Kamboçya’da ve emin olun dünyada görülecek en önemli yerlerin başında Angkor Tapınakları geliyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Ömer Serkan Bakır
Daha önce 2002 yılında gittiğim Kamboçya’ya bir kez daha gidip Angkor Tapınakları ve çevresindeki değişimi fotoğraflamak üzere yaptığım programda ilk önce uçuşları ayarlamaya çalıştım. Bize çok uzak gibi gözükse de esasında ulaşım ve seyahat anlamında oldukça rahat bir güzergah. Kamboçya’ya ulaşmak için bir iki alternatifiniz var. Singapur ya da Tayland üzerinden gidebilirsiniz. Her iki ülkeye de Türkiye’den direkt ya da aktarmalı pek çok uçuş var. Ama benim tavsiyem tabi ki en yakın Bangkok üzerinden gitmeniz. İkinci kez yine Kamboçya’ya Bangkok üzerinden gittim. THY ile İstanbul-Bangkok ve Bangkok Airways ile Bangkok-Siem Reap uçuşlarının biletlerini haftalar öncesinden aldım. Özellikle Aralık-Şubat ayları arasında Bangkok için direkt uçan THY uçak bileti fiyatları oldukça yükselebiliyor. Uçak biletlerini hallettikten sonra internet üzerinden Kamboçya’daki turizm acentelerini ve verdikleri hizmetleri araştırmaya başladım. Otelleri seçip direkt rezervasyonları yaptım ve sonrasında bir acente ile yazışıp sadece şoförlü bir araç talebinde bulundum. Daha önce gittiğim ve oldukça fazla araştırma yaptığım için herhangi bir rehbere ihtiyacım yoktu. Sadece şoförün biraz İngilizce bilmesi yeterliydi.
Kamboçya Vizesi
Kamboçya vizesini hiçbir sorun olmadan, ülkeye giriş yaptıktan sonra havaalanında 20 dolar karşılığında kolayca alabilirsiniz. Yanınızda bir adet vesikalık fotoğraf götürmeniz yeterli. Ancak isterseniz vizenizi oturduğunuz yerden seyahate başlamadan da web üzerinden alabilirsiniz. Bu sefer gittiğimde resmi internet sitesinden e-visa aldım ve bunun için 25 dolar ödedim. Havaalanında vakit kaybetmek istemiyorsanız e-visa’yı öneririm.
Bu arada konuyu henüz derinleştirmeden şunu açıklamak istiyorum. Vaktim sınırlı olduğu için bu tür gezileri genellikle 10 günlük bir çerçevede yapmak zorundayım ve haliyle uzun mesafeleri uçakla gitmeye çalışıyorum. Yoksa 20-30 günlük bir fırsat yakalasam, bir seferde daha çok lokasyon görmek ve karayolu ile gitmek isterim. Bir de benim yaptığım bu tür geziler, “fotoğraf çekmek için” organize ettiğim programlar oluyor. Yoksa “gezerken fotoğraf çekmek” gibi bir niyetim olmuyor. Tabi bunun iyi ve kötü yanları yok değil. Belki bunları bir başka yazıya konu ederiz, kim bilir!
Nerde kalmıştık? Kamboçya’ya Bangkok üzerinden gidiyorduk. Bangkok’a yaklaşık 10 saatlik bir uçuşun ardından bir iki gün Bangkok’ta kaldım ve sonra Bangkok’tan Siem Reap’e yaklaşık 50 dakikalık kısa bir uçuş yaptım. Siem Reap’e vardığımızda bizi şoförümüz Hear Bunla karşıladı. Eğer sizde Kamboçya’ya ve Siem Reap’e bir gün gitmeye karar verirseniz kendisi ile günlük 20-25 dolar arasında bir rakama anlaşabilirsiniz. Çok temiz Toyota Camry model arabası ile sorunsuz bir seyahat geçirmenize yardımcı olur. (Mail adresi: hear_bunla2006@yahoo.com )
En Az Üç Gün Gerekli
Kamboçya’da ve emin olun dünyada görülecek en önemli yerlerin başında Angkor Tapınakları geliyor. Angkor bölgesine giriş ücretli, günlük 20 dolar, üç günlük 40 dolar ve haftalık 60 dolar karşılığında üzerinde fotoğrafınızın bulunduğu giriş kartı çıkarmanız gerekiyor. Eskiden yanınızda bir adet vesikalık fotoğraf götürmeniz gerekiyordu. Şimdi ise basit bir webcam yardımıyla fotoğrafınızı onlar çekiyor ve 2 dakika içerisinde giriş kartınız basılıyor. Size tavsiyem üç günlük bilet almanız, çünkü bir günde buranın gezilmesi neredeyse imkansız gibi. Angkor çok geniş bir bölgeye yayılmış durumda. Bir tapınaktan diğerine yürüyerek gidebilmeniz de pek mümkün değil. Eğer araba kiralamak istemezseniz adım başı göreceğiniz tuk-tuk denilen 2 kişilik araçlarla da dolaşabilirsiniz. Kendinize güveniyorsanız çok ucuza bisiklet de kiralayabilirsiniz. Unutmadan, ülkede hemen her şey dolar üzerinden fiyatlandırılıyor. Yani para bozdurmak (1 dolar: 4000 Riel) gibi bir sıkıntınız yok. Ancak her yerde mutlaka pazarlık etmeniz gerek! Çekinmeyin, söylenilenin yarısından daha azını teklif edin. Orta bir noktada anlaşacaksınız.
En Popüler Yer: Angkor Wat
Sabahları 6 gibi kalkıp en geç 7 gibi Angkor’da olmaya çalışın. Dediğim gibi Angkor bölgesinde onlarca irili ufaklı tapınak bulunuyor. İlk başta görmeniz gereken en önemlileri arasında şunları sayabilirim: Angkor Wat, Angkor Thom, Bayon, Ta Prohm, Preah Khan, Banteay Kdei. İkinci derecedeki tapınaklar arasında ise şunları görebilirsiniz: Prasat Kravan, Pre Rup, Banteay Samre, Ta Som, Neak Pean, Baphuon, East Mebon, Phimeanakas, Terrace of the Elephants&Leper King. Bu saydığım tapınaklar arasında en popüler ve en önemli olan hiç kuşkusuz Angkor Wat’tır. Her saatte kalabalık bulacağınız için sabah erkenden ilk önce burayı gezerek programınıza başlayabilirsiniz. Angkor Wat’ı gezmek için en az 3-4 saat ayırabilirsiniz. Bir de gün batımına yakın bir saatte tekrar fotoğraf çekmek için fırsat yaratmaya çalışın.
Havadan Fotoğraf Çekmek İsterseniz…
Angkor Wat’ı ve çevresini havadan görmek isterseniz size iki tavsiye… Birincisi ve tabi ki en ideali, Angkor Wat’ı karşıdan göreceğiniz bir noktadan kalkan balon olacaktır. Bu balon yere çelik bir iple bağlı ve sadece yukarı-aşağıya hareket edebiliyor. 10 dakikalık uçuş bedeli 15 dolar. Gün batımında en iyi binilecek zaman ise, 16.30-17.30 aralığı. Eğer havadan Angkor Wat’ın güzel bir fotoğrafını çekmek istiyorsanız yanınızda en az 200mm ya da 300mm’lik bir tele objektif olmalı. İki tavsiye dedik, birincisi balondu. İkincisi ise helikopter kiralayabilirsiniz. Yaklaşık 15 dakikalık turun fiyatı kişi başı 120 dolar. Bu turda sadece Angkor Wat ve biraz çevresi görülebiliyor. 30 dakikalık daha geniş bir tur isterseniz fiyatı kişi başı 250 dolara çıkıyor. Ancak helikopterler fotoğraf çekmek için pek elverişli olmadığı ve kapısını çıkarıp beni iple bağlamayı kabul etmedikleri için bunu denemedim. Sadece balonla yetindim.
Fille Phnom Bakheng’e Çıkın
Fotoğraf açısından pek önemli olmasa da Angkor’u gezenlerin mutlaka gitmesi gereken bir diğer tapınak, Phnom Bakheng. Burası gün batımını seyretmek için turistlerin akın ettiği ilginç bir yer. Ulaşması ve yolu pek kolay değil. Eskiden dik bir tepeye tırmanır gibi çıkılan yolu artık kapatmışlar ve tepeyi döne döne çıkan bir yol açmışlar. Yürümek istemezseniz en eğlenceli seçenek ise filler… Bir tepenin üzerinde bulunan Phnom Bakheng’e fil üzerinde 20 dolar karşılığında çıkabilir ve unutulmaz bir yolculuk yaşayabilirsiniz. Daracık bir patikadan iki filin nasıl yan yana geçebildiğine canlı şahitlik yapabilirsiniz. Bu dar patikadan sakince tapınağın tepesine bizi çıkaran fil, indikten hemen sonra huysuzlanarak inanılmaz bir sesle bağırmaya ve hortumunu sağa sola savurarak yerdeki tozları üflemeye başladı. Biz bu durumu dehşet içerisinde izlerken boynunun üzerinde oturup fili yöneten adam sakince elindeki sopayla file vurup onu sakinleştirmeyi başardı. Biz üzerindeyken bunları yapsaydı pek hoş bir anımız olmazdı sanırım.
En İyi Mevsim Aralık-Şubat Arası
Sabah çıkıp dolaşmaya başladıysanız öğlen saatlerinde enerjiniz düşmeye başlayacaktır. Size tavsiyem 12.00-14.00 saatleri arasında dinlenin, yemeğinizi yiyin ve bol bol sıvı takviyesi alın. Angkor Tapınakları ve Kamboçya’ya gitmek için size tavsiye edebileceğim en iyi tarihler Aralık-Şubat ayları arasıdır. Gezi programınızı bu üç aylık döneme denk getirmeye gayret edin.
Angkor’u 7 sene sonra tekrar görmek çok keyifliydi. Siem Reap’teki ve en önemlisi tapınaklardaki değişim inanılmazdı. Siem Reap büyüdükçe büyümüş ve bir kasaba havasının dışına çıkmıştı. Sadece turistler için yapılmış bir şehir gibiydi. Tapınaklarda ise zamanın ve doğanın getirdiği ağır tahribat, yenileme çalışmaları ile giderilmeye çalışılsa da 2002 yılındaki ilk çektiğim karelerden bazılarını şimdi çekmek imkansız oldu.
Lara Croft – Tomb Raider Filmi…
2001 yılında çekilen ve dünyaca ünlü Angelina Jolie’nin oynadığı “Lara Croft – Tomb Raider” filminin bazı sahneleri Ta Prohm tapınağında çekilmişti. Filmden sonra pek çok insanın dikkatini çeken, Ta Prohm tapınağındaki devasa Banyan ağaçları tapınağın birçok bölümüne zarar vermeye devam ediyor. Buna rağmen tapınakta taşların arasından fışkıran ve duvarların üzerinden aşan devasa ağaç kökleri muhteşem bir görüntü ortaya çıkarıyor. Bu görüntünün bozulmaması için de çoğu yerde yenileme yapılıyor ve destekler konuluyor.
Kayıp Şehir Angkor Hakkında…
Siem Reap’e yaklaşık 8 km uzaklıkta bulunan Angkor, 9. ve 12. yüzyıllar arasında Khmerler tarafından yapılmış dünyanın en büyük ve ünlü tapınaklarının yer aldığı bölgenin adıdır. Khmer sanatının üstün örneklerinden, tamamı 100’den fazla olan, şaşırtıcı ve sabır gerektiren mimari başarılarından biri olan Angkor Tapınakları, sadece mimari açıdan değil, gizemli ve kutsal yapısıyla da dünya koruma mirasının en üst sıralarında yerini almış önemli bir merkezdir.
Angkor ismi, Sanskritçe’den gelmekte ve şehir anlamındadır. Angkor dönemi, 802 yılında, Jayavarman II’nin kendini Tanrı Kral (Devaraja) ilan etmesiyle başlamış ve 1431 yılında, işgalcilerin şehri yağmalaması ve halkın Phnom Penh’e kaçmasına yol açmasıyla son bulmuştur.
1432’de Khmerler şehri yasakladıktan sonra yüzyıllarca kayıp şehir olarak ormanın derinliklerinde kaybolan Angkor’u sadece meraklı Budist keşişler ve bazı gezginler biliyordu. Yıllar geçtikçe Angkor hikayeleri efsaneleşti ve dilden dile dolaşır oldu. Çok az insan bu hikayelerin efsane değil gerçek olduğuna inanıyordu. Fransız gezgin Henri Mouhot, yaptığı araştırmalar ve geziler sonrasında 1860 yılında tüm dünyanın ilgisini Angkor’a çekti. Fransızlar bu şehirden büyülenmişti ve 1908 yılında restorasyon projesini başlattılar. 1960 yıllarına kadar, Asya’nın en önemli turistik yerlerinden biri konumuna geldi. 1975 yılında, Kamboçya’nın diğer şehirleri gibi, Siem Reap halkı da komünist grup Kızıl Khmerler tarafından taşraya çalışmaya gönderildi. 1990 yıllarının ortasına kadar Siem Reap savaşlar yüzünden büyük bir uykuya dalmış oldu. 2000 yılından sonra yeniden turizme açılarak tüm dünyanın ilgisini yeniden çekmeyi başardı. Restorasyon çalışmaları iç savaşlar nedeniyle 1970 ve 1980’ler hariç günümüze kadar sürmüştür. O yıllardaki karışıklık ve mayın tehlikesi yüzünden arkeologlar tapınaklardan uzaklaştırılmışlardır.
Bu yazı 2011 yılının Şubat ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 48. sayısından alınmıştır.