Cuma , 11 Ekim 2024

Asaletin Şehri Londra

Bir dönem üzerinde güneş batmayan Birleşik Krallık’ın başkenti Londra, tarihi, dokusu ve en önemlisi ruhu ile karşılıyor ziyaretçilerini.

Yazı ve Fotoğraflar: Özgür Çetin

Her şehrin bir ruhu vardır. Sokaklarında gezerken, dükkanlarından alışveriş yaparken ya da bir parkında otururken bu ruhu hissedersiniz. Bu ruh o şehri size sevdirir ya da nefret ettirir. Bu yüzden bazı şehirlere 10 kere de gitseniz sevmezsiniz. Bazılarına ise 1 kere gitseniz bile aşık olursunuz.

Londra’ya ilk ziyaretimde kafamda net bir tablo yoktu. Avrupa şehirlerini az çok biliyorum. Birçoğunu ziyaret ettim. ABD’yi de biliyorum. Hatta Uzakdoğu’ya da gittim. Ama Londra için bir fikrim yoktu. Kafamda hiçbir düşünce olmadan gittiğim Londra beni çok hoş karşıladı.

Yazının girişinde bahsettiğim o ruh beni sarıp sarmaladı ki şehri çok beğendiğimi belirteyim. Ancak bu yazı ‘şurda şunu yapın, burda bunu gezin’ türünde bir yazı olmayacak. Zira çok sıkışık bir zamanda gezdiğim Londra’da ahkam kesecek kadar bilgi sahibi olamadım. Ahkam kesecek bilgileri Google’da küçük bir arama ile bulabileceğiniz için yazımda farklı konulara değinmeye karar verdim. Bu yazı Londra’nın o ruhunu anlatmaya çalışacak. Dilim döndüğünce, beynim klavyeme hükmettiğince.

Her yerde tarih var

Öncelikle Londra güzel bir şehir. Tipik Avrupa şehirleri gibi düzenli, temiz ve disiplinli. Ancak Avrupa şehirlerinden farklı olarak kalabalık. Benim gibi İstanbul’da kalabalığa alışmış biri olarak Londra’nın da aşağı kalır bir yanı olmadığını söylemeliyim. Ama buradaki kalabalık keşmekeş içinde değil. Herkes duracağı yeri biliyor. Trafik sıkışık olsa da akıyor. 8.3 milyon kişinin yaşadığı bir şehre göre çok düzenli olduğunu söyleyebilirim.

Tarihi dokulu binalar

İngiliz mimarisinin her bir köşesinde kendini hissettirdiği Londra’da binalar estetik ve tarih kokuyor. Zaman zaman Harry Potter kitaplarının sahnelerinden birinde gibi hissettiğimi de belirteyim. Her ne kadar serinin yazarı Edinburg’dan esinlenmiş (İskoçya’da) olsa da İngiliz evleri de bana aynı hissi veriyor.

Bisiklet ulaşım aracı

Bizim ülkemizde ‘deli işi’ gibi görülse de bisiklet Londra’da çok yaygın bir ulaşım aracı. Ancak Avrupa’dan farklı olarak Londra’nın çoğu yerinde özel bir bisiklet yolu yok. Bu da otomobil şoförlerinin trafikte daha dikkatli olması anlamına geliyor. 3 günlük gezim süresince bu dikkati fazlasıyla gördüm. Bunda otomobil ehliyeti almanın çok zor olduğu gerçeğinin de katkısı var. Uzun yıllar Türkiye’de araç kullanan ve şu an Londra’da yaşayan bir arkadaşımın Londra’da otomobil ehliyeti alırken ilk seferde geçemediğini söylersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. İnsanlar her yere bisikletle gidiyor ve bisiklet yaygın araçlardan biri. Keşke bizim ülkemizde de böyle olsa diye düşündüm bir an için. Ama bizdeki mantıkla biraz zor gibi. Kafaların değişmesi lazım. Neyse.

gezgindergi-dunya-asaletin-sehri-londra-2

Park ve bahçe şehri

Londra’da dikkatimi çeken bir diğer nokta ise belli mesafelerle konumlandırılmış parklar oldu. Her ne kadar havası sürekli bulutlu olan ve gün aşırı yağmur yağan bir şehir de olsa parklar unutulmamış. İnsanlar boş vakitlerini bu parklarda değerlendiriyor. Bu parklar öyle ayarlanmış ki şehir içinde 10-15 dakika yürüdükten sonra mutlaka bu tip bir ‘dinlenme alanına’ geliyorsunuz.

Şehir içinde belli mesafelerde tabelalar bulunuyor. Bu tabelalarda bulunduğunuz yer harita üzerinde gösteriliyor ve 5 dakika ile 15 dakika yürüme mesafesi de ayrı ayrı haritalarla işaretlenmiş. Güzel bir uygulama. Sadece bu tabelalara bakarak 5-6 km yürüdüğümü de belirteyim.

Şehirleri yürüyerek gezmeyi seven biriyim. Bu bakımdan yürüme konusunda yardımcı olan işaretler çok işe yarıyor. Ayrıca Londra yürümesi kolay bir şehir. Elbette bir ucundan diğerine yürüyerek gitmek çılgınlık ama düz bir şehir olduğu için belli mesafelerde zorlanmıyorsunuz.

Klasik bir İngiliz tarzı olarak araçların direksiyonları sağda. Doğal olarak trafik de bize göre ters yönden akıyor. Özellikle yürüyorsanız buna dikkat etmeniz gerekiyor. İster istemez yılların alışkanlığı ile trafik istikametine bakmadan yola adım atabiliyorsunuz. Dikkatli olmanızı öneririm.

Kozmopolit bir şehir

Birleşik Krallık sömürge yapısında kurulduğu için Londra’da bir dönem sömürge olan ülkelerden birçok kişiyi görebiliyorsunuz. Hatta Vikipedi’deki bilgilere göre şehirde 300’den fazla farklı dil konuşuluyor. Zaten yürürken gördüğünüz kişiler arasında Hindistan ve Afrika ülkelerinden gelen insan sayısı çok fazla.

Yazının girişinde bahsettiğim şehir ruhu Londra’da var. Kısa gezim süresince beni sarmalayan bu ruh yüzünden birkaç kez daha gelmek istediğim bir şehir oldu Londra. Birleşik Krallık’ın bu başkenti farklı duygular yaşatıyor insana.

Bu yazı 2014 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 91. sayısından alınmıştır.

Yazar : GEZGİN YAZAR

Türkiye'nin Gezi, Seyahat ve Fotoğraf Dergisi

Bir yorum

  1. Merhabalar

    Derginiz harika.

    Londra bolumunde sadece iki resimin olmasini anlayamadim. Bu zaman kisitligindan mi kaynaklandi bilemiyorum ama Londra’da çikilip ve derginiz de olmasi gereken o kadar çok yer var ki, belki bir sonraki tanimda olur umuduyla…

    Kolay gelsin
    Abidin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir