Cuma , 29 Mart 2024

Suya Yansıyan Şehir Cape Town

Yazı ve fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

Suya yansıyan şehirler vardır. Sarayları, tarihi geçmişi, dünya tarihindeki yeri çok daha kıymetli olan şehirler dönüp dönüp bu ‘suya yansıyan şehirler’i kıskanmak durumundadır. Çünkü su; gerçekliği bozan, daha doğrusu gerçekliğe şiirsel anlamlar, görsel derinlik katan aşkın bir görüntünün doğal zeminini oluşturmaktadır.

Suyun olduğu şehirlerde (ister içinden bir ırmak geçsin ister şehir bir denize okyanusa açılan bir yerde bulunsun) görüntü hep etkileyici, hep güzel olmaktadır. Bu şehirlerin başında elbette İstanbul geliyor. Newyork, Seattle, Senpetersburg, Londra ve Cape Town hemen sıralayabileceklerimizden. Gezgin bu ay Afrika’nın en güney ucunda yer alan ve ‘burundaki şehir’ anlamına gelen Cape Town’da dolaştıracak sizi. Buyrun sayfalarımıza.

İstanbulda kar yağarken bindiğimiz uçaktan, bir yaz günü şehrine indik. Gökyüzü aydınlık, hava sıcak, manzara muhteşemdi. Cape Town tıpkı İstanbul gibi ‘72 milletten’ oluşan bir mozaik. Zenci ve (sömürge döneminin hatırası şeklinde) başta İngiliz ve Hollandalılar olmak üzere Avrupalı bir nüfus ilk göze çarpan renkliliklerden. İngiliz sömürüsü döneminde oluşan hatırı sayılır bir Hintli nüfusu da anmadan geçmemek gerek.

Masa dağı derler bir yer var. Cape Town’a silüetini veren sıradağların şehirde biten kısmına ‘Table Montain’ ismi verilmiş. Dağ gerçekten de kelimenin tam anlamıyla bir masayı andırıyor. Güneş batarken okyanusa doğru akan bulutlar dağı bir peri masalına dönüştürüyor. Şehir merkezinde yer alan limandan dağa doğru bakarken filmi hızlı sardığınızda, bulutlar bir suyun taşların üzerinde akışı gibi sıradağlardan okyanusa doğru ilerliyorlar. Benzersiz ve hayranlık uyandıran bir manzaraya bakarak yenilen akşam yemeğinin lezzeti yemeğin kendisinden çok manzaranın eşsizliğinden kaynaklanıyor. İsteyenler gündüz ve akşam gün batımında teleferikle dağa çıkabiliyorlar. Dağın kendisi güzel bir manzara teşkil ettiği gibi dağdan bakılan şehir ve sonsuzluk hissi veren okyanus da hatrı sayılır bir görüntü oluyor. Özellikle güneş battıktan hemen önce şehir ışıklarının yanması ile ortalık ışıktan bir bahçeye dönüşüyor. 1087 metre yüksekliğindeki bu dağa yürüyerek çıkmanın üç yüz elli yolu var. Özellikle Kirstenbosch Botanical Gardens’tan dağa çıkan ormanlık yollar yürüyücüsüne büyük keyifler veriyor. Şehrin içinde ama şehirden yüzlerce kilometre uzaktaki bir ormanda yürüyormuşluk hissi ile dağa çıkabiliyorsunuz. Bu yüzlerce yollardan hangisi ile dağa çıkmak istediğiniz, yok yorulurum teleferikle çıkayım deme hakkı tamamen sizin. Dünyanın en ünlü doğal yaşam alanlarından biri olan dağ, Cape Yarımadası’nda yetişen 2285 bitki türünün 1400’ünden fazlasına ev sahipliği yapması ile de biliniyor.

Okyanusa akan çiçek kokusu Masa dağının şehre bakan eteklerinde kurulan Kirstenbosch Botanical Gardens (ulusal çiçek bahçesi) doğal parkı yüzlerce tür tropikal çiçeklerle  misafirlerini karşılıyor. Sabahları kahvaltınızı yapmak üzere bu parka gidebilirsiniz. Günün herhangi bir saatinde çimlerin üzerine uzanıp saatlerce kitap okuyabileceğiniz gibi, park sınırları içinde yer alan kaynak suyundan kana kana içebilirsiniz. Şehrin içinde binlerce metrekarelik bir orman hayal edin, bu ormanda da yüzlerce tür çiçeğin bulunuduğunu düşünün, küçük derelerin, mütevazi göletlerin olduğunu, göletlerde kuğuların yüzdüğünü aklınıza getirin, büyük ağaçların altında serilmiş örtüler üzerinde güzel yüzlü çocukların oturduğunu, bir kısmının gülücüklerle koşuşturduğunu zihninizde canlandırın… bahsini ettiğim şey bir cennet tasviri değil. İnsan eli ile yapılan düzenlenmiş, tabiata, canlı olan herşeye saygı ile dizayn edilmiş bir bahçeyi anlatıyorum sadece. Ülkemizde de olmasının hayali ile bahçeyi dolaşıyorum. Çiçekler, çiçekler, çiçekler. Çiçeklerden en çok dikkati çekenler şöyle; Bidens formosa, Eucomis autumnalis, Protea cynaroides, Pincushion Protea, Orobanchaceae, Erica peziza, Soul of yellov ve daha yüzlercesi. Bu çiçeklerden Pincushion Protea Cape Town’ın kurumsal çiçeği gibi. Şehrin tanıtımlarında, sokaklardaki reklam tabelalarında, ülke pullarında bu çiçekle karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek. Çiçeği sevmeyen yoktur, çiçek görünce mutlu olmayan da. Bu bahçe mutluluğun kapısı olabilir, uğrayanlarının birçoğu için.

Ümidin Burnundayız! Hepimizin yanlış bilgisi ile Afrika’nın en güney ucu olarak adlandırılan ümit burnu ulusal park olarak ziyaret edilmesi gereken en önemli noktalardan biri. Yüzünüzü sola çevirdiğinizde Hint Okyanusu sağa döndüğünüzde de Atlas  Okyanusu’nu görebildiğiniz bir nokta. Denize doğru uzanan kayalık bir burun olan Ümit Burnu denizden yaklaşık 245 metre yüksekte. Afrika’nın en güneydeki noktası olduğu yaygın kanı olmakla birlikte, kıtanın gerçek güney ucu Ümit Burnu’nun 160 km güneydoğusundakii Agulhas Burnu’dur.

1488’de Portekizli Kaşif Bartolomeu Dias’ın keşfettiği Ümit Burnu ilk olarak  Fırtınalar Burnu adı ile anıldı. Portekizli Kral II. Joao’nun emriyle doğuya ve oradaki baharatlara ulaşılabilecek bir suyolu bulabilmek için yola çıkan Dias’tan hemen sonra yine bir başka Portekizli kaşif olan Vasco da Gama 1497-1498 yılları arasında Afrika’yı dolaşarak Hindistan’a kadar uzanan bir deniz yolculuğu yaptı. Bu deniz yolu Süveyş Kanalı’nın açıldığı 1869’a kadar Avrupa ile doğu ülkeleri arasındaki tek deniz yolu olarak kalmıştır.

Bugün Ümit Burnu, içinde devekuşlarının, babun cinsi maymunların, tropikal çiçek ve ağaçların olduğu doğal bir ulusal park olarak ziyaretçilerin uğrak yeri durumunda. Burnu’n tam ucunda yer alan deniz fenerine kadar çıktığınızda sonsuz bir ufuk ve bu ufuktan üstünüze gelen okyanus rüzgarları ile karşılaşıyorsunuz. Ayakta durmakta zorlansanızda manzaranın büyüsü sizi orada saatlerce tutuyor.

Dil öğrenmek ve yaşamak için Güney Afrika’da 45 milyonu aşkın insan, yerli dilleriyle birlikte 11 resmi dili konuşuyor. Dillerin başında İngizce gelirken Hollandalıların geliştirdiği Afrikans dili de en çok konuşulan ikinci dil olma özelliğini taşıyor. Cape Town’un öğrenciler ve dil öğrenmek isteyenler için birçok cazip tarafı mevcut. Bu şehirde İngiltere ve Amerikada dil öğrenmek isteyen insanların önünde duran büyük problemlerle karşılaşmıyorsunuz. Birincisi Güney Afrika kısa süreli kalışlarda Türkiye’den vize istemiyor. Uzun kalışlar için de ülke içersinde çok kolaylıkla oturum vizesi alabiliyorsunuz. Ülkenin ekonomik durumundaki ferahlıklardan dolayı da iyi bir evde kaldığınızda ödeyeceğiniz kira İstanbul’da aynı eve vereceğiniz kira bedelinin dörtte biri oranında. Üç dört bin dolara seçkin markalardan araçlar temin edebildiğinizi ve benzin fiyatının ülkemizden ucuz olduğunu düşündüğünüzde bir şehirde kalma giderlerinin de ne kadar makulleştiğini görmüş oluyorsunuz. (Tabi söylemeden geçmemek lazım, bu ülkede araçlarda direksiyonlar sağda yer alıyor. Malum ‘İngiliz sömürgesi hatırası!’ İyi bir şoförseniz alışmak bir haftanızı alıyor.)

Güpegündüz karşılaşılan festival Cape town festivalleri, eğlenceleri, sokak müzisyenleri, ile de ünlü bir şehir. Senenin herhangi bir gününde gittiğinizde sokaklarda yüzlerinde boyalar ya da maskelerle binlerce insanın müzik çalıp dans ettiklerini görmeniz çok normal. Onu bulamazsanız özellikle büyük insan kalabalıklarının olduğu yerlerde Afrika müziklerini icra eden müzik grupları ile karşılaşmanız mümkün. Her grubun önünde dakikalarca durup gönlünüzden kopan uygun bir bağışla ‘hakedilmiş’ bir müzik dinleyebilirsiniz. Dinlediğiniz müzik sizi geçen yüzyılların ‘siyah Afrika’sının berrak, doğal günlerine götürebilir. Dünyanın birçok şehrinde karşılaşacağınız türden bu müzisyenlerin çaldıkları müzikle, gözlerinizi kapadığınızda ‘zamanda yolculuk’ yapabilirsiniz.

Ne görmeli – ne yapmalı? – Robben Adasi ve Müzesi, Nelson Mandela`nın hapis hayati sürmüs oldugu yer. – Pazarları açılan halk çarşıları (hediyelik eşya almak için birebir). – Cape Town da doğa sporlarından birçoklarını yapma imkanı bulmak mümkün. Bunların başında güçlü rüzgarı ve Masa Dağı’nın da katkısı ile yamaç paraşütü ve paraşütlü su kayağı geliyor. – Masa Dağı’nın eteklerinde yürüyüş. – Güney Afrikanın sevimli penguenlerinin yaşadığı sahil kasabasını ziyaret. – Cape Town Minstrel Karnavali, Cape Town`m en önemli etkinliklerinden biri. Her sene aralikta baslayip ocakta biten festival geçit törenlerinden kostüm yarismalarina, konserlerden çesitli sanatsal gösterilere kadar birçok faaliyete sahne oluyor.

Bu yazı, Gezgin dergisinin 2009 yılının Şubat sayısında yayımlanmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir