Havayı sorduğumda telefondaki arkadaşım “12 santigrat!” diyor… “İyiymiş” deyince düzeltiyor “Minüs, minüs!..” Meğer Kazaklar -artık çok normal olsa gerek- kışın dereceyi söylerken “eksi” demezlermiş… İşte Kazakistan maceramız böyle bir havada başlıyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Kalman Koçyiğit
Kartalla Avcılık..
Sayat ya da bürkitçilik… Anadolu Türkçesiyle kartalla avcılık… Türklerin neredeyse binlerce yıldır kullandığı avcılık yöntemini izlemek için önce Almatı’ya oradan da Nura kasabasına geçeceğiz. Almatı’ya 5,5 saatlik bir Air Astana uçuşu ile ulaşıyoruz. Neyse ki koltuklar geniş ve ferah… Air Astana, Kazakistan’ın gözde şirketlerinden biri. Modern uçakları Türkiye ve Kazakistan arasında her gün mekik dokuyor. Bu seyahatimizde Air Astana Kıdemli Başkan Yardımcısı İbrahim Canlıel ile şirketin Türkiye Müdürü Karlygash Omurbayeva, bize ilgi gösteriyor.
Nura, Almatı’nın yaklaşık 200 kilometre doğusunda. Yol normalde 1,5 saat sürüyor. Ama kar suyuyla delik deşik olmuş asfaltta ilerlemek bir hayli zor. Nura, dağların eteğinde steplerin ortasında kurulmuş bir kasaba. Kasabanın halkı çoğunlukla hayvancılıkla uğraşıyor. Yol boyu gördüğümüz koyun, sığır, ‘jılkı’ (at) sürüleri bunun bir kanıtı. Hatta bu ‘jılkı’ sürülerinden birini görüntülemek için yoldan ayrılıyoruz. Çekimlerin ardından tam da yola çıkacakken -koca stepte- üç metrekarelik içi kar dolu çukura saplanıveriyoruz. Taş koyma, paspas yerleştirme gibi yöntemler sonuçsuz kalıyor. Aklımıza itfaiyeyi aramak geliyor. Ve yaklaşık 45 dakika sonra koca bir itfaiye aracı yanımızda bitiyor. Koca araç gömüldüğümüz yerden çivi söker gibi bizi çekip çıkarıyor.
Kartal Festivali…
Kartal Festivali, Nura’nın 3 kilometre doğusunda bir tepenin eteklerinde yapılıyor. Tepe, yarışma için şart. Kartallar hedefe tepeden yollanıyor. Kimi Moğolistan’dan, kimi Kazakistan’ın çeşitli eyaletlerinden 40’a yakın yarışmacı var. Her birinin kolunda kartallar sıranın kendisine gelmesini bekliyor.
Kartallı Kız Akbota…
Kartallı Kız Akbota ile burada tanışıyoruz. Akbota, bürkitçiler arasındaki tek kadın. Yarışmaya Nura’dan katılıyor. Kartalı daha 2 yaşında. Adı ‘Akiyık. Akbota’nın dedesi, babası hep ‘bürkitçi’. O da küçük yaşlarda kartalla tanışmış. Akbota geçtiğimiz sene de yarışmaya katılmış. Ancak kurt bürkitçilerin arasında şansı pek yok. Nihayetinde de yarışmadan sadece bir sertifika ile ayrılıyor ama Akbota seneye bir ödül kazanma konusunda gayet kararlı…
Bir diğer ‘bürkitçi’ Moğolistan Bayan Ulgi bölgesinden katılan Bürkitbay Ailesi. Dede, oğul, torun maaile kartal avcısı… Zaten soyadları ‘Bürkitbay’ yani Bürkitbey. Oğul Bürkitbay, Jandost’un kartalının ismi ‘Muzbalak’. Kartalı, torun Bürkitbay, Jasulan ile beraber uçuruyorlar. Festival alanında sohbet ettiğimiz Jandost, Beşiktaş’ı, Beşiktaş’ın maskotunun kartal olduğunu biliyor. Jandost diyor ki; “Bir gün Muzbalak’ı Beşiktaş’ın stadında da uçurmak isterim.” Yarışma çeşitli kategorilerde düzenleniyor. ‘Şakıruv’ yani çağırmada tepeden bırakılan kartalın yaklaşık 300 metre ilerideki sahibine gelmesi sağlanıyor. ‘Erkin’ yani serbest uçuşta, kartalı bırakan bürkitçi, kartalı yeniden koluna çağırıyor. ‘Şirga’ kategorisinde ise kartal, atla çekilen içi doldurulmuş tilki ya da tavşanı en kısa zamanda yakalamaya çalışıyor. Kartalla avcılığın belki de en heyecanlı kategorisi ise gerçek bir av. Kartal, uzaklarda serbest bırakılan bir tavşan ya da tilkinin üzerine salınıyor.
Puanlama sistemiyle yapılan yarışmalar iki gün boyunca devam ediyor. İki günün sonunda yarışmanın birincisi ise Almatı’dan katılan Eltay Müptekekulı. Eltay, kanat açıklığı neredeyse 3 metreyi bulan ‘Baljan’ ile ödülleri topluyor.
Akbota’nın evinde misafiriz…
Festivalin ardından Akbota’nın Nura’daki evine misafir oluyoruz. Misafirperverlik üst seviyede. Akbota’nın babası bizim şerefimize bir koyun kesiyor. Zaten et, Kazak sofralarının baş tacı. Akbota daha 16 yaşında. Lise ikinci sınıfta okuyor. 4 kardeşi daha var. Akbota’nın dedesi de babası da hep bürkitçi. Annesi, kartal olayına başta “Kız çocuğuna kartal ne gerek?” diye karşı çıkmış ama, Akbota’nın kartalına tutku derecesinde bağlı olduğunu görünce itirazı artık bırakmış. Kızından tek isteği derslerini ihmal etmemesi. Hani, parklarda genç kızlar köpeklerini gezdirir ya Akbota da işte aynen öyle kartalını gezdiriyor. Kah bakkala giderken, kah yürüyüşe çıkarken kartalı ‘Akiyık’ da ona eşlik ediyor. Sokakta yürürken kartalıyla sohbet ediyor. Gökyüzünün en yırtıcı hayvanlarından birinin, gencecik bir kızın elinde munis bir şekilde durması insanın biraz garibine gitmiyor değil. Kartalın bir jilet gibi olan gagasını Akbota’nın eline saplaması an meselesi ama Akbota, sanki bir kediyi okşarmış gibi kartalını seviyor. Bizim de şaşkınlığımız daha da artıyor.
Peki kartal ve insan arasındaki binlerce yıllık ilişkinin hikayesi ne?
Kendisi de bir Kazak olan ancak Türkiye’de yaşayan Profesör Doktor Abdulvahap Kara anlatıyor: “Kartalla avcılık Türklerin en eski avlanma şekillerinden biri. Altı bin yıllık tarihi geçmişe sahip olduğu söylenmekle birlikte, biz onun tarihi izini kaynaklarda 2-3 bin yıl eskilere kadar takip edebilmekteyiz. Arkeologlar bununla ilgili petroglifleri, yani kaya resimlerini Kazakistan’ın “Tanbalı Tas” ve “Bayancürek” kaya resimleri arasında tespit etmiştir. Bunlarda, kartalla av avlayan avcıların resimleri bulunmaktadır.’’
Kartal nasıl yakalanıyor?
4 farklı yöntemi var. Yuvadan yavru alma yönteminde; sarp kayalara yuva yapan kartalların yuvasına iple inilerek yavru alınıyor. Tok kartal yakalama yönteminde; Avını yakalayıp yiyen ve iyice doyan kartal at sürülerek yakalanıyor. Ehil kartal ile yakalama yönteminde ise; ehlileşmiş kartal havada uçan yabani kartal görüldüğünde salınıyor. İki kartal birbirlerine pençelerini batırarak sarmaş dolaş bir halde yere düşerler. Yabani kartal hemen yakalanıyor. Ve ağ ile yakalama yönteminde ise; uzun sırıklara canlı veya doldurulmuş yem konuluyor. Yeme doğru süzülen kartal ağlara takılıyor.
Kartal yakalandıktan sonra evcilleştiriliyor. Kartalların mizacı da tıpkı insanların ki gibi munis ya da ters olabiliyor. Kuşbeyleri açısından munis kartalın yetiştirilmesi daha kolay. Yavru iken yuvadan alınıp yetiştirilen kartala “kolbala” (kol yavru) deniliyor. Yetişkin iken yakalanan kartala verilen isim ise “tüzkartal”.
Kartallar nasıl uysallaştırılır?
Kartal “ırgak” denilen gerdirilmiş ipe kondurulur. Ve bu ip salıncak gibi sürekli sallanarak kuşun uyuması engellenir. Kuş böylece birkaç gece uykusuz bırakılır. Ayrıca yanında sürekli olarak gürültü yapılır. Kartal uykusuzluğa ve gürültüye dayanıksızdır. Böylece kartal yorgun düşürülür. Uykusuzluktan bitap düşen kartal uysallaşmaya başlar. Kartala asla vurulmaz, kötü söz söylenmez! Çünkü, kartal kinci bir hayvandır. Günün birinde intikam alabilir. Nitekim, efsaneye göre, Naymanların Tölegetay isimli beyinin oğlu Kıtay’ı eğittiği kartalı saldırarak öldürmüştür.
Kartalların eğitimi nasıl başlar…
İyice aç bırakılan kartala et gösterilir. Başlangıçta yemeye çekinir. Ancak yavaş yavaş elden yemeye alışır. Zamanla uzaktan uçarak gelir ve eldeki yemi yer. Kartal artık ele gelmeye başladığında tilki avı eğitimi başlar. Bunun için “şırga” denilen sahte av hayvanları hazırlanır. Şırga içi doldurulmuş tilki veya tavşan kürküdür. Buna kuyruk da eklenir. Uzun bir ipe bağlanan şırga bir atlı tarafında sürüklenir. Kuşbeyi kartalın “tomagası”nı (maskesini) açar ve hedefe doğru salar. Kartal hedefini yakaladığında ayrılmak istemez. Çünkü kıskançtır. Bir kazak atasözü bu kıskançlığı şöyle ifade eder: “İt sahibi, kartal kendisi için avlanır!” Bu yüzden, kartal hedefi yakaladığında hemen et ile ödüllendirilir. Böylece hayvan bir yemle kandırılarak avı elinden alınır. Eğer avcı, hemen yetişmezse, kartal yakaladığı avı parçalamaya başlar ve avın derisine zarar verir. Bu yüzden Kuşbeyleri kartalı avda kontrollü uçurmak zorundadırlar. Kendileri de avı görmedikçe, kartalı uçurmazlar. Uçurduktan sonra da avın peşinden son sürat atlarıyla koştururlar…
Tazı tilkiyi kovalayarak yakalar. Eğer, yeterince hızlı değilse tilki kaçar. Fakat, kartal yükseklerden dalış yaparak avlandığı için tilkinin kurtulma şansı fazla değildir. Diğer taraftan tazıyla tilki avına giden avcının altında güçlü at olmalı ve avlanacak mekan da düzlük olmalıdır. Çünkü, tazı peşinden kovalıdığı tilkiyi yorarak yakalar. Bu yüzden tazının tilkiyi yakalaması uzun mesafade gerçekleşir. Dağlık ve engebeli arazide tazının tilkiyi yakalaması zordur.
Kuşbeyleri “sayat”, yani kartalla avcılığa yalnız çıkmazlar. Çünkü, kartalla avcılık tek kişinin yapacığı bir av türü değildir. Belli bir görev paylaşımı yapmış birkaç kişiyi gerektirir. “Turıpşı” Bir tepenin üstünde durur ve kartalı tutar. “İzşi” tilki veya tavşan gibi av hayvanlarının izini takip edip, saklandığı çalı çırpı veya kovuktan çıkmasını sağlar. “Kaguvşı” kaçan av hayvanının tekrar bir çalı çırpı arasına girmemesini, düzlükte kaçmasını sağlar. “Tosuvşı” kartalın avını yakalamasını bekler ve kartal avını yakaladığı anda yetişir ve bir yem vererek avı kartaldan alır. “Bakırşı” av çadırında kalan av peşinde olan kimselere sıcak çay ve yemek hazırlar.
Kartal beslemenin zorlukları…
Kartal beslemek, herhangi bir ev kuşunu beslemeye benzemez. Kartalın mevsimleri vardır. Bu mevsimlere göre kuş ava çıkarılır, idman yaptırılır, tüylerinin yenilenmesi sağlanır.Kartal Eylül-Mart aylarında karlı kış günlerinde ava çıkarılır. Tilki, av bulmak için akşamdan sabaha kadar karanlıkta dolaşır. Buna Kazaklar “tülkinin cortuvı” yani tilkinin dolanması derler. “Sonar” veya “Kansonar” denilen taze karda, tilkinin izi belli olur. İzi takip edilerek saklandığı yerden tilki çıkarılır.
Mart ayının ortalarından itibaren av mevsimi sona erer. Artık kartalın tüylerini yenileme mevsimi başlar. Kuşa bu mevsimde özen göstermek gereklidir. Tüy yenileme dönemini iyi bir şekilde geçiren kuş, eski tüylerinden tamamen kurtularak yepyeni, parlak ve canlı tüylere sahip olur. Tüy yenileme mevsiminde hayvana verilen yem miktarı arttırılır. Tüyleri gereğince yenilenen hayvan, avlanma mevsiminde daha verimli olur. Çünkü, daha çevik ve atak hareket eder. Eğer hayvan bu dönemi iyi geçiremezse, tüyleri zayıf ve soluk olur. Kuşbeyleri için avlanma mevsimi karın düştüğü Ekim ayından Mart’a kadar sürer.
Antreman Dönemi Başlıyor…
Ağustos ayından Eylül ayına kadar olan süre, kartalın deyim yerindeyse, antrenman dönemidir. Bu döneme Kazaklar “kustı kayırıv” demektedirler. Bu dönemde, Kuşbeyleri kartallarını, seyislerin yarış atlarını yarışa hazırladıkları gibi, ava hazırlarlar. Semiz kuşların kas etleri sertleştirilip güçlendirilerek uçuşa hazırlanır. Av döneminde kuşa iki günde bir yem verilir. Semiren ve tok olan kuş, tilki avlamaz. Diğer yandan yeterince besin alamayan kuş da halsizleştiği için avda başarılı olamaz. Bundan dolayı av mevsiminde kartala verilecek yem miktarı iyi ayarlanmalıdır.
İşte kartal ve insan ilişkisinin ilginç hikayesi… Kazakistan’da her yıl şubat ayında Kartal Festivali düzenleniyor. Ama festivaller içinde en görkemli olanı şüphesiz Moğolistan’ın Kazak Bölgesi olan Bayan Ulgi’deki olanı. Bu festivalin tarihi ise Eylül ayı sonları. Kazak kartalları keskin gözleriyle kendilerini izlemeye gelecek meraklıların yolunu gözlüyor.
BİR AV KARTALININ EKİPMANLARI:
TOMAGA: Kartalın gözleri çok keskindir. Göğe yükseldiği zaman 10 km. mesafedeki bir tavşanı görebilir. Eğer kartalın gözü bir başlıkla kapatılmazsa hayvan rahat durmaz sağa sola saldırır. İşte kartalların gözünün kapatıldığı başlığa ‘tomaga’ adı verilir.
AYAKBAV: Kartalın iki ayak bileklerine deri kayıştan ‘ayakbav’ yani ayak bağı denilen bağcıklar takılır. Bu bağcıklar 50 cm. uzunluğunda olup ucunda halkası vardır. Kartallar bu bağla uçar. Uçmadığı zamanlar bu halkalardan başka kayışlar geçirilmek suretiyle bağlanır. Eğitim esnasında bu halkalara sicim bağlanarak uçulur.
TUGIR: Kartalın her zaman durduğu 3 veya 4 ayaklı sehpa biçimindeki oturağıdır.
BİYALAY: Kartalın çelik gibi pençesinden korunmak için kola takılan deriden yapılmış bileklikli eldiven. Kartal daima sağ elde tutulur.
BALDAK: Yetişkin bir kartal 25 kilodan az değildir. Kuşbeyi bir kartalı sürekli olarak kolunda taşıyamaz. Bu yüzden kolunun altına bir destek koyar. Bu desteğe baldak denir.
KAZAKLARDA YAŞA GÖRE KARTAL İSİMLERİ:
Kazaklar kartala 12 yaşına kadar isim takmışlar. Bir yaştan on iki yaşına kadar verilen isimler sırasıyla şöyle: Balaban, Tirnek, Tastülek, Kantülek, Kumtülek, Kuvtülek, Köktübit, Kana, Cana, Berşın, Barkın ve Şongel.
Bu yazı 2013 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 76. sayısından alınmıştır.