Cuma , 13 Aralık 2024

Geçmiş Yüzyılların Ayakkabısı: Yemeni

Yazı: Nurya Çakır Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

Ayağına giymiş, kara yemeni Alem düşman olsa severim seni Mavzer kurşunuyla vursunlar beni Sen bir yana ben bir yana yan yana Kaşlar kara gözler benzer Ceylan’a

Türküden de anlaşılacağı gibi bahsedeceğimiz yemeni başa takılan üzeri elle boyanarak veya kalıpla renk ve desen verilen, genellikle kenarları oyalı baş örtüsü değil ayağa giyilen siyah deriden imal edilen ayakkabılardır. Her coğrafyada olduğu gibi Anadolu’da da ayakkabı köylü, şehirli, asker veya saraylı halkının yaşam tarzlarına göre farklılıklar göstermekteydi. Osmanlı döneminde ise ayakkabılar giyen kişinin toplumsal statüsüne ve mesleğine göre çeşitlilik arz etmekteydi. “Dost başa düşman ayağa bakar” atasözümüz karşısındaki kişinin genel durumunu ve gücünü göstermesi açısından sosyal bir gösterge niteliğindeydi. İşte bu denli sosyal statünün bir parçası olan ayakkabı ve çarığın Güneydoğu Anadolu bölgesindeki adı yemeniydi.

650- 700 yıllık geçmişiyle yemeniciliğin tarihi Yemenli Yemin-i Ekber’e dayanıyor. Gaziantep yöresindeki yemeniciliğin tarihi ise 150 yıllık. İki usta tarafından devam ettirilen bu sanat oldukça zor zamanlar atlatmış. Plastik ayakkabıların ucuz olması, kullanılan kalitesiz deri, eleman ve malzeme eksikliği bu sanatın unutulmasına sebep olmuş. 1920li yıllarda 30 bin nüfuslu Antep’te 400 yemeni dükkânından günümüzde 2 dükkân kalmış. İşinin ehli ustalar geçimlerini halk dansları yapan topluluklar ve yöre turistlerine satış yaparak sağlıyorlar. Ustalardan Hayri Usta yaptığı yemenilerle Hollywood piyasasına girmeyi başarmış. Belli model ve renklerde yapılan yemenileri farklı tarz ve renklerle yaparak yeni bir üslup geliştirmiş. Hollywood yapımı Truva ve Harry Potter filmlerinde giyilmek üzere ünlü aktör ve oyunculara farklı renk ve modellerde tasarlanmış ayakkabılar hazırlamışlar. Ünlü oyuncu Brad Pit’in Truva filminde giydiği bu ayakkabıları çok beğendiği ve kendisine özel yemeni siparişi verdiğini Gaziantepli ustamız anlatıyor.

Yemeni üstü kırmızı yada siyah deriden, tabanı köseleden yapılan topuksuz ve sıhhatim ayakkabılardır. Yemeniciliğe ‘köşgercilik ‘ yemeni yapanlara ‘köşger’, bu işin ustasına da ‘köşger ustası ‘denilmektedir. Aslen farsça kökenli bu kelime’ keşfger’ ayakkabı yapan anlamına geliyor. Yemeni ilk defa Yemen’de Yemen’i Ekber isminde biri tarafından yapıldığı için bu isimle adlandırılmış. Yemen’den Halep’e oradan Antep, Maraş ve Kilis civarına intikal etmiş.

Yemeni yapımında 5 hayvan derisi kullanılıyor. 1- Alt taban sığır veya manda derisinden, 2- Yüzü keçi derisinden 3- İç astarı koyun derisinden 4- İç tabanı keçi veya sığır derisinden 5- Kenarları oğlak derisinden yapılmaktadır.

Sığır derisi boyalı olmakla beraber, manda derisi kendi rengindedir. Sahtiyan (tabaklanmış keçi derisi) siyah, annabi denilen mor, gülşeftali denilen kırmızı ve ‘edik’ adıverilen sarı rengi mevcuttur. Yörede yetişen sumak yaprakları bu derilerin tabaklama işleminde kullanılmaktadır. Bu şekilde tabaklanan derilerin daha sağlıklı ve dayanıklı oldukları bilinmektedir. Bu ayakkabılarda kesinlikle plastik madde kullanılmaz ve tüm dikişleri elde yapılmaktadır.

Yemeni gön ve yüz olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Gön yani taban, sert olması için manda yada sığır derisinden yapılmaktadır.Yüz kısmı ise sırt ile birleştirilmiş çirişle birbirine yapıştırılmış sahtiyan ve meşinden oluşmaktadır. Bu ayakkabıların ölçesi bulunmayıp, tersinden dikilir, düz tarafı çevrilir ve asıl giyilecek durumu alır. Kalıplanan yemeninin etrafı düzgünce kesildikten sonra kalıptan çıkarılır. Elle kenar dikişleri yapılır. Bu ayakkabılara şekil verirken keski, kütük, muşta, biz, iğne, dikiş ağacı, bileği taşı, kösele taşı, kiy ölmesi, pastam, diresken, pepkiç, huval, pisak, ve endaze adı verilen aletler kullanılmaktadır.Yemeni yaparken gön , sahtiyan, meşin, sizi kayışı, iplik , mum, çiriş ve kil gibi doğal malzemeler kullanılmaktadır.

Yemeniler tamamen doğal derilerden imal edildiği için gözeneklidir, yani deri hava alır. Bu da ayakta mantar ve nasır oluşumunu önler. Giyildikçe ayağın şeklini aldığından ortopediktir. Üst ve alt taban arasına yerleştirilen kil, insanın vücudunda biriken elektriği toprağa verir ve ayakta koku yapmaz.

Yemeniler şekil, renk ve büyüklüklerine göre isimlendirilirler.

Şekillerine göre isimlendirme şöyledir: Halebi: Bu model Halep’ten geldiği için bu adla bilinir. İlk yapılan bu modelin, annubi ve gülşeftali renkleri yapılır. Yörenin köylü halkı tarafından kullanılan bir modelidir. Burnu Sivri: Ayakkabıların uçları yukarı kıvrım olduğundan bu adla bilinmektedir. Sahtiyan kısmı da kıvrıktır. Daha çok köylüler tarafından kullanılan bir modeldir. Merkup: Bu modelin üst kısmı kısa ve kulaksızdır. Şehirde sosyal durumu iyi olan insanlar tarafından kullanılmıştır. Kulağı Uzun: Bu model ne Merkup modeli kadar açık, Kulağı uzun modeli kadar da kapalıdır. Annubi, siyah ve gülşeftali renklerinde yapılır. daha çok şehirliler tarafından kullanılırdı. Eğri Simli: Yemenini yüzü kısa, ucu yukarı doğru kalkık ve kıvrıktır. Ayakkabının kenar ve Çatı kısmı olarak tarif edilen kısımları gümüş telle işlemelidir. Köylerde kadınlar özellikle gelinler giyiyor.

Renklerine göre isimlendirme: Siyah: Siyah yemeni, Merkup, Pantof, Kulaklı Annubi: Mor Gül şeftali: Kırmızı

Büyüklüklerine göre: Metelik / Çocuk Yemenisi: 28-29 numara Küçük Hasbe: 7 yaş / 30- 31 numara Büyük Hasbe: 9-10 yaş / 32-33 numara Vastanî : 34-35 numara Orta Ayak:36- 37 numara Zegender: 38-39 numara Ges: 40-41 numara Lorba: 42-43 numara Uzger: 44 numara Uluayak: 45 numara

Önceleri yaşlı ve fakir insanların giydiği yemenileri şimdilerde genç ve sosyal düzeyi yüksek çevreler otantik bularak giymeye başladı. Son derece rahat ve sağlıklı bu pabuçlarla adımlarınızı atarken yaptığınız yolculuk biraz da zamanda yolculuk gibi olacak. Yolunuz Antep, Kilis ya da Maraş’a düşerse bir aksesuar olarak değil ayaklarınızı bayram ettirecek bir ayakkabı olarak bir yemeni kendinize birkaç yemeni de sevdiklerinize almanızı tavsiye ederiz. Şimdiden keyifli yürüyüşler.

Geçmiş Yüzyılların Ayakkabısı: Yemeni – Bu yazı 2011 yılının Kasım ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 57. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir