Salı , 16 Nisan 2024

Bozcaada: Tenedos

Yazı ve Fotoğraflar: Niyazi Uğur Genca

Uzun zamandır gitmeyi istediğim ama bir türlü gidemediğim Bozcaada. Duyanın yüzünde bir tebessüm oluşturan büyülü ada.  Sıcakkanlı insanları, uçsuz bucaksız üzüm bağları, el değmemiş kumsalları, tertemiz denizi, kekik kokulu tepeleri ve lezzetli tatları hepsi sizi bu küçük adaya davet ediyor.  Ufak tefek olduğuna bakmayın. Türkiye’nin 3. büyük adası aslında.  Ve bir de köyü olmayan tek ilçe… Çanakkale Boğazı’nın hemen girişinde yer alması tarihi ve mitolojik olarak çok zengin bir bölgede bulunmasını sağlamış.  Çağlar boyunca da birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Bunun izlerini de ada da ve ada çevresinde görmeniz mümkün. Mesela Antik Troya Kenti, adanın tam karşısında bulunuyor.

* Tenedos

Denizlerin Efendisi Poseidon’un çocuklarından biri, Kyknos adında bir kralmış ve Kolonai kentine hükmedermiş. Onun da Tenes adında bir oğlu varmış. Tenes’in annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Fakat üvey ana bu ya; Tenes’e iftira etmiş! Üstelik kendisine yalancı tanık olarak birde kavalcı bulmuş. Kral Kyknos bu iftiraya kanmış ve oğlunu bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık yüze yüze gitmiş, boğazdan geçerek Leukophrys Adası’nın sahiline vurmuş. Tenes burada sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş ve ünlü coğrafyacı Strabon’a göre bazılarının Kalydna dediği Leukophrys Adası’nın ismini “Tenes’in Adası” anlamına gelen Tenedos olarak değiştirmiş

Gelelim yolculuğumuza.  Sonunda benim de bu güzel adaya yolum düştü. Perşembe akşamından iki arkadaşımla birlikte yollara düştük.  Adaya kendi arabanızla veya otobüs şirketleri ile ulaşmanız mümkün. Biz otobüsü tercih ettik ve adaya geçebilmek için ilk durağımız olan Geyikli iskelesine 8 saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık.  Kış sezonunda adaya belli saatlerde arabalı vapurlar olduğu için 1-2 saatinizi iskelenin hemen yanındaki çay bahçesinde geçirmeniz gerekiyor. Buradan çok beklentiniz olmasın. Çay içebileceğiniz,  tost vb. şeyler atıştırabileceğiniz küçük bir çay bahçesi. Geyikli İskeleden adaya ulaşım yaklaşık 30 dakika sürüyor. (Güncel vapur saatlerini Gestaş’ın web sayfasından öğrenebilirsiniz)

Adaya vardığımızda bizi ilk karşılayan ihtişamlı Bozcaada Kalesi ve küçük iskelesi oluyor.  Bu noktada adaya ayak bastığınız an itibari ile içinizi bir heyecan kaplıyor. Hemen etrafı keşfetme isteği sizi sarıyor.  Hele ki kalacağınız otele ulaşmak için ara sokaklarına girdiğinizde bu isteğiniz doruk noktasına ulaşıyor.

Adada Konaklamak için farklı seçenekler bulunmakta. Otellerden pansiyonlara, bağ evlerinden çiftliklere kadar birçok seçeneğiniz bulunmakta. İster doğanın içinde merkezden biraz uzak bağ evlerini veya çiftlikleri seçebilir isterseniz ilçe merkezindeki pansiyonları veya otellerde kalabilirsiniz. Bizim tercihimiz Rum mahallesinde bulunan otellerden biri oluyor.

Otele yerleştikten sonra ilk uğrak yerimiz Çiçek Pastanesi. 150 yıllık bir lezzet geleneğini sürdüren Çiçek Pastanesi damla sakızlı bademli kurabiyesi ile ünlü. Burada hem kahvaltı hem de unlu mamullerden farklı seçenekler bulabilirsiniz. Güzel bir kahvaltıdan sonra kendimizi Bozcaada Sokaklarına atıyoruz.

Ada merkezi Cumhuriyet (Rum) ve Alaybey (Türk) Mahallesi diye iki mahalleden oluşmakta.  Rum Mahallesi renkli evleri ve sokakları ile dikkat çekiyor. Mahalle’nin tam ortasında bir kilise ve saat kulesi yer alıyor. Türk Mahallesi ise kıvrımlı sokakları ve ahşap evleri ile kendini belli ediyor.

Ada sokaklarını bir saatte gezmeniz mümkün ama adada kaldığınız sürece farklı zamanlarda birkaç defa daha dolaşmanız gerekiyor çünkü her seferinde farklı bir ayrıntı yakalayabiliyorsunuz.  Özellikle fotoğraf için gidiyorsanız sokaklarda daha fazla vakit geçirmeniz önerilir.

Adanın diğer bir renkli yerlerinden biride Çınar Çarşı’sı. Burada özellikle Çınaraltı Cafe yorgunluğunuzu atmak için birebir. Burada hem oturup çayınızı içebilir hem de adanın yerel halkını daha yakında tanıma fırsatı bulabilirsiniz.  Adanın telaşsız koşturmacasız hayatına bir nebze de olsa tanıklık edebilirsiniz. Hayat adada biraz yavaş ilerliyor. Bu yüzden midir bilinmez ada halkı çok sıcakkanlı ve geleneklerine bağlı. Onlarla oturup muhabbet etmek de ayrı bir keyif. Ada halkı bağcılık, şarapçılık, balıkçılık ve son yıllarda da turizm ile geçimini sağlamakta.

Günün yorgunluğunu atmak ve akşam yemeğinizin keyfini sürmek isterseniz farklı mekanlar ve seçenekler var. Her ne kadar bazı yerler çok pahalı da olsa bütçenize uygun bir yerler bulabilirsiniz.  Adada zengin bir mutfak kültürü var ve genelde Kuzey Ege mutfağının izlerini taşıyor.  Deniz ürünleri, yabani otlar ve zeytinyağı kullanılan başlıca malzemeler. Ayrıca Domates ve üzüm reçeli Rumlar’dan kalan lezzetlerden bazıları.

Adadaki ikinci günümüze ilk olarak Kale’yi ziyaret ederek başlıyoruz.  Adanın kuzeydoğu ucuna, kayalıklar üzerine inşa edilen bu görkemli kale, dış ve iç olmak üzere iki bölümden oluşmuş.  Baharın gelmesi ile birlikte kalenin her tarafı hem yeşil hem de sarının tonlarına bürünmüş. Katırtırnağı çiçeği kalenin içinde her yeri kaplamış ve bu muhteşem yapıya ayrı bir hava katmış. Kalenin içini keşfetmek ve o görkemi içerden yaşamak farklı bir tecrübe. Kale fotoğraf açısından da güzel bir yer. Fotoğraf çekecekseniz kale içinde 2-3 saat ayırmanız önerilir.

Ada içinde ulaşım dolmuşlarla yapılıyor. Mevsime göre belli saatlerde hem adanın etrafını gezmeye hem de plajlara gitmek için dolmuşlardan yararlanabilirsiniz.  Ayrıca bisiklet, motor veya araç kiralama imkanınız da mevcut. Adanın çevresi koylarla ve kumsallarla çevrili. Hepsi de birbirinden bakir ve güzel tabi şimdilik.  Killik Burnu, Çakıl Koyu, Ayazma Manastırı ve Plajı, Akvaryum, Çanak koyu bunlardan bir kaçı.

Ayazma Manastırı ve Plajı adanın en önemli yerlerden bir tanesi.  Ayazma kutsal su anlamına geliyor. Koca çınar ağaçlarının altında yer alan manastır Rum Ortodoks cemaati için önemli yerlerden birisi ve her yıl Temmuz ayında Ayazma Panayırı’na ev sahipliği yapıyor. Manastırın 100-150 metre aşağısında da meşhur Ayazma Plajı bulunuyor. Uzun kumsalı ve masmavi denizi oldukça etkileyici bir yer.

Adanın olmazsa olmazlarında biri de gün batımını izlemek. Bunun için en azında bir akşamınızı ayırmanızı öneririm. Bunun içinde yine dolmuş turlarından yararlanabilirsiniz.  Maalesef gün batımını Polente fenerinden seyredemiyorsunuz. Hem güvenlik tedbirleri hem de maalesef adaya gelen kişilerin zarar vermesi yüzünden rüzgar güllerinin olduğu alana girmek yasak. Fener de bu alan içinde kalıyor. Bu özel alanın solunda kalan bir yerde gün batımını izleyebiliyorsunuz. Ayrıca bu alanda bir yürüyüş yolu da var. Erken giderseniz bu yoldan fenere 100 metre kadar yaklaşma imkanınız var. Tabi tel örgülerinin arkasından görebiliyorsunuz. Maalesef vakit olmadığı için o alana gitme imkanım olmadı. Muhteşem gün batımını buradan seyretmek büyük bir keyif. Eğer imkanınız olursa adada kaldığınız her gün bu şöleni seyredebilirsiniz.

Gelelim Bozcadanın güllerine. Hepsi birbirinden güzel hepsi birbirinden alımlı muhteşem Rüzgar Gülleri. Tam 17 tane. 17 Çanakkale’nin Plakasını temsil ediyor.  Bu güllerin hepsine bayan isimleri verilmiş. Bayanlar gibi üretken oldukları için bu şekilde isimlendirilmişler. Adanın tüm elektrik ihtiyacı rüzgar enerjisini kullanan bu dev elektrik panellerinden karşılanıyor. Hatta 2 panelin sağladığı enerji adaya yetiyor. Üretilen diğer elektrik de satılıyor.

Adada kaldığınız her günü dolu dolu geçiriyorsunuz.  Adayı gezmek için hem koşturuyorsunuz hem de geri kalan zamanda adadaki sessizliği ve huzuru doya doya yaşıyorsunuz. Her ne kadar yoğun günlerde trafik biraz rahatsız etse de kaldığınız süre boyunca Bozcaada size süprizler sunmaya devam ediyor.

Heredot  “Tanrı; İnsanlar Uzun Ömürlü Olsunlar Diye Bozcaada’yı Yaratmış…” demiş. Bunun doğru olup olmadığını görmek istiyorsanız ada sizi çağırıyor.

Bu yazı 2012 yılının Mayıs ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 63. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir