbabından uzak düşen değil; O, yaşadığı devir itibariyle halinden dilinden anlaşılmayan insandır.’ cümlesi Ayşe Şasa’yı çok güzel ifade ediyor.

‘Sinemaya ömür vermiş’ demek onun için yeterli bir cümle değil. ‘Mütevazi bir derviş’ diye tanımlamak, ömrünü ‘sınırlarda’ yaşamış biri için oldukça sade kalır. Ayşe hanım bu yüzyılda ülkemizi aydınlatan büyük çilekeşler kervanından bir halkadır benim için. ‘Hayatımın ilk yarısı bir korku filmi gibi geçti.’ diyor. İkinci yarısı ise bir aydınlanma, ışıma ve örnek bir ‘kurtuluş hikayesi’ olarak görülmeli, anlatılmalı, hatırlanmalı.

Şile, Ankara, Sivas, Ankara … Soyadını telefonda kodlarken kullandığı şehir isimlerine sırf bu kodlamadan dolayı ayrı bir ünsiyet kuran, kelimeleri, konuşmayı, dünyayı, şehirleri, hayatı ‘farklıca’ ‘duyumsayan’ bu ‘nev-i şahsına münhasır’ kadın korku ve ümidi, karanlığı ve aydınlığı, sonsuz yılgınlığı ve bitmez neşeyi öğretmek adına ülkemize hediye edilen özel bir varlıktı. kültürlerden, inançlardan, ırklardan, farklı hayat aralıklarından insanları birleştiren, görünmez bağlarla onları birbirine bağlayan bir ‘tamamlayıcılığı’ vardı.

gezgindergi-kelimeler-seyahat-ayse-sasa

Dünyamızdan göçüp gitmesinin, O’nu yeniden hatırlamamız için keskin bir gök gürültüsü, şişmek çakışı gibi bir şey olmasını temenni ederim. Ayşe Hanım bedenine ait hayatı buralarda bırakarak Sahibine yürüdü. Çoğu dostunun bulunduğu Sonsuzluk bahçelerine varmak üzere uzun bir yola çıktı. O’na orada saadetler, mutluluklar duasındayım. Bu yazının bir ayrılık yazısı değil, bir ‘sonra görüşürüz’ mektubu olarak okunması ricasındayım.

Cümlelerimi O’nun Bir ruh Macerası kitabından bir alıntı ile bitirmek isterim.

“Şimdi şu eski koltukta oturuyorum ve gücümün yettiğince tefekkür ediyorum. Herkes geleceğe doğru hayal kurar; bense geçmişe doğru… Bir bahçeye yolculuk yapıyorum. Manolyalar, frenk üzümleri, yıldız çiçekleri, çimenler; tam bir cennet bahçesi. Bir zamanlar, yani çocukluğumda öyle bir bahçenin ortasındaydım; ama o günlerde o nimetin şükrünü eda edebilme hassasiyetine sahip değildim. Şimdiki halimle; aklım ve gönlümle o güzel bahçeye dönüyorum. Çimenlerin üzerine seccademi serip şükür namazı kılıyorum. bu benim geçmiş doğru yolculuğum, geçmişe dönük hayalim.”

Ayşe Şasa Kimdir?

Ayşe Şasa Ah Güzel İstanbul (1966), Gramofon Avrat (1987), Balatlı Arif (1967), Son Kuşlar (1965) gibi sinemamızın önemli filmlerinin de içinde bulunduğu otuz bir adet senaryo kaleme aldı. Yeşilçam’ın altın çağı olarak anılan 60’lı yıllarda kariyerine başlayan Şasa reji asistanlığından senaristliğe pek çok görev yaptı.

Gençlik yıllarından beri savunduğu Marksist dünya görüşü Kemal Tahir ile tanışmasından sonra “yerlilik” odaklı bir düşünceye evrildi, daha sonra tasavvufla tanışan Şasa’nın hayat ve sanat anlayışına yeni bir soluk geldi. Tüm yaşamını hakikat arayışına adayan Ayşe Şasa sinemamız üzerine düşünce yazılarını Yeşilçam Günlüğü isimli kitapta topladı.

Ayşe Şasa

  • 1941 yılında İstanbul’da doğdu.
  • 1960 yılında Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nden mezun oldu. Bir dönem o zamanki Robert Kolej İdari Bilimler Bölümüne devam etti.
  • 1960 yılında Türk sinemasında senaristliğe başladı.
  • 1969 yılında sağlık nedenleri dolayısıyla sinemadan uzaklaşmak zorunda kaldı.
  • 80’li yıllarda yeniden senaryolar yazmaya başladı. Ah Güzel İstanbul (1966),Murad’ın Türküsü (1965), Gramofon Avrat (1987), Dinle Neyden (2008) gibi senaryolarda emeği geçti.
  • 1990 sonrasında Yeşilçam Günlüğü, Delilik ÜlkeKuşlarsinden Notlar, Şebek Romanı, Bir Ruh Macerası gibi kitaplar yayınladı.

Bu yazı 2014 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 89. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir