Cuma , 26 Nisan 2024

Farklı Kültürleri İçinde Barından Bir Semt: Balat

Haliç’in güney kıyılarında Fener ve Ayvansaray arasında yer alan Balat, bir açık hava müzesi gibi farklı kültürlerin yapılarını içinde barındırır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Semtin sokaklarında dolaşırken; geçmişi, bugünü ve geleceği hep bir arada yaşarsınız. Bu zamansızlığın en büyük tanıkları hiç şüphesiz binalardır…

Yazı: Feride İmrana Altun Fotoğraflar: Şefkat Çelebi

Semtin adı, Rumca “Palation; Saray” kelimesinin bozulmuş halidir ve günümüze Balat olarak gelmiştir. Bizans döneminin önemli saraylarından biri olan Blakhernaia sarayı bu bölgede bulunuyordu. Haliç surlarının bir kapısı olan Balat Kapısı (Palati Synegii) bu saraya açılmakta; ancak bu kapı tamamen yıkıldığından bugün yoktur. Semt, Bizans zamanından beri çok kültürlü yapısını korumaktadır. Semtin sakinleri olan Yahudiler, Ermeniler, Rumlar ve Türkler yıllarca bir arada yaşayıp her biri Balat’ta kendi kültürlerinden izler bırakmıştır.

Balat’ın eski sokakları içinde yürümeye başladığınızda iki, üç katlı, cumbalı kagir evler hemen dikkatinizi çekmeye başlar. Eski sahiplerinin izlerini yansıtan kimi evlerin dış cephelerini kabartmalar süslemektedir. Balat’ta günümüzde birçok evin restore edildiği görülmektedir. Özelikle 1988 yılında semtin Fener ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesi ve de Avrupa Birliği’den sağlanan fon ile yürütülen restorasyon çalışmaları ile semtin tarihi dokusu korunarak evler yenilenmeye başlanmıştır.

Balat / Dünyanın Özeti

Bizans döneminde Yahudi mahallesi olan Balat’ta Rumca konuşan Yahudiler yaşamaktaydı. Semtin bu özeliği Osmanlı döneminde de devam etmiştir. İstanbul’un fethinden sonra bölgeye Makedonya’nın Kasturya kentinden getirilen Yahudi halk yerleştirilmiştir. Zamanla buranın ticaretini zenginleştirmek için farklı yerlerden de Yahudiler getirilmiştir. 1492’de İspanya’dan göç eden Seferad Yahudileri II. Beyazıt’ın davetiyle bu bölgeye yerleşmişlerdir. Balat’ta birçok sinagog vardır. Ahrida Sinagog’u, Kasturya Sinagog’u, İstipol Sinagogu, Yanbol Sinagogu bunlardan bir kaçıdır.

Zaman içerisinde Müslümanlar da bölgeye yerleşmişlerdir. Bununla birlikte Türk dönemine ait yapılar semti süslemeye başlamıştır. Türk dönemi yapılarından bazıları şunlar; Ferruh Kethüda Camii (Balat Camii), Hoca Kasım Gürani Mescidi, Molla Aşkı Mescidi, Yusuf Süçaddin Camii (Balat İskele Camii), Çarşı Hamamı ve Tahta Minare Hamamı bunlardan bir kaçı.

Balat’ın Rum sakinleri daha çok Fener’e yakın yerlerde Tahta Minare Mahallesinde ve de Kariye’nin altındaki İştipol Mahallesinde toplanmıştır. Rumların yapıları arasında; Balatkapı İoannes Prodromos Metekhion Kilisesi, Balatkapı Panagia Balinou Kilisesi ve Hagios Demetrios Kananu vardır. Balatlı Ermeniler Surp Hıreşdagebet Kilisesi etrafında yerleşmiştir.

Yanarak Yenileniriz

Balat’ın kent dokusunu en çok etkileyen olayların başında yangınlar gelir. Semt yüzyıllar içerisinde birçok yangın geçirmiştir. 1640, 1729 ve 1782 bunlardan birkaçıdır. Yangınlar sonucu yapılar harap hale gelmiş, zaman içinde terk edilmişlerdir. Balat 17. yüzyılda önemli bir yerleşim yeri iken 1894 depreminden sonra semtin sakinleri buradan taşınmışlar; daha çok Kuzguncuk, Hasköy, Ortaköy, Galata ve Pera gibi yerleşim alanlarına meskun olmuşlardır. 17-19. yüzyıldaki halkın sosyal yapısına baktığımızda Haliç’in kıyı kesimlerinde daha çok gemicileri, kayıkçıları, sokak satıcılarını ve hamalları görürüz. Burada daha çok kayıkhaneler, kahvehaneler özellikle de birçok aileyi barındıran yahudhaneler bulunmaktadır. Zengin Yahudi tüccarlar, daha çok sur içindeki İstipol, Tahtaminare, Ahrida ve Asturya mahallelerini tercih etmişlerdi. Ancak 1942’deki ‘Varlık Vergisi’ sebebiyle ve de 1948’deki İsrail Devlet’inin kurulmasıyla Balat’ı terk etmeye başlamışlardır.

Balat ile ilgili kısa bilgiler verdikten sonra dolaşmamıza kaldığımız yerden devam edelim. Her yerde tarihe tanıklık etmiş yapıyla karşılaşabilirsiniz. Kırkambar Sokağı üzerinde, kısa bir süre Rum Patrikhanesi olarak da kullanılmış olan “Aziz Demetrios Kananu Kilisesi” bulunur. Kilise Haliçteki deniz surlarının hemen bitişiğinde, surun bir çıkıntısında yer alır. Kilisenin ilk yapımı 13. yüzyılda Nikolaos Kanabes tarafından yapılmıştır. 14. yüzyılda Georgios Pepagomenos tarafından onarılmıştır. Kilise 1640 Büyük Balat yangınından hasar görmüştür. 1946-1947 yıllarında Rum Cemaatine verilmiştir. Günümüzde de kilise olarak kullanılmaktadır. Bu kiliseden sola doğru ilerlediğinizde Rumlardan kalma başka bir yapı olan “Panagia Ballino Kilisesi” vardır. Kilisenin tam olarak yapım tarihi bilinmemekte, ancak 16. yüzyılda inşa edildiği 1728 yangınında hasar gördüğü ve 1730 yılında yeniden yapıldığı, 1843’te yapının tekrar onarıldığı bilinmektedir.

Balat’ta Mahkemealtı Caddesi üzerinde Osmanlı döneminden kalma “Ferruh Kethüda Camii” yer alır. Camiyi Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından Semiz Ali Paşanın kahyası Ferruh Kethüda, Mimar Sinan’a yaptırmıştır. Semiz Ali Paşa oldukça şişman bir sadrazamdır. Cami (162-1563), mahkeme, zaviye ve çeşmeden oluşan külliyedir. Camide Tekfur Sarayında üretilmiş çiniler kullanılmıştır. Cami dikdörtgen planlı kesme taştan inşa edilmiştir. Eskiden caminin avlusunda mahkeme kurulmuştur. Külliyenin parçası olan medrese ve zaviye zaman içinde yok olmuşlar.

Molla Aşki Mahallesinde Ermeni kilisesi “Surp Hıraşdegabet” bulunur. Kilisenin etrafı yüksek duvarlarla çevrelenmiştir. Kilise 17. yüzyıla kadar Taksiarkhes (Başmelekler) adlı bir Rum kilisesidir. Ancak Draman’daki Ermeni,  Kefeli Kilisesi camiye çevrilince Balat’taki Taksiarkhes Kilisesi de Ermeni Cemaatine verilmiştir. Onlarda Gregoryan Kilisesi olarak yapıyı yeniden düzenlemişlerdir. Kilise yine Baş melekler Mikhail ve Cebrail’e adanmıştır. Yapı bugün de ibadete açıktır. Kilisenin sağ tarafında eski bir Ermeni Okulu bulunmaktadır. Bugün eğitim yapılmamasına karşılık harap durumdadır…

Balat’tın sokaklarında dolaşmaya devam ederken bir sonraki durağımız Kürkçü Çeşmesi Sokağında “Ahrida Sinagogu”dur. Makedonya’nın Ohri kentinden İstanbul’a gelen Yahudiler tarafından 1427 yılında kurulmuştur. İstanbul’un en büyük sinagogudur. Yapı, tuğla ve yığma taş ile inşa edilmiştir. İbadet alanı olan “teva” (dua kürsü)  bir tekne provasını anımsatır, olasılıkla Nuh’un gemisini ya da İspanyol Yahudilerini (Seferadları) 1492 yılında İstanbul’a getiren kadırgaları temsil etmektedir.  Ne yazık ki, 2003 yılındaki sinagogları hedef alan terörist saldırılardan sonra İstanbul’daki pek çok sinagog gibi bu yapının içini gezmek oldukça zor ve izine bağlı.

Fener’e doğru yürüyüşümüze devam ettiğimizde dört yol ağzında bugün kullanılmayan “Agora Meyhanesi”ni 1890 yılında Rum Kaptan Asteri açmıştır. Oğulları ve torunları tarafından işletilen meyhane günümüzde açık değildir.

Balat’ı ne kadar anlatsak da semtin sokakları içine dalıp, yıpranmış kaldırım taşları üzerinde yürümeden, eski binalarla göz göze gelmeden onu anlamak imkansızdır.

Bu yazı 2010 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 41. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir