Gezgin sizleri 3.5 milyon Türk vatandaşının yaşadığı, Avrupa Birliği’nin lokomotifi konumundaki Almanya’ya götürüyor. Ancak bu gezimizde Almanya’nın Köln, Frankfurt, Münih, Stuttgart, Hamburg gibi bilindik şehirlerini değil, adı pek bilinmeyen Baden Würtenberg eyaletinin en güzel şehri Heidelberg’i tanıtacağız.
Yazı ve Fotoğraflar: Fatih Yılmaz
İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan başlayan yolculuğumuzun ilk ayağı yaklaşık 3 saatlik bir uçuşun ardından Avrupa’nın in eşlik meydanlarından biri olan Frankfurt Havalimanı’nda son buluyor. Pasaport kontrolünden geçip ana güzergahımız olan Heidelberg şehrine doğru yola çıkıyoruz. Frankfurt Havalimanı’ndan yaklaşık 80 kilometrelik yolu bir saatte kat edip Heidelberg’te kalacağımız otele ulaşıyoruz.
Ertesi gün sabah erkenden Heidelberg’i keşfe çıkıyoruz. Şehri kuşbakışı görebileceğimiz yüksek bir tepeye çıktığımızda Heidelberg’in eşsiz güzelliği karşısında büyüleniyoruz adeta.
İnsan bir süre başka hiçbir şey yapamadan büyülenmişcesine tepeden Heidelber’in görüntüsüne kilitleniyor. Önümüzde göz alabildiğine uzanan kahverengili, kırmızılı renk cümbüşü içindeki tipik Alman evlerinin çatıları, bizi bu şehirde nelerin beklediğine dair ipuçları veriyor.
Bu şehir, insanın doğaya zarar vermeden, onunla uyumlu bir şekilde yaşayabileceğinin güzel bir örneği gibi. Şehri tam ortadan ikiye bölen Neckar Nehri ise Heidelberg’i daha da eşsiz kılıyor. Neckar Nehri’nin bir yılan gibi kıvrılarak aktığı, sonbaharın tüm renklerinin eşsiz bir uyum içinde yamaçları süslediği Neckar Vadisi’nin iki yakasına kurulmuş enfes bir şehir Heidelberg.
Şehirdeki turumuza tüm ihtişamıyla yüzyıllardır ayakta duran ve gelenleri vakur bir edayla karşılayan Heidelberg Kalesi ile başlıyoruz. Kaleye ağaçların gölgesindeki parke taşlı daracık bir yoldan yürüyerek çıkıyoruz. Heidelberg Kalesi, geçirdiği acımasız savaşlardan ve doğal afetlerden dolayı her seferinde kendinden bir parça yitirse de orjinalini büyük oranda koruyarak günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış.
Kale içinde Carl Theodor tarafından yapılan dünyanın en büyük şarap fıçılarından biride sergileniyor. Tam 228 bin litre şarap alabilen bu dev fıçının yapım tarihi bizi daha şaşırtıyor. Zira fıçı tam 262 sene önce yani 1750 yılında yapılmış. Bu dev fıçının yanı sıra irili ufaklı çok sayıdaki şarap fıçıları ilginç görüntüsüyle ziyaretçilerin fazlasıyla ilgisini çekiyor.
Mesainin sabahın erken saatlerinde başlayıp, gün batımında sona erdiği kalede ziyaretçi hiç eksik olmuyor. Heidelberg Belediyesi her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği kaleye gözü gibi bakıyor. Ziyaretçilerden alınan cüzi miktardaki giriş paralar da kalenin restorasyonu için kullanılıyor.
2. Dünya Savaşı sırasında tüm Almanya yerle bir edilirken, Heidelberg savaştan zarar görmeyen ender şehirlerden biri olmuş. Müttefik kuvvetlerin, Heidelberg’i bombalamasına izin vermeyen ülke ise bu şehre özel bir önem veren Amerika. Heidelberg’i Amerikalılar için bu kadar özel kılan nedenler 1800’lü yılların sonlarına uzanıyor. Dünyaca ünlü yazar Mark Twain’in yolu Heidelberg’e düşmüş. Sadece iki gün kaldığı bu şehir Mark Twain’i o kadar etkilemiş ki Heidelberg’i anlatan bir yazı kaleme almış. İşte o yazı Heidelberg’in tüm Amerikalıların tarafından tanınmasını sağlamış.
Heidelberg’te kurulan ilk üniversitelerden biri olan Kutsal Ruh Üniversitesi, Amerikan önde gelen varlıklı ailelerin 500 bin dolarlık bağışı sayesinde 1878 yılında kurulmuş.
Üniversitenin duvarlarında buranın yapımına katkıda bulunan ailelerin isimleri yazılı. Bunlar arasında Rockfeller, Crysler, Lehman Brothers, Samuel Sachs gibi bugün de milyarlarca dolara hükmeden isimler hemen dikkat çekiyor.
Heidelberg ulaşım açısından gezilmesi en kolay şehirlerden birisi. En çok tercih edilen topla taşıma aracı ise tabii ki tren. Heidelberg Tren İstasyonu, şehir içi ve şehirler arası ulaşımın can damarı.
İsviçreliler trenlerinin tam vaktinde gelmesiyle övünür. Bu durum Almanya için de geçerli. Örneğin Heidelberg tren garında bütün trenler tam zamanında kalkıyor, hiçbir zaman gecikme yaşanmıyor. Şehirde kara yolları inşa edilirken bisiklet kullananlar da unutulmamış. Her eve neredeyse iki arabanın düştüğü Heidelberg’te bisiklet kullananların sayısı da azımsanmayacak kadar çok.
Dünyada en iyi baskı makinelerinin Heidelberg’te yapıldığını hemen herkes çok iyi bilir. İşte bu yüzden Tren Garı’nın hemen yanında matbaa teknolojisinde bu şehrin söz sahibi olduğunu belirten devasa bir anıt yapılmış.
Heidelberg aynı zamanda bir üniversite kendi. 1386 yılında kurulan Heidelber Üniversitesi ise Almanya’nın en eski üniversitesi. Burada bulunan 35’i aşkın üniversitede dünyanın dört bir yanından gelen yaklaşık 40 bin öğrenci eğitim görüyor. Öğrencilerin buraya akın etmelerinin nedeni ise üniversitelerinin ücretsiz olması. Üniversiteler parasız ancak bu şehirde yaşamanın onlar için çok da kolay olmadığını hemen belirtelim. Zira burada okumak isteyenlerin, 20 metrekarelik tek odalı bir ev için aylık 600 Euro’luk kirayı göze almaları gerek. Sayıları on binleri bulan öğrenciler Heidelberg esnafı için de ciddi bir gelir kapısı olmuş. Şehri gezerken gördüğümüz kafe ve restoranların her daim dolu olması bunun en belirgin göstergesi.
Heidelberg’e yolunuz düşerse dünyanın en ilginç otellerinden birinde konaklama şansına sahip olabilirsiniz.Şans diyoruz çünkü bu otelde kalabilmek için aylar öncesinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Eski şehrin tam merkezinde yer alan Hip Hotel’in sadece 27 odası bulunuyor. Odalara numara değil, 27 ülkenin başkentlerinin adı verilmiş.
Eski şehrin kalbinin Haupstrasse yani Ana Cadde’de attığını söylemek yanlış olmaz. Heidelberg’in ana caddesi, her iki yanı sevimli restoranlar ve kahvehanelerle dolu cıvıl cıvıl bir yürüyüş yolu. Yol boyunca uzanan yüzlerce yıllık binalar o kadar bakımlı ve güzel ki, eski olduklarına inanasınız gelmiyor. Bismark Platz’dan başlayan caddede tura çıktığınızda Almanya’ya özgü enfes lezzetleri tadabileceğiniz restoranlara girebilir veya kendinizi alışveriş çılgınlığına kaptırabilirsiniz. Hauptstrasse’nin sonunda Heidelberg’in tarihi belediye binasının da içinde bulunduğu Markt Platz yer alıyor. Bu meydan o kadar popüler ki güneşli havalarda meydandaki kafelerde yer bulmak neredeyse imkansız hale geliyor.
Heidelberg şehrinde Neckar Nehri’ne ve üzerindeki köprülere ayrı bir parantez açmak gerek. Nehir üzerinde çok sayıda köprü var ancak bunlardan en ünlüsü 1248’de inşa edilmiş olan, halk arasında eski köprü diye anılan Carl-Theodor Köprüsü.
Neckar Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan Eski Köprü ‘den Heidelberg Kalesi’ni, nehirde kano yapanları görüntüleyip, ünü Almanya’yı aşan küçük bir dükkanı ziyaret ediyoruz. HaspelGasse Caddesi’ndeki 16 numaralı bu dükkanın ilginç bir hikayesi var.
1920’li yıllarda Heidelberg Üniversitesi’nin gençleri uzaktan uzağa birbirlerini beğenirler, birbirlerine aşık olurlar, fakat aile baskısı yüzünden hiçbir şey söyleyemezlermiş. Uni-Platz’ın yakınında yer alan bu pastane gençlerin gizli buluşma mekanı olmuş. Pastane sahibinin aklına bir gün özel bir çikolata yapma fikri gelmiş aklına. İçi fındık kreması dolgulu bir kurabiyenin çikolatayla kaplanmasıyla meydana getirilen bu leziz çikolataya da üniversitelilere ithafen Studenten Kuss yani Üniversiteli Öpücüğü adını vermiş. Heidelberg, küçük, sevimli ama bir o kadar de derinliği olan bilge bir şehir. Doğal güzelliğini ve eşsiz tarihi dokusunu, altı yüz yıllık bir üniversitenin bilgi ve birikimi ile harmanlamış, size asla unutmayacağınız bir deneyim sunuyor.
Bu yazı 2012 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 62. sayısından alınmıştır.