Cuma , 4 Ekim 2024

Ay Yıldızlı Bakışlarıyla Masmavi Gülümser Çocuklar

Kasabalarda çocuklar, akşamları eve üstleri başları bulut dönerken korkarlar annelerinden… Ceplerinden dökülüverecek zannederler; günün yaramazlıkları, ağızlarından savrulan kötü sözler, komşunun erik ağacından koparılan çağlalar, oynamaktan kırık kırık olmuş misketler…

Yazı ve fotoğarflar: Yusuf Çağlar

‘Vallahi’ sözü gün boyunca düşmez dillerinden. Altı en çok çizilen bir kelime oluverir bu söz: “Vallahi, yedi başlı ejder ansızın çıkınca karşıma, kılıcımı çektiğim gibi dikildim bir başıma…”

Hiç yalanı yok bu cesaretin, bu çocukluğun… Gecelerin hiç yalanı yok. Ekmek tahtası üzerinde gaz lambası aydınlığıyla yazılmış harflerin, sayıların, gölgelerin hiç yalanı yok.

Ebegümeci aşı, sıcacık pilavla buluşur sofrada… Kaşık sallar sultanlar, şehzadeler, halayıklar yan yana… Buz gibi su pınarlardan, helalinden ekmekler sofrada.

Aldırmayın siz onlara; yüzlerinde bazen sevinç, bazen hüzün… Kalpleri kaf dağından hayaller kuşanır. Hele bir gülümsesinler, masmavi önlükleriyle kıtadan kıtaya gezinirken menekşe kokulu sınıflarında… Anlayın işte, biraz da zor geçer çocukluk kasabalarda.

“Ah, vah!” edecek değiller ya hallerine. Daha önemli şeyler vardır akıllarında: Afrika’dan nasıl uçup gelir hacı leylekler?, “Şu Eskimolar, ne yer, ne içer?” mesela. Kaç çocuk yaşar, yedi kıtada?

Aldırmayın siz onlara… Nasılsa, elleri ceplerinde geçip giderler okyanusları. Gece birazcık korkmasalar, gidip bakmak isterler yıldızlara. Öyle uzay aracına, ateş yakmaz elbiselere ihtiyaçları yok. Ağaçlardan, bulutlardan yüksek merdivenler yapacaklar; bir ucu dünyaya nefes almak için sarkan upuzun borular…

Hiç yalanı yok, hayalleri çok bu çocukluğun… Onun için ezber bilirler çiçek adlarını. Okyanusa akan ırmaklarda gezinir kâğıttan gemileri. Deniz dediğin nedir ki, gemici Sinbad her birinin adları.

Bakmayın üzgün olduklarına… Kasaba çocukları onlar, öyle her şeye gülümsemezler. Verimsiz topraklara, tahtadan atlarını şakacıktan bile olsun sürmezler. Belki de onun için sevinçli her sabah güneş, yağmur olup saçlarımızı okşayan bulut, yediveren şarkılar mırıldanan akşam rüzgârı…

Biliyorum, öğretmenlerin canı sıkılır bazen. Öğretemedikleri için formülleri, antik zamanlardan kalma bilgileri… Şimdi bunları unutalım istersen. Bak, birazdan yağmur yağacak. Kuşlara bak, bulutlara… Papatyaların rüzgâra tutulmuş bembeyaz yanaklarına… Ay yıldızlı bakışlarıyla gülümseyen çocuklara!

 

Bu yazı 2007 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 3. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir