Cuma , 26 Nisan 2024

Amasya: Dağı Delen Aşk

Karadeniz’in bu içerilerde kalmış 8500 yıllık yerleşim birimi, tarihten günümüze çok farklı medeniyetlerin izlerini koruyarak getirmeyi başarmış. Kendinizi Amasya sokaklarına bırakın ve tarihin kültür galerisinde yolculuğa başlayın.

Yazı ve Fotoğraflar: Uğur Biryol

Uzun zamandan beri hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirme imkânı buldum nihayet. Hiç bilmediğim, tanımadığım ve beni de hiç kimsenin tanımadığı bir kente gidip, sokaklarında dolaşmak, fotoğraf çekmek, insanlarıyla sohbet etmek, tarihine, kültürüne ve doğasına kısaca yaşamın kendisine bakmak. Bütün isteğim buydu ve en sonunda görmeyi çok arzuladığım yerlerden birine, Amasya’ya yolumu düşürebildim. Amasya şehri tarihin bir kültür galerisi gibi adeta. Bir kentin merkezinde bu kadar çok eski ev, camii, medrese, hamam, han olunca insan ister istemez büyüleniyor. Büyülendiğim nokta bu eserlerin bugüne kadar gelebilme durumu elbette. Çünkü hep dem vurulan Açıkhava müzeliğimiz durumundan eser yok birçok kentte. O nedenle özellikle Yalıboyu Evleri olarak adlandırılan mevkide kümelenmiş evleri, tarihi yapıları görmek insanı mutlu ediyor.

Amasya isminin kökeni

Amasya’nın 8500 yıllık çok eski bir kent olduğu tarihi kaynaklarda belirtiliyor. İlk yerleşimin MÖ. 5500 yıllarına kadar uzandığı belirlenen Amasya; Antik Çağ’dan günümüze kadar geçen zaman içerisinde Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmış. 1386 yılında Osmanlı topraklarına katılan Amasya, Osmanlı padişah ve şehzadelerinin gösterdikleri özel ilgi nedenleriyle “Şehzadeler Şehri” olarak da biliniyor. Yeşilırmak kenarında bölgede şehzadelik yapan devlet adamlarının heykelleri yer alıyor. Amasya’nın Mitridates Krallığı Dönemi’ndeki adı ise “Amasseia”. Özellikle MÖ. II. yüzyıldan itibaren darp edilen Amasya şehir sikkelerinde Amasseia ibaresi kullanılıyormuş. Amasyalı coğrafyacı Strabon da eserlerinde Amasya için Amasseia sözcüğünü kullanmaktadır. Amasseia sözcüğünün, “Ana” anlamına gelen ve özellikle “Ana Tanrıça”yı kasteden ‘Ama’ ve onun çeşitlemesi olan ‘Mâ’ ibaresi ile bağlantılı olduğu belirtiliyor. Bundan hareketle denilebilir ki Amaseia “Ana Tanrıça Mâ’nın şehri” anlamına geliyor. Ana Tanrıça Mâ, Perslerin Anadolu’yu fethinden sonra tapımı yaygınlaşan doğu kökenli bir tanrıçadır. Aynı zamanda bu tanrıça Mitridates ve Kapadokya’nın yerel tanrıçasıdır. Amaseia sözcüğü de Persler zamanındaki asıl söyleniş şeklinin Hellen ağzına uydurulmuş biçimidir. Roma döneminde Amaseia adı fazla bir değişikliğe uğramadan AMACIAC (Amasia) olarak kullanılmıştır.

Amasya’nın derin tarihi

Amasya’da egemenlik kurmuş halkların her biri kendi medeniyetlerine ait eserler bırakmış ister istemez. Bunların en önemlilerinden biri de Kaya Mezarları. Pers-Pontuslular tarafından, Harşena Dağı’nın güney eteklerindeki kalker kayalara oyularak, anıtsal boyutta mezar odası olarak yapılmış, Helenistik ve Roma dönemlerinde bu özelliğini korumuş. Ziyaretçilere de açık olan kaya mezarları, Amasya’nın alâmetifarikalarından biri artık.  Antik Çağ yazarı Strabon, mezarların krallara ait olduğunu belirtmiş ki bu mezarlardan Yeşilırmak Vadisi’nde bulunduğundan, bölge Krallar Vadisi olarak da biliniyor. Bu ören yeri içerisinde 15.yy. Osmanlı Dönemi’ne ait iki adet özel hamam da bulunuyor. Aynalı Mağara ise; Krallar Vadisi içerisinde Hellenistik Dönem’e ait olup en iyi işlenmiş ve tamamlanmış anıtsal kaya mezar. İçerisinde mezar odası ve tavandan zemine kadar;  kahverengi ve kırmızı boya ile yapılmış Hz. Meryem ve On İki Havari tasvirlerinden oluşan Bizans Dönemi kaya resimleri bulunuyor. Ferhat Su Kanalı ise; Geç Hellenistik – Erken Roma dönemine ait bir eser ki;  Antik Amasya Kenti’nin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış. Kayalar oyulup tüneller açılarak, yer yer duvar şeklinde tonozlu bir biçimde arazi eğimine göre, su terazisi sistemine uygun olarak yapılan eserin bu durumuyla ünlü “Ferhat ile Şirin Efsanesi”’ konu edilmiş. Adı da o nedenle halk arasında “Ferhat Su Kanalı” olarak isimlendirilmiş.

Ferhat ile Şirin efsanesi

Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir. Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir’e suyu getir, Şirin’i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir. Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.

Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursun kayalara böyle hırsla, Şirin’in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat’ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.

Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat’ın yanına.  Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de karaçalı çıkarmış. İki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için. * Yazının kaynağı bilinmiyor.

Bizans’tan Cumhuriyet’e

Tarihi kaynaklara göre, 700 yıl Bizans egemenliğinde kalan Amasya’yı 1071 yılında Anadolu’ya giren Alparslan’ın komutanlarından Melik Ahmet Danişmend Gazi 1075 yılında fethederek burada ilk Türk egemenliğini kurdu. Selçuklular, 1243’de yapılan Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmiş, II. Keyhüsrev’in müracaatı üzerine sulh anlaşması Amasya’da imzalanmış. 1246 yılı ile başlayan Moğol devrinde ilk Amasya Valiliği Seyfettin Torumtay’a verilmiş. Osmanlı’yı zirveye taşıyan padişahların Amasya’da doğmuş ve şehzadeliklerinin burada geçmiş olması sebebiyle bu kent “Şehzadeler Şehri” olarak ün yapmıştır. Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed, II. Murat, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, III. Murat ve çeşitli tarihlerde, 5 Osmanlı Şehzadesi daha Amasya’da yetişip vali olarak görev yapmış, Yavuz Sultan Selim burada doğmuştur. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan Milli Mücadelenin ilk adımı 12 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelmesiyle devam etmiştir. Amasya, akabinde yapılan kongrelerle birlikte Cumhuriyet’in de temellerinin atıldığı yer aynı zamanda.

Kral tahtlarından Yeşilırmak boylarına

Böylesi köklü bir geçmişe sahip olan Amasya’nın tarihi yapıtlar bakımından zengin olması  kaçınılmaz olmuş haliyle. Amasya’da kale, köprü, bedesten, camii gibi çok sayıda mimari türde eser bulunuyor. Bunlardan Amasya (Harşena) Kalesi, Küçük Ağa Medresesi, Kaya Kitabesi, Kunç Köprü, Bayezid Paşa Camii, Mehmet Paşa Camii, Amasya Darüşşifası (Bimarhane), Saat Kulesi, Kral Kaya Mezarları gibi birçok esere ev sahipliği yapıyor. Gündelik yaşamın aynası niteliğindeki Amasya evlerinin üzerinde önemle durmak gerekir.  Kent dokusunun çeşitli yerlerinde, özellikle Yeşilırmak sahil şeridinde görsel bir şekilde yer almakta olan geleneksel Osmanlı evi örnekleri, mimarî yapıları içerisinde önemli bir grup teşkil ediyor. Eski Amasya evlerinden günümüze kalmış olanlar daha çok 19. yüzyıla ait. Amasya’daki mevcut konutlar Hımış ve Bağdadî teknikle yapılmış örnekler aynı zamanda. Genellikle yan yana, bitişik nizâm olarak düzenlenmiş olan bu konut mimarisinin güzel örneklerini Yalıboyu Evleri olarak bilinen konut dokusu oluşturuyor. Yeşilırmak kenarında, tarihi sur duvarı üzerine, ahşap çatkı arası kerpiç dolgulu olarak, kırma ya da beşik çatı üzeri oluklu kiremitle örtülü bir biçimde düzenlenmiş olan ve geleneksel Osmanlı evinin bütün özelliklerini bünyesinde taşıyan bu evler Amasya’nın tarihsel kimliğiyle uyumlu bir görünüm sunuyor. Bugün Hazeranlar Sokağı olarak bilinen yerleşimin etrafında bu mimarinin seçkin örneklerini görebiliyorsunuz. Bazıları otel bazıları da kafe ya da restoran olarak işletilen bu geleneksel evlerin bazıları da ne yazık ki SİT kanunundan ötürü ya müdahale edilemeden yok oluyor ya da dokunulamadığından. Ancak bu sokaklar ve eski evlerin bulunduğu bölge Amasya’nın en canlı bölgesi. Sokağın bulunduğu alanın bir tarafı Harşena Kalesi’nin olduğu yamaca bakarken bir taraftan da Yeşilırmak’la selamlaşıyor. Bir nevi tarihi ada gibi, Yalıboyu Evleri. Sadece günün belli saatlerinde geçen yük ve yolcu vagonlarının gürültüsü o ahengi biraz sarsıyor ama insanlar artık alışmış durumdalar.

Geçmiş hayatın tüm izleri

Yalıboyu evlerinin içinde yer alan Hazeranlar Konağı aynı zamanda bir müze niteliğinde. Ziyaterçilere pazartesi günleri dışında açık olan konağın içinde günlük yaşama dair izleri görmek mümkün. Günlük yaşam evlerin iç mekânında, sofa (hayat) etrafında biçimlenen odalar içerisinde geçiyor.  Bu odalarda genellikle ocak, şerbetlik, yüklük (gömme dolap), raf ve sedir gibi işlevsel birimler bulunuyor. Ayrıca birkaç örnek dışında evlerde bağımsız bir gusülhane bulunmadığı için de bazı odalarda büyük ve geniş olarak düzenlenmiş olan yüklükler gusülhane (banyo) olarak değerlendirilmiş. Odalar içerisinde yer alan bütün bu birimler günlük yaşamın ayrılmaz birer parçası. Evlerin iç mekânları içerisinde yer alan birimler dışında bahçe ya da avlu içerisinde bulunmakta olan ve günlük hayatla bağlantılı başka birimler de yer alıyor. Mesela su kuyusu ve ocak hatta bazı örneklerde ekmek ihtiyacını karşılamak için fırın bile yapılmış. Bu nedenle denilebilir ki; Amasya evlerinde gerek iç gerekse de dış mekânlarda yer alan bütün birimler arasında kesintisiz bir bağlantı var ve bunlar geleneksel yaşamın tamamlayıcıları gibi adeta.

Amasya’nın yerel lezzetleri

Buraya kadar gelmişken, yerel mutfağa tanıklık etmeden gitmek olmazdı. Amasya mutfağı oldukça zengin alternatifler sunuyor misafirlere. Zengin bir bitki örtüsüne sahip olduğu için bu ister istemez mutfak kültürüne de yansımış. “Çatal Çorba, Sakala Çarpan, Toyga Çorbası, Cilbir, Helle Çorbası, Kesme İbik Çorbası, Yarma Çorbası” gibi çorbaları; “Bakla Dolması, Etli Bamya, Keşkek, Ciğer Sarması, Göbek Dolması, Madımak, Mumbar-İşkembe, Pastırmalı Pancar, Patlıcan Pehli, Pastırma Gağallemesi, Pirpirim, Sirkeli Ciğer ve Sulu Köfte” gibi etli yemekleri ile biliniyor Amasya. Bu leziz yemeklerin üstüne de mutlaka “Dene Hasudası, Kuymak, Yuka tatlısı, Ayva Gallesi, Elma Tatlısı, Gelin Parmağı, Gömlek Kadayıfı, Kalbur Tatlısı, Höşmerim, Peluza (Hasuda), Şeker Böreği, Unutma Beni, Vişneli Ekmek ve Zerdali Gallasi” tatlılarından biri ikram ediliyor.  Amasya hamur işleri bakımından da zengin: Amasya Çöreği, Yağlı-Katmer, Kabak Kabuklu Pilav, Bişi, Cırıkta-Cızlak_Akıtma, Döndürme, Ekmek Aşı (Papara), Eli Böğründe, Haşhaşlı Çörek, Haşhaşlı-Cevizli Puaça, Hengel (Kıymasız Mantı), Kaypak, Mayalı, Yakasal Böreği ve Yanuç.

Ferhat’ın şehrinde dolaşmak

Amasya’nın içinde dolaşmak kadar tepelerinden Amasya’yı seyretmek de bir o kadar keyifli. Özellikle Çakallar Seyir Terası denilen mevkiden Amasya Kalesi’ni, Yalıboyu evlerini ve tüm şehri boydan boya izlemek çok büyük bir şans. Aynı şekilde karşı tarafa geçip Harşena Kalesi’nden de kenti izlemenin tadına doyum olmuyor. Yalıboyu evlerinin bulunduğu bölge her ne kadar tarihi bölgenin yoğun olduğu bir yer sayılsa da kentin her yerinde bir tarihi yapıya rastlamak mümkün. O yapılardan Taşhan şimdilerde restore ediliyor. Taşhan’ın yanı başındaki bakırcılar çarşısı da önemli bir ziyaret merkezi. Özellikle Amasyalıların çok sevdiği semaverler burada üretilip, satılıyor. Kent meydanının sol tarafında kalan ve Bimarhane denilen şifa müzesinin devamında da Saraydüzü Kışla Binası da görülesi yerlerden biri.  Kocacık Çarşısı ise Amasya’nın en işlek caddelerinden biri. Ucuzluk pazarları ve her türlü ihtiyacın karşılandığı dükkanlarıyla Amasyalıların uğrak yerlerinden.

Amasya’ya nasıl gidilir?

Amasya’ya ulaşmak her yönden çok kolay. Karayoluyla Amasya; komşu illerden Samsun, Çorum ve Tokat’a Devlet yolu ile bağlı. Birçok otobüs firmasının Amasya’ya direkt servisleri bulunuyor. Yaz-kış ulaşım sorunu yok. Demiryoluyla da Amasya’ya ulaşmak mümkün. Amasya, Sivas-Samsun demiryolu üzerinde Sivas’a 261 km. Samsun’a ise 134 km. uzaklıkta. Ayrıca Merzifon’da bir havaalanı bulunuyor.

Yapmadan dönmeyin!

Ali Kaya Et Lokantası ve Çakallar Seyir Terasına gitmeden, Harşena Kalesi, Hazeranlar Konağı, Kral Kaya mezarları, Amasya Müzesi ve Yalıboyu evlerini ziyaret etmeden,  Yeşilırmak’taki saltanat kayığına binip gezmeden, Hazeranlar sokağındaki tezgâhlardan ve Sır Çini atölyesinden hediyelik eşyalar almadan, hamamlarında yıkanmadan ve yerel mutfağı tatmadan dönmeyin…

Mini rehber:

Nerde kalınır?

Şehrizade Konağı: İki katlı, Yalıboyu’nun en güzel pansiyonlarından. (0358-212 44 99)

Emin Efendi Konakları: 11 konağı alıp büyük bir otele çevirmişler, restoranı da var. (0358- 213 00 33)

Nerde yenir?

Amaseia Mutfağı: Yerel mutfak örneklerinin en iyisi burada. Haftasonları Osmanlı şırası da yapıyorlar. (0358- 218 22 23)

Ali Kaya Restoran: Amasya’nın en iyi seyir noktalarından Çakallar mevkiinde, Amasya’nın en eski restoranı, merkezi şehirde. ( 0358- 218 15 05)

Nereye gidilir?

Mitridat: Adını Pontus kralından alan eğlence mekânı, terası oldukça seyirlik. (0358- 212 74 44)

Şehir Kulubü: Şehrin eski binalarından birinde, Yalıboyu’nun girişinde, Saat kulesine komşu. (0358- 218 10 13)

Bu yazı 2013 yılının Mayıs ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 75. sayısından alınmıştır.

Yazar : ÖNDER KAYA

1974'te İstanbul doğumlu. Öğretmen, araştırmacı-yazar ve tarihçi. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olan Kaya, aynı yıl Marmara Üniversitesinde yüksek lisansını yaptı. Öğretmenlik hayatına Robert Koleji'nde devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir