Cuma , 22 Kasım 2024

Evliya Çelebi’nin Dünyası

Çelebi 400 Yaşında

2011, UNESCO tarafından Dünya’da Evliya Çelebi Yılı ilan edildi… Somut ya da somut olmayan dünya kültür mirasını korumak amacıyla faaliyet gösteren ve kısa adı UNESCO olan “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu”, Evliya Çelebi’nin dünya kültür mirasına olan katkısından dolayı 2011 yılını Dünya’da” Evliya Çelebi Yılı”olarak ilan etti.Evliya Çelebimiz’in doğumunun 400.yıldönümü münasebetiyle alınan bu güzel karar üzerine T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın organizatörlüğünde  başta ülkemizde olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde büyük seyyah Evliya Çelebi ile ilgili çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Yazı: Fatih Güldal

Bu kutlama faaliyetlerinden biri olarak Kültür Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu ve MEDAM’ın katkılarıyla Çelebimiz’in gezdiği yerler,bu yerlerin özellikleri ve ziyaret tarihlerini tek tek belirten detaylı haritalar hazırlandı. Çelebimiz’in tüm seyahatlerinin işlendiği 70*100 cm boyutunda genel bir harita, yine aynı boyutta çocuklar için illüstratif bir başka harita daha hazırlandı ki,Evliya Çelebi Seyahatnamesi ile ilgili kartoğrafik bir çalışma ilk defa gerçekleştiriliyor. Ayrıca yine Evliya Çelebi’nin seyahat ettiği coğrafya, paftalar şeklinde ve genel haritadan daha ayrıntılı olarak tasarlandı.Kültür ve Turizm Bakanlığımız’ın yıl boyunca yurtiçi ve yurtdışında tertip edeceği her etkinlikte”EVLİYA ÇELEBİ’NİN DÜNYASI”sloganıyla  sergilenecek olan yirmi yedi parçadan oluşan bu illüstratif harita koleksiyonu Çelebimiz ve muhteşem eserinin anlaşılmasına önemli katkılar sağlayacak.

Tüm bu faaliyetlerden amaçlanan şüphesiz, Evliya Çelebi için ülkemiz ve dünyada farkındalık oluşturmak, onu ve büyük eserini genç nesillere tanıtmak ve Seyahatname’nin ehemmiyetini ilim ve kültür dünyasına bir kez daha hatırlatmak olacak. Bununla birlikte Çelebi, sadece 2011 yılında değil bundan sonra da her daim yararlanılan ve hak ettiği değeri bulacak olan bir kaynak olarak varolmaya devam edecek.

Evliya Çelebi Kimdir?

Evliya Çelebi’nin hayatı ile ilgili tafsilatlı bilgilere sahip değiliz. Gerçek adının ne olduğu, nerede ve ne zaman öldüğü, mezarının nerede bulunduğu hala tartışılan konulardır. Elimizdeki sınırlı bilgileri Seyahatnamesi’nden öğrenmekteyiz. Buna göre 25 Mart 1611 (Hicri 10 Muharrem 1020) de İstanbul’da Unkapanı’nda dünyaya gelen Çelebi, aslen Kütahyalı olup soyu kendi ifadesine göre Hoca Ahmed Yesevi’ye dayanır. Doğumunda, başta Kasımpaşa Mevlevihanesi Şeyhi Abdi Dede, Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Doğani Dede olmak üzere yetmiş büyük âlimin bulunduğunu söyler. Babası saray kuyumcubaşısı Derviş Mehmed Zılli; annesi ise daha sonra en büyük hamisi olacak olan, sadrazamlık da yapmış Melek Ahmet Paşa’nın akrabası ve saraydan çıkma bir hanımdır. Eserinde erkek ve kız kardeşleri olduğunu söyler. Yine Seyahatname’nin ilk cildinde aile kabristanının bugün artık yerinde olmayan Kulekapısı Mevlevihanesi mezarlığında, yani bugünün Kasımpaşası’ndaki tersanenin arkasında Şişhane yokuşunda olduğunu ifade eder. İstanbul Tarihçisi İhtifalci Mehmet Ziya’ya göre bu mezarlık 1909 yılında yok edilmiştir.

“Evliya” isminin Çelebimiz’in gerçek adı olup olmadığını bilmiyoruz. Bazı araştırmacılar bu lakabın hocası Evliya Mehmed Efendi’ye atfen verildiğini söyleseler de Seyahatname’nin hiçbir yerinde Çelebi başka bir adının olduğundan bahsetmez. Dolayısıyla bu iddia varsayımdan öteye geçemez.

Eğitim Hayatı

Evliya Çelebi, Fil Yokuşu’nda bulunan Şeyhülislam Hamdi Efendi medresesinde Ahfeş Efendi’den yedi sene, başta Molla Cami ve Kâfiye adlı eserler olmak üzere ilim tedris eder. Aslında ilk eğitimini babasının Unkapanı’ndaki kuyumcu dükkânında Simyon adındaki gayrimüslim işçiden Yunanca ve Latince öğrenerek almıştır.

Bundan başka Seyahatname’nin çeşitli yerlerinde eğitimiyle ilgili kısa notlar geçer. Buna göre Mevlana Sadîzâde Efendi’den on bir sene Karaman’daki Darülkurrası’nda İslam Tarihi ve Kur’an kıraati okumuştur. Mevlana Mustafa Efendi’den Ferişte Lügati’ni tetkik etmiş ayrıca Çarşamba Pazarı’nda Tavaşi Mehmed Ağa Camii’nde Yahya Efendi’den müezzinlikle ilgili dersler almıştır. Bunların yanında adını da taşıdığı Evliya Mehmed Efendi hayatındaki en önemli hocasıdır. Hafızlığını bu hocadan yaptığını ve çok güzel kuran okumasının bu dönemde aldığı iyi eğitimden kaynaklandığını her fırsatta söyler.

“Sürat etsem yedi saatte!”

Evliya için eğitimde vardığı son nokta saraya ayak basmasıyla olur. 5 Mart 1636 yılında Kadir gecesinde Ayasofya Camii’nde yapılan törende müezzinlik yapar ve kendi anlatımına göre sesi çok beğenilerek padişahın huzuruna davet edilir. Sultan IV. Murad’ın “kaç saatte hatm-i şerif edebilirsin?” sorusuna  “padişahım sürat etsem yedi saatte ederim, ancak açık ve gizli nağme olmasın için sekiz saatte Allah’ın izniyle hatmederim” cevabı beğenilir ve bizzat padişah tarafından Hasodabaşı’na teslim edilerek saraydaki eğitim hayatı başlar. Burada musiki, hat, Arapça ve Kur’an tilaveti konusunda dersler alır.  Hoş sohbet olması, derin bir musiki ve genel kültüre sahip olması Sultan IV. Murad’a nedim olarak hizmet etmesini de sağlamıştır.

Bir Kutlu Rüya

Evliya Çelebi, içerisinde büyük bir seyahat arzusu olduğunu özellikle evlerine gelen, sohbetlerine katıldığı mühim zatlardan dinlediği hikâyelerle bu isteğinin kat be kat arttığını ve her an seyahat arzusuyla dualar ettiğini söyler. Seyahate başlamasını ise gördüğü bir rüyaya atfeder. Nitekim dönemin anlayışında rüya metaforunun önemi büyüktür ki insanlar mühim bir takım faaliyetlerine bu tarz manevi işaretler bekleyerek başlar.

Buna göre Evliya Çelebi, bir gece kendini bugün Eminönü’nde bulunan ve birkaç yıl önce restore edilen Ahi Çelebi Camii’nde görür. Sabah namazı sırasında caminin içinde başta Hz. Muhammed(s.a.v.) olmak üzere diğer peygamberler, sahabeler, evliyalar ve âlimler bulunmaktadır. Sa’d b. Ebi Vakkas Evliya’yı yanına alır ve camideki herkesi tek tek tanıtır. Neden burada olduklarını anlattıktan sonra Çelebi’ye müezzinlik yapmasını ve daha sonra Peygamber Efendimizin elini öperek ondan şefaat dilemesini salık verir. Güzel bir şekilde müezzinlik yapan Evliya’yı, Sa’d b. Ebi Vakkas kolundan tutup Hz. Muhammed(s.a.v.)in huzuruna getirerek tanıtır. Bu sırada “Şefaat ya Rasulallah” diyeceğine heyecandan “Seyahat ya Rasulullah” deyiverir. Peygamber Efendimiz de tebessüm ederek “Allah’ım; şefaati, seyahati ve ziyareti sağlık ve selametle kolaylaştır” diyerek Evliya’ya dua eder. Duasını yorumlattığı Kasımpaşa Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Dede kendisine kitaplar hediye ederek seyahate İstanbul’dan başlamasını söyler. Böylece Evliya Çelebi’nin elli yıla yakın seyahat macerası başlamış olur.

Ve Seyahat…

Evliya Çelebi Osmanlı coğrafyasını bir baştan diğer başa gezer. Bununla da yetinmez devletin sınırları dışına da çıkar. Doğuda İran’ı batıda Orta Avrupa’yı gezer. Kuzeyde Azak denizinin üstünü, oradan Kafkasları kat eder. Güneyde Nil nehrini takip ederek Sudan, Habeşistan dolaylarına gider. Seyahatnamede Amsterdam’a kadar gittiğini söylese de bu ifade ilim adamlarınca şüpheli bulunur. Bu süreçte yüzlerce şehri gezer, savaşlara katılır, ölüm tehlikeleri atlatır. Gezdiği yerlerin; şehirlerin, kasabaların idari yapılarını, halkın gelenek göreneklerini, bölgede yetişen mahsulleri, toplumun yaşayış tarzını öğrenebildiği kadarıyla en ince ayrıntısıyla aktarır.

İnsanların sağlıklarından yüz renklerine, kıyafetlerinden, karakterlerine kadar tüm ayrıntıları aktarır. Bunu yaparken kendince bir sıralama yapar. Din adamlarından başlayıp, toplumun en alt katmanındaki insana kadar tasvir eder. Aslında Çelebi’nin neredeyse her şehir için uyguladığı bir şablonu vardır. Muhtemelen bu formatı ziyaret öncesi hazırlar ve gezi esnasında doldurur. Bilgisine ulaşamadığı şeyleri daha sonra doldurmak üzere boş bırakır. Nitekim seyahatnamede doldurulmayıp boş bırakılan birçok yer vardır. Bu hazır şablon şüphesiz ona vakit kazandırır ve ziyaret ettiği yerlerdeki unsurların unutulmasını önler. Notlarını önce müsvedde şeklinde tuttuğu , daha sonra kitap haline getirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim bazen bir yerden birkaç kez geçtiğinden kitaba son seyahatini alır. Burada şehre daha önce geldiğini ve bazı notlar tuttuğunu belirtir.

Evliya Çelebi kat ettiği bu inanılmaz coğrafya için kendisine sponsorlar bulmuştur. Nitekim yaptığı seyahatlerin çoğunu bir şekilde devlet görevlisi olarak gerçekleştirir. Başta akrabası olan Sadrazam Melek Ahmed Paşa olmak üzere birçok vali, vezir ve paşanın himayesinde ve onların verdiği görevleri icra etmek üzere seyahat eder. Bu resmi görevleri icra ederken bir yandan da seyahatnamesini yazar. Bu görevler; ulaklık, vergi kayıtları tutan bir maliyeci,  dini bilgisinin yeterliliği dolayısıyla vakıf denetçisi,  maiyetinde olduğu bürokratlara nedimlik, bazen de ganimet mallarına refakatçiliktir. Kendisine resmi tahsisatlar yapıldığı için Evliya, seyahatlerinde ekonomik sıkıntı çekmez.

“Yolculuk bir fersahta olsa, cehennemden bir parçadır”

Farklı iklim ve coğrafyalarda dolaşan Evliya Çelebi birçok kez hayati tehlike atlatmıştır. Savaşlara bizzat katıldığını, eşkıyalarla cenk ettiğini biliyoruz. Nitekim kendisi iyi bir güreşçi ve cirit oyununu iyi icra eden bir sporcuydu. Seyahatnamenin bir yerinde güzergâhlarının dağlık ve sapa olduğu bir noktada seksen kilometreyi altı saatte kat ettiğini bildiriyor. Şüphesiz bu hız zamana ve yere göre değişiklik arz edecektir. Ancak kesin olan şudur ki Çelebimiz iyi bir at binicisidir. Karadeniz’de gemisinin batmasıyla birlikte geçirdiği hayati tehlike onu çok etkilemiş ve deniz yolculuklarından kaçınmıştır. Aşırı soğuk dolayısıyla gözünde meydana gelen hastalık ve attan düşmesi sonucu geçirdiği rahatsızlık çetin seyahat şartlarının sadece bazılarıdır.

Dönemin ulaşım ve coğrafi şartları düşünüldüğünde seyahatlerin hiç de kolay olmayacağı anlaşılacaktır. Nitekim Evliya tüm seyahat arzusuna rağmen işin zorluğunu belirtmek adına “Yolculuk bir fersah da olsa, cehennemden bir parçadır” sözünü sık tekrarlar.

Ve Seyahatname…..

Tamamı on cilt olan Seyahatname sadece Anadolu ve İslam coğrafyası için değil başta Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve K. Afrika içinde çok önemli bir eserdir. Bu bölgelerin 17. yüzyıl sosyokültürel tarihleri yazılırken Seyahatname’den yararlanmamak büyük bir eksiklik olur. Bu durumun farkında olan Balkan tarihçileri Seyahatname’nin ilgili bölümlerini kendi dillerine çevirmişler ve güvenilir bir kaynak olarak kullanmışlardır. Türk kültür tarihinin en mühim eserlerinden biri olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi uzun yıllar hak ettiği ilgiyi gerek okurlardan gerek ilim dünyasından görmemiştir. Evliya Çelebi’yi ve seyahatnamesini Türk dünyasına tanıtan, yazdığı Osmanlı Tarihi ile dikkat çeken Avusturyalı şarkiyatçı J.Von Hammer olmuştur. Kendisi Evliya’nın özellikle Balkanlarla ilgili verdiği bilgileri kullanmıştır. Evliya’nın, çağdaşları tarafından bilindiğine dair elimizde bir kanıt olmamakla birlikte ilerleyen yıllarda ülkemizde tanınmış ama yazdığı devasa eser ilim mahfilleri tarafından hep tebessümle karşılanarak hafife alınmıştır. Nitekim yakın döneme kadar Seyahatname dendiğinde insanların aklına “damdan dama atlarken donan kedi” ya da “fil doğuran kadın” gibi Evliya’nın yazdıklarının merakla okunması için sıkça başvurduğu ancak verdiği önemli bilgilere gölge düşürmeyen mübalağalı tarzı gelmektedir. Bununla birlikte on yılı aşkın bir zamandan beri gerek yerli gerek yabancı ilim adamları seyahatnameyi karşılaştırmalı olarak kritik ederek, bu on ciltlik devasa çalışmanın ne kadar mühim bilgiler içerdiğini gözler önüne serdiler. Hiç şüphe yok ki Seyahatname sadece İslam dünyasında değil tüm dünya için eşi olmayan büyüklükte bir eserdir. İlim adamlarının ortak kanaati bu zamana kadar bu derece mufassal bir seyahatnamenin yazılmadığıdır.

Evliya Çelebi’nin eserini nasıl ve ne zaman yazdığı da tartışılan bir konudur. Bu soruların cevaplarını yine Seyahatname’den bulmak mümkündür. Nitekim bazı noktalarda gezdiği yerleri anlatırken “kırk bir yıldır seyyah-ı alem” “elli bir yıldır seyyah-ı alem” gibi notlar düşmesi onun eserini önce müsvedde olarak hazırladığı ancak kitap haline ömrünün son yıllarında getirdiği anlaşılmaktadır. Seyahatname’nin ilk cildi İstanbul’u anlatır. Onuncu cildi ise ömrünün son yıllarını geçirdiği ve ikinci başkent olarak gördüğü Mısır’a hasredilmiştir. Diğer ciltler ise batıdan doğuya kuzeyden güneye kadar geniş bir coğrafyayı ele alır. Seyahatname’nin en güvenilir olarak kabul edilen nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Ancak bu koleksiyon sekiz cilttir, zira son iki cildi kaybolmuştur. Müellif nüshası olarak kabul edilen bu kütüphanedeki seyahatnamelerden kopya edilen son iki cilt Süleymaniye Kütüphanesinde yer almaktadır. Eseri İstanbul’a meşhur harem ağası Beşir Ağa’nın getirttiği söylenir.

Yollarda Bir Ömür…

Evliya Çelebi’nin 1684 ya da daha sonra vefat ettiği söylenmektedir. Karakter olarak nüktedan, hazır cevap, entelektüel, yeniliklere açık, hayattan zevk almasını bilen, dindar ve kendi ifadesiyle riyasız bir İstanbul efendisidir. Kafkaslarda gezerken güvenlik amacıyla yanında beslediği köpekler için kendisini eleştirenlere: “Vallahi kardeşler ben vaiz, nasihatçi, derviş ve şeyh değilim. Halktan bir adem, seyyah ve insan dostu garip bir kimseyim” demiştir. Başından geçenleri çoğu zaman himayesi altında olduğu kişilere anlattığı için seyahatname birçok garip ve komik olayla doludur. Buradaki amacı şüphesiz bu on ciltlik koca eserin daha rahat bir şekilde okunmasını sağlamaktır.

Seyahatnamede her gün sakal tıraşı olduğunu, tehlike anında kaçmanın yiğitlikten olduğunu, sıkıntılı durumlarda nükteyle, şakayla ortamı yumuşatmanın hayat kurtaracağını söyleyen Çelebi’nin, bugüne kadar çizilmiş asık yüzlü, sert bakışlı ve uzun sakallı resimleri gerçeği yansıtmaz. Aynı zamanda yaşlı, sakallarına ak düşmüş çizimler ömrünün tamamını aksiyon çerisinde geçirmiş birisi için insan zihninde bıraktığı imaj adına doğru bir tespit değildir.

Evliya Çelebi’nin Dünyası – Bu yazı 2011 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 50. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir