Yazı: Halit Ömer Camcı – Fotoğraf: Tuğba Akyıldız
Bazen çokça söylemek istediğiniz sözün en değerli yerinde söyleyeceklerinizi unutursunuz. Heyecanla kelimeleri dizdiğiniz yerler kaybolur gider. Uzun bir boşluk. Düşünürsünüz. Bir geçiş cümlesi ile unuttuklarınızı hatırlamak, hiç mahcup olmadan heyecanlı konuşmanıza devam etmek istersiniz. Yok, aklınıza gelmez. Toparlayayım derken başka bir konuyu anlatacakmışsınız gibi bir mevzuya geçiş yaparsınız. Yok, o da olmaz. O zaman samimi bir itiraf vaktidir. Zihnim durdu, dağınık, yaşlı beynim söyleyeceklerimi bana unutturdu…
Dünya şu anda, tam da bu noktada. Zihni durdu. Akıp giden düz, temiz, güzel hayat birbirine karıştı. Yeşil, mavi, beyaz, sarı gibi pozitif renkleri kırmızı ve kara renkler bastırdı. Birden tüm ‘birdenler’ dünyanın üzerine üşüştü..
Bunun için etoburdur petrol / Cemal Sureya
Hep söylenir ama ben de söyleyeyim, farkındasınız ki dünyada problem olan coğrafyalar hep aynı. Sözüm ona demokrasi getirme adı ile bu coğrafyalar malum ülkelerin deney tahtasına döndü. Bilgisayar oyununda nasıl keyifle ‘düşman’ öldürüyorlarsa, şehvetle başarmanın peşine düşüyor ve savaşların sonundaki ‘kapital’i kazanç sayıyorlarsa, hayata da öyle bakıyorlar. Umut vermez çocuklar gibi ‘adam olmayacak çocuk’ olarak dünyayı yönetmenin iplerini ellerinde tutuyorlar. Ülkeleri karıştırmak, bölmek, parçalamak, küçük menfaatleri için büyük insanlık kıyımları yapmak onlar için adiyattan.
Dünya haritasını mesleği insan öldürmek olanlar çiziyor. Ülkeler arasına kandan, nefretten kırmızı çizgiler çekiyorlar. İnce, kırmızı, kandan çizgiler.
Biz, geri kalan milyarlarca insan, izliyor, üzülüyor, içine düşüyor, ağlıyor, bekliyor ve ölüyoruz. Büyük ülkelerin, kahraman devletlerin ! ‘insaflı’ ‘adaletlerini’ bekliyoruz. Söylenecek her lafa inanmaya hazırız. Pespaye mutluluklarımız bize yetiyor.
Bütün uyanma gayretleri, temennileri, dualarından sonra, Mevlana’nın dediği gibi deyip susuyorum: Nerede görülmüşuyuyanın uyuyana uyan dediği..
Gezgin Önsözler : 79.Sayı – Bu yazı 2013 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 79. sayısından alınmıştır.