Cuma , 11 Ekim 2024

Kahve Bahane: Hem Ne Derya İmiş Şu Bizim Kahve Bahsi

Yazı ve Fotoğraflar: Yusuf Çağlar

Eskilerin dediği gibi başlarsak söze: Kahve Bahane. Telaşlı bir İstanbul akşamında, Beşir Ayvazoğlu Bey’le Kadıköy /Antikhane’ye uğradık.

Dükkân sahibi Çetin Tükek Bey, pek nazik, pek halden bilir bir âdemoğlu. Meğer yıllardır kafaya takdığı şu ‘kahve dükkânı projesi’ için pek kıymetli malzemeleri, el işi göz nuru kap kacağı, içinde gizli bölmelerle gümüşlenmiş fincanları, hatırı sayılır çoklukta kıymetleri bir ömür ister belge ve kitabı bir araya getirmiş.

Kadıköy sahaflarını dolaşmaya çıktığım günlerde uğruyorum Antikhane’ye… Bu işin bu kadar yol aldığından bihaber olduğumun farkına o gün vardım. Anlayacağınız, acı kahvelerle başlayan bu randevu pek kıymetli bir ‘kahve medeniyeti’ muhabbetine kadar keyfe keder bir hâl aldı.

Çetin Bey, bu antika işlerinden sıyrılmanın bir çaresini bulup şöyle büyükçe bir kahve dükkânı açmak istiyor. Aslında her şey hazır. Kahvelerin çeşitlerini ve hemen yanı başında müşterilere verilecek lezzetli lokum nevinden teferruatları bile büyükçe bir deftere kaydetmiş. Hani bir kahve bahanesiyle dükkâna gelecek müşteri, kahvesini yudumlayıp çıktığında bu işin kültürünü, medeniyet tarafını ve hakkikatiyle bilgisini de sahiplenecek. Bir nevi kahve müze burası… Çeşidi pek çok olan, köz ateşinde pişirilmiş kahvelerden yüzyıllık fincanlarda huzurla yudumlayıp, dostlukla söyleşip çıkıyor müşteri.

Kahve deyip geçemiyorsunuz orada. Zencefilli, kakuleli, menengiçli daha ne bileyim eskilerin damak zevkini sıralayan pek çok çeşitte kahve geliyor önünüze.

Dedim ya kahve bahane, Beşir Bey bir kahve kitabının arkeolojik kazısını yaparken Sivaslı hemşehrisi Çetin Bey’in koleksiyonundan haberdar olmuş. Zaten bir vesileyle daha önce de görüştüklerini hatırlamaları uzun sürmedi. Memleketten yeni dönen ev sahibimiz, misafirine eşten dosttan selam getirmiş. Anlayacağınız, oturdukları koltuğun kilim desenli kılıfları sıcaklamadan dalıp gittiler pek çok hayale…

Konuşmalar derlenip toplansa, kahve literatürü taramaktan farksız olacak, ara başlıklarla şekillenip uzayan bir makaleye dönüşecekti. Neler konuşulmadı ki… Pek çok kitabın adı, araştırmacı yazar nevinden bazı zevatın makaleleri, yenilerde basılmış eserlerin kritikleri yapılıp, kartpostallara, gravürlere bakıldı.

Hoca Ali Rıza’nın kahve çizimleri Malik Aksel’in elde bulunan orjinalleri, Reşat Ekrem Koçu’nun Yeniçeri kahvehaneleri ve nihayet kahveye dair bir çırpıda konuşulamayacak kadar pekçok mevzu gelip geçti sıradan. Antikhane’nin üst katında birkaç saatlik bu muhabbetli kahve söyleşisinden geride kalan üç beş kareyi sizinle paylaşmak için yazdım bunca satırı. Öyle ya, kahve bahane. Antikhane’de objektifimize takılan fotoğraflar da…

Hamiş: Antikhane’den ayrılırken Çetin Bey’e (kendi kütüphanemden gece yaptığım arama sonunda hazırlıklı geldiğim için) bir kahveci kartpostalı hediye ettim. Beşir Bey’in aklını başından alacak 16 sahifelik bir risaleyi de önlerine koyuverdim. Muhtevasından çok ismi dikkat çekiyor, keyif veriyor bu risalenin: Kahve Telvesiyle Keşfi İstikbal.

Kahve Bahane: Hem Ne Derya İmiş Şu Bizim Kahve Bahsi

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir