Eskihisar’daki Köşk, Osman Hamdi Bey için İstanbul’un hay huyundan kaçtığı, kendisini resme ve bahçe işlerine verdiği, idarecilik vasfını, protokol kurallarını bir tarafa bıraktığı sığınaktır adeta.
Bazı yerler vardır ki, çok merkezî ve yol ağzında olmaları onlar için dezavantajdır. Hergün bir kaç yüz metre mesafe uzaklıktan binlerce araç geçer de, direksiyonlarını biraz içerilere kırmadan yollarına devam ederler. Zira ya yolları üzerindeki bu cazibeli yerden haberleri yoktur, ya da başka bir hedefe kitlendikleri için çevrelere bakınmak akıllarına gelmez. Benim Eskihisar’la tanışmamın geç olması da, işte böylesi bir nedene dayanıyor.
Eskihisar, çoğumuz için tatil amacı ile güneye inip İstanbul’u terkederken feribota bindiğimiz bir köprü başıdır sadece. Nitekim ben de Ayvalık’taki yazlığımıza giderken defalarca buradan geçmiş olmama rağmen, bu çevreyi çok da merak etmemiştim. Ancak bir gazete haberinde Osman Hamdi Bey’in Eskihisar’daki mezarı başında anıldığını okuyunca epey şaşırdım. Konuyu biraz deşelediğimde ise Eskihisar’ın zaten Osman Hamdi Bey’le özdeşleştiğini gördüm.
Yazı: Önder Kaya Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı
Osman Hamdi Bey deyince hepimizin aklına malum olduğu üzere 2004 yılında 5 trilyon liraya satılan, 1906 tarihli “Kaplumbağa Terbiyecisi” isimli tablo gelir. Doğal olarak ünlü ressamın “Eskihisar’dan Manzara” adlı tablosunu pek duymamışızdır. Duysak da aradaki bağlantıyı kurmamışızdır. Halbuki Eskihisar, Osman Hamdi Bey’in hayatında önemli bir yer tutar. Burası, onun için İstanbul’un hay huyundan kaçtığı, kendisini resme ve bahçe işlerine verdiği, idarecilik vasfını, protokol kurallarını bir tarafa bıraktığı sığınaktır adeta. Nitekim buradaki denize nâzır köşkünü ve arkada uzanan küçük koruyu görenler, seçimin ne denli isabetli olduğunu hemen farkedeceklerdir. Peki yazımızın başrolünde olan Osman Hamdi Bey kimdir?
Aslında Osman Hamdi Bey eskilerin deyimi ile adeta hezarfendir. Babası Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Edhem Paşa, aynı zamanda Osmanlı devletince ilk olarak batıya yollanan dört öğrenciden biridir. Sultan Abdülmecid’e Franzıca dersler de veren bu aydın bürokrat, çocukları olan ve her biri Türk kültür hayatında önemli roller oynayan Osman Hamdi, Halil Edhem ve İsmail Galib beyleri yurtdışına eğitim görmeleri için yollayacaktır. Osman Hamdi Bey, Paris’e hukuk tahsil etmesi için gönderilmiş, fakat bilhassa resim sanatına olan katkısı hukuk eğitimini bırakarak resim atölyelerine devam etmesine yol açmıştır. Ülkeye döndükten sonra ise 1881’de Müze-i Hümayun, 1882’de de Sanayi-i Nefise yani Güzel Sanatlar Fakültesi’nin başına getirilmiştir. Osman Hamdi Bey bizim ilk gerçek müzecimizdir. Müzecilikle bağlantılı olarak arkeolojiye de önem vermiş, Nemrut Dağı ve Sayda kazılarını bizzat idare etmiştir. Dolayısıyla birbiri ile doğrudan bağlantılı olan resim sanatı, müzecilik ve arkeoloji alanlarında kültürümüz açısından öncü bir şahsiyet olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ressam ve müzecimiz Osman Hamdi Bey
Osman Hamdi Bey’in Eskihisar ile tanışması babası Edhem Paşa’nın Gebze’deki konağı vesilesiyle olmuştur. Bilindiği üzere Gebze, 19. yüzyılda İstanbul dışındaki en gözde sayfiye yerlerinden birisi olarak kabul ediliyordu. Bir vesile ile Eskihisar’ı gören Osman Hamdi Bey, 1884’de yapımına bizzat nezaret edeceği köşkü için bu şirin sahil köyünde karar kılmıştır. Köye ve Osman Hamdi Bey’in bugün müze olarak düzenlenen köşküne Eskihisar sahiline inen feribot yolunu takip ile varıyorsunuz. Yalnız sahile çok yakın bir mesafede karşınıza çıkan ve sağa kıvrılan Eskihisar tabelasını kaçırmamanız gerekiyor. Bu yolu takip ile öncelikle köyün girişinde yer alan mezarlığa varıyorsunuz. Burada soluklanmanız gerek. Zira büyük resamımız son uykusuna bu mezarlıkta çekilmiş. Osman Hamdi Bey’in mezarı, gömü alanının üst kısmında, mezarlığın bir parça dışında yer alıyor. Bu nedenle benim gibi mezarlığa alt taraftaki girişten süzülüp de beyhude yere aranmayın. Osman Hamdi Bey, etrafı demir şebeke ile çevrili bir alanın ortasında yatıyor. Son derece süslü ve Selçuklu sanatının esintilerini taşıyan mezar taşı oldukça ilgi çekici. Kendisinin Selçuklu ve Osmanlı kültürüne hayran olduğu, bu durumu da tablolarına yansıttığı biliniyor. Vasiyeti üzerine de bu tarzda bir mezar taşı hazırlanmış. Mezarın çevresi boş ve etrafında servi ile çam ağaçları bulunuyor.
Mezarlıktan yola devam ettiğinizde ise sahile ve köy merkezine geliyorsunuz. Buradan sağa doğru kıvrılıp yüz metre kadar yürüyünce, Osman Hamdi Bey’in köşküne ulaşıyorsunuz. Köşkün bahçesinde, tuvalinin önünde büyük bir şevkle çalışan ressamlar görmeyi açıkçası insan ilk anda beklemiyor. Ama bir salı günü köşkün bahçesine girdiğimde tam da karşılaştığım manzara buydu. Ressam İbrahim Aşık yönetiminde Yakamoz Resim Grubu 2000 yılından beri burada çalışıyor. Kapıları resim sanatına gönül veren herkese açık. Öğrenciler Tuzla, Gebze gibi çevre yerleşimlerden geliyorlar. Mekan olarak kullandıkları alan ise bir devir Osman Hamdi Bey’in de çalışmalarını yürüttüğü atölye. Gerçi söz konusu atölye 1945’de büyük bir yangın yaşamış olsa da sonradan yenilenmiş. Yani aslî amacına hizmet veren bir mekan. Osman Hamdi Bey Köşkü’nün ikinci katında ünlü ressamımızın mumya heykeli
Köşkü gezmek için, atölyenin ikinci katında bulunan görevli ile temasa geçmemiz gerekiyor. Daha doğrusu ben Nisan ayında buraya geldiğim için bu mevsimde müze, ancak istek üzerine açılıyor fakat yazın burası çok daha hareketli. Yaz mevsimi gelince hem köşkün arkasında bir büfe açılıyor hem de hediyelik eşyalar satın alabileceğiniz bir küçük mağaza devreye giriyor. Şimdi kapısında bizi Osman Hamdi Bey’in gayet hoş bir büstünün karşıladığı köşkten içeriye doğru süzülme vakti.
Köşk iki katlı. Köşkün içinde bir kısmı Osman Hamdi Bey’den kalan bir kısmı ise aslına sadık kalınarak yeniden yapılan dönemin eşyaları var. Duvarlar ise tahmin edileceği gibi Osman Hamdi Bey’in tablolarının taklitleri ile donatılmış. Alt katta, çalışma odası olarak tasarlanan bir mekanda Osman Hamdi Bey’in masa başında oturur vaziyette bir balmumu heykelini görüyorsunuz. Üst kattaki bir diğer odada yer alan balmumu heykelde ise bu sefer değerli ressamımızı tablosu üzerinde çalışırken görmek mümkün. Söz konusu tablo “Vazo Yerleştiren Kız” adını taşıyor. Muhtemelen tablo için kenisine poz veren model ise kızlarından biri. Zira bilindiği üzere Osman Hamdi’nin en ilginç yönlerinden birisi, tablolarında model olarak oğullarını, kızlarını, torunlarını, eşini ve kendisini kullanmasıdır. Nitekim çeşitli tablolarında kızlarından Nazlı ve Leyla, oğlu Edhem, eşi Naile ve torunu Nimet kendisine modellik yapmışlardır. “Şehzade Türbesinde Derviş”, “Cami kapısında” ve “Kaplumbağa Terbiyecisi” isimli tablolarının modeli ise bizzat kendisidir. Köşkü dolaşırken gerçekten bir zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz. Böylesine küçük bir yerde bu kadar güzel bir müzenin varlığı insanın keyfini daha da katlıyor. Osman Hamdi Bey Köşkü’nün sahilden görünümü
Biraz da evin akıbetinden bahsedelim. Osman Hamdi Bey’in, sonradan özel koleksiyonlara da intikal eden ve köşkünün bahçesinde çekilmiş çok sayıda fotoğrafı var. Bu fotoğrafların bazılarında çocukları ve torunları köşkün bahçesinde oynarken, bazılarında da Osman Hamdi Bey eşi ile ya da damatları ve kızları ile beliriveriyor karşımızda. Ancak hepsinin merkezinde Osman Hamdi Bey’in türlü çiçeklerle bezeli bahçesi var. Hamdi Bey, bahçesini dünyanın farklı diyarlarından getirttiği nadide meyve ağaçları, üzüm ve gül fidanları ile bezemiş. Bakımlarıyla bizzat ilgilendiğini ünlü gazeteci Ahmet İhsan (Tokgöz) beyden öğreniyoruz. Gelişmiş bir zevkin ürünü olan bu harikulade konut, ölümünden hemen sonra 1910 yılında varislerince satılmıştır. Resim atölyesinin ikinci katı 1945’de çıkan bir yangında büyük zarar görür. Sonrasında Türk müzeciliğinin babası olan Osman Hamdi Bey’in köşk ve çalışma atölyesi 1985’de restore edilmeye başlanmış ve iki yıllık restorasyondan sonra müze olarak 1987’de hizmete açılmıştır.
Osman Hamdi Bey ömrünün son 25 yılını Kuruçeşme’deki yalısı ile Eskihisar arasında geçirmiştir. Hatta cenazesi dahi önce Kuruçeşme’deki yalısından alınmış, deniz yoluyla Sirkeci rıhtımına getirildikten sonra, Şehzade Abdülmecid Efendi, Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa ve diğer nâzırlarından hazır bulunduğu bir topluluk eşliğinde Sanayi-i Nefise Mektebi’ne getirilmiştir. Buradaki törenin ardından da Sarayburnu’na indirilerek yine bir gemi vasıtasıyla Eskihisar’a götürülmüş ve vasiyetine uygun olarak toprağa verilmiştir.
Eskihisar’a gelmişken eski devirlerden kalma kalesini de görmeden geçmeyin. Merkeze bir kaç yüz metre mesafede olan ve yürüyerek de çıkabileceğiniz kalenin tam olarak ne zaman inşa olunduğu bilinmemekle birlikte, Bizans devri hadiselerinde buranın adı geçer. Hatta Orhan Gazi ile Bizans kuvvetleri arasında gerçekleşen Palekanon Savaşı sonrasında bozulan Bizans kuvvetlerinin bir bölümü, Eskihisar kalesine doğru kaçmışlardı. Kalenin, Eskihisar köyünün hemen kuzey tarafında yer aldığını ve sahili gören bir mevkide inşa olunduğunu görürüz. Böylelikle ilkçağlardan beri Gebze’nin karşı kıyı ile iletişimini sağlayan önemli bir köprübaşı vazifesi durumundaki bölge, kale vasıtasıyla kontrol altında tutulabilmiştir. Kalenin etrafının bakımlı olduğunu hemen belirtelim. Bölge piknik ve yürüyüş açısında son derece ideal. Hatta benim gibi ilkbahar mevsiminde gelecek olursanız topraktan fışkıran gelincik ve papatyaların coşkusuna ortak olmanız da mümkün.
Hasılı kelam bir haftasonunda Eskihisar kaçamağı yapmanızı (hele de bu mevsimde) hararetle öneririm. Hem sahilde deniz ürünleri sunan küçük lokantalarda karnınızı doyurabilir, hem de tarihle içiçe, bir kaç keyifli saat geçirebilirsiniz. Özel aracınızla Yalova’ya gaçerken de bir iki saatinizi bu şirin köye ayırın mutlaka. Osman Hamdi Bey’in uzlet mekanını ıskalamayın sakın.
Bu yazı, Gezgin dergisinin 2010 yılının Mayıs sayısında yayımlanmıştır.