Önce ruhu gitti sokakların
Sonra çiçekleri…
Şimdi kaldık baş başa
Ruhsuz ve çiçeksiz gönüllerle
Yalnızlıklarımızla
İstanbul’da
Yazı : Bekir Cantemir Fotoğraflar : Halit Ömer Camcı
Şehirler, medeniyetle özdeşleştirilen mekânlardır. Bu özdeşlik kelimenin etimolojisinde de bulunmaktadır. Arapçada “medeniyet” kelimesi şehir anlamına gelen “medine”den; İngilizcede medeniyet anlamına gelen “civilization” kelimesi de şehir anlamına gelen “city” kelimesinden türetilmiştir.
Ekonomik ve siyasi organizasyonların kompleksleşmesi ile oluşan şehirler; mûkimleri ile ruh, şekil ve anlam kazanırlar. Her şehrin kimliği; mekânın insanla girdiği ilişki sonrası oluşur. Toprak, insan eliyle imar edilir; sonuçta sokaklar ve mahallelerden oluşan bir şehir ortaya çıkar. Mekân insan eliyle şekillendikçe, şehrin insaniliği daha fazla açığa çıkmış olur.
Şehirlerin insanîleşmesi, insanca yüzler kazanması önce anlam düzeyinde gerçekleşir. İnsan, yaşadığı şehre önce bir ad verir. Bu adlandırma şehirlerden mahallelere ve oradan da sokaklara yayılır. Her adlandırma, kimin zihninden çıkmışsa; o insana dair izler taşır. Her iz, o insanın anlam dünyasından bir parçayı, şehre ve tarihe kazır. Böylece soyut anlam, somut bir gerçekliğe dönüşür.
İstanbul, yüzyıllar boyunca eşsiz doğası ve benzersiz beşeri zenginlikleri ile insanlığa bir yaşam enerjisi sunmuştur. İstanbul’un ruhu, İstanbul’da yaşamakla ve sokaklarında dolaşmakla hissedilir. Çünkü İstanbul, insanın şehirle girdiği ilişki bakımından ufuk açıcı örnekler sunmaktadır.
Numaralı Sokak İsimleri
Modern şehirlerdeki 21. cadde gibi adlandırmalar, bu şehirlerin tarihsizliğinin ve ruhsuzluğunun birer göstergesidir. İstanbul’un ölçüsüz büyümesi, kenar semtlerdeki numaralı sokak isimlerinden kolayca fark edilebilir.
Önceden tarla olan yerlerin; bir kültür birikimi oluşmadan şehirleştiğini, oralara verilen sokak isimlerinden kolayca anlayabilirsiniz. Bu nedenle İstanbul’un Gaziosmanpaşa, Esenler, Bağcılar ve Ümraniye ilçelerinde 1.,2. veya Poligon gibi cadde ve sokak isimleri ile karşılaşmamız, buraların şehirsel/medeni kültür birikiminin olmadığını ortaya koyarlar.
Eski İstanbul Eski İstanbulluların Eseriydi
İstanbul, altın çağlarını yaşarken, şehrin romantik bir havası vardı. Bu dönemde yağmuru bol şehirde, asfalt yollar yoktu ama çok estetik Arnavut kaldırımları vardı. Bu kaldırımları iki taraflı kuşatan cumbalı evleri ile sokaklar, ayrı bir estetik değere haizdi.
Her evin kendine ait bir bahçesi, her bahçenin bir şukufecisi olurdu. Bu şukufeciler ürettikleri yeni çiçek çeşitleri ile gönüllerindeki güzellikleri bahçelerine armağan ederler; bu armağanlar bir araya geldiğinde ise; o romantik İstanbul sokakları oluşurdu.
Bugün İstanbul’un neyi kaybettiğini düşüneceksek, bu şehre yeniden eski tadını vereceksek, öncelikle estetik değerler taşıyan insanları yeniden bu şehrin evlerinde ve sokaklarında mûkim kılmalıyız.
Geçmiş zaman İstanbul’u, çiçek ve ağaçları ile bir bahçeyi andırırdı. Şehrin semt ve muhitleri şukufeleri ve şukufecileri ile anılırdı. Bu ruh, o zamandan bu zamana İstanbul sokaklarında birer ad olarak kalmıştır. Şehir, o eski güzelliklerini kaybetse de, hala tarihi varlığını sokak isimlerinden takip edebildiğimiz bir mekân olarak, geçmiş güzelliklerini bizimle paylaşmaktadır.
İstanbul’un Semt İsimleri
Üsküdar, hala yeşil olsa da Fıstıkağacı’nda fıstık, Çifte Çınar Sokağı’nda çınar kalmadı.
Üsküdar Bağlarbaşı semtine girerken artık bağlar başlamıyor ve çavuş üzümü ile ünlü bu bağlık arazide artık eksoz dumanından bitkiler zor fotosentez yapabiliyor.
Hepimizin bildiği Acıbadem’in, bademleri günümüze ulaşmasa da ruhu hala adında yaşamaktadır.
Fındıklı’da fındık kalmadı, tıpkı Hatuniye Külliyesi gibi can verdi ellerimizde.
Laleli’de ne lale kaldı, ne de çiçek yetişebilecek bir alan. Para hırsının kuşattığı imar hamleleri, laleyi de bir nefesi de çok gördüler İstanbul’a ve İstanbullulara…
Günümüz Beyoğlu’sunda bulunan Kamerhatun Mahallesi’nde ağaç kalmamış olsa da Ağaç Çileği Sokak, adıyla bile bize bir nostalji yaşatmaya yetiyor.
Bugün Asmalı Mescid’in asması da mescidi de tarihe gömülmüş ve hatta sokağı bir batakhane görünümünde olsa da; tabelayı okuduğumuzda asmanın kokusunu hala ruhumuzda hissedebiliyoruz.
Kâtip Mustafa Çelebi’de bulunan Ahududu Sokak da günümüzde eski güzellikleri hatırlatan hoş bir sada olarak kalmış kulaklarımızda.
Sokak Tabelalarına Dikkat
Aşağıda verilen sokak isimlerinin üzerinde düşünmeden bu bölgeleri dolaşırsak, bu adların verildiği dönemi anlayamayız. Bu nedenle siz önce sokak tabelasını okuyun ve kapayın gözlerinizi. Eski İstanbul’un bu eski tatları dolaşsın zihninizde. Belki bir gün, bir Şukufeci olma ruhunu yakalar ve böylece dönersiniz bu şehrin özüne.
Bakırköy-Kartaltepe’de, Limon Çiçeği; Bahçelievler’de, Menekşe;
Beşiktaş-Yıldız’da, Çitlenbik; Ihlamur semti, Kokak’ta, Kırcaçiçeği; Bebek’te, Manolya; Vişnezade’de, Serv-i Revan;
Beykoz-Paşabahçe’de, Beyaz Erguvan;
Beyoğlu-Kalyoncu Kulluğu’nda, Beyaz Yasemin; Kulaksız’da, Dut Dibi; Bülbül’de, Karpuz; Şehit Muhtar’da Leylak Çiçeği; Keçeci Piri’nde, Mine Çiçeği; Asmalı Mescid’de Nergis; Müeyyetzade’de Şebboy; Şehir Muhtar’da Zambak ve Arap Cami’de Zencefil;
Eminönü-Alemdar’da, Salkım Söğüt; Süleymaniye’de, Kirazlı Mescid; Sultanahmet’te, Tomurcuk;
Fatih-İhsaniye’de, Çiçek Bağı; Melek Hatun’da, Dutlu Bakkal; Koca Mustafa Paşa’da, Kokulu Karanfil; Hoca Üveyz’de, Lavanta; Müftü Ali’de, Şebnem; Seyyid Ömer’de, Yoncalı;
Kadıköy-Yenisahra’da, Çiçekli Köşk; Acıbadem’de, Beyaz Karanfil; Acıbadem’de Dağ Çileği; Caferağa’da, Kuzu Kestanesi; Osmanağa’da Misk-i Amber; Göztepe’de Papatyalı; Caferağa’da Sakız Gülü; Osmanağa’da, Mürver Çiçeği; Zühtüpaşa’da, Sarı Lale ve Selvi;
Şişli-Mecidiyeköy’de Karanfil Aralığı; Mecidiyeköy’de, Kırmızı Gül, Kirazlı, Mor Sümbül; Şişli-Teşvikiye’de Şakayık; Şişli-Gürsel’de, İğdeli Bahçe;
Üsküdar-Selami Ali’de Konca Gül;
Çiçek İstanbul – Bu yazı 2007 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 3. sayısından alınmıştır.