Yazı ve Fotoğraflar: Aslıhan Eker
Tanrının doğayı, insanlarının da sizi şımarttığı bir yer:
Endonezya’ya gitmek için yola çıktığımda 20 saatlik bir uçak yolculuğundan sonra dünyanın çok çok farklı bir yerine gittiğimi düşünmek istemiştim. Bir hamamdaymış hissi veren sıcak havanın altında sıcak yağmurlarla karşılandığımızda uzuun bir yolculuğa değdiğine ikna olmuştum bile.
250 milyon nüfuslu on yedi bin adadan oluşan bir adalar cenneti olan bu ülkede farklı olan sadece hava değildi elbet. Etrafa yayılan dev palmiye ve meyve ağaçları, başkent Jakarta’nın nemli havayla birleşen kirli havasının yarattığı kirliliklten yüzlerine maske geçirmiş yüzlerce motorsikletletliyle dolu kalabalık trafiği, bu trafiğin arasında tarihin durmuş olduğunu düşündürten 3 tekerlekli renk renk “baja”ları, garip meyveleri ve daha sonra öğreneceğimiz pek çok şey.
Bu dev ülkenin adalarının çokluğu kadar çok sayıda kültürü de var aynı zamanda. Yoksa bu kadar yolu katetmenin bir nedeni kalmazdı.
Başkent Jakarta’dan ülkenin farklı kültürlerine doğru yolculuk yapmak o kadar kolay değil elbet. Saatlerce yolculuk yapmayı göze alırsanız balta girmemiş ormanlara, ilkel kültürlere de ulaşabileceğiniz söyleniyor. Batı’lı tursitlerin en çok ilgi gösterdiği, eğlence merkezlerinin farklı festivallerinin renkliliğiyle tanınan Bali ise 2 saatlik bir uçak yolculuğuyla varılabilinecek bir yer.
Fakat biz herkesin gittiği ve defalarca ekranlardan gördüğümüz Bali yerine Endonezya’nın tarihiyle ve gelenekleriyle ünlü aslında oldukça da muhafazakar sayılan Batı Sumatra bölgesine gitmeyi tercih ediyoruz. Batı Sumatra Endonezya’ya İslamın ilk girdiği yerlerden birisi olarak gösteriliyor. Başkenti Padang’a vardığımızda tursitlerden uzak güleryüzlü Endonezyalılarla dolu, mimarinin müthiş bir yeşillikle ve birdenbire bastıran sıcak Muson yağmurlarıyla buluştuğu sevimli mi sevimli bir yerle karşılaşıyoruz.
Padang yeşilliğin tanık olmadığım kadar çok tonunun, bufalo boynuzu şeklinde yükselen çatılara sahip evleriyle ve bir bakışta burası cennet gibi bir ülke denilecek insanlarıyla birleştiği bir yer… Arabadan inip sokaklarda yüründüğünde başkası, (diğeri, belki beyaz) olmanın ayrıcalığını her raddede hissettiren ilgi yoğunluğuyla dolu bir yer… Padang’ı farklı olduğu için seversiniz ve Padanglılar da sizi farklı olduğunuz için sever.
Her göz karşılaşmasında sıcak bir gülümseme ya da sıcak bir selam alacağınızı çok iyi bilirsiniz. Padang bir beyazı şımartan bir yer. Ama henüz müslüman olmayan bir batılıyada bukadar sıcak yaklaşıp yaklaşmayacaklarından emin değilim. Sanki müslüman olup bir de farklı olmak çağırıyor bütün bütün ilgiyi.. Ya da içimdeki bu aşkınlık hali…
Jakarta zihnimde motosiklet ve araba dolu caddelerinden hayata dokunan sokaklara geçmeye fırsat bulamadığımız bir yer olarak kaldı.. Caddelerde yeterince insan gördük. Her biri coşkuyla karşıladı bizi. Hiçkimse ne yüzüme ne de objektifime sırtını çevirmedi… Hayatın dopdolu yaşandığı caddelere uğradığımızda bir yerlere yetişmek zorunda olmayan insanlar kadınlar fotoğraflara poz vermek için birbirleriyle yarıştı. Her biri seçilmiş olmaktan dolayı mutluydu…
HOTEL Bumimnang…
Sabah güneş doğmadan saat 5’te otelden ayrılarak Yumanti, Yudi be Tili’nin bizim için bulduğu Padang’tan 2 saat uzaklıktaki Danau Singgarak köyüne gittik. Burası aynı addaki gölün kenarında yapılanmış bir köy. Küçük kanolarla sabahın 6 veya 7sinde göle açılan kadınlar balık tutup daha sonra kasabadaki pazara satmaya götürüyorlar. Bu köy dün gittiğimiz Pandai Sıkat adlı köyden daha “köy” bir yer. Pandai Sıkat rehber kitaplarda da çokça adı geçen, Minankabau mimarisiyle yapılmış estetik evlerle dolu bir yer. Öyle ki camisi bile bu mimariyle yapılmış. Ayrıca köyde Padang bölgesine özgü el dokuması kumaşlar ve geleneksel kıyfetler yapılıyor. Aynı zamanda tahta oymacılığı ve farklı süs eşya yapımları da ünlü. Pandai Sıkat ta mimari doğanın bahşettiği renk renk çiçekler, ve muhteşem yeşillikle de birleşince göz kamaştırıyor. Her evin arkasında göl gibi bir su havuzu var, erkekleri bu su havuzlarından yıkanırken görmek mümkün. Köylüler köylü gibi değiller, oldukça düzenli ve temiz kıyafetler giyiyorlar…
Danau Singgarak köyü ise pandai Sıkat ile karşılaştırıldığında daha pis, daha düzensiz insanları daha köylü yüzlere sahipler. Ama hepsi yine sakin, sıcakkanlı ve vakurdular.
Bu köyde tarım yapan çiftçileri daha çok görmek mümkün, özellikle de uçsuz bucaksız pirinç tarlalarında çalışanları. Ayrıca köyün 10 dk ötesinde büyük bir Pazar kuruluyor, köylüler tuttukları balıkları veya kuruttukları yiyecekleri burada satmaya götürürken aynı zamanda ev ihtiyaçlarını da buradan alıyorlar. Pazar tam bir curcuna, herşey iç içe, fakat pazarda pişirilmiş yani hazır yiyeceklerin fazlalığı dikkatimizi çekiyor. Padang’ta lokantaya gittiğimizde önümüze 5 dk içerisinde gelen tavuk, balık, ve türlü türlü pişmiş soğuk yiyeceğin buralardan satın alındığı için bu kadar hızlı gelebildiğini kavrıyoruz. Tabii bu manzaradan sonra bir daha bu tür geleneksel lokantalara gitmeye de cesaret edemiyoruz.
Damatların gelin gittiği bir kültür. Minankabaulular…
Batı Sumatra adasının en büyük özelliği buradaki insanların %90 inin ait olduğu kültür: * Minankabau Kültürü Batı Sumatra bölgesinde neredeyse nüfusun %90’ının ait olduğu bir kültür. Bu da 4 milyonluk bir nüfustan bahsetmek demek. Minankabau Buffalo boynuzu demek. Efsaneye göre bir zamanlar Java krallığı West Sumatra’yı işgal etmek istemiş. Minankabau insanları ise çok zeki insanlarmış ve krala bir teklifte bulunmuşlar. Bir bufalo dövüşü yapalım eğer kazanırsanız gelin topraklarımızı işgal edin demişler. Tabiki Java Kralı kabul etmiş. Minankabaulular daha henüz süt emen küçük bir buffalonun boynuzlarına iki tane keskin bıçak yerleştirmişler. Dövüş başladığında tabi küçük buffalo süt aramak üzere büyük buffaloya gitmiş ve altına girmiş, büyük buffalo da karşısındaki bebeği öldürmek istememiş, küçük buffalonun boynuzundaki bıçaklar büyüğünü öldürmüş. Böylece Minankabau halkı bu topraklardan çıkmamış.
Lonely Planet rehberinde ise bu halkın aslının Büyük İskender’in oğlu Kral Maharjo Dirajo’dan geldiği bilgisi veriliyor.Efsaneye göre bu kral bu topraklara Makedenyo’dan gelip yerleşmiş. Fakat antropologlara göre buranın halkı MÖ 2000’li yıllarda Malezyadan göçmüşler buralara. Ve 14. yy’da İslamın gelmesine kadar buranın tarihi hakkında kimsenin bir fikri yok. İslamdan sonra 19.yy’da muhafazakar islamcılarla geleneksel krallar arasında çeşitli savaşlar olmuş. muhafazakarlara Padri hareketi deniyor. Diğerleri ise Minankabau geleneğini destekleyenler. Tabii daha sonra Hollandalılar gelenekselleri destekleyerek Padrislerin yenilmesini sağlamışlar.
Mirankabau geleneksel kültürüne göre kadın daha güçlü. İsim, soy kadından geçiyor, bütün miras kadına kalıyor, evliliği kadın tarafı teklif ediyor ve mehri kadınlar ödüyor. Erkek evlendikten sonra kadının evine taşınıyor, eğer karısı ölürse veya boşanırsa kalacak hiçbir yeri kalmıyor. Eskiden erkekler camiye giderlermiş yatmak için, şimdilerde bu yok, erkek şehir dışına gidiyor kendine kalacak bir yer bulmak için…
Tabi durum bu kadar “Amazon” kadınları durumu değil, kadınlar aslında çok da güçlü değiller, yine evlendiklerinde kocalarının sözünün geçtiğini söylüyorlar. Kadınlar ev işlerine bakıyor, erkekler dışarıda çalışıyor. Fakat yine de Minankabau kültürü dünyada kadınların ezildiği yargısıyla tanınan İslamın farklı bir pratiği olarak bütün önyargılara ve stereotyplara meydan okuyor…
Merapi dağının eteklerine kurulan rüzgarlı bölge diye adlandırılan Padang Panjang bölgesindeki Külliyatül İslami kız okulu Padang okulları içinde en tanınmış ve en eskilerinden. Aslında Padang Panjang bölgesi bir zamanlar Hollanda sömürgesine karşı direnişin en güçlü olduğu bölgelerden birisi olarak ün yapmış. Hollanda’nın bölgede ticari hakimiyetini artırmak için batı temelli eğitimi yayma politikasına karşı, müslüman yerel tüccarların desteğiyle açılan klasik eğitim veren okullar anti-sömürgeci hareketlerin örgütlendiği yerler haline gelmiş. 1920’lerin başlarında bu okullarda modern islami düşüncelerle beraber komunist akımlar da Hollanda’nın kapitalist sömürgeciliğine karşı kullanılmış. Bu düşüncenin öncüsü olarak görülen, din öğretmeni “Zainuddin Labai el Yunusiah” ziyaret ettiğimiz okulun kurucusu bağımızlık savaşçısı kadın Rahmah Yunusiyyah’ın abisi ve Diniyyah okullarının fikir babası. Z.Yunusiah ilginç bir kişilik, hem Minenkgabau kültürünün kadını üstün kılan “adat”ını İslam öğretisiyle birleştiren, hem Muhammed Abduh hayranı modernist bir İslamcı, hem komunist fikirleri savunan hem de M. Kemal Atatürk’ün biyografisini, nasyonalist düşüncelerini içeren kitapları 1920’lerde çevirerek okullarda öğretecek kadar Atatürk hayranı bir Minenkgabau’lu.
Kulliyatul Islamiyyah’ın öğrencilerinin hepsi bembeyaz giyiniyorlar, üzerlerinde küçük çiçek işlemeleri olan beyaz kotondan büyük eşarpları geleneksel Endonezya kıyafeti olan Saron-lilik’in üzerine takıyorlar. Kızlar gayet bağımsız bir ortam içerisinde eğitim görüyorlar, kapılardan çıkışları denetlenmiyor, hocalarının yüzleri sürekli güleç, sıcak iklimden kaynaklanan rahatlıkla her tarafa kurulmuş el sanatları ve yemek labaratuarlarında zevkli aktivitelerle uğraşırken diğer taraftan da dini eğitim alıyorlar. Kızlar bize ilahiler, şarkılar söylemekten çekinmedi. Burada kızların sesinin haram olduğu düşünülmüyor. Müzik marketlerde birçok başı örtülü kadınının ilahi, zikir bazen de şarkı kasetlerine rastlamak mümkün. Padang bölgesinde insanlar gelenekselle moderni birarada yaşamanın yolunu bulmuşlar.
Fakat okuldaki öğrenciler Minankgabau kültüründe kadın olarak aslında ayrıcalıklı doğduklarının pek farkında değiller. Dünyanın diğer taraflarında birçok kadın İslamda erkeklerle eşit miras almanın Kuran’a aykırı olmayacağını ortaya koymak için çalışıp çabalarken, onlar mirasın malın mülkün hepsini almaya doğuştan hak kazanıyorlar. Minenkgabau kültürünü islami öğretilerle nasıl bağdaştırdıklarını sorduğumuzda, önce bir şaşırıyorlar, ne tuhaf bir soru, sonra da bu ikisinin asla çelişmediğini söylüyorlar.
Okulun müdiresi Tini Hanım da bize biraz açıklamaya çalıştı…
Padang yolculuğu bir dünya tecrübesi olarak başta benim ve arkadaşlarım için unutulmaz bir hatıra değeri taşıyor. Dünyanın bu uzak noktası aslında bize çok yakın.
PADANG – Bu yazı 2007 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 7. sayısından alınmıştır.