Cuma , 29 Mart 2024

Gezgin Önsözler : 81.Sayı

gezgin-dergi-onsozler-81

Hadi ben bensiz geleyim / hadi sen sensiz gel / Hz. Mevlana

 

 

 

Yazı: Halit Ömer Camcı

 

Eski sanatçıların imza atmama geleneği ne güzeldir.

 

Minyatür tarihimizin en gizemli isimlerinden Mehmet Siyahkalem’in gerçekte kim olduğu, hangi yüzyılda yaşadığı, nereli olduğu bilinmez. Hakkında çok sözler, çok söylentiler dolaşır ama ‘kafa kağıdı’, ana babası, çoluk çocuğu bilinmez. Birer başyapıt olan eserlerinde yer alan imzanın onun imzası olamayacağı belirtilir. Hatta adının bile daha sonradan eserlerini bir bütün’ün içinde tutabilmek için başkalarının koyduğunu düşünen çok araştırmacı vardır.

Şaşıracaksınız ve söyleyeyim, Gezgin’lerin Pîr’i Evliya Çelebi’mizin de gerçek adını bilen yoktur. Dünya tarihinin en kapsamlı Seyahatnamesini yazan Evliya, binlerce sayfalık eserinde kendi gerçek isminden bahsetmez. Dünyanın farklı coğrafyalarında gittiği yerlerde bazen bir camiin avlusunda yer alan sütunların pirinç halkalarına Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla işaretler koyuşunda bile gerçek ismini bize bağışlamamıştır.

 

Benzer bir durumu da Yunus Emre’de görürüz. Aynı anda birçok yerde kabri vardır. Ülkemizin edebiyat hafızasında yer alan birçok şiiri ismi Yunus Emre olan bir büyük adam’a atfederler. Tarih boyunca başkaca Yunus’lar yazdıklarını Yunus Emre defterinden saymışlardır. Bu Yunus’lardan her biri elbette Bizim Yunus’tur. Ama ilk Yunus, gerçek Yunus hangisidir, bugün nerede metfun bulunmaktadır bilinmez. Her şehir ona sahip olmak ister, her belde onu bağrında barındırmak ister.

 

Şimdi durup dururken nereden çıktı bu sanatçıların mütevazılığından bahsetmek? İsimlerinden bile geçtiklerinin altını çizmek. Anlatayım.

 

Bu sayımızda Türk Dünyası Kültür Başkenti olan Eskişehir’imiz için hazırlanmış bir dosya görecek ve okuyacaksınız. Ekip olarak Nasreddin Hocamızın doğduğu köyden, Yunus Emre’mizin kabrinin bulunduğu kasabaya, Kibele’nin antik tiyatrolarından, Yazılıkaya’nın bulunduğu dağlara, Odunpazarı’nın eskimiş ama günümüze gülen yüzleriyle kalmış evlerine, Sivrihisar’ın sokaklarına kadar her yeri dolaştık. Islak köfte yediğiniz lokantadan, Türk kahvesi içtiğiniz kahvehaneye kadar şehir tam anlamı ile bir Anadolu kenti.

 

Hakka gerçek sevenlere / Cümle alem kardaş gelir

 

Eskişehir’de beni en çok kendine çeken yer, biraz da daha okuma yazma bilmeden şiirlerinden dizeler bildiğimiz, kim’liğimiz şekillenirken ruhumuza kelimelerle dokunan Yunus Emre’nin kabrinin bulunduğu kasaba oldu. Bir de üç ayrı yerde mezarının bulunuşu bana çok manidar geldi. Aynı şekilde ülkemizin farklı muhitlerinde de ona ait olduğu düşünülen türbe ve makamların olmasından tam olarak ‘işte burada yatıyor’ diyemesek de ben şahsen onun Eskişehir’de ismi ile anılan kasabanın ‘sakin’lerinden olduğunu hissettim. Üç farklı zamanda üç farklı mekan kabri olmuş. Ben en çok ilk kabrini, sonsuzluk bahçelerinde ilk durağını ona yakıştırdım. Sanki hiç ölmemiş de, bir evin mütevazi bir odası hissi veren taş duvarlar içinde ‘Derviş  Yunus’un’ küçücük odasında istirahat ediyormuş gibi geldi.

 

Mevzuyu çok uzatmadan son cümleyi Yunus Emre’nin divanından alıntılayayım:

 

Bu Yunus’un çün sûreti ölüp toprak olurısa

 

Bâtınumdan ‘ışk sevgüsi bilün ki hîç gitmez benüm.

 

Eskişehir’i görün, Yunus Emre’yi ziyaret edin, Nasreddin Hoca’nın köylüleri ile tanışın. Yazılıkaya’da bir gece geçirin. Dünyaya gidin. İlim sizin yitik malınızdır. Onu alın.

 

Bu yazı 2013 yılının Kasım ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 81. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir