Kartalkaya
Döne döne yükseldik… Bir kartal gibi bir sağa bir sola… Döndükçe yükseldik, yükseldikçe dağ bağrını açtı gezgine. Hedef dört mevsimin ayrı güzellikte yaşandığı, her ayın çevreyi ayrı bir renge bürüdüğü Kartalkaya. Kimilerince sadece kışın gidilen, haftasonları “kayma” zevkini tatmine yarayan bu yamaçların baharda ve yazda apayrı bir güzelliğe büründüğü neden hiç düşünülmez. Halbuki Kartalkaya, yüzlerce yıl önce bu dağların koynunda at sürmüş, cenk etmiş ve nam salmış yiğitleri, ozanları bile hatırlatır insana. Dikkat kesilir dinlerseniz rüzgarın uğultusunda bu vadilerde yakılan türküleri duyarsınız: “Ada yolu yamandır, Bolu dağı dumandır, Dostlar vurun sazlara, Amanın eğlenecek zamandır”. Arada bir tam karşı tepelerde yakılan koçaklamalar duyulur: “Hemen Mevla ile sana dayandım, Arkam sensin kal’am sensin dağlar hey…” Kim bilir bu büyük ozan şu an benim durduğum yamaçta durmuş, Kartalkaya’nın güzelliklerini buradan seyretmiş midir? Seyretmeli evet seyretmeli bu yamaçlardan, güneşin doğuşunu ve batışını. Doya doya yaşamalı insan desen desen çiçeklerdeki nakşı, renk renk yapraklardaki, bulutlardaki güzelliği. Bunun için Kartalkaya’dan güzel yer mi olur?
Reşadiye Yarımadası
İlk tanıştığımızda pek sevimli bulmamıştım burayı. Çirkin olduğundan değil elbette, daha çok beynimi kaynatan sıcaktan ve o kalabalık, sıcaktan da boğucu Datça kalabalığından. Sonra sevgili okur bir Mayıs ayında düştü yolum tekrar Knidos’a doğru. İnanmazsın sevgili okur, Reşadiye’ye kadar saatte bir araba geçiyor yoldan, her yer nasıl güzel, çiçekler açmış, hava püfür püfür esiyor. Akşam oldu, Yolluca adasının karşısındaki kampa çektim aracımı, kimseler yok. Kamp bekçisi bile yok. Sanki koca yarımada benim. Koylar, kumsallar, yakamozlar, hepsi benim. Çok sıkılırsan gidersin Reşadiye’ye, gerçek Datçalılarla oturursun, çaylarını içer konuşursun, belki mübadele hatıralarını bile dinlersin yaşlılarından. Sıkılmazsan benim gibi özgürlüğün tadını çıkarırsın. Dur sevgili okur, sık dişini, okullar açılsın hele, keyfince turlarsın Reşadiye’yi, Datça diye meşhur olmuş koca yarımadayı…
Yeni Sölöz
Orhangazi –İznik karayolu üzerinde bulunan Yeni Sölöz ismiyle tezat teşkil edecek derecede çok sayıda eski eve sahip. Çoğu 3-4 katlı ve geniş mekanlar. Kasabanın ana caddesinde bile elektrik direklerini ve motorlu taşıtları yok sayarsanız, bir tarih dekorunda buluverirsiniz kendinizi. Samanlı Dağlarına sırtını dayamış, İznik Gölüne kuşbakışı bakan, tarihi dokusunu günümüze taşıyabilmiş, insanı sıcak bir kasaba Yeni Sölöz.
Hemen her evin penceresini rengarenk çiçekler süslüyor. Anaları babaları bu evlerde yaşamış bu kişilerin torunları şimdi aynı evlerde yaşıyor. Bir zamanlar küçücük eller kapının tokmağına dokunurken, zamanın akışıyla pörsümüş mor lekeli eller olmuş şimdilerde tokmağı çeviren. Siyah beyaz bir fotoğrafın yağız delikanlısının pürüzsüz yüzünün yerinde, bu eski evlerin duvarlarını anımsatan bir çehreyle gülümsüyorlar her şeye rağmen genç kalmış gözleriyle.
Hayatlarıyla özdeşleşen bu mekanların, onların nice hatıralarını sarıp sarmaladığını gözlerinden okuyabiliyorsunuz. Zaten eskilerin yıkılarak yerine yeni evlerin yapılması en çok onları üzüyor. İlk kazmayla birlikte kopan parça,hafızalarından bir ‘an’ında kopması demek. Eski ev toprağa karıştığında onların can damarı hatıralarda flulaşıyor. Yerine dikilecek kırmızı tuğlalı beton ev ise ahşabın sıcaklığından ve canlılığından hiçbir iz taşımıyor. O kadar yaban ve soğuk… Sölöz gidilip görülmeli, çok geç olmadan…
Eylül’de Nereye Gidilir – Bu yazı 2007 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 8. sayısından alınmıştır.