Avrupa ile Asya’nın İpek yolu üzerindeki en önemli irtibat noktasında bulunan Trabzon, bu öneminden dolayı tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Tarihsel süreçte kentin; Miletler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Komnenos’ların egemenliği altına girdiği bilinmektedir.
Yazı: Tuğçe Yılmaz – Fotoğraflar: M. Mehdi Öztürk
Müzeler, manastırlar, camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, bedesten ve kenti çevreleyen surlar, sivil mimari örnekleri ve çarşılar kentin tarihi dokusuna bir nakış gibi işlenmiştir.
Doğunun bu gizemli kenti çok sayıda yerli ve yabancı gezginler tarafından ziyaret edilerek adından övgü ile söz ettirmiş, ünlü seyyah Marko Polo ve Evliya Çelebi’nin anılarına da konu olmuştur. Batılıların “muhteşem” diye adlandırdıkları Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın doğup büyüdüğü ve 15 yaşına kadar yaşadığı kentte, Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden günümüze ulaşan pek çok tarihsel anıt vardır.
Tarihi ve kültürel değerlerin yanı sıra, gölleri, akarsuları, dağları, yaylaları kenti ayrıcalıklı yapan başlıca doğal güzelliklerdir. Bol yağışlı iklimin sunduğu doğal güzelliklerin yanında, insan elinden çıkan nadide eserler görenlerin hayranlıklarını kazanacak niteliktedir. Gümüş ve altının Trabzonlu zanaatkarların elinde nakşa dönüştüğü kazazlık ve hasır bilezik ürünleriyle, horonu, kemençesi ve diğer folklorik unsurlar Trabzon’un dünya tanıtımında başlıca simgelerdir.
Tarımsal ürünlerimizin başında gelen; tütün, fındık ve çay yöre ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. Adına şiirler yazılmış hamsinin kent mutfağında özel bir yeri vardır. Dillere destan Trabzon tereyağı ile peyniri ve mısır unu karışımı ile yapılan kuymak yöre mutfağındaki özgün yerini hala korumaktadır.
YAPMADAN DÖNMEYİN
- Trabzon’a veya komşu illere geldiyseniz, yazı başka güzel kışı ise esrarengiz bir görüntüye bürünen Sümela Manastırı’nı kar altında görmeden ve ziyaret etmeden,
- Ülke turizmine ve bölgenin tanınmasına önemli katkı sağlayan yaz kış ulaşımının sağlandığı, stresten ve şehir gürültüsünden ve hava kirliliğinden uzak, gönlünüzce eğlenip doğanın tadına varabileceğiniz ender güzelliklerden olan Uzungöl’ü görmeden,
- Şehir gürültüsünden uzak doğa ile başbaşa eşsiz manzarası eşliğinde zamanınızı geçireceğiniz Sera Gölü’nü gezip görmeden,
- Selçuklu, Bizans ve Gürcü mimarilerinin ortak özelliklerini bir arada barındıran 13. yüzyıldan günümüze kadar değişikliğe uğramadan ulaşan Ayasofya Müzesi’ni gezip görmeden,
- Yörenin en iyi korunmuş, denizden tepelere kadar uzanan Trabzon Kalesi’ni gezmeden,
- Şehrin 7 km güney-batısında Soğuksu mevkiinde 19.yüzyıl sivil mimari örneklerinden olan ve Trabzon halkının Atatürk’e bir hediyesi olan Atatürk Köşkü’nü ziyaret etmeden,
- 20. yüzyılın başlarında yapılmış ve çok önemli sanatsal özelliklere sahip olan Trabzon Müzesi’ni (Arkeoloji ve Etnografya) mimarisini ve iç süslemelerini görmeden,
- Semaverinizin dumanı tüterken, çayınızda demlenirken, Trabzon’un genel görünüşünü, Karadeniz’i ve günbatımını hepsini birden seyretmek için Boztepe’yi çıkıp görmeden,
- Büyüklük ve içerisindeki sarkıtı, dikiti, kendiliğinden oluşmuş çeşitli ilginç şekilleriyle, şelaleleri ve havuzcukları ile merkeze 55 km uzaklıkta bulunan Türkiyenin en uzun mağaralarından olan Çal Mağarası’nı görmeden,
- İldeki şehirleşmenin Roma dönemi öncesinden başlayıp Roma-Bizans dönemi ile devam eden ve Osmanlının Trabzon’u fethiyle önemli bir ticaret merkezi haline gelen şehrin Osmanlı dönemi camileri, han, hamam, tarihi köprü ve su kemerleri ile birlikte kentin her zaman vilayet merkezi olmuş tarihi Ortahisar Mahallesi’ni ve Trabzon Evleri’ni gezip görmeden,
- İrene Kulesi olarak bilinen ve Osmanlılar döneminde Cephanelik olarak askeri hizmetler alanında kullanılan mekanı görmeden, (Restorasyon çalışması nedeniyle iç bölümler ziyarete açılmamıştır)
- Yayla şenliklerini, festivalleri, festivallerde kurulan dev horon halkalarını ve oksijen deposu olan yaylaları görmeden,
- Sumela Manastırı gezisi sonrası yol güzergahında bulunan ve diğer yerlerdeki lokantalarda, yöresel yemeklerinden kara lahana dolması, kaygana, mısır ekmeğini, Trabzon ekmeğini, tereyağında alabalığı, Hamsiköy’de Hamsiköy sütlacını, Akçaabat köftesini, Trabzon tereyağı ve peynirinden yapılan meşhur kuymağı ve adlarını saymakla bitiremeyeceğimiz yöreye özgü yemekleri yemeden
….asla ve asla dönmeyin.
Bu yazı 2012 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 66. sayısından alınmıştır.