Masal gibi bir geçmiş, paha biçilmez bir kültürel miras. Açık hava müzesi tabirine uyan yerlerden biri şüphesiz. Birçok ilklere imza atmış bu topraklar. Bizim gibi tarihe önem vermeyen bir ülke yerine başka bir Avrupa ülkesinde olsaydı, sanırım hepimiz turist olarak koşa koşa gideceği bir yer olurdu.
Yazı ve Fotoğraflar: Kadir İrkin
Bunu anlamak için öncelikle görkemli Akropol’e çıkın, o enfes manzaradan kenti izleyerek bir an o çağları hayal edin. Antik Çağın en ünlü kütüphanelerinden birine sahip, hatta Mısır ile bu konu da rekabete girmiş, Mısır rakibine papirüs vermeyince, deriden yapılan parşömen adını verdikleri kâğıdı bulmuşlar. Bir yanda antik dünyanın ilk ve en ünlü tıp merkezi, tedavi merkezi. Hatta Tıp ve eczacılığın sembolü de burada oluşmuş.
Bir zamanların Pergamon Krallığına başkentlik yapmış Bergama, tarihi zenginlikleri ile turizm konusunda oldukça popüler bir ilçe. Biz kıymetini bilemesek de, insanlarca binlerce km. yol kat edip geliyorlar. Bazen düşünüyorum bu meşhur Zeus sunağı, Berlin’de değil de Türkiye de olsa biz bu kadar Bergama’yı dünyaya anlatabilir miydik, ya da o sunağın kıymetini bilebilir miydik? Ne yazık ki genelde antik kentlerimize en çok keçi otlatan çobanlar ve define avcıları ziyaret ediyor. Biz gezimizi şehir merkezine daha fazla zaman ayırabilmek adına antik tarihten bağımsız bir tur olarak yapacağız.
Akropol
Antik şehir Akropol olarak adlandırılıyor. Yunanca anlamı yüksek şehir, görkemli antik şehrin eteklerinde oluşan ise şu anki Bergama yerleşimi. Kızıl avlu tur için başlangıç noktamız. Burası Akropolün bulunduğu tepenin Bakırçay ovası ile temas ettiği, şimdiki kentinde bir nevi başlangıç noktası. Kızıl Avlu çevresi turistler için mutlaka uğranan bir nokta olduğu için burada yöreye özgü turistik materyalleri kolayca görebilirsiniz. Özellikle yöreye özgü halı ve kilimler için sergileme noktasıdır.
Biz rotamıza eski mahalleleri keşfetmek hedefiyle başlıyoruz, Kızıl Avlunun karşısına doğru rastgele sokaklara dalıyoruz. Sokaklar dar, evler mimari açıdan muhteşem örnekler sunuyor. Seviyorum böyle mimarisi güzel eski yerleşimleri. Buradaki birbirinden güzel evler restore olup, butik oteller haline geçip ileride çok popüler olur, bunu gezi notumuza yazmalıyım.
Diğer yazılarımda da her zaman belirtirim, böyle tarih kokan, yaşanmışlıklar hissettiren sokaklar benim için en keyifli gezi noktalarından biridir. Evlerin mimari yapıları, kapıları, kapı tokmakları, bacaları, renkleri birbirlerinden oldukça farklı ve çok zengin örnekler sunuyor bizlere. Mimari ile uğraşsaydım sanırım epey örnek toplardım bu güzel sokaklardan. Evler zamana karşı artık direnemiyor, mutlaka görmek, fotoğraflamak ve arşivlemek gerekiyor. Günümüzün sıradan ve mutsuz mimarisinden dolayı bu tip evleri görmek ayrı bir mutluluk veriyor. Arasıra sokakta karşılaştığımız yerli halk ile bu konu hakkında konuştuğumda ise onlarda bu evlerin bakımından, tadilat yapamadıklarından şikâyetçiler. Onlarda bizim nefret ettiğimiz apartman yaşamına heves ediyorlar.
Renkli sokaklarda kaybolurcasına dolaşıyoruz, dar sokaklarda aniden araçlar çıkıyor, bu dar sokaklara rağmen epey hızlılar. Özellikle motosiklet kullanıcıları ile her an burun buruna gelme ihtimali var. Sokaklarda binbir türlü çeşitlilikte çeşmeler görüyoruz, ne yazık ki hiç biri aktif değil, sokaktan kana kana su içme kültürümüz ne yazık ki artık tarih sayfalarında yer alacak.
Dar sokaklarda dolaşırken Aliş ve Yılmaz ile tanışıyoruz, Yılmaz 9-10 yaşlarında, babası at arabası ile yük taşımacılığı yapıyor, Aliş ise ekmeklerini birlikte kazandıkları sevimli atları. Atları seven biri olarak hem sohbet, hem fotoğraf için yanlarında bir süre vakit geçiriyoruz. Genelde hep diyalog kurarak fotoğraf çekmeyi tercih ettiğim için, sıcak diyaloglar benim için çok önemli. Bergama halkı bu konuda oldukça sıcak davranıyor.
Akropol yamacı ve Selinos Çay’ı arasındaki bu tarihi evler arasındaki turumuzun rotasını Ulu camii noktasında değiştiriyoruz. Köprüden karşıya geçip çarşı yani Arasta bölgesine doğru yol alıyoruz. Selinos Çay’ı üzerinde Roma döneminden kalan bir ilginç bir köprü var. Üzerinde ev inşa edilmiş bu köprü ilginç, ender bulunacak mimari örneklerden biri, mutlaka görülmeli. Çay bu köprünün altından girip epey uzak bir noktadan çıkıyor, bir nevi tünel var.
Bergama çarşı dediğimiz bölgede birçok tarihi han ve hamamlar bulunmakta. Öncelikle karnımız acıktığı için meşhur köftesini yemek için mola veriyoruz. Hazır çarşıda iken bir tulum peyniri fanatiği olarak Bergama tulum peyniri satın almayı da unutmuyorum.
Tarihi arasta bölgesi Osmanlıdan günümüze gelmiş en güzel kültürlerden birisidir. 14 yüzyıldan itibaren gelişmiş olan bu ticari kültür günümüze kadar gelmiş, halen o sıcak, samimi, dürüst esnaf profilini görebilirsiniz. Arasta 14. yüzyıldan beri kullanılıyor fakat 1850’ li yıllarda çıkan bir yangın nedeniyle neredeyse yeniden yapılmış. Burada sohbet ettiğimiz esnaf, artık bu işlerin bittiğini, sonlarının geldiğini üzülerek söylüyorlar, umarım bu kültür hiçbir zaman bitmez, soğuk alışveriş merkezlerine tıkılıp kalmamak için hepimize görev düşüyor.
Çukur Han
Arasta bölgesinde dolaşırken bir sürü han ile karşılaşıyoruz. Yakın temas kurmak için neredeyse her birinde birer çay molası veriyoruz, bu hanlardaki atmosfer müthiş. Özellikle içlerinde en beğendiğim Çukur Han, yine 14 yüzyıldan kaldığı tahmin edilen bir yapı, hiç restore edilememiş haliyle, tüm tarihi geçmişi, tüm izleriyle duruyor. Anıtsal dev gibi kapısı ile arastaya açılıyor. Mutlaka ziyaret edilecek noktalardan biri.
Arasta bölgesini gezdikten sonra Bergama da ün yapmış başka bir mekâna, Atmaca mahallesine geçiyoruz. Roman vatandaşlarımızın yaşadığı, sahne dünyasına birçok ünlü yetiştiren bu mahalle, gezi için bambaşka bir deneyim sunacaktır. Genelde yanlış anlatımlardan dolayı bu tip semtlere girmekten çekiniyor insanlar ama hiç çekinmeden girebilirsiniz, çok sıcak ve samimi görüntüler alacaksınız.
Özellikle Hıdrellez zamanı buraya mutlaka geliniz, bu kültürü tam kıvamında yaşıyorlar. Atmaca Mahallesindeki başka bir antik kalıntı, turumuzun son noktası olsun, yine tarihle başladığımız gibi tarihle bitirelim turumuzu. Viran kapı denilen devasa boyutta kemer Roma döneminden kalma Antik tiyatronun kemeridir, kemerin devasa boyutu görünce buradaki tarihin görkemini daha kolay anlayacaksınız.
Bu yazı 2014 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 88. sayısından alınmıştır.