Az çok kitap da okudum / yolculuklarım da oldu / Cemal Süreya
Önsöz yazmaya oturduğumda önce masamdaki dağınıklıklar gözümü ve içimi yordu. Masamı toplamaya başladığımda bunun bir başlangıç olacağı aklıma gelmemişti.
Yazı: Halit Ömer Camcı – Fotoğraf: Prof.Dr.Gürkan Öztürk
Odamdaki büyük kitaplıkta yıllarca biriken ‘düzensizlik’ battı bu sefer. Farklı yayınevlerinden kitapların ölçüsüz raf arkadaşlıkları tırmalayıp duruyordu uzun zamandır zihnimi. Aynı yayınevlerinden çıkan kitaplar sırt sırta olmayı elbette hak ediyorlardı. Önce onlar kavuşturuldular birbirlerine. Sonra bütün baskılarını toparladığım Amak-ı Hayal’ler, Seksen Günde Devri Âlem’ler hizalandı. Ardından Herman Hesse’ler, Cemil Meriç’ler, Tanpınar’lar, Oğuz Atay’lar, Sezai Karakoç’lar.. İsimlerini andığım yazarlar çağdaşları olsam muhtemelen en yakın arkadaşlarım olacaklardı. Daha sonra horozlu saatlerimin biçimsiz duruşlarına yerler arandı. Sonra fotoğraf makineleri ve objektifler birer aksesuarmış gibi ‘burada dursunlar’ diye konumlandırıldı. Saatler süren bu düzen, intizam, estetik toparlama aslında sadece zihnim toparlansın, yazacağım yazı ferahfeza bir kafa ile, dingin bir akılla yazılsın içindi. İş kitaplıkla kalsa iyiydi. Sonra hatıra kutularını, içinde binlerce pul barındıran pul defterlerini, tabloları, dergi koleksiyonlarını, bilgisayar ve harddisk içlerini de kapsayan bir oda toparlamaya dönünce iş çığırından çıktı. Küçücük kağıt parçalarını atmaya kıyamayan ben, “bu ortaokulda iken yazdığım bir not, bu ilk sinema biletim, bu Gürcistan’da dolaşırken sokakta bulduğum resim, bu Kaçkarlarda koparıp kitap arasında kuruttuğum çiçek…” diyerek sonu gelmez bir curcuna evrenine seyahate çıktığımı çok zaman sonra fark ettim. Hâlbuki Gezgin’in 80. önsözünü yazacaktım.
Toparlamamız gereken ne çok oda var değil mi? En çok da zihin odalarını temizlemek, tozunu almak yoruyor insanı. Onu başkaları toparlayamıyor. Zihni toparlamak basit bir toz bezi alıp etrafı silmekle, bir kavramı bir yerden bir yere almakla olmuyor. Yaşadıklarımız, hayallerimiz, hayal kırıklıklarımız, söylediklerimiz, söyleyemediklerimiz, unuttuklarımız, unutamadıklarımız, dostluklar, düşmanlıklar, şişkin egolarımız, zavallılıklarımız… Kelimeler bir hayatı ne kadar özetleyebilir? Kelimeleri toparlasak hayatlarımız da toparlanabilir mi? Her geçen gün geride biriken ‘dağınıklıkları’ toparlama gayretimiz bir zaman sonra anlamsız bir vazgeçiş duvarına tosluyor. Çünkü her yeni günün getirdiklerinin de toparlanmaya, düzenlenmeye ihtiyacı var.
Geveze bir Gezgin olarak sözü burada bağlayayım: üçbin yaprak yüzbin ipek böceği !
Gezgin Önsözler : 80.Sayı – Bu yazı 2013 yılının Ekim ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 80. sayısından alınmıştır.