Yazı: Dr. Hidayet NUHOĞLU (IRCICA) – Orhan M. ÇOLAK (IRCICA)
Hem sanat hem de doküman olarak bir yandan profesyonel, öbür yandan amatör seviyede, cidden hemen ilk günden beri fotoğrafçılık Osmanlı dünyasında oldukça geniş bir tatbikat sahası ve Saray gibi bir hâmi bulmuştur. Özellikle Sultan İkinci Abdülhamid devrinde tesbit ve tanıma vasıtası olmanın yanında aynı zamanda bir tanıtma aracı olarak da kullanılan fotoğrafçılık, yayın konusunda da alâkadan nasibini almış, ancak teknik araştırma ve sanayi alanının konusu olamamıştır. Bunun istisnası, bir matbaacı, Ahmet İhsan (Tokgöz) ile bir fotoğrafçı, Theodor Vafiadis işbirliği içinde 1894’te gerçekleştirilen asit indirme usulü ile yapılan fotoğraf klişesi tekniği olup uzun yıllar ülkede tatbik edilmiştir.
Fotoğrafçılık başından beri Osmanlı Sarayı’nın yakın alâka duyduğu bir konu olmuştur. Bazı fotoğraf tarihçileri fotoğrafın Türkiye’ye girişini Paris’te tahsilde bulunan dört gencin, fotoğraflarını, kendilerini tahsil için Avrupa’ya göndermiş bulunan Serasker Hüsrev Mehmed Paşa’ya göndermeleri ve Paşanın da bu fotoğrafı Sultan’a göstermesi ile başlatırlar.21 Saray’ın eskiden beri resme olan alâkası malumdur. Sultan İkinci Mahmud’un, üzerinde kendi portresi bulunan madalyaları hediye olarak verdiği ve yaptırdığı bir portresini Selimiye Kışlası’nda halka teşhir ettirdiği ayrıca bazı dairelere resmini astırdığı kayda geçmiş bir vak’adır. Vak‘anüvis Ahmed Lütfi Efendi, Tarih-i Lütfi’nin 1252 yılı vukuatı sırasında bu meseleden uzunca bir şekilde bahseder.
1863’te Sultan Abdülaziz kendi fotoğraf portresini, Prusya İmparatoriçesi Agusta’ya göndermiştir. Daha sonra Sultan İkinci Abdülhamid, başta Amerikan Kongre Kütüphanesi (1881) ve İngiltere’de Britanya Müzesi Kütüphanesi (1894) olmak üzere, Osmanlı ülkesini tanıtıcı albümleri bazı ülkelere gönderdiği gibi, bir kısım şahıslara da hediye olarak vermiştir.
Daha sonraları fotoğrafın iyice yaygınlaşmasını takiben, teb’anın da bu sanatla iştigali ile fotoğrafçıların en iyilerine “ressâm-ı şehriyârî”, “fotoğrafî-i hazret-i şehriyarî”, “ser-fotoğrafî-yi hazret-i şehriyârî” gibi ünvanların verilmesi, Murad Efendi ile başladığını bildiğimiz şehzadelerin fotoğrafçılık dersi alması gibi noktalar Saray’ın bu meseleye verdiği önemin işaretleridir.
Yukarıda da işaret edildiği gibi, Osmanlı topraklarının dinler ve medeniyetler tarihi içindeki ehemmiyeti ve bilhassa İstanbul, birçok yönden pek çok Avrupalı fotoğrafçı için cazibe noktası teşkil etmiş ve bunların çoğu İstanbul’dan geçmeyi itiyad haline getirmişlerdi. Bunlardan bir kısmının eserleri günümüze kadar ulaşmış bulunmaktadır Bunlardan Kırım harbi sırasında gelen ve 1881’de ölümüne kadar İstanbul’da kalan James Robertson oldukça şöhretlilerden biridir. İrlandalı arkeolog John Shaw Smith’in üç İstanbul fotoğrafından ikisi 1852 tarihlidir. Bu ilk grup seyyah fotoğrafçılardan Fransız mimar Alfred Normand 1852 Ocağı’nda İstanbul’da bulunmuş ve 16×21 boyutunda İstanbul fotoğrafları çekmişti; hemen arkasından bir başka Fransız, Ernest de Caranza da muhtelif İstanbul manzaralarından müteşekkil 55 fotoğraflık bir albümü Sultan Abdülmecid’e takdim etmiş ve “Fotoğrafî-i hazret-i şehriyârî” ünvanı kendisine tevcih edilmiştir. Caranza, çektiği İstanbul fotoğraflarını Brüksel (1856) ve Paris (1857)’de sergilemiştir.
Böylece Saray’a albüm takdim eden yabancı fotoğrafçılar arasında Jules Sandoz ve G.Berggren bilhassa dikkat çekmektedirler. Saray’ın çeşitli şekillerde tezahür eden yakın ve destekleyici alâkası; bu tekniğin bazı resmî müesseselerde kullanılmasında rol oynamış, bir başka ifade ile piyasadaki ticarî fotoğrafhanelere paralel olarak resmî müessese fotoğrafhanelerinin kurulmasını sağlamıştır. Harbiye ve Bahriye Nezaretleri ile Ordu Kumandanlıkları, Mühendishane-i Berri-i Hümâyûn, Dârülaceze, Hamidiye Etfal Hastanesi ve Yıldız Çini Fabrikası bünyelerinde fotoğrafhane kurulan bu kurumların başında gelmektedir. Bu müesseseler içinde bilhassa askerî olanlar fotoğrafın ülke çapında tanınıp bilinmesinde ve yayılmasında büyük rol oynamıştır.
Fotoğraftan önce, Hendesehanelerde, camera obscura’nun kullanılmakta olduğu bilinmektedir. 1220/1805 tarihli bir belgeye göre bu âletten iki adedi, İngiltere’den 800 kuruşa satın alınmıştır. Mühendishane mezun ve mensupları için camera obscura’dan Daguerrotype’a geçmek herhalde pek zor olmamıştır. Avrupa’daki teknik gelişmeleri imkânları içinde takip edip bunların transferinde öncü rol oynayan Mühendishanenin bu konuda ihmal içinde kaldığı herhalde söylenemez. Nitekim Osmanlı fotoğrafçılık tarihinin öncüleri ve başarılı isimleri arasında mühendishane mezunları hemen göze çarpmaktadır.
Mühendishanelilerin yanında Harbiye menşe’li asker fotoğrafçıları da zikretmek gerekmektedir. Bunların alâka ve gayretleri ve Sultan İkinci Abdülhamid’in bu meseleye verdiği ehemmiyetle, askerî teşkilat içinde ve mühendisler eliyle de yurdun her köşesinde şahıslar, binalar, genel manzara ve imar faaliyetlerinin durumlarının ve gelişmelerinin tesbit ve raporu için fotoğraf kullanılmıştır. Hicaz Demiryolu inşası gibi bir faaliyeti, hemen hemen 15-20 kilometresi “bir merhale, bir kare fotoğraf” olarak safha safha elimize ulaşan fotoğraflardan takip etmek mümkün olmaktadır. Devlet adamlarından bazılarını da aynı şekilde fotoğraflar vasıtası ile seneler-rütbeler sürecinde takibedebilmek mümkün olmaktadır.
Günlük olayları fotoğrafla tesbit etmek işi, Sultan İkinci Abdülhamid’in bilhassa ehemmiyet verdiği bir konu olmuştur. 1856 Kırım harbi, yukarıda zikredildiği üzere “fotoğraflanan” ilk harb özelliğini taşımaktadır, fakat işaret edilmelidir ki bu harpteki fotoğraf, özel teşebbüsün, basının, ticarî gâyeli faaliyetidir. Öte yandan 1897 Türk-Yunan harbinin her harekâtı, her faaliyeti, irade-i seniyye ile vazifelendirilen, yani devletin vazife verdiği fotoğrafçılar eliyle “tesbit” edilmiştir.
Askerler, bilhassa haritacılar Osmanlı fotoğrafçılığında, yayından sanata, haklı olarak özel bir yere sahip olmuşlardır. Fotoğrafçılık konusunda Osmanlı Türkçesinde ilk telif eseri meydana getiren Yüzbaşı Hüsnü Bey (1844-1896), Servili Ahmet Emin Bey (1845-1892) ve Üsküdarlı Ali Rıza Paşa (?-1907) bildiğimiz ilk asker fotoğrafçılardır. Bunlardan Üsküdarlı Ali Rıza Paşa, Harbiye Nezareti Fotoğraf Dairesi ve Yıldız Sarayı’nda kurulan fotoğrafhanenin de reisliğini yapmıştır.
Bu yazı 2007 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 6. sayısından alınmıştır.