Cuma , 19 Nisan 2024

Kaybolan Yıldızlar; Çobanlar

Bundan yirmi yıl öncesine kadar büyük şehirler bu kadar BÜYÜK değildi. Nereden geldi bu kadar insan? Hiç düşündünüz mü? Küçük şehirlerden büyük şehirlere göç oldu demek yeterli değil. Çünkü küçük şehir kalmadı. Her şehrin nüfusu arttıkça arttı. Küçülen, kaybolan, ismi unutulan köyler kasabalar oldu. İnsanlar şehrin ışıltılı cazibesine aldandı. Romanlar, filmler, şarkılar şehrin güzelliklerine övgüler dizdi. Toprakla, hayvanla kim uğraşacak? Kim sabırla kışta gayret edecek, baharı bekleyecek, çamura bulanacak? ‘Büyük şehirde’ hayat, daha aydınlık, daha kolay, daha lüks. Oku adam ol, köylü kalma nasihatleri ile nesiller köyden, topraktan, taşradan uzaklaştı. İşin vahim tarafı; okuyup adam olmayan çok oldu. Okumak, diploma sahibi olmak ‘adam olmak’ için yeter sebep olma hakkını kaybetti.

Yazı: Halit Ömer Camcı – Fotoğraflar: Oktay Subaşı

gezgindergi-turkiye-kaybolan-yildizlar-cobanlar-2

Terk ettiğimiz, burun kıvırdığımız, yüzüne bakmadığımız köyler, kasabalar, taşramız bize hep uzak, unutulmuş bir geçmiş gibi kaldı. Çocuklarımız meyve ve sebzelerin ağaçta mı, toprakta mı yetiştiğini bilemeden büyür oldular. Süt ve ayran ve yoğurt ve tere yağ. Bunlar nasıl yapılır, arı çiçeklerden nasıl bal toplar, domates ağaçta, dut çalılıkta mı yetişir? Evlatlarımız tüm bunlardan habersiz büyümenin çaresizliği içinde kaldı. Yemyeşil avlularda, harman kıyılarında yem yiyerek büyüyen tavuklardan, gün ışığı görmemiş yaratıklara geçiş sürecindeyiz.

Az az köylerimizde kalan ve bir gün onları da tarihin kıyılarında unutacağımız çobanlarımızla, yol kenarlarında, dere ve tepelerde karşılaşır durumdayız. Sabahın erken saati, ağıllardan dağlara, ovalara engelini aşmış sular gibi koşuşan koyunlar, koçlar, keçiler, tekeler binlerce yıllık insanlık tarihi görüntüleri içinde vazgeçilmez bir manzaradır. Geçmiş yüzyılların gravürcülerinin resmettiği, seyyahların anlattığı, hayatın tamamlayanı ‘sürü’ler, ‘davar’lar. Evlerin, çiftliklerin, yaşamış olmanın bereketi. Bütün gün sabırla yüzlerce hayvanın peşinde koşturup, onların can güvenliklerini koruyan kollayan çobanlar.

Biz omuzlarında keçeden yapılma kıyafetlerini görürüz. Onları öyle resmederiz. Halbuki onlar; bir eşek ya da katır sırtında, çoğu zaman yayan olarak dağlar tepeler aşarak, yol arkadaşları kangal köpekleri ile birlikte bir ‘sürü’nün sorumluluğunu taşırlar sırtlarında. Yani yüzlerce ‘can’ın mesuliyetini. Bu yüzden çobanlık, tarih boyunca Peygamber Mesleği olarak tanımlanmıştır. Köy yerinde çobanlık yapmayan henüz olgunlaşmamış sayılmış, çoban olmayana kız verilmemiş, biraz da kem gözle bakılmıştır. Hayvan dahi olsa bir can’ın sorumluluğunu üzerine almayan nasıl olur ailesinin, eşinin, çocuklarının sorumluluğunu taşıyabilir? Sözün kısası,çobanlık yapmamış birine ne aile, ne köy, ne şehir ne de ülke emanet edilebilir!

gezgindergi-turkiye-kaybolan-yildizlar-cobanlar-3

Bu gün, gün batımlarında tozu dumana katıp evine dönen koyunların arasında, bir sahada maç yönetir gibi bir oraya bir buraya koşarak sürüyü bir arada tutmaya gayret eden çobanlar, hayat hakkında çok manidar bir tecrübe olarak, orada uzak köyler, yakın yaylalarda bir selamınızla hayat hikayelerini sizinle paylaşabilecek samimiyette bekliyorlar. Onları bulun, selamlayın.

Kaybolan Yıldızlar; Çobanlar – Bu yazı 2014 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 91. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir