Pazartesi , 7 Ekim 2024

Azad Keşmir

Yazı ve Fotoğraflar: Bilal Değirmenci

Hind alt kıtasının kuzeyinde, Himalayaların eteklerindeki saklı vadileri, yüksek geçitleri, ormanları, buzul gölleri, 4000m. üzerindeki her daim karlı zirveleri, Ladakh Vadisi ve Nilum Vadisi gibi tabii güzellikleri ile, hem bu topraklarda yaşayan insanlar hem de bu toprakları görmüş gezginler tarafından “yeryüzündeki cennet”, “saklı cennet”, “Asya’nın İsviçresi” gibi sıfatlarla nitelenen Keşmir, son 70 yılda yaşadıkları ile maalesef “kanlı cennet” olarak anılır oldu

Tarihçe

Uzun süren İngiliz sömürüsü sonrasında 1947 yılında bağımsızlığını kazanan bölgede, yapılan anlaşma ile her eyalet seçimlere giderek Hindistan veya Pakistan’a dahil olmak konusunda kendi kararını verdi. Bangladeş, Sind, Pencab, Belûcistan gibi eyaletlerle birlikte Keşmir eyaleti de tercihini Pakistan’dan yana kullandı. Ancak dönemin Keşmir yöneticisi  MihraceHari Singh’in topraklarını para karşılığı Hindistan’a satarak İngiltere’ye kaçmasıyla, Hindistan yapılan anlaşmaya uymayarak Keşmir’i işgal etti.Bu olay maalesef Keşmir’inmakus talihinin kırılma noktası oldu.

Hind işgalini kabul etmeyen Pakistan, bölgeye girerek yazlık başkent Srinagar’ı ele geçirdi. Hindistan’ın karşı saldırısı sonrası devam eden savaşlarda, Pakistan bugün kısaca “Azad Keşmir” (Özgür Keşmir) olarak bilinen ve Keşmir topraklarının %25’lik kısmına tekabül eden bölgeye çekildi ve nüfus yoğunluğunun fazla olduğu topraklar Hindistan’ın elinde kaldı. Ancak ne ismindeki “k” harfi Keşmir eyaletini simgeleyen Pakistan ne de kendilerine “Azad Cammu ve Keşmir” ismini uygun gören Azad Keşmirliler parçalanmamış, özgür keşmirden vazgeçtiler.

24 ekim 1947’de Azad Keşmir hükümeti resmen ilan edilmesinden sonra, 1948’de, Hindistan’ın istemeyerek de olsa kabul etmek durumunda kaldığı, bir halk oylaması yapılarak bölge halkına yeniden kendi kaderini tayin etme hakkının tanınması kararı alındı. Ancak Hindistan’ın olumsuz yöndeki çabaları nedeniyle halk oylaması gerçekleştirilemedi.

1953’te Hindistan hile ile kendi istediği adayları seçilmiş gösterdiği Keşmir Meclisi seçimini bahane etti ve halk oylamasına gerek olmadığını öne sürdü. Hindistan’ın bundan sonraki yaklaşımı ise, Keşmir konusunda bir sorunun olmadığı çünkü Keşmir’in bir bütün olarak Hindistan’ın parçası olduğu yönündeydi. Bugün bile bir hindli ile Keşmir sorunu konuştuğunuzda, yapılan haksızlıkları kabul etse bile konuya Hindistan’ın bütünlüğü açısından yaklaşarak, Keşmir ayrılırsa ardından başka eyaletler onu takip edecektir endişesi ile Keşmir’in bağımsızlığı fikrine karşı çıktığını görebilirsiniz.

1956 yılında bölgedeki belirsizliklerden faydalanan Çin, kuzeydeki Aksai Çin olarak isimlendirdiği bölgeyi işgal etti. Hindistan’a karşı güç dengesini korumak isteyen Pakistan, Çin’in bölgeyi işgaline gözyumdu, böylece Çin de artık literatüre Keşmir sorunu olarak geçen meseleye müdahil oldu.

Pakistan bununla da yetinmeyerek 1962 yılında K2 civarındaki dar bir alanı da Çin idaresine bıraktı. Bölgeyi Çin’e bağlayan bir yol inşa eden Çin, Hindistan karşısındaki konumunu güçlendirdi.

Kontrollü sınır bölgelerindeki BM güçlerine rağmen 1971 ve 1999 yıllarında iki ülke arasında sınır ihlalleri sebebiyle çatışmalar oldu. Pakistan – Hindistan gerginliğinin temel nedenlerinden biri olan Keşmir sorunu sebebiyle iki ülke silahlanmaya önem verdiler; genel olarak sefalet içerisindeki halklarına rağmen nükleer silahlanmada bölgenin ve dünyanın önde gelen iki devleti oldular.

8 Ekim 2005 sabahı meydana gelen ve merkez üssü Muzafferabad bölgesi olan 7.6 şiddetindeki deprem kayıtlara göre 1 dakika 19 saniye sürdü ve bu süre ülkeyi büyük oranda yerle bir etmeye yetti. Dağlık alandaki pek çok bölgeye ancak depremden günler sonra ulaşılabildi. Resmi kayıtlara göre 75.000 insanın hayatını kaybettiği deprem en derin yaraları Azad Keşmir bölgesinde açtı. Depremden sağ kurtulanlar ise çetin kış şartlarında hayatta kalma mücadelesi verdiler.

2009 yılında bölge bu kez sellerle afete uğradı. Nehir yataklarına yakın bölgelerde ciddi mal kayıpları oldu, özellikle bölgenin önemli gelir kaynaklarından olan büyükbaş hayvan sürüleri selden büyük ölçüde zarar gördü.

İşgal ve Kayıplar

Hindistan 1947’deki işgali sonrası kontrolü altındaki bölgede çok sıkı bir yönetim uyguladı. İngiliz sömürgesine karşı etkili bir sivil itaatsizlik hareketi ile bölgenin özgürlüğe kavuşmasında önemli rolü olan Gandi’nin hatırası henüz canlı iken, Hindistan askerleri bölgede sivil halka karşı şiddet uygulamaktan çekinmediler. 90’lı yıllarda harekete geçen Keşmir özgürlük hareketi oldukça kanlı bir şekilde bastırıldı. Bugün Hindistan kontrolündeki Keşmir’de insanlar adeta bir açık hava hapishanesinde, pek çok demokratik haktan mahrum şekilde ve en ufak muhalefetlerinde terörist damgası ile hapse atılma korkusu altında yaşıyorlar. Yaklaşık 70 yıllık bu süreçte resmi kayıtlara göre 90.000 insan hayatını kaybetti, 1,5 milyon civarında Keşmirli ise yurtlarını terk ederek mülteci konumuna düşmek zorunda kaldılar. Bunun yanında bugün yaklaşık 20.000 Keşmirli tutuklu, 25.000 kadın dul ve 50.000 çocuk yetim.  Aslında sadece bu rakamlar dahi Keşmir’in trajedisini anlatmak için yeterli.

Mülteci Kampları

Özellikle 90’lı yıllardaki kanlı olaylar sonrası pek çok Keşmirli topraklarını terk ederek Azad Keşmir’e sığınmak zorunda kaldı. Neredeyse kendi nüfusuna denk sayıdaki mülteciyi barındırmak Azad Keşmirliler için zor oldu. Kimi bölgelerde kamplar kurulmakla birlikte, daha çok dağlık bölgelerdeki uygun arazilerde köyler kurularak çözüm bulunmaya çalışıldı. Çok iyi şartlarda olmasalar da, hem bölgenin yerlisi olan soydaşlarının yardımları hem de bu hayat tarzına alışık olmaları sayesinde mültecilerin büyük kısmı yerleşik bir düzen kurabildiler.

Ancak henüz taşıdıkları yaraların izleri silinmeden 2005 yılındaki büyük deprem ile sarsıldılar. Bu depremde köylerin neredeyse tamamı yıkıldı. Büyük oranda can kaybı yaşandı, pek çok insan ancak ciddi yaralar ve sakatlıklar ile kurtulabildi. Sağ kurtulanlar başkent Muzafferabad gibi yerleşim yerleri çevresinde kurulan çadırkentlere taşındılar. Bu çadırkentler zamanla mülteci kamplarına dönüştüler. En şanslıları, 4 mevsim kullanıma uygun, su geçirmez çadırlara sahip olan bu insanlar son 6 yılı bu kamplarda geçirdiler. En temel yaşam gereçlerinden yoksunlar ve dönem dönem ulaşan yardımlarla ayakta durmaya çalışıyorlar. Kamplara girip insanlarla konuştuğunuzda aslında kısa vadede fazla bir şey istemediklerini görüyorsunuz. Mesela, kocasını Keşmir’de, abisi ve bir çocuğunu depremde kaybeden ve artık 2 çocuğuyla yaşamını devam ettirmeye çalışan Fatma Hanım, deprem sonrası Türkiye’den gönderilen ve su geçirmeyen dayanıklı bir çadırı göstererek “bunlardan bizlerinden birer tane olsa, ne iyi olurdu” diyor.

Gayretli Keşmirliler ve çeşitli sivil yardım kuruluşları kalıcı projeler üzerinde çalışsalar da henüz pek mesafe alındığı söylenemez. Hükümet ailelere ancak aylık 20’şer dolar civarında bir yardımda bulunabiliyor, sivil toplum kuruluşları ise genelde finans sorunu çekiyorlar ve büyük projelerden uzak duruyorlar. Keşmirli mülteciler de, kaybettikleri yakınlarının isimlerini verdikleri bu kamplarda hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar.

“Filler ve Çimen”

Keşmir sorunu benim zihnimde, dostum Abdullah Başaran’ın üzerinde çalıştığı romanına verdiği isimle canlanıyor: Filler ve Çimen. Uluslararası hukuk kuralları ve 1947’den başlayan çeşitli BM kararlarına göre, Keşmir halkı yapılacak şeffaf bir seçim ile kendi geleceğini belirlemeli, bu çok basit ve dolaysız bir çözüm yolu. Maalesef özellikle Hindistan’ın bu gerçekten kaçması ve iki ülkenin daha doğrusu hükümetlerinin çıkarlarının içerisinde Keşmir halkının temel haklarının yer almaması sebebiyle tüm bu hengâmede olan yine masum halka, en çok da kadınlar ve çocuklara oluyor.

Azad Keşmir

Bugün özerk bir yönetime sahip olan Azad Keşmir’in nüfusu 4 milyonu aşıyor. Başkent Muzafferabad yanında önemli yerleşim birimleri Mirpur, Kotli, Bagh, Rawalakot, Hatien Bala ve Pallandari olarak sıralanabilir. Bölgenin neredeyse tamamı dağlarla kaplı, yerleşim Doğu Karadeniz bölgemize çok benziyor özellikle yamaçlara kurulu köylerde. Dağlar arasında kimi zaman kıvrılarak kimi zaman sert virajlarla devam eden yollarda hiç ummayacağınız anlarda köylerle, insanlarla karşılaşabiliyorsunuz. Cuma ve bayram günlerinde köylerden Cuma namazı için en güzel giysileri ile şehirlere inen pek çok insanı görebilirsiniz. Yine şehirlerde kurulan pazarlara gelerek hem ürünlerini satan hem de ihtiyaçlarını temin eden köylüler rengarenk bir cümbüşün aktörleri oluyorlar.

Sizi şaşırtabilecek bir diğer konu ise İngilizleri armağanı olan ve bizlere başlangıçta ters gelen trafik sistemi. Bu sistemden araçlarda bir şekilde alışsanız esasen yaya olduğunuzda dikkatli olmakta fayda var, özellikle trafiğin tam bir keşmekeş olduğu bu bölgede.

Azad Keşmir’de etnik olarak Keşmirliler yanında pencablılar, belûciler, Sovyet işgali döneminde ülkelerini terkeden çok sayıda Afganistanlı peştun ve Çin’den göçen az sayıda uygur da hayatlarına devam ediyorlar. Tüm bu halklar kendi dillerini kullanmakla birlikte ortak olarak Urduca kullanılıyor. Hem coğrafi hem sosyal pek çok zorlukla savaşarak ayakta durmaya çalışan yetersiz eğitim şartlarına rağmen okuma-yazma oranı %95 olarak belirtiliyor, gazetelerin okunma oranları da yüksek, bunda sınırın öte tarafındaki akrabalarından, kardeşlerinden haber alabilme ihtiyacının da payı yüksek elbette. Keşmirliler eğitime gerçekten önem veriyorlar. Ortadoğu’da eğitim konusunda en gayretli gençlerin Filistinliler arasından çıkması örneğinde olduğu gibi. Bu bölgede de Keşmirliler bu konuda iyiler. Türkiye Cumhuriyeti de çeşitli burslar ile Türkiye’ye eğitim için gelecek öğrencileri destekliyorlar. BeşîrŞehid Mülteci Kampı’nda sohbet ettiğimiz bir baba, oğlunun Eskişehir’de tıp eğitimine devam ettiğini söylüyor.

 

Azad Keşmir’e gidiş Pakistan üzerinden oluyor. Genel Pakistan vizeleri bölgeye giriş için yeterli değil, yetkili makamlardan izin alınması gerekiyor. Yerel bağlantılar ile hareket ettiğinizde, Pakistan’da da özellikle İslamabad çevresinde hissedilen genel güvenlik tehditleri dışında bir tehlike söz konusu değil. Zaten gerek Pakistan gerek Azad Keşmir’de Türk pasaportuna sahip olmak daha doğrusu Türkiye’den geliyor olmak büyük avantaj. Bunu belirttiğinizde insanların size yaklaşımı hemen değişiyor, özellikle beyaz tenli yabancılara karşı yüzlerdeki tedirginlik yerini bölge insanına has o sıcak tebessüme bırakıyor.

Tüm yoksunluk ve sıkıntılara rağmen Keşmirliler mütevekkil bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Sıkıntıların izleri silinmese de yüzlerindeki gülümsemeye engel olmuyor bu. Konuşulabilecek ortak bir dil yoksabile, Urduca – Türkçe arasındaki ortak kelime fazlalığının da yardımıyla, anlaşmak pek de zor olmuyor. Zaten hemen her yerde de İngilizce veya Arapça bilen Keşmirlilerle karşılaşmak olağan.

Keşmir deyince insanları kadar ve belki de daha çok bahsetmemiz gereken şey, şiirlere, halk şarkılarına, gezginlerin methiyelerine konu olan doğal güzellikleri olmalıydı. Özellikle Hindistan kontrolündeki Srinagar gibi bölgeleri de düşünüldüğünde Keşmir’in doğal güzellikleri belki birkaç dosyaya konu olabilecek zenginlikte. Ancak bizim payımıza kanlı yakın tarihinin acılarını yansıtmak düştü. Belki bir dahaki sefere bütünüyle özgür Keşmir’den ve onun masalsı zenginlikteki doğal güzelliklerinden bahsetmek kısmet olur.

Bu yazı 2012 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin Dergisinin 64. sayısında alınmıştır.

 

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir