Asya’nın New York’u: Şanghay Asya’nın New York’u: Şanghay Çin’in en kalabalık ikinci şehri olan Şanghay, 6400 km2 üzerinde 17 milyonluk bir nüfusa sahip. 700 yıllık bir tarihi olan şehir, ülkenin 5 bin yıla uzanan tarihi düşünüldüğünde, ‘genç’ olarak nitelendiriliyor. Denize 50 km uzaklıktaki Şanghay, kelime olarak “denize giden” anlamına geliyor. Bundan 1000 yıl kadar geriye gidildiğinde, Şanghay’daki gökdelenlerin yerinde suların olduğunu tahmin etmek çok da güç değil. Dünyanın en modern şehirlerinden biri olan Şanghay, aynı zamanda Çin’in endüstri ve finans merkezi. 2010’da Şanghay’da düzenlenecek “World Trade Expo” (Dünya Ticaret Fuarı) da, şehrin önemini anlatmakta. Buna bağlı olarak şehrin kültürel yapısını, doğuyla batının bir sentezi oluşturuyor. Batı mimarisinin hemen her noktada görülebildiği Şanghay, bir liman şehri olması nedeniyle de kültürel alışverişlere her zaman açık olmuş. Belki de bu nedenle Şanghay’a “Asya’nın New York’u” deniyor. Şanghay’da Çin’in geleneksel dokularına inmek istiyorsanız, ilk önce Yuyuan Bahçeleri’ne gitmeniz gerekiyor. Emekli memurların düzenledikleri bahçeler, Çin’de ayrı bir öneme sahip. Bahçe kültürü, derin bir felsefeyle ilişkili. İç dünyaya yapılan yolculukta, doğayla bütünleşmenin yansıtılmaya çalışıldığı bu bahçelerdeki her ayrıntının bir anlamı ve önemi var. Bu bahçeler Çin’in çalkantılı siyasi yaşamından kaçışın, içsel bir başkaldırının ürünü de diyebiliriz. Emekli memurların düzenledikleri bahçeler, bilen için, bir şiirden farksız. Her bitkinin ayrı bir anlamı olmakla birlikte, pencereler de adeta birer çerçeve olarak düşünülmüş. Şanghay’daki Yuyuan Bahçeleri de tüm bu bilgilerle gezildiğinde, modern şehirden uzakta, içsel bir gezintiye çıkmanızı sağlayabilir. Çin bahçelerinde ana öğeler kaya ve su. Çok az çiçek ve fıskiye kullanılıyor. Kayalar dağları, su ise akarsu ve gölleri sembolize ediyor. Doğanın insan eliyle yapılmış küçük bir taklidi ve bu taklit, onu gerçekleştiren insanın istekleri ve hayallerini de yansıtmakta.
İmparatorlara Layık İpeklerŞanghay’dan 90 km uzaktaki Suzhou; bahçelerin, kanalların ve ipeğin şehri olarak adlandırılabilir. Şehrin girişinde 1994’te kurulmuş endüstriyel bir merkez bulunmakta. Singapur hükümetiyle yapılan ortaklığın ürünü olan 2 bin km2 büyüklüğündeki bu merkez, dünyanın en iyi, ileri teknoloji ürünü ortaklığı sayılıyor. Bu endüstriyel merkez, bir zamanların tarım şehrinin çehresini tamamen değiştirmişe benziyor. 2500 yıllık bu şehirde sadece 1 milyon insan yaşamakta. Çin standartlarına göre Suzhou küçük bir şehir sayılabilir. Ancak banliyölerde yaşayan insanlar düşünüldüğünde bu sayı 6 milyona kadar çıkıyor. Suzhou aynı zamanda birçok tapınağa da ev sahipliği yapıyor. Marco Polo’nun Suzhou’yu ziyareti sırasında şehrin kanal ve köprülerinden çok etkilendiği ve buraya “Doğu’nun Venedik’i” dediği biliniyor. Suzhou’nun asıl önemi ise ipeği. Çin’in ipek başkenti olan Suzhou’nun ipeği imparatorlara ve soylulara hediye edilirmiş. Bugün üretilen ipeğin çoğu ihraç ediliyor. Şehirde geleneksel sanatlar da önem taşıyor. Genç kızların el işleri zekâ ve yetenek göstergesi sayılmakta. Öyle ki, bir zamanlar bu el işlerini yapamayan genç kızların evlenmelerinin güç olduğu söyleniyor. Çin yollarında dikkat etmeniz gereken tek araç bisikletler. Bizim ülkemizde alışık olduğumuz dikkatsiz sürücü kavramı, burada bisikletliler için geçerli olmalı. Her an her yerden önünüze çıkabilirler ve ayrıcalık onların. Çin’de bunu unutmamak gerek. Suzhou; Pekin, Guilin, Hanzhou ile birlikte Çin’de en çok turist çeken şehirlerden biri.
Şehrin en güzel bahçesi: Wang Shi ya da bir diğer adıyla ‘Balık Ağı Ustasının Bahçesi’. 800 yıl önce emekli olmuş bir eğitim bakanının inşa ettiği bahçenin çevresi neredeyse bir cennet. Emekli olup da çok parası olanlar için bahçe yapma işi oldukça yaygınmış. Her bir ayrıntı için yıllar harcayan bu insanlar, cennetten köşeler yaratma konusunda ustalaşmışlar. Çin’in kalburüstü insanlarının bir anlamda ölümsüzlüğe ulaşma çabaları olarak niteleyebiliriz bu tür bahçeleri.Çin, bazılarının zihninde kapalı kapıları canlandırsa da, bugün durum daha farklı. Halk cumhuriyetinde de değişim kaçınılmaz. Eğitim ve sağlık alanlarında reformlar söz konusu. Bir zamanlar her üniversite mezununa devlet iş verirken; bugün her mezun kendi çabalarıyla iş bulmak durumunda. Sağlık harcamaları da çalışılan kurum, devlet ve hasta arasında eşit olarak paylaşılıyor. Nüfusun çok oluşu, planlamayı da beraberinde getiriyor. Tek çocukluluk hemen hemen tüm Çin’de hâkim, ancak bunun da istisnaları yok değil. Örneğin, bir kızınız varsa, beş yıl sonra ikinci bir çocuk yapmanıza izin veriliyor. Ya da evli çiftlerin her ikisi de ailelerinin tek çocuklarıysa, iki çocuk yapma hakları var.
Muhteşem Yangtze…
Nil ve Amazon’dan sonra dünyanın bu en uzun üçüncü nehri, Çin’in turist çeken önemli noktalarından biri. Dünyanın en büyük barajı Üç Boğaz Barajı da bu nehir üzerinde. Batıdan doğuya akan Yangtze Nehri’ndeki baraj, Çin’in 100 yıllık rüyasıydı. Barajın tam kapasiteyle çalışmasının 2011 yılını bulacağı tahmin ediliyor. Baraj sayesinde, ormanlık alanlar azaldı, yeni yerleşim yerleri ortaya çıktı ve olanlar da kalabalıklaştı. Üstelik Mayıs ayında meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki depremi bile, barajın büyüklüğüne mâl edenler var. Oysa 100 yıllık bu rüyanın gerçekleşmesi Çinliler için gurur verici bir tablo ve bu tablo, nehirdeki gemi seyahatleriyle çok daha yakından izlenebiliyor. Yichang’dan gemiyle yola çıkıp, batıdaki Chongqing’e ulaştığınızda, bambaşka bir insan olarak gemiden iniliyor. Bunun nedeni de beş günlük bir gemi seyahatinin sizi, hayatınız boyunca unutamayacağınız doğal ve kültürel zenginliklerle buluşturmuş olması. Yichang’dan hareket eden gemi, baraja ulaştığında 62 metreden 139 metreye çıkmasını sağlayacak bir gemi asansörüne biniyor. Beş kademeden oluşan suyla dolu havuzlar, dev kapakların kapanması ve içindeki suyla birlikte geminin yükselmesi sayesinde bir sonrakine geçiş imkânı sağlıyor. 280 metre uzunluğunda ve 34 metre enindeki odalar aynı anda 6 gemi alabiliyor. Gemi asansörü sayesinde yukarı çıkan gemi, Chongqing’e kadar dört gün yol alıyor. Bu dört gün, birkaç durakta durup, doğal ve kültürel güzelliklerle buluşmak için de fırsat yaratmakta. Şu da bir gerçek ki Çin, yüzünün turizmle gülmesi için elinden gelen her şeyi yapmakta. Gemi seyahatinde uğranan duraklar hem çok turistik hem de turistlerin hemen her şeyi alabilecek potansiyelleri fazlaca sömürülüyor. Turistler seyyar satıcılara ve Çinli rehberlerin onları anlaşmalı mağaza ve fabrikalara sürüklemelerine karşı dikkatli olmalılar. Pazarlık payı çok fazla ve rehberlerin öncülüğünde uğranılan mağaza ve fabrikalarda pazarlık yapma şansı sağlanmıyor.
Çin’in En Kalabalık Şehri: Chongqing Dağlık bir bölgede bulunan Chongqing’in nüfusu 33 milyonu aşmış durumda. Çan Kay Şek’in savaş başkenti ilan ettiği Chongqing’in modern yüzü en az Şanghay kadar gösterişli. Şehrin bir de eski bölümü var. 800 yıl önce Ming hanedanı döneminde inşa edilmiş eski şehir, bugün devlet koruması altında. Eski şehrin geniş, taş döşeli sokaklarında turistler için hazırlanmış rengârenk tezgâhlar, batıdan gelen herkes için ilgi çekici. Çinli çocukların tuvalet alışkanlığı kazanabilmeleri için pantolonlarının ağ kısımlarının dikişsiz olduğuna da bu eski şehirde şahit oldum. Chongqing’e kadar gelip de mutlaka uğranması gereken bir yer de Dazu. Burada Unesco dünya mirası listesinde yer alan 50 bine yakın kaya heykellerini görmek mümkün.
Xi’an: Başlarını dağlara, ayaklarını sulara uzatmış imparatorların şehri Xi’an, Çin’de tarihi açıdan önemli bir şehir. 209 imparatorun geçtiği bu ülkede, 83 imparator Xi’an’da gömülü.
İmparatorların bu şehri seçmelerindeki neden Feng Shui. Başlarını dağlara dayayan imparatorların ayakuçlarından da nehir geçermiş. Xi’an’ın asıl önemi ise Terra Cotta savaşçılarının burada bulunmuş olması. 1970’li yıllarda Çinli köylülerce tesadüfen keşfedilen toprak savaşçılar, bugün yılda 1,5 milyon turisti kendine çekiyor. Son 20 yılda 40 milyon turist Xi’an’daki heykelleri görmeye gelmiş. 20 hektarlık bu alan aslında Qing Hanedanı’nın kurucu imparatoru Zheng’in mezarı. İmparator öldükten sonra da kendini koruyacak bir ordusu olsun istemiş ve yedi bin savaşçı her biri bir heykeltıraş ustalığıyla topraktan yapılarak, yerin altına yerleştirilmiş. Bugün dünyanın sekizinci harikası olarak anılan bu müze alanı, 1987’de UNESCO’nun dünya mirası listesine de girmiş. 20 hektarlık bu alanda keşfedilen heykeller tuz buz olmuş bir haldeymiş. Çin hükümeti, bizim bir türlü yapamadığımızı yapmış ve her nasılsa geleceği görüp, bu çalışmaya ödenek ayırmış. Heykeller sabırla birleştirilmeye başlanmış. Hâlâ daha bu işleme devam ediliyor. Sonra da bu müze alanı arkeolojik kazıların yapıldığı bölgeye kurulmuş. Bu inşaat büyük bir titizlikle yapılmış. Bugün müzeye upuzun bir yolu binlerce turistle birlikte yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Öğrendiğime göre günde en az 20 bin kişi bu müzeye geliyormuş. İşin en ilginç yanlarından biri de dev kapalı stadyum misali müzenin, ören yeri özelliğini koruyor olması. Milyonlarca dolar kazandıran bu mekânda deneyimli arkeologların gözetimindeki genç arkeolog adayları harıl harıl çalışıp, Terra Cottalara yenilerini kazandırmaktalar. Bölgenin kaderini değiştiren bu kazıların sağladığı bir başka kazanç yolu da, terra cottaların minyatür kopyalarından birebir kopyalarına varan taklitlerinin pazarlanması. Aldanmamak için de terra cottaların tarih öyküsünü iyi bilmek lazım.Müze cam dolaplar içinde sergilenen eşyalardan oluşmuyor. Müze, arkeolojik sitin tamamını kapsamakta. Dev bir binanın içine girdiğinizde, önünüzde sizi ezip geçmeye hazır bir orduyla karşılaşıyorsunuz. Her birinin duruşu az sonra hareket edecekmiş izlenimi veriyor. Tüm bu heykelleri görebilmek, fotoğrafını çekebilmek için sıraya girseniz de, ağzınız bir karış açık çıkıyorsunuz müzeden. Şimdilik üç binadan oluşan bu sit alanında her gün yeni keşifler oluyor. Son keşifler bu heykellerin toprak renginde değil de boyanmış olduğunu göstermekte. Bronz imparatorluk arabası ve akrobatlar da son keşifler arasında.
Xian VakasıXian’daki “Hot Springs Palace” olarak adlandırılan, “Kışlık Saray” her gün binlerce turistin akınına uğruyor. Tang İmparatoru Xuanzong’un en gözde kadınlarından biri olan Yang ile bu sarayda gününü gün ettiği, devlet işleriyle ilgilenmediği söyleniyor. İmparatorun bu hali, sonunda onun tahttan inmesine de sebep olmuş. Japonlar’ın Çin’e saldırdığı 1936 yılında milliyetçi lider Çan Kay Şek de burada kalmış, iki komünist generalce kaçırılmış ve iç savaşı bitirecek barış anlaşmasına imza koyması sağlanmış. Tarihte buna “Xian Vakası” deniyor ve bu vaka, işte bu sarayda meydana gelmiş.Huaqing Hot Springs olarak da bilinen Kışlık Saray, Xian’ın 35 km doğusunda. Lishan Dağı’nın eteklerine kurulmuş. Dünyanın en güzel bahçelerinden birine sahip olan sarayın bahçesi, çam ve servi ağaçlarıyla dolu. Büyük havuzlar, pavyonlar ve heykellerin olduğu sarayın en ilgi çekici özelliği termal suyu. Bu suyu görmek ve ellerini ayaklarını yıkamak için buraya gelen turist sayısı binlerle ifade ediliyor. 43 derece olan su, zengin bir mineral kaynağı. Deri hastalıklarına iyi geliyor. Dört kaynaktan saatte 112 ton su çıkıyor. Çok sıcak olduğu için ılıtılarak insanların hizmetine sunuluyor. Sarayda birkaç noktada çeşmeler var. Bu çeşmelerden akan suyla ellerinizi yıkayabiliyor, ayaklarınızı özel olarak hazırlanmış oluklara sarkıtarak suda bekletebiliyorsunuz. Tüm bunların bir bedeli var. El yıkamak 50 cent, ayak yıkamak 10 Yuan.
Pekin Çin’in başkenti Pekin, ülkenin politik, kültürel ve sosyal merkezi denilebilir. Tian An Men Olaylarının kanlı hatırası belleklerde canlı olsa da, meydan bugün bambaşka bir görüntü çizmekte. Vahşi rekabet ortamına giren ve ucuz işgücü sayesinde dünyanın büyük ekonomileri için adeta bir tehdit haline gelen Çin, sahip olduğu dev nüfus ve 20. yüzyılda yaşadığı siyasal çalkantıların ardından şahlanmış durumda. Büyük şehirlerin modern, hızlı ve ileri teknoloji ürünü görüntülerinin ardında, ağır sanayinin konuşlandığı iç bölgelerde bambaşka bir hayat var olsa da, Çin aynaya farklı bir görüntü yansıtıyor. İşte bu çelişki, Şanghay’da değil belki ama Pekin’de daha belirgin. Belki de bunun nedeni, Pekin’in ellerinin biraz da kanlı olmasında yatmakta. Pekin’de Unesco dünya mirası listesinde yer alan Yasak Şehir’in Tian An Men Meydanı’na bakan kapısından içeri girildiğinde, yakın tarihten geçmişe uzanan bir yolculuk başlar. Qing ve Ming Hanedanları döneminin en önemli sarayı, imparatorun izni dışında kimsenin giremediği 720 bin m2’lik dev şehir, şimdilerde turizmin Pekin ayağındaki can damarı olarak adlandırılabilir. 29. olimpiyat oyunlarının Pekin’de düzenleneceğini göz önüne alırsak, “modern” Çin, bir dünyanın bir rüyasını gerçekleştirme görevini de en iyi şekilde yerine getirmek için uğraşacak. Yine de olimpiyat ateşinin taşınması sırasında ön plana çıkan gösteriler hesaba katıldığında, güvenliğin sağlanması için büyük güç harcanacağı şimdiden belli. Üstelik olimpiyat oyunlarının maskotları arasında yer alan Tibet antilobu, gerçekten de bir rüyadan öteye gitmeyen bir dünya sloganının ne kadar gerçekçi olduğunu da simgeliyor bence. Yine de Çin’in olimpiyatlar için var gücüyle çalıştığını düşünürsek, Ağustos ayında hepimizi şaşırtacağını da beklemeliyiz. Tian An Men Meydanı’nın yedi katı büyüklüğündeki Yazlık Saray, Qing Hanedanlık döneminde imparatoriçe olan ve müsrifliğiyle ün salan Cixi’nin yazlarını geçirmek için inşa ettirdiği ve bugün Unesco dünya mirası listesinde yer alan bir başka değer. Pekin’in kuzeybatısındaki saray, esas olarak Kunming Gölü ve Uzun Yaşam Dağı’ndan oluşmakta ve imparatoriçe Cixi’nin lüks yaşam düşkünlüğünü gözler önüne sermekte.
Hong Kong Bir İngiliz kolonisi olan Hong Kong, 1997 yılında yeniden Çin’e bağlandı. Bugün Hong Kong deyince, insanın aklına gökdelenlerin olduğu pahalı bir şehir geliyor. Bu da şehrin son derece önemli bir ticaret merkezi olması demek. Bu ticaret merkezinin ana damarı da denizcilik. Hong Kong’un denizcilik tarihi neredeyse 7 bin yıl gerilere dayanıyor. Bu da bugün bile bölgedeki insanların hayatlarının denizcilikle şekillenmesi anlamına geliyor. İleri teknolojiyle donanmış limanlar ve gelişen ticaretin dışında, Hong Konglular’ın denizle olan bağları çok daha geleneksel.
Tai O Balıkçı Köyü Lantau Adası’ndaki “Tai O” balıkçı köyü, gökdelenlerle bezeli Hong Kong’da geleneksel yaşamın sürdüğü yerlerden biri. Köy halkının en büyük gelir kaynağı balıkçılık. Hemen her gün kurulan küçük pazarında, denize ait ne varsa bulunuyor. Tai O, Hong Kong’un Venedik’i olarak adlandırılıyor. Bunun nedeni de evlerin su kıyısında, suyun üzerinde inşa edilmiş olması. 2000 yılında, köyün evleri büyük bir yangın nedeniyle hasar görmüş. Bugün, yangından geriye hiç iz kalmamış, köy halkının tek isteği denizin onlara sunduklarından yararlanmak. Onlar denizi korudukça, deniz de sanki daha çoğunu veriyor gibi. Köyün açıklarında pembe yunuslara bile rastlamak mümkün.
150 Yıl Öncesine Ait Balıkçı Teknesi: Duk Ling JunkHong Kong’da en son teknoloji ürünleriyle yüzlerce yıllık geleneksel değerler iç içe geçmiş. Ana karayla Kowloon arasında işleyen feribotlardan birine binince, Feng Shui tarzına uygun bir şekilde inşa edilmiş dev gökdelenlerin gölgelerinde yüzen Duk Ling Junk’larla karşılaşıyorsunuz. 150 yıl önce Çinli balıkçıların kullandıkları bu teknelerden hâlâ işlevsel olanında gezinti bile yapabilirsiniz. Bu tekne 1980’lerde aslına uygun olarak restore edilmiş. Bugün sadece turistlere hizmet ediyor. Yarım saat süren bu gezintiyle Hong Konglular’ın denizciliğe verdikleri önemi anlayabiliyorsunuz. Stanley’deki Hong Kong Denizcilik Müzesi’nde 25 yılından günümüze, denizlerdeki ilerlemeyi adım adım izlemeniz mümkün. Filmler, maketler ve simülasyonlarla denizcilik tarihine ilişkin tüm gelişmeleri görmek için Hong Kong Uluslararası Denizcilik Birliği’nin kurduğu bu müze mutlaka görülmeli. Müzede 2000 yıllık Han Hanedanı’na ait çömlek gemiden, geleceğin gemisine kadar geniş bir yelpaze yer almakta. Tarihi ve modern gemi maketleri, resimler, çizimler, seramikler, kargolar hatta çocuklar için hazırlanmış gemi simülatörü bile var ki, emin olun sizin de ilginizi çekecek. Çin dünyasının ve batı dünyasının denizcilik tarihinde neler yaşadığını, gemilerin inşasında geçirdiği aşamaları, her hanedanın denizcilikte nasıl ileri gittiğini ve tüm bunlara bağlı olarak Hong Kong’un bugün denizcilik alanında geldiği gelişmiş düzeyi anlayabilirsiniz. Hong Kong, hem kendi insanına hem de gelen turistlere denize verdiği önemi anlatmak istiyor.
Burada yaşamları şekillendiren denizi anlamak, onu daha çocuk yaşta tanımak için dev bir park bile kurulmuş: Okyanus Parkı. Güneydoğu Asya’nın en büyük akvaryumlarından birinin bulunduğu parkta denize ait ne varsa görülebilir. Burası aynı zamanda da bir eğlence parkı. Çocuklar ve gençler için her türlü aktivite mevcut. 870 km2’den fazla bir alanı kapsayan parkta iki de panda var. Soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bu havyaları burada görmek tam bir sürpriz.
Bu yazı, 2008 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 19. sayısından alınmıştır.