Yazı ve Fotoğraflar : Soner Sarıhan
Bisikletli bir gezgin dünyanın her yerinde hoş karşılanır. Gezmenin en efektif yoludur bisiklet. Ne çevrenizi göremeyecek kadar hızlı, ne atalet yaratacak kadar yavaş. Bisiklet masumdur, basittir, yalındır. Egzozu ve egosu yoktur.
Bisiklet; ellerinizi bırakıp kollarınızı kanat gibi açtığınızda, gerçekten uçtuğunuzu sanmanızı sağlar.Arazide, bir tepe inişinde, taşlar arasında, toz toprak içinde atlaya zıplaya ilerlerken, 4×4 bir aracın içindeymiş gibi hissetmenizi sağlayan odur. Üzerindeyken bir yandan ağzınızla uçak sesi çıkararak çocuklaşır, bir jet idare edermişçesine virajlarda pikeler yapar ve efsanevi “Kızıl Baron’a” dönüşürsünüz. Yokuşlarda, hele bir de bagajlarınız tıka basa doluysa, kaplumbağaya dönüşür can dostunuz bisiklet.
Molalarınızda bir küheylan gibi ihtiyaçlarını karşılarsınız onun. Yağ ister sizden su namına. Tımarlanmamış atlar gibi huysuzlaşır, okşanmak ister.
Tellerinin, jantlarının kontrolünü iyi yapmalısınız yoksa nalı kırık bir at gibi bırakıverir yol ortasında sizi.
Adını seslenip ıslık çaldığınızda, bir at gibi gelemese de yanınıza, en sert abiler bile isim vermeden duramazlar bisikletlerine ve kimse deli sanmasın diye ıssız yollarda fısıldaşırlar gizli gizli onunla.
Allah korusun fren teli koptuğunda, tepelerden aşağı koşan vahşi atlar kadar tehlikelidir bisiklet.
Yağmurlu bir günde araziden döndüğünüzde, çamurlar içinde yavru bir domuz kadar pis ve sevimli bir varlığa dönüşebilir bisiklet.
Bisiklet nedir? “Hiçbir şey.” Birkaç pedaldan sonra ise, “Her şey.” *“Pedalımda 5 Ülke” kitabından.
Bisiklet, kimimiz için çocukluk hatıralarımızdan emanet bir hatıra, hatırladığımızda suratımızdan taşacak kadar büyük kahkahalar sığdıran, kimimiz için yüksek hız ve adrenalin, kimimiz için ise ter atmak sadece. Bisiklet, Sarıhan ailesi için ise bir pasaport; Farklı kültürlere ulaşmanın, yerel yaşamları deneyimlemenin bir yolu. Minik oğlumuza doğayı, çevreyi, hayvanları, bitkileri iyi insanları, yardımlaşmayı, paylaşmayı, tabiatı “oku”mayı öğretmenin bir aracı.
İcat edildiğinden bu yana temel yapısı açısından neredeyse hiç değişmemiştir. İnsanlığın yıldızlar arası seyahat etmeyi başardığı gelecek yüzyıllarda bile bisiklet yine iki tekerlekli, gidonlu, seleli ve eğlenceli bir şey olacak. Bisiklet bize eğrelti otunu hatırlatıyor, o kadar mükemmel bir formdaki milyonlarca yıldır hiç değişmesine gerek kalmamış bitki gibi. Gelecekteki uzak atalarımız buldukları bisiklet fosillerine bakıp şaşıracak belki de milyonlarca yıl sonra.
Bir hayal olarak başlayan dünya turu maceramızda 17 ülkeye ulaşmışız bugüne kadar.
Daha çok ülke var, arkamızda bıraktığımız ince ve bir sonraki rüzgar veya yağmurda silinecek kadar güçsüz tekerlek izlerimiz ile boydan boya geçeceğimiz. Fakat o ki; sanki dünya bizim etrafımızdan geçip gidiyormuş gibi geliyor bisiklete bindiğimizde, sanki biz sabitiz, hayat tekerlekler misali dönüp akıyor çevremizden. Bakalım her zerresi devir daim içindeki evrende, bizim ülkelere bakışımız selenin üzerinden nasıl görünüyor.
İran
Kabuğunu kırmak için sabırsızlanan asırlık bir yumurta ve Anadolu’ya çok benzeyen bir yer olarak kalmış hafızamızda. Hazar Denizi kıyıları bize Karadeniz’i hatırlatıyor. İran konukseverliği çok tanıdık ve gerçekten Anadolu’daki kadar samimi hissettiriyor. Bu kadim kültür, teknoloji ile harmanlandığında dünyanın kazancı ne kadar yüksek olacak düşünmeden edemiyoruz.
Pakistan
Bir canlı bomba saldırısından belki de bisiklet sayesinde kurtulduğumuz Pakistan’da, çocukluğumuzun “Jiva Pakistan” diye nakaratları dilimize dolanmış ülkesi nerede acaba? diye düşünmeden ilerlemek mümkün değil. Şartlar ne olursa olsun insanların yaşama tutunma kararlılıklarını, iyilik dolu yüreklerini, hayatlarına renk katmak için rengârenk süsledikleri otobüslerinin kamyonlarının üzerindeki nakışlarda, Türkiye’den geldiğinizi öğrenince “brother country” diye ellerinize sarılan sıradan vatandaşın gözlerinde görmek mümkün.
Çek Cumhuriyeti
Doğasına hayran kaldığımız Çek Cumhuriyeti yardımsever insanları ile de bizi şaşırtıyor. Elbe Nehri’nin yarıp geçtiği kayalarla olan bitmez mücadelesine şahitlik etmek, Almanya düzlüklerinin yorgun akışını izleyerek ciddi rakımlar inip çıkarak ilerliyoruz.
Almanya
Doğu yolculuğumuzdan sonra batıya yaptığımız tur, kafamızdaki dengeleri alt üst ediyor ve ruhumuzda dinmez bir fırtına başlatıyor. II. Dünya Savaşı’nı da üst üste kaybetmiş olan Almanya’nın, bisiklet yolları ve bisiklet kültürü konusunda nasıl bir cennet haline geldiğini açıklamayabilmek mümkün olsaydı, bu fırtına belki bir nebze dinebilirdi.
İsviçre
İsviçre’nin yüksek tepeleri dizlerimizi test ediyor. Tibet Çınar’ın da bize katılması ile artan ağırlığımıza rağmen Alpler’den gelen oksijen dolu rüzgarlara zıt yönde tırmanıp indikçe yağmurlara rastlıyor ve Rein Nehri’ni takip ederek Avrupa’nın en büyük şelalesine ulaşmaya çalışıyoruz.
Avusturya
Tuna Nehri’nin bir havuzdan doğup, basit bir çay olarak akmaya başladığı Donaushengen’den, Viyana ya kadar olan mesafede Tuna Nehri’nin Avrupa’nın en büyük nehirlerinden birisi haline gelişine şahit oluyoruz. Tuna büyüdü serpildi ve bir kıta nehri haline geldi. Karadeniz’e doğru Tuna’yı takip etmeye devam ediyoruz. Viyana’nın güneyine geçtiğimiz, atalarımızın at sırtında geldiği yerlerde demir atlarımız ile turlamanın keyfini sürüyoruz.
Belçika
Kuzey Almanya düzlüklerinden sonra tepelerin yer almaya başladığı Belçika’da bisiklet yolları azalsa dahi, pedal basmak yine de çok eğlenceli. Tarihi dokusunu korumuş Belçika kasabaları ‘Gel beni yaşa, acele etme‘ diye fısıldayarak bizi çağırıyor sanki. Bisiklet bunun için biçilmiş kaftan.
Hollanda
Bisiklet yolları hakkındaki bütün övücü sözlerimizi Almanya için kullandıktan sonra, Hollanda’ ya hayranlığımızı ifade edecek kelimeleri bulmak için kelime dağarcığımızı zorluyoruz. Bisiklet burada bir yaşam biçimi haline gelmiş. Vazgeçilmez bir parçası hayatın. Bunu, tarif edecek kelime bulmak için daha çok tur atmamız lazım hafızamızda.
Hindistan
Mutluluğun resmi yapılabilir mi? Evet elbette yapılabilir. Bizim nisbeten kirlenmiş modern bakış açımıza göre mutlu olmak için neredeyse hiçbir şeye sahip olmayan Hindistan’ın sokakta yaşayan milyonlarca insanı gayet mutlu. Bu teklifsiz mutluluk bisikletliye daha bir yakışıyor, nobran ciddiyetinizi sınırda bırakıp “İncredible İndia” nın tadına varmaya başlıyorsunuz.
Slovakya
Başından sonuna bisikletle bile bir günde geçilebilen bir ülke olan Slovakya, sanki sadece başkent Bratislava’dan oluşuyormuş intibası bırakıyor.
Fransa
Fransa bisiklet turunun yapıldığı yolları kesen rotamız üzerinde, kamp malzemeleri ile ipek yolu kervanlarının develeri kadar yüklü bisikletlerimizle, rampalara cesurca tırmanmaya devam ediyoruz.
İsveç
İsveç Tayga Ormanları’nda kuzey kutup dairesine yaklaştıkça güneş daha geç batıyor daha erken doğuyor.
Bulgaristan
Pazarcık şehrine, ilerleyen saatlerde ulaştığımız için sadece birkaç kişiden ibaret kalmış cemaati ile bayramlaşmak fırsatı bulduk. Camideki mutluluğumuz, Bulgaristan’da aynı günde 9 kere lastiğimiz patlamış olsa bile bayram neşesini kaybettirmedi.
Danimarka
Kuzey Denizi rüzgarları, birkaç adadan oluşan Danimarka’nın yükseltisi az yamaçlarını bizimle zıt yönde inatla ve güçlü şekilde süpürüyor. Rüzgar tribünleri durmamacasına dönüyor, biz rüzgarda şişmiş paraşütler gibi zorlukla ters yönde ilerlemeye çalışıyoruz.
Her akşam bir evinin bahçesine misafir olduğumuz İsveç’te ren geyiği eti, İsveç Kıtır ekmeği ve kuzey denizinin somon balıklarıyla bezenmiş sofralara konuk oluyoruz. Hörnesand’a kadar bisikletle ulaştığımız maceramızda Kuzey Kutup Dairesi’ne ulaşmak, North Kapp’ı görmek tarif edilmez bir mutluluk.
Az önce aşılmaz sandığınız bir tepeyi geçmiş, bitmez sandığınız rüzgâr dinmiş, köyler, dereler, tepeler, şehirler, yolculuğunuzu planlarken parmağınızla harita üzerinden geçerken yaptığınız gibi yavaş yavaş geride kalmıştır. Yol boyu neler düşündüğünüzü hatırlamaya çalıştığınızda aklınıza pek bir şey gelmiyorsa, şaşırtıcı bir şekilde en güncel sıkıntılarınızı bile unutmuşsanız, sadece siz, bisikletiniz, yol, yüzünüze vuran rüzgâr, alnınızdan akan ter, dişlilerin, lastiklerin çıkardığı harika ses kalmışsa aklınızda, durmayın kutlayın kendinizi, bağırın bisikletinizin üzerinde, çünkü harika bir bisiklet turu yapıyorsunuz demektir. Başka hiçbir araç size bunları hissettiremez. Dünya’ya bu kadar bağlarken, dünyevi dertlerden bu denli uzaklaştırmaz.
Ayaklarınız yere değmeden, mutluluktan uçuyormuşçasına gezebilmenin ve gezginliğin en makul yoludur bisiklet.
Bisiklet Yemini
Biz pedalşörleriz, Biz de silahşörler gibi iki pedal kullanırız. Biz “şeytan arabası’nın”* uğuruna inanırız, “İki teker”in sihrine ve pedalların dünyayı kurtaracağına. Biz elektrikli camlar yerine sadece gözlüğümüzün camını koyarız dünya ile aramıza, Biz, 50 cm² lik sunrooflara değil, gökyüzüne inanırız. Dev arazi araçları yerine dağ bisikletleri ile fethederiz dağları, Spor arabalar yerine yarış bisikletleri ile yaşarız hız duygusunu. Terli jerseylerimiz, çamur ve toz bizim süsümüzdür. Biz bisikletlilerin her zaman genç kalacağına, çünkü çamurun cildi güzelleştirdiğine, Bisiklet sürmenin, Belki de uğur böceklerinin elimize konmasına izin vermekten daha öte bir anlamı olmadığına inanırız. Biz ötv, taşıt pulu, trafik sigortasına ayırdığınız paralar ile alırız bisikletlerimizi. Dünyayı kas gücü ile dolaşan, toplayıcı, göçebe atalarımız kadar yerliyiz, Carbon, titanyum bisikletler kullanacak kadar da modern. Bisiklet üzerinde iki yürek tek vücut olduğumuza, Bisikletin selesine her oturduğumuzda bambaşka bir insan olduğumuza inanırız. Biz zamanın don kişot’larıyız. (Don quixote ) Biz pedalşörleriz. **
* Sayın aydan çelik’in benzetmesidir. ** Motosiklet yemininden esinlenilmiştir.
Bu yazı 2014 yılının Ocak ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 83. sayısından alınmıştır.