Her gölge yeryüzünde bir ışığa mezardır.
Bilsem ki sönmez ateş hangi dünyada vardır?
Faruk Nafiz Çamlıbel
Kelimelerden Bir Evren / Şehrin curcunası, hayatın hay-huyu, bitmeyen işler, çözülemeyen trafik problemi, her yeni gün yeni denklemler, yorgunluklar.. yorgunluklar. Halbuki hayalini kurduğumuz hayat asude bir yeşilliğin içinde dingin sabahlar değil miydi. Bu kakafoniden ne zaman kurtulabileceğiz ve kendimizle nerede nasıl karşılaşacağız. ‘Gürültü ve patırtının ortasında sükunetle nasıl dolaşacağız?’ Bu hız ve haz çağında insan olduğumuzu, sonsuzlukla ilgili beklentilere sahip bulunduğumuzu farketmeye vakit bulabilecek miyiz? Karınlarımız bi’ şekilde doyuyor, ruhlarımızın açlığını neyle gidereceğiz. Masmavi sonsuz gökyüzünün altında daralan içimizi hangi evrenin hangi seması ferahlatacak. Dönüp kendimizi bulana, kendimiz olana kadar daha kaç ayrı kişilikten geçeceğiz. Biz olan nerede? Her insanı ‘insan’ yapan, evrene ve varlığa yapışık kılan erdemi nereden nasıl keşfedeceğiz?
Kendimizi bulmak için dağlara çıkmamız gerekiyorsa dağlar bizi bekliyor. Denizlerin altında bulacaksak kendimizi okyanuslar ‘derin’ sükunetiyle kapılarını açmış duruyor. Van gölünün kenarında bir ovada bir çiçeğe konmuş (en az çiçek kadar güzel) bir kelebeğin kanadında ise yaşamış olmanın sırrı, o kelebek orada bizi bekliyor. Yeryüzü bir tablo içinde bizim olduğumuz. Bakıp bakıp duralım diye karşımızda duruyor. İyi seyirler.
Gezgin Temmuz sayısında Endonozya’nın Wakatobi adası sahillerinde büyülü bir dünyanın kapılarını aralıyor. Bize, bu gizemli dünyanın rehberliğini yapan (dalgıçlık ve fotoğrafçılık gibi iki zor yeteneğe bir arada sahip olan) Tacettin Sağlar, gelecek sayılarda da yeni okyanusları yeni suları anlatmaya devam edecek.
Seyahatimizin ikinci durağı yine kapıları ile ünlü bir şehir olan Tunus. Akdeniz insanının sıcaklığı, ortak geçmişimizin verdiği yakınlık hissi, mavi ve beyaz renklerin hakim olduğu sokakları ile Tunus kesinlikle görülmeğe değer ve sizin ilginizi hak ediyor. Eğer daha önce yolunuz Tunus’a uğramamışsa daha fazla vakit kaybetmeyin derim. Arkadaşımız Ozan Batarçıkar’ın enfes yazısı size Tunus sokaklarında eşlik edecek.
Gölü, kedisi, kalesi, Akdamar’ı ile ülkemizin büyüleyici güzelliğe sahip köşelerinden Van seyahatimizin yeni durağı. Van misafirlerine anlatacağı uzun geçmişini paylaşmaya her dem hazır. Dünyada bir tek Van Gölü’nde yaşayan inci kefali’ni tadmanız için dahi uğrasanız değer. Bizden söylemesi. Nurya Çakır’ın Van’ın tarihi hakkında anlattığı detaylı bilgilerle birlikte Van size sırlarını daha da açacak. Yolunuz şimdiden açık olsun.
İstanbul’dan sadece yarım saat uzaklaşarak bir başka şehre, hatta ülkeye, hatta zamanı aşan bir yere gitmek ister misiniz? Cevabınız ‘evet’se sizi yormayacak bir yer tavsiye edelim: Büyükada. Tarih alanındaki araştırmaları ile geleceğin büyük tarihçisi olacağına inandığımız Önder Kaya’nın kaleminden bir Büyükada seyahati size iyi gelecektir. Dergiyi okuduktan sonra bir hafta sonu kaçamağı yapmamak için hiç bir bahaneniz kalmayacak.
Kelimenin tam anlamıyla ‘gezgin’ olan yazarımız Müge Aral bu sayıda Slovakya’yı anlattı. Onun rehberliğinde bir ülke gezebilmek büyük bir iltifat gerçekten. Slovakya’yı daha gitmeden seveceğinizden eminim.
Gezgin, kelimelerden bir evren kuruyor. İçinde şefkatin, seyahatin, ferahlığın, gökyüzünün, mavinin, yeşilin, okyanusların, dağların, uzak ama gidilebilen ufukların olduğu bir evren. Evrenimize yolculuğa var mısınız?
Gezgin Önsözler : 18. Sayı / Kelimelerden Bir Evren – Bu yazı 2008 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 18. sayısından alınmıştır.