Sanatın, bereketin, birlikte yaşamanın, sevdanın eski adı diye isimlendirebileceğimiz Tokat yazmaları bugün var olma mücedelesi veriyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı
Yolu Tokat’a uğramış yolcunun anlatacağı çok şey vardır. Kimi şehirler’in içinden geçer gidersin; aklında sadece ismi kalır. Tokat; isminden çok, geçmişi, hatıraları, bugünü ile insan ruhunda izler bırakan bir şehirdir. Ayrılıp gittiğinde aklın hep geride kalır.
Tokat isminin menşei hakkında halk arasında anlatılan bir hikaye göre Bizanslılara âit “Comano Pontica” kalesini kuşatan Selçuklu ordusunun kumandanı Melik Danişmend Gâzi, kale hakkında bilgi almak için bir Türk askerini kaleye gizlice gönderir. Kaleye giren Türk askeri, bilgi toplarken Bizanslı askerler etrâfını kuşatır. 20 Bizans askeriyle boğuşan bu asker, herbirini birer tokatla yere serip kaçıp kurtulur. Bu boğuşmayı kale burcundan seyreden kale komutanı; “Türk’ün tokadı bu ise silâhı nasıl olur?” diyerek korkmaya başlar ve kalenin burçlarına teslim bayrağı çekerek kaleyi Selçuklular’a bırakır. Zafer, kahraman bir Türk askerinin tokadıyla kazanılmış olduğundan, bu askerin hâtırasına şehre “Tokat” ismi verilir. Bir Cüneyt Arkın filmini hatırlatsa da bunu gerçek bir hikaye olarak kabul edip Tokat gezimize başlayalım.
Şehrin farklı merkezlerinde yapılan kazılarda, özellikle Maşathöyük ve Horoztepe’de ortaya çıkarılan yapılardan anlaşıldığı üzere Tokat’ın Kalkolitik Çağdan (İÖ 5500-3500) beri bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. Milattan önce 66 yılında Roma toprakları arasına giren Tokat, kısa süreli gelgitlerle birlikte 11. yüzyılda Danişmedliler tarafından fethedilmiş ve Roma toprakları olmaktan çıkmıştır. Roma kralı Sezar ünlü Veni Vidi Vici (Geldim, Gördüm, Yendim) lafını Tokat’ın evleri ve kalesi ile ünlü ilçesi Zile’de söylemiştir. Bu sözün yazılı olduğu taş Zile’ye tıpkı Sezar gibi yukardan bakan kalesinde bulunmaktadır. Dünya tarihinin döneminin baş aktörü Sezar’ı, bu topraklara çeken; “geldim (gelmem gerekti), gördüm (beğendim de), yendim (yendiğime, aldığıma mutlu oldum)” diye düşündürten birçok sebep vardı. Hitit, Frig, Pers, Roma ve Bizans kültürlerinin yaşadığı Tokat’ta bugün Hititlere, Timerlere, İskitlere, Friglere, Perslere, Roma ve Bizanslılara, İlhanlı Danişmend, Artukoğulları, Selçuklu ve Osmanlılara ait tarihi eserleri görmek mümkündür. Bu kadar çok kültürün mirasını barındıran nadir yerlerden, kelimenin tam anlamıyla medeniyetin beşiklerinden biridir Tokat.
Tarihi Ali Paşa hamamından, Artuklular döneminden kalma, Anadolu’nun ilk medreselerinden olma özelliği ile beraber astronomi ilimlerinin önemsendiği Yağbasan medresesi, Mevlevihanesi, Bedesteni, yazmacı hanları, klasik Türk evleri , Zile’de Roma döneminden kalma Amfi Tiyatrosu ve kalesi, Reşadiye’de kaplıcası, Sulusaray’da tarihi tunç çağına dayanan Sebastapolis antik kenti, Turhal kalesi ve Kesikbaş Camii, Pazar’da 1. Alaaddin Keykubat’ın eşi Mahperi Hatun adına yapılan kervansarayı, Niksar Ulu Camii,Garipler Camiisi, Hatuniye Medresesi gibi; Tokat’ta geçmişi yansıtan camiler, dini ve kültürel yapılar, medreseler, köprüler, zaviyeler, türbeler, hamamlar, anıtlar ve kervansaraylar ile şehrin merkezi ve ilçelerinin tümü tam bir açık hava müzesi durumundadır.
Tokat, tarihi eserlerin yanında Niksar suyu, Reşadiye kaplıcası ve Ballıca mağarası gibi tabiat güzellikleriyle de haklı bir ilgiye layıktır. Bu güzelliklerden özellikle Ballıca mağarasından söz etmek gerekir. Tokat’ın 26 km güney batısında yer alan Pazar ilçesinin Ballıca Köyü’ünde, deniz seviyesine göre 1.085 m rakımla yer alıyor. Pazar ilçesinden Ballıca Mağarası’na ulaşan 8 km’lik yol, Kral Yolu’na bağlanan Selçuklu Dönemi’ne ait bir köprünün yanından geçiyor. Ballıca Mağarası şimdiye kadar tespit edilen tüm mağara oluşumlarına sahip olmanın yanı sıra, özgün Soğan Sarkıtları ile de uluslararası önem taşıyor. Kristalleşmiş kireçtaşlarından meydana gelen mağaranın, sınırlı kireçtaşı oluşumu gözönüne alındığında hacminin inanılmaz derecede büyük olduğu anlaşılmaktadır. Mağaranın asıl gelişiminin yaklaşık 3.4 milyon yıl önce (Villafranchian dönemi) başladığı tahmin edilmekte. Tokatlılar arasında dünyanın 8. harikası diye adlandırılıyor. 680 metre boyu, 94 metre yüksekliği ile kesinlikle görülmesi gereken bir tabiat harikası olma özelliği taşıyor.
Geleneksel kültürün vazgeçilmez unsurlarından yazmaları ile de ünlüdür Tokat. Şehir, Anadolu’da yazmacılığın merkezi konumundadır. Osmanlı döneminde Tokat’la beraber Kastamonu, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Yozgat, İstanbul gibi şehirler de yazmacılığın yoğunlukta yapıldığı şehirler arasındadır. 600 yıllık geçmişe sahip olan yazmaların; desen ve kompozisyonlarında çiçek ve meyvelerden hayvanlara, yıldız ve güneş gibi astronomi şekillerinden mitolojik kahramanlara kadar farklı birikimlerin izlerini görmek mümkündür. Tüm bu desen çeşitliliğine; Tokat’ın verimli topraklarında yetişen onlarca çeşit meyvenin bereketi, tarihi dolu dolu yaşamış; gün görmüş taşı toprağı, kısaca şehrin kimliğini oluşturan hafızası sebep olmaktadır. Tokat yazmalarında kullanılan belli başlı desnler şunlardır; Tokat içi dolusu, Tokat beşlisi, Tokat üzümlüsü, Tokat elmalısı, Tokat yarım elmalısı, Tokat kirazlısı, Tokat içi boş (Kayseri kenar), Purket (plaka), Kaşık sapı, Kaynana yumruğu, Asma yaprağı, Ev işi yazma, Trabzon kenar.. Desenler, ağaç kalıplara kalıp ustasınca bir nakış gibi işlenerek aktarılır. Sabır ve el becerisi gerektiren kalıp oymacılığı bugün kaybolmaya yüz tutmuş bir sanat dalı olarak tarihteki yerini almak üzeredir. En güzel kalıplar ıhlamur ağacından oyulur. Özel bitkilerden hazırlanan boyalar bu kalıplarla kumaş üzerine elle basılır. Tokat yazmalarında çoğunlukla kırmızının koyu tonları, bordo, patlıcan moru gibi koyu renkler hakimdir. Günümüzde el baskısı yazmaların üretimi oldukça azalmıştır. Tokat’ta “Karakalem” ve “Elvan” olmak üzere iki tip yazma basılmaktadır. Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi Tokat yazmaları hakkında şöyle söyler; “Beyaz pembe bezi Diyar-ı Lahor’da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkar basma yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur.” Önceleri Horozlu Hanı, Hacı Musaoğlu Hanı, Askerler Hanı, Beypazarı Hanı, Gazioğlu Hanı gibi büyük hanlarda yapılan yazmacılık bugün Tokat sanayi sitesinin yanında yeni yapılan Yazmacılar Sitesinde yapılmaktadır. Halk arasında başörtü olarak kullanılan yazma artık; elbise, etek, bluz, fular, sabahlık, gecelik, tayyör, masa örtüsü gibi farklı maksatlarla da kullanılmakta, modern dekorasyonların bir parçası olarak nadide bir çiçek, kıymetli bir hazine gibi saklanmaktadır.
Binyılların ve Ortak Kültürlerin Hatırası : Tokat ve Yazmaları – Bu yazı 2007 yılının Mayıs ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 4. sayısından alınmıştır.