Salı , 23 Nisan 2024

Kerala

Hindistan’a yolculuk yapan birçok gezgine kıyasla, benim Hindistan yolculuğum tersten başladı: Güney’den…                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         Yazı ve Fotoğraflar: Sevde Sevan Usak

Adettendir önce Altın Üçgen gezilir. Eğer bölge sevilir, koşullar rahatsız etmezse, bir miktar daha merakınız uyanmışsa Hindistan’ın başka bir bölgesine gidilir. Bu arada gez gez bitmez Hindistan. Her eyalet başka bir kapı açar. Rehberimiz Sinan’ın değişiyle, kendi başına bir kıtadır Hindistan.

Kıyısında köşesinden bir miktar su-nehir, göl, deniz, okyanus- olan yerler beni daha çok çektiğinden olsa gerek sürekli gözüm, Kerala Bölgesi’nde kanallarda gezen, houseboat’lara takılıyordu. Tabii ki fotoğraflarına… Nerenin fotoğraflarına sürekli baksam, kendimi bir yıl içinde o mekanda buluyorum. Yine öyle oldu. Arada gideceğim başka rotalar olmasına rağmen, sürekli bakmak dua hükmüne geçmiş olmalı ki, hiç beklemediğim bir programda Sinan ve Pırıl ile birlikte ve sevdiğimiz birkaç arkadaşla Kerala sahillerinde buldum kendimi.

Türkiye’de kar yağarken, öyle bir sıcak beklemiyor tabii insan. Her ne kadar gideceğiniz yerin sıcaklığını derece olarak biliyor olsanız da, karlı tepelerden sıcak kumlara… bir gün arayla tuhaf geliyor insana.

Ben biletimi mille aldığım için Thy uçuşu ile önce Mumbai, ardından bir iç uçuş Trivandurum yaptım. Ancak farklı havayollarıyla farklı aktarmalar yapan arkadaşlar da oldu. Trivandurum Güney Hindistan’ın en uç noktası ve Kerala eyaletinin başkenti. Aralık ve mart dönemi dışında hep yağmurlu olan bölgeye biz, Şubat ayında gittik. Havaalanından Kovalam sahilindeki plajımıza geçtik.

Havaalanından 15 km. kadar sonra Kovalam sahiline ulaştık. Fazlaca vakit kaybetmeden biraz dinlenip, günbatımı fotoğrafı çekmek için soluğu sahilde aldık. Etkileyici bir sahil olduğunu söylemeliyim. Kovalam minik bir balıkçı köyünden popüler bir sahil kasabasına dönüşmüş. Alçak dalgaları, sakin ve huzurlu ortamı sebebiyle turistler tarafından seviliyor. Sahilde üç plaj var. En güneydeki Deniz Feneri Plajı ki, biz orada kaldık ve daha çok orayı fotoğrafladık. Ardından Hawa Sahili ve Samudra Sahili geliyor. Gün içerisinde yürüme mesafesinde rahatlıkla gezebilirsiniz plajları. Plajlardan birinde meşhur bir cami olduğunu duyup, onu bulmak için yola döküldüğümüzde-iki kişiydik-kendimizi tanımadık, duymadık, bilmedik, bir Müslüman köyünde bulduk. Küçücük köyde muhteşem 3 cami vardı. Hayran kaldık kendilerine ancak bayanlar içeri giremediği için, benim camide namaz kılmam mümkün olmadı. “Bu bizim geleneğimiz, bize saygı göster,” diyen Hintli Müslüman kardeşlerimize saygı gösterip, içeri girmek için ısrar etmedim. Ama bolca fotoğraf çektim, sağolsun onlar da bana saygı gösterdiler.

Tekrar sahillere geri dönersek şunu da söylemeliyim ki, Hintililerin denizi bizim gibi kullanmadıkları kesin. Sahilde yüzen ve güneşlenenlerin neredeyse tamamı turistti… Yerli halk genelde yerel kıyafetleriyle, dizlerine kadar suya giriyorlar. Birbirlerini ıslatarak çocuklarıyla oynayan aileler gördüysem de, yüzenlere hiç rastlamadım. Bir kısmı da dalganın kumsala vurduğu noktada uzanıp yatarak eğleniyor. Bir hayli de mutlu gözüküyorlar…

İki arkadaş sıcağa rağmen, dolaştık durduk. Yerel halkın iki beyaz görüp, şaşkınlıklarını gizleyememeleri ve sürekli cep telefonları ile bizi fotoğraflamaya çalışmaları da, yüzümüzü gülümseten başka bir nokta oldu.

Zannediyorum 6-7 saat kadar festival alanında dolaştık. Ve en son noktada kutlama yapılan, göz alabildiğine insan olan devasa meydan da fotoğraf çektik. Ayrıca bir Hint kanalından gelen röportaj teklifini de değerlendirdik. Ben pek konuşmasam da yol arkadaşım, tüm sorulara cevap verdi. Aynı yolu tekrar geri döndüğümüzde, artık yemekler kutsanıyordu. Üzerlerine kutsal su atılan yemekler yoldaki insanlara dağıtılırken, bizde nasibimize düşeni alıp, tatlarına bakıverdik.

Yol boyunca çok farklı yüzlerle karşılaşıp, ancak bir kısmını fotoğraflayabildik. Her zamanki gibi en güzeli çocuklardı. Festivale özel makyaj ve kıyafetlerle her daim gülümseyerek dolaşıyorlardı. Onların da ancak birkaçını fotoğraflayabildik.

Yoğun, koşturmacalı, neredeyse 16 saat yürüdüğümüz bir günün ardından, birkaç saat uyumak için otelimize çekildik.

Ertesi gün fotoğraflarından hayran kaldığım kanallara ve bizi bekleyen bot otelimize ulaşmak için, Allepey’e doğru yola çıktık. Okyanusun kıyılara girerek oluşturduğu kanallarda yolculuk, muhteşem bir görsellik sunuyor insana. Kanallarda yol alırken kimi zaman çevreniz ormanla kaplı, kimi zaman suyun yüzünde sarmaşık havasında bitkiler de bulunuyor. Şaşkın şaşkın yol alırken, etrafta gördüğünüz bot oteller size nerede yolculuk ettiğinizi tekrar hatırlatıyor. Şu an tam karşınızda gördüğünüz botların benzerindesiniz. Gövdeleri Hindistan cevizi ağacından yapılan, üst yapılarıysa Hindistan cevizi lifleri, ipleri ve yapraklarından inşa edilen botlarda…

Bu teknelerin gövdesi uzun süre kullanılabiliyormuş ancak aynı şeyi çatıları için söylemek mümkün değil. Muson yağmurlarına 2 yıl dayanabilen çatılar, 2 yıl içinde yenileniyormuş. Yani en azından bizim kulağımıza çalınan bilgiler bu yönde.

Teknelerin içindeki konfora gelince, diyebilirim ki 4 yıldızlı otel ayarında. Bizim kaldığımız bot otel tek katlıydı ve 4 kamarası vardı. İki kişilik odamızda banyomuz, klimamız, gayet şık ve rahat yataklarımız vardı.

Yemek yediğimiz alan tüm yolcuların rahatlıkla oturabileceği geniş bir salondu; teknenin güvertesi… Aynı yerde Tv’de mevcuttu rahat rahat müzik de dinleyebiliyordunuz. Biz film seyretmeye niyetlenip, sonradan vazgeçip sohbet etmeyi tercih ettik. O ortamda duyulan tek ses bizimkiydi. Huzur ve sükunetin zaman zaman kuş sesleriyle de bölündüğü oluyordu tabii. Bu teknelerin tek kabinlik (iki kişilik) olan küçük boyundan 4-5 kabinlik (8- 10 kişilik) olanlarına; hatta ve hatta çift katlı ve balkonlu olanlarına kadar farklı farklı birçok seçenekleri mevcut. Dediğim gibi biz 4-5 kabinlik olanlarda kaldık. Ve yine dediğim gibi pek memnun kaldık. Sabah 10-11 gibi başlayan yolculuğumuz, akşam gün batımına kadar devam etti. Gün batımını tekne uygun bir yere bağlandıktan sonra, tekne içerisinde seyrettik.

Yol boyunca geleneksel yöntemle balık tutan pek çok balıkçı, ve istiridye avcısı ile karşılaştık. Gün batımından sonra da, teknenin güvertesinde o dinginlik içinde bir nebze de olsa ruhumuzu dinlendirdik. Ertesi gün kuş sesleri eşliğinde adacıklardan birine giderek gün doğumu fotoğraflarını da çektikten sonra, kahvaltımızı yapıp teknemize veda ettik. Sırada Periyar’a doğru yolculuk var… Periyar baharat açısından zengin bir bölge. Periyar’da en çok tercih edilen turlardan biri baharat plantasyonuna yapılanlar.

Biz defaatle pek çok bölgede baharat turu yaptığımız için pek tercih etmedik açıkcası. Onun yerine defalarca yapsanız, tekrarlamaktan sıkılmayacağınız bir şey yaptık, Periyar Milli Parkı’nda, fillerle dolaştık. Asya kıtasının farklı yerlerinde fillerle dolaşsamda, her daim ilk kez geziyormuş gibi mutlu oluyorum. Her seferinde ufak tefek farklılıklar oluyor fillerle yolculuğumuzda. Bu kez Periyar’da bir nevi eğerle bindik fillere ki, dolaşmak daha zevkliydi. Ve ilk kez hortumlarından filan sevdim kendilerini. Muhteşem hayvanlar…

Bir de tekne turu yaptık Periyar’da. Tüm yolculuk boyunca can yelekleri ile dolaşmak sıkıcı olsa da, farklı oldu diyebiliriz. Bu arada sadece Periyar’da değil Kerala’da gittiğimiz her yerde avurvedik masaj yaptırma imkanı vardı. Pek çok arkadaş bu imkanı değerlendirdi diyelim. Ve ertesi gün çok daha yüksek ve yeşil bir yere doğru yol aldık. Munnar’a…

Yüksekliği 1500-2500 m arasında olan Munnar’ı meşhur kılan şey çay tarlaları… Yol boyunca yavaş yavaş, yükseğe çıkarken göz alabildiğine her yer çay tarlasıydı. Oradan geçerken içinde bulunduğumuz saat itibari ile pek iyi fotoğraflar çekemesem de söylediklerimi bir miktar da olsa anlatabiliecek birkaç fotoğraf çektim. Arazi yapısı farklı olduğu için karadeniz bölgesindeki tarlalara benzemiyor. Gerçi bir ortak yanı var. Tarlalardaki güçlü, çalışkan, neşeli kadınlar. Tarlaları gördükten sonra, bir de çay fabrikası ziyareti yaptık.

Karadeniz’de gördüklerimden pek farklı olduğunu söyleyemeyeceğim. Girişte sunulan çay hariç… Gerçi hiçbir Türk ona çay demez. İçerisinde çay dışında, süt ve kakule vardı. Ben çok beğendim, hatta birkaç bardak içtim. Kakuleden olsa gerek, farklı bir lezzetti. Evlerde de denenebilir… Hani, minik bir öneri.

Kerala yolculuğumuzun sonuna yaklaşırken, Kerala’nın ticari başkenti Kochi, güzel bir final oldu bizim için. Kochi tarihte birçok Avrupa ülkesinin kolonisi ve ticaret limanı olmuş. Şehir birçok ülkenin baharat duraklarından biriymiş yüzyıllarca.

Şehri gezerken birçok iki katlı villa tipi evle, restoran ve kafeyle karşılaşacaksınız. Beni şehirde en çok etkileyen ağaçlar oldu. Devasa, muhteşem ağaçlar… Tabii bir de herkesin ilgi odağı Çin Balık Ağları. Hindistan’ın en büyük limanı olan Kochi’deki Çin tipi balık ağları, limanın sembolü olmuş artık. Balıkçılar hala bu ağlarla balık tutmaya devam ediyorlar. Bu geleneğin 1350- 1450 yılları arasında Kubilay han döneminde bölgeye getirildiği düşünülüyor. Tik ağaçları ve bambu çubukları kullanılan, mekanik bir kaldıraçla denize bırakılan gerilmiş balık ağları denizden hızla çekilerek oluşturulan düzenekle çalışıyor. Bu düzenek, etrafında bulunan birçok işçinin yardımıyla çalıştırılıp, balıklar yakalanıyor. Biz Çin balık ağlarını fotoğraflamanın en uygun saati olan gün batımında orada bulunmak yerine, Kathakali dansçılarının makyaj seramonisinde bulunmayı tercih ettik.

Kochi’de daha fazla kalabilecek olsaydık, diğerini de kaçırmazdık. Ama bizim sadece bir akşamımız vardı… Kathakali için gösteriden hemen önce, yaklaşık bir saat süren makyaj ve kostüm hazırlıklarını izlemek ve fotoğraflamak mümkün. Bu hazırlıklar bittikten sonra da gösteri başlıyor. Kathakali, Kerala’ya özgü bir gösteri. Hindistan’ın başka bir bölgesinde seyretmek mümkün değil.

17. yy’dan beri oynanan Hint Mitolojisine dayalı bir dans-drama sanatı. Sözsüz oynanan oyunda hikaye, el, ayak hareketleri ve mimikler ile anlatılıyor. Akıl almaz, şaşırtıcı mimiklerle karşılaşacağınızı şimdiden söyleyebilirim. Kullanılan enstrümanlar ve müzik bize pek yakın gelmese de, çok etkileyici bir performans söz konusu kesinlikle…

Kochi’de beni etkileyen bir başka performans da çamaşırhanede gördüğüm oldu. Biz gittiğimizde çamaşırlar yıkanmıştı. Bu seramoniyi kaçırdık. Ancak bir kısmı kurumaya devam eden çamaşırları görüp, kuruyanların ütülenmesine şahit olduk. Bu size gayet sıradan bir durum gibi gelebilir. Ancak bu şehirdeki tüm çamaşırların oraya geldiğini söylediğimde ve onların karışmadan yıkanıp, ütülenip sahiplerine iade edildiğini söylediğimde sanırım biraz da olsa şaşırırsınız. Gerçi ben en çok kömürlü ütüleri görünce şaşırdım.

Velhasıl çalışanlarıyla, yapılan işle ve mekanın kendisiyle oldukça ilginç bir yerdi çamaşırhane… Gecenin ilerleyen saatinde havaalanına doğru yola çıktığımızda Kerala ile ilgili hatırımda kalan en güzel şeylerden biri de camilerden gelen ezan sesiyle, katedrallerde çalınan çan sesinin ve Hindu tapınaklarından gelen müzik sesinin her yerde duyulabilmesiydi. İbadet mekanlarının çoğunu yan yana görmeniz mümkün Kerala’da… Merak edenler varsa, yemekler pek çok arkadaşım tarafından sevilmekle birlikte, tarafımdan pek sevilmedi. Doyduk şükür ama bu kadar baharat ve acı bana göre değilmiş…

Bu arada Kerala mutfağında Hindistan cevizinin daha yoğun kullanıldığını fark ettik. Yemeklerin neredeyse tamamında o tadı aldık. Yazıya baktım da, Kerala eyaletindeki pek çok şehirden bahsetmiş ama genel olarak eyalet hakkında bilgi vermemişim. Eyalet hakkında birkaç genel bilgi verip, yazıyı bitirelim o halde. Kerala ülkenin okuma yazma oranının ve yaşam standardının en yüksek olduğu eyaletlerden biri. Ancak yine de bölge işsizlikte ülke genelinde 1. Sırada yer alıyor.

Aynı zamanda sosyalist idareyle yönetilen birkaç eyaletten de biri Kerala. Hindistan’ın demokrasiye geçtiği 1946 yılından beri Kerala’da seçimleri her zaman Hindistan Komünist Partisi kazanmış. Ve yazıda bahsettiğim gibi bölge tropikal denizi, kanalları ve görmeye değer diğer yerleriyle harika bir turistik nokta. Benim gibi yapabilir Hindistan’ı önce Kerala’dan gezmeye başlayabilirsiniz. Şimdiden iyi yolculuklar…

Bu yazı 2013 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 77. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir