Su hayattır, Mekong’da Güneydoğu Asya’nın hayat damarıdır. Dünyanın en büyük akarsularından biri, yaklaşık 4350 km uzunluğu ile dünyanın ilk on nehri arasında yer alır. Bu suyun yada bir damlanın serüveni Tibet’ten, doğu Himalaya dağlarından, 5224 m rakımdan başlar, Yunnan (Çin), Mianmar, Laos, Tayland, Kamboçya ve Vietnam gibi 6 Güneydoğu Asya ülkelerini aşarak Güney Çin Denizine yani Pasifik Okyanusuna dökülür.
Yazı ve fotoğraflar: Mehmet Tahan
Yerküredeki akarsuların en ilginç drenaj sistemine sahip olan Mekong, barındırdığı uygarlıklar, ülkeler, halklar, diller ve dinlerle de daha bir ilginç oluyor.
Nehir suyunun kapladığı alan 795.000 km2, Türkiye’nin yüzölçümü kadar, sayılan altı ülke bu akarsu sisteminin kısmen havzasıdır ve bu havzada yaşayan nüfus 60 milyon kişidir.
Hindiçin’nin enerji gereksinimlerinin büyük bir bölümünü karşılar. Tarım için özellikle pirinç tarlalarına su sağlar, ülkelerin iç sular ulaşımını yanında, balıkçılık ve diğer su ürünleri yetiştiren insanların baş yansımasıdır. Diğer yandan, birçok nadir, endemik canlılar; Mekong tatlı su Yunusları, 300 kg’lık dev Mekong Yayın Balığı bu sularda yaşamaktadır. Hepsinden ilginç olanı; Hindiçin’in en büyük doğal gölü olan Tonle Sap’ın suyunu temin eder. 14 adet insan yapımı barajı doldurur ,bir o kadar da hidroelektrik santralı ile enerji üretir.
Güneydoğu Asya’nın siyasi sınırlarını çizer ve Vietnam’ın güney ucundan, yine dünyanın en büyük deltalarından birini yaparak denize dökülür. Deltada sayısız kollara ayrılarak dev su labirenti oluşturur, nehir kolları ve hindistancevizi ormanları yanında dev köprüler, yollar, kentler, köyler, fabrikalar, yüzer çarşılar, nehir mavnaları ve gemiler, satıcılar, turistlere kaynaklı yapan bir su deryasıdır Mokong Nehri.
Aralık 2008 tarihinde otuz gün boyunca Mekong Nehrinin ancak delta, aşağı ve orta akımlarını gezip görebildim, resmedebildim. Geri kalan yukarı akımını Tibet’ten Laos’a kadar olan bölümünü gelecekte bu sayfalarda okuma ve görme fırsatını elde ederiz.
Her büyük uygarlık, dev akarsular kenarında kurulur yaşar, Nil kenarında Mısır, Dicle-Fırat kenarında Mezopotamya, Ganj kenarında Hindu, Mekong kenarında Angkor uygarlığı bu yüzden hayat bulabildi.
Gelişiminin doruğunda iken nüfusu bir milyondan fazla olan Angkor, 12. yy.’da dünyanın en büyük kenti iken 13. yy. sonlarında bilinmeyen nedenlerden ötürü yıkıldı. Kamboçya ve Kuzey Tayland topraklarındaki tropikal ormanlar tarafından henüz yutulmadan emperyal sömürgeci Fransız’larca bulunan bu dünya harikaları aday antik kenti Angkor UNESCO Dünya Mirası liste başı koruma altında.
Mekong; Angkor uygarlığını büyüklüğü ile haklı çıkarmaktadır, her ne kadar Missisipi kadar su barındırsa bile bu nehrin asıl ilginç olan yönü, bazen ters akabilmesi, yada Norveç fiyordları gibi Güney Çin Denizinin 300 km. kadar karanın yani Vietnam’ı aşarak Kamboçya içlerine kadar sokulmasıdır.
Bu nehir tropikal bölge içinde akar, etrafı yağmur ormanları ile çevrilidir. Burada kış mevsimi yoktur, yağış mevsimi ile kuru mevsim vardır. Mayısta pasifikten musonla gelen yağışlar Asya kıtasının güneyini etkiler, ekim ayına kadar nerde ise her gün yağmur yağar, ekim-nisan döneminde yağışlar durur akarsular diner, suları azalır. Bu olguya bağlı olarak da Mekong akımını değiştirir. Nisanda sıcakların artmasıyla Himalayalar’da kar ve buzlar erimeye başlar Güneye doğru, Hindiçin’e akar.
Mayıs’ta musonlarla gelen yağmurla beraber bir damlanın serüveni başlar, artarak deryaya dönüşür, havzada bulunan her dere, ırmak , akarsu ve çay kimi zaman çağlayarak kimi zaman sakin akarak Mekong’la buluşur, buluştukça büyür, yatağına sığmaz olur taşar. Taştıkça Güneydoğu Asya’nın taşkın ovalarını meydana getirir, pirinç tarlalarını sular. Su ürünlerini tarlalara hatta kapı dibine kadar taşır.
Muson mevsiminde kimi yollar kapanır, köylerin içini sular doldurur, Bu süreç bu toprakların olmazsa olmazı, insanlar ulaşımlarını sallar veya kayıklarla sağlar, evlerini bambu direkleri , yada göl içinde duba üstünde inşa ederek yaşarlar. Mekong nehri de yatağından aşar, Phnom Penh içinde Tonle Sap nehri ile buluşur, bu nehri bir kanal gibi kullanarak suların fazlasını Güneydoğu Asya’nın en büyük gölü olan Tonle Sap’a sularını boşaltır. Bu aşamada göl alanı 3-4 misli büyür, geri kalan nehir suyu Phnom Penh güneyinde ikiye ayrılarak deltaya varır. Deltada sayısız kollara ayrılarak denize dökülür. Bu olgu Mekong’un normal serüvenidir. Mekong’da asıl ilginç aşama kuru mevsimde başlar.
Kasım ayında Himalayalar soğuktur suyun bir kısmı donar, buz olur, Mekong’a akan sular azalır. Muson yağışlarının da durmasıyla daha da azalan akarsu artık yatağında akabilmektedir, Musonlarla dolan Tole Sap gölü kuru mevsimi başlangıcında su seviyesi Mekong Nehrine göre daha yüksektir bu kez Tonle Sap Nehir ve gölü dünyada bir benzeri olmayan şekilde ters akarak sularını Mekong’a oradan Güney Çin denizine boşaltır. Kamboçya taşkın ovası deniz seviyesinde bazı yerler biraz üstündedir, bu yüzden bu nehir denizden başlayarak Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh ve kuzeybatıda bulunan Tonle Sap gölüne kadar bir fiyord gibidir, denizle aynı seviyededir.
Dünyanın ilkleri arasında bulunan, taşıdığı su miktarı ile ve ilginç akış yönüyle Mekong, kenarında barındırdığı Angkor antik kenti gibi bir dünya harikasıdır.Bir ülkenin nufusunun protein ihtiyacının %60 ‘ını, barındırdığı su ürünleri ile sağlayan nehir ana, Tibet’te bir damla iken, Vietnam deltasında deryaya dönüşüyor, derya oluyor.
Bu yazı 2008 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 31. sayısından alınmıştır.