İlk defa muhtemelen Bosna topraklarının fethi sırasında (1463) ve Osmanlı ordularının Dubrovnik’e doğru ilerlediği esnada Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştı Mostar Köprüsü ve bu durum Osmanlı belgelerine “merhûm ve mağfûrün-leh Sultan Mehmed Hân binâ etdiği köprüsü” şeklinde yansımıştı. Kaynaklarda ve halk arasında ise Eski Köprü, Büyük Köprü ve altından akan nehre izafetle Neretva Köprüsü gibi adlarla da biliniyordu.
Köprü ile ilgili belgelerin dilinden öğrendiğimize göre, Kanuni Sultan Süleyman’ın bu köprüyü taş olarak yeniden yaptırmak istemesi 1565 (973) senesine rastlamaktadır. Bu görev, Hersek Mukataa Nâzırı Zaim Mehmed Bey’e düşmüş ve daha sonra ismi unutulmuş olan bu kahraman insan, köprünün yapımını organize etmiş, tamamlanmasını sağlamıştır.
Yazı: İdris Bostan Fotoğraf: Halit Ömer Camcı
Fatih’in Ahşap Köprüsü
Nitekim kaynaklarda geçen; Rûhu Sultan Mehemmed’in ola şâd Kıldı bunun gibi hayr eseri Hem Süleymân-ı zamân sağ olsun Devleti buldu binâya zaferi Sa’y-i Nâzır ile oldu bu tamâm Yazdı târîhini “kudret kemeri” 974 (1566) manzumesinde belirtildiği gibi, köprünün ilk bânisi Fatih, ikinci bânisi Kanuni’dir ve yapımı Mukataa Nâzırının büyük emeği ile gerçekleşmiştir. Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı belgelerinde, Fatih Sultan Mehmed tarafından ilk inşasından hemen hemen yüz yıl sonra Mostar köprüsünün yıkılmaya yüz tuttuğu kaydedilmektedir. Bu sebeple eskisinin yıkılarak yerine iki kule arasında 46 zirâ (34.9 m) uzunluğunda bir göz yani yekpare taş bir köprü yapılması planlandı. Böylece Fatih’in ahşap köprüsü Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının son senelerinde taş köprü olarak yeniden inşa edildi. Yapımı bittiğinde köprünün su üstündeki iki ayağı arası yatay uzunluğu 38,5 zirâ (29 m) idi.
Mostar köprüsünün Kanuni tarafından hangi sene yaptırılmış olduğuna dair bazı bilgiler mevcut olmakla beraber, konunun arşiv belgelerine göre yeniden gözden geçirilmesi gerektiği ve ayrıntılara inildikçe daha pek çok farklı bilgilere ulaşıldığı bilinmelidir. Nitekim Hersek Sancakbeyi ve Nevesin Kadısına gönderilen Ağustos 1565 (Muharrem 973) tarihli bir belgede köprü masrafı olarak halktan vergi toplanması gerektiğinin belirtilmesi, en azından bu tarihten bir müddet önce köprünün yapımına karar verildiğini göstermektedir.
Bu tarih, Osmanlı İmparatorluğunun kara ve deniz kuvvetlerinden oluşan güçlü ordusunun Malta adasına çıkarma yaptığı ve çok şiddetli çatışmaların devam ettiği bir tarihtir ve kim bilir belki de bu sırada Malta Kalesi önünde hayatını veren binlerce asker arasında Bosna ve Hersek asıllı olanlar da bulunmaktadır. İmparatorluğun diğer yerlerinde ise sosyal ve gündelik hayat devam etmekte, Kanuni ödenmeyen Macaristan haracını ve sınırdaki bazı hareketlenmeleri yakından takip etmektedir.
Neretva Nehrinin Taştan Kristali Ekim 1565’e gelindiğinde, daha hala Mostar Köprüsü inşaatı için malzeme toplanması ile uğraşıldığı anlaşılmaktadır. Yönetimin aldığı karara göre, önce inşaat sırasında gerekecek keresteler temin edilmeli ve köprünün yapımına ertesi yıl ilkbaharda başlanmalıydı. Bütün malzemelerin hazırlanması halinde bina ustalarıyla işçiler hep birlikte sıkı bir şekilde çalışırlarsa köprü inşaatı tahminen iki-üç ay içerisinde bitirilebilirdi. Şüphesiz inşaat malzemesi sadece keresteden ibaret değildi. Bu yüzden taş, ağaç, kurşun ve demir gibi başka levazımatın da hazır edilmesi gerekiyordu. Gelişmeler Mukataa Nazırının tahmin ve teklif ettiği gibi gerçekleşti.
1565 senesinin Aralık ayına gelindiğinde Nazır, malzemelerin temini için gerekli parayı temin etmekle meşguldü. 1566 senesi Şubatında ise köprünün planları üzerinde tartışıldığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen bu sırada köprünün nasıl yapılacağına karar veren Mimar Hayreddin’in çizdiği ayrıntılarla uğraşılmaktaydı ve ortaya çıkan küçük bazı pürüzlerin giderilmesi ve köprü üzerinde yapılmak istenen kısmî ilavelerin İstanbul’a sorulması gerekmişti. Bunlardan biri, iki tarafında eskiden kalma birer kule bulunan köprünün yeni planına göre köprü kemerlerinin yüksek, kule kapılarının ise alçakta kalmasıydı. Ayrıca bu kuleler eski olduğu için köprünün yapımı sırasında tamirlerinin de yapılması gerekiyordu. Diğer husus ise, halkın köprünün yapımından yararlanarak kendilerinin önemli bir ihtiyaçlarına çare bulunmasını istemesiydi. Neretva nehrinin iki tarafına genişlemiş olan Mostar kasabasının bir kısmında bol su bulunduğu halde diğer kısmında yeterli su yoktu. Üstelik suyun az olduğu tarafta mahalle mescitlerinden başka dört cami yer alıyordu ve bu yüzden suya çok daha fazla ihtiyaç oluyordu. Bu sebeple Mostarlı bazı hayır sahipleri Nazır’a gelerek su bulunmayan tarafa köprü kemeri üzerinden su geçirebilmek için izin istemişlerdi. Bütün bu istekler Hersek Mukataa Nazırı Mehmed Bey tarafından İstanbul’a bildirildi. Her zaman olduğu gibi bu meseleler de Divan-ı Hümayun’da görüşüldü ve karara bağlandı. Buna göre eskimiş kulelerin tamir edilmesine, kule kapılarının yüksek yapılmasına ve köprü üzerinden su geçirilmesine izin verildi. Ancak Divan-ı Hümayun köprü üzerinden su geçirilmesini şartlı olarak kabul etti ve köprüye zarar verilmemesi için dikkatli olunmasını istedi. Aksi takdirde suyu geçirmekte ısrarlı olanlara meydana gelebilecek zararlar tazmin ettirilecekti.
Zaim Mehmed Bey Bu kararlar alındıktan ve malzemeler hazırlandıktan sonra köprü yapımında çalışacak bina ustalarının, kale ve köprü işiyle yükümlü olan cerehorların toplanması, hatta bazı kalelerdeki hisar erlerinin bu işle görevlendirilmesi gerekiyordu. Köprü yapımı için Mart 1566 (Şaban 973) tarihli Divan’dan gönderilen bilinen en son fermanlarda Nova ve Dubrovnik’ten bina ustasıyla kalfa, Mostar ve Bilegay kalelerinden de hisar erleri gönderilmesi emrediliyordu.
Bütün bu işlerin yürütülmesinden sorumlu olan Hersek Mukataa Nazırı Zaim Mehmed Bey, gelişmeler hakkında Divan’a devamlı surette bilgi veriyor ve bunun üzerine belirttiği talepler doğrultusunda ilgililere fermanlar gönderiliyordu. Mehmed Bey, köprünün inşaat masrafları için 300.000 akçe öngörmüştü ve bunun kendisine bir an önce teslim edilmesini istiyordu. Çünkü işe başlandıktan sonra para olmadığı için inşaata ara verilemeyeceğini, böyle bir durumda aniden bastıracak yağmurlarla taşacak sulardan köprü inşaatının zarar göreceğini düşünüyordu. Nazırın tahminine göre sadece kereste için 100.000, diğer inşaat malzemeleri için de 40.000 akçe gerekmekteydi. Bunun üzerine Devlet, öncelikle paranın yarısının Hersek ve Kilis vergilerinden karşılanmasını emretti.
Mostar’ı İstanbul’a Bağlayan Köprü
Mostar Köprüsünün masrafları hakkında bu kararlar alınırken halkın ekonomik durumlarının da dikkate alındığı, ödeme güçlüğü olan bölgelerden vergi toplanmadığı görülmektedir. Mesela Nevesin halkının köprü masrafları için kendilerinden alınmak istenen tekâlif (fevkalade) vergilerine karşı çıkması etkili olmuştur. Yaşadıkları yerlerin ziraate elverişli olmadığını, taşlık olan arazilerinin kuraklık sebebiyle verimsizleştiğini, bölgelerinde kıtlık yaşandığını ve halkın sıcaklar yüzünden yazın bölgeyi terk ettiğini ileri sürerek ödeme yapamayacaklarını belirtmeleri önemlidir. Onların bu mazeretleri Divan-ı Hümayun’da müzakere edildikten sonra uygun görülmüş ve Nevesin halkından tekâlif alınmaktan vazgeçilmiştir. Divan’dan Nazıra gönderilen bütün fermanlarda özellikle bir hususun üzerinde dikkatle durulduğu görülmektedir. Köprü için yapılacak bütün masrafların bir deftere ayrıntılarıyla kaydedilerek imzalanması, mühürlenmesi, hesapların en sonunda İstanbul’a ulaştırılması ısrarla hatırlatılıyordu.
Mostar Köprüsünün yapımı 1566 senesinde (974) tamamlandı. Bu tarihe işaret etmek üzere bir taşa “cisr benâ sene 974” yazılarak köprünün sol ayağı üzerinde suya yakın bir yere yerleştirildi. Belki de bu sırada Kanuni Sultan Süleyman, yenilmez ordusuyla yeniden bir defa daha on üçüncü ve sonuncu “sefer-i hümayun”u için gittiği Zigetvar önlerinde hayatının son anlarını yaşıyordu veya henüz kalenin fethedildiği haberini alamadan rahmet-i Rahmân’a kavuşmuştu bile. Daha sonra banisi olarak onun adının anılacağı Mostar Köprüsü böylece yapılmış oldu.
II. Viyana Kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine (1683) Avrupa’da Osmanlılar aleyhine yeni bir Kutsal ittifak kuruldu ve Haçlı orduları hazırlıklarına başladı. Bunun sonucunda on altı yıl sürecek uzun savaş yılları geri geldi. Venedik, Avusturya, Lehistan ve Rus orduları çeşitli cephelerden Osmanlı topraklarına karşı saldırıya geçtiler.
Venedik orduları Girit’in (1669) acısını çıkarmak amacıyla Dalmaçya kıyılarından çıkarma yaparak Osmanlı kalelerini ele geçirmeye başladılar. Bosna topraklarında içerilere doğru ilerleyen Venedikliler Neretva nehri üzerindeki Gabela’ya kadar geldiler ve Haziran 1694’te şehri ele geçirdiler. Osmanlı ordusu Gabela’yı geri almak için iki defa hücuma geçtiyse de sonuç alamadı. Gabela Mostar’a çok yakındı. Tarihçi Defterdar Mehmed Paşa’nın verdiği bilgiye göre bir ara Venedikliler, gayrımüslim halkın da desteğiyle Mostar’a kadar gelip yağmalamaya teşebbüs ettilerse de direniş karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu durum, Mostar’ın stratejik olarak önemini arttırdığı gibi savunma bakımından da öne çıkmasına sebep oldu. Belgelerin ifadesiyle artık Osmanlıların “serhadd-i İslâmiyye”si Mostar’dı ve en ileri sınırı olarak dikkatle korunması gerekiyordu. Bosna Beylerbeyi Mehmed Paşa, Mostar kalesini, köprüyü ve etraftaki geçitleri korumak üzere üç yüz seksen kişiden oluşan yeni bir muhafız birliği kurdu. Bu çabalar sonuçsuz kalmadı ve Karlofça Antlaşmasından (1699) sonra yeniden toparlanan Osmanlı Orduları Mora Seferi sırasında bölgeyi tekrar kontrol altına aldılar. Mostar köprüsüne ait Osmanlılar döneminden kalma elimizde bulunan yegâne çizim ise 1864 senesine aittir.
(Koleksiyon: İdris Bostan)
İnsanlığın Ortak Sorumluluğu Mostar köprüsünün zaman içinde yıpranması ve bu sebeple bakım ve temizliğinin düzenli bir şekilde yapılması, düşen taşlarının yerine konması kaçınılmazdı. Bu amaçla Mostarlı bazı mimar ve ustaların vergi muafiyeti karşılığında bakım ve tamir işiyle görevlendirildikleri yine belgelerde yer alan bilgiler arasında dikkat çekmektedir. Bununla beraber köprünün zaman içinde büyük tamirler geçirmiş olması kadar tabii bir şey olamaz. Nitekim 1737’de ciddi bir tamir geçirdiği ve kalede barut ve mühimmat konulacak ayrı bir mekan olmadığı için yeni bir cephane yapıldığı anlaşılmaktadır. Bazen ise yeni ihtiyaçlar söz konusu olduğunda köprüde kısmi değişiklikler olmuştur. Nitekim 1854’de köprünün dar, trabzanlarının alçak olması yüzünden ara sıra insan ve hayvanların nehre düştüğü belirtilerek kenarlarına demirden parmaklık yapılması gerekmiştir.
Mostar köprüsüne ait Osmanlılar döneminden kalma elimizde bulunan yegâne çizim ise 1864 senesine aittir. Köprünün en ince detayına kadar yatay ve dikey çizimlerinin yapıldığı ve mesafelerinin kaydedildiği bu resim, köprünün temeline yerleştirilmiş inşa ve tamirlerini gösteren tarih kitabelerine de temas etmektedir. Resimde köprünün üzerinden geçen suyolu da gösterilmiştir.
Mostar Köprüsü, Osmanlı Dönemi taş köprüleri içinde hilal görünümündeki yekpare özelliği sayesinde ve zaman içinde oluşan efsanevi çekiciliği sebebiyle onu bilenlerin gönlünde taht kurmuştur. 1993’te reva görülen tahripkâr muameleye rağmen nihayet 23 Temmuz 2004’te hafızalardan silinmemek üzere yeniden yapılışı ve âdeta kutsanmışcasına eski ihtişamını hatırlatacak bir hüviyette yerini alması, tarihe meydan okumanın manasızlığını göstermesi bakımından manidardır. İnşa edildiği tarihten itibaren Mostar Köprüsü kadar önemi bilinen ve bölge insanıyla özdeşleşerek yüzyıllar içinde bir simge haline gelen ikinci bir eser bulmak sanırım mümkün değildir. Onu korumak artık insanlığın ortak sorumluluğu olmuştur.
Mostar Köprüsü – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2008 yılının Ağustos sayısında yayımlanmıştır.