Yazar : Dr. Şafak Çalışkan
Yirmi birinci yüzyılın başlarında insanlığın ve dünyamızın geldiği nokta hiç de umut verici gözükmüyor. Sürekli artış gösteren dünya nüfusu, gelişen teknoloji ve atıkları, enerji savaşları ve nükleer tehlikeler soluduğumuz havanın kirlenmesine, su kaynaklarının azalmasına ve önümüzdeki 50-100 yıl içerisinde ortaya çıkacak gıda yetersizlikleri yanında dünyamızın da yaşayacağı iklim değişikliklerine neden olacak en büyük tehlike olan Küresel Isınmaya yol açıyor.
Tarihi boyunca birçok kez ısınıp soğuyan 4.65 milyar yaşındaki yerküremizde son yıllarda oluşan değişimler kesin bir şekilde herkesi şaşkınlığa düşürecek kadar ani yaşanmaktadır. Endüstri devrimi başladığından bu yana petrol, kömür, doğal gaz gibi fosil yakıtların giderek artan bir hızla kullanımı atmosfere aşırı miktarda karbondioksit ve sera gazlarının yayılmasını sağlamış durumdadır. Bilimsel çevrelerde kesin bir görüş haline gelen KÜRESEL ISINMA gerçeği karşısında mevcut fosil yakıtlara alternatif biyoyakıtların bir an önce kullanımının artması ve toplumun bu yönde bilinçlenmesi, 2100 yılından sonra ülkemizin de içinde bulunduğu dünyanın yarısına yakın bir bölümünde görülmemiş kuraklıklara neden olacak bu felaketi önlemede önemli bir rol oynuyor. Kanola gibi yağlı tohumların yanında hayvansal ve kullanılmış atık yağlardan da üretilen biyodizel, biyolojik olarak ayrışabilen, atmosferde karbondioksit birikimi ve bunun sonucu sera etkisine neden olmayan yenilenebilir kaynaklı bir biyoyakıttır. Kanola bitkisi biyodizel üretiminde elde edilen metil esteri kalitesi bakımından en yüksek performanslı biyodizel üretimine olanak sağlamaktadır.
Sarı çiçekleriyle baharı ilk karşılayan KOLZA (Brassica ve ilgili türler, Brassicaceae) veya son yıllarda yağ kalitesi yönünden geliştirilmiş ismi ile Kanola, insan beslenmesinde temel gıda maddesi ve yakıt olarak kullanılması nedeniyle stratejik ürünler olarak değerlendirilen yağlı tohumlu bitkiler grubundandır.
Kolzanın doğal yollarla ıslah edilerek yağında ve küspesinde insan ve hayvan sağlığı için zararlı olan erüsik asit ve glikosinolat maddelerinin yok edildiği türevi olan Kanola, dünyada soyadan sonra en fazla üretimi yapılan ikinci yağlı tohumlu bitkidir. Dünya ticareti, kanolanın Brassica napus L. ve Brassica rapa L. olarak adlandırılan iki türü ile gerçekleştirilmektedir. Her iki türün de vernelizasyon (soğuklanma) ihtiyacına göre farklılık gösteren yazlık ve kışlık yetiştirilen formları bulunur. Bu türlerin tohumları genel olarak % 40 ve üzeri yağ içerirken yağı alındıktan sonra kalan küspesi de % 35-40 protein içeren değerli bir hayvan yemidir.
MÖ 5000’li yıllardaki önemini gösteren arkeolojik kanıtların yanında, yetiştiriciliği yaklaşık olarak MÖ 1500’lü yıllara uzandığı yazılı kayıtlarla belgelenen Brassica türü bitkiler, insanlık tarihindeki en eski bitkilerdendir.
Brassica rapa en geniş yayılma alanlarına sahip olmuş ve en az 2000 yıl önce Kuzey Avrupa’dan Himalaya bölgesindeki biyolojik çeşitliliği içinde barındıran Çin ve Kore’ye yayılmıştır. Brassica napus’un ise saf ırklar olarak yetişen atalarının yabani formlarından Akdeniz alanlarında gelişerek yaygınlaştığına inanılıyor. Yağlı tohumlu bitki olarak B. napus’un yetiştiriciliği, muhtemelen Avrupa’da yağının eski tip lambalarda kullanıldığı orta çağlarda başlamış olup yaygın olarak kullanımı gemilerde mükemmel bir yağlama malzemesi olarak kullanımının keşfedildiği II.Dünya Savaşından sonra artmıştır. Düşük miktarda toksik etkili erusik asit ve glukosinolat içeren Kolza bitkisini tanımlayan Kanola ismi, 1979 yılında Kanada’lı bitki ıslahçıları tarafından verilmiştir.
Çok düşük seviyedeki doymuş yağ (yaklaşık % 7), orta seviyedeki çoklu doymamış yağ (yaklaşık % 32) ve yüksek seviyedeki tekli doymamış yağ (yaklaşık % 61) içeriği ile bitkisel sıvı yağların içinde en iyi yağ asidi profiline sahip tek yağ, Kanola yağıdır. Kanada ve Birleşik Devletlerde hekimler ve diyetisyenler Kanolanın en iyi yağ asidi oranına sahip bitkisel yağ olduğunu belirtecek şekilde etiketlenmesini öngörmüşlerdir.
Kanola yağı bugün piyasadaki bütün diğer yağlarla karşılaştırıldığında doymuş yağ asitlerini en düşük seviyede içerir ve tekli doymamış yağ asitlerinden oleik asit seviyesi bakımından (% 61) zeytinyağından sonra ikinci sırada gelir. Oleik asidin serum kolesterol ve LDL kolesterol seviyesini düşürdüğü ve HDL kolesterol seviyesini etkilemediği belirlenmiştir. Vitamin E içeriği bakımından zengin olan Kanola yağı, koroner kalp hastalıkları riskini azaltan önemli bir antioksidan etkiye sahiptir. Yüksek kaynama noktasına (238 0C) sahip olması nedeniyle de iyi bir kızartma yağıdır.
İlkbaharda ilk çiçek açan kültür bitkisi olan Kanolanın bu özelliği arıcılıkta büyük önem taşımaktadır. Çiçeklerin kıt olduğu Şubat ve Mart aylarında arılar için değerli bir arı merası oluşturan kanola, arıcılık için iyi bir nektar ve polen kaynağıdır. Kore’nin Jeju-do bölgesinde ilkbaharın gelişini müjdeleyen bu çiçek adına düzenlenen “Kanola Çiçek Festivali” hemen her yeri kaplayan bu çiçeği görmeye gelenleri bir araya toplarken yaratılan cazibenin boyutlarını da kanıtlıyor gibi.
Ülkemizde ekim alanlarının 2006 itibari ile ciddi olarak arttığı kanola, bölgelere göre değişmekle beraber Mart sonu Nisan ayı boyunca altın sarısı çiçekleriyle tarlalarımızı görsel bir şölene çeviriyor. Ülkemizin hemen her yerinde yetişebilen ve yol boyunca sizi selamlayan bu kanola çiçeklerini her gördüğünüzde yarınlara ilişkin içinizde kök salan enerji üretimi ve sonuçta küresel ısınma ile ilgili kaygıları biraz daha hafifletin ve ortak geleceğimizin bu tarlalarda olduğunu düşünün. Dilerim bu güzel çiçek, çıktığımız bu ortak ve zorlu yolculukta hepimize yapılacak bir şeyler olduğunu hatırlatsın. Yarın çok geç olmadan…
Kanola : Yerkürenin Son Kavalyesi – Bu yazı 2007 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 3. sayısından alınmıştır.