Pazar , 3 Kasım 2024

Liebig Kartlarında İstanbul İmajı ve İstanbul’un Fethi

Yazı ve Koleksiyon: Önder Kaya – Fransızca çeviri: Cem Ülgen

19. yüzyıl Sanayi Devrimi’nin tüm görkemi ile ete kemiğe büründüğü bir çağdır. Bu dönemde pek çok icat yapılmış, unutulmaz simalar yetişmiştir. Devrin Avrupasına damgasını vuran önemli simalardan biri de bugün koleksiyon dünyasında adına atfedilen kartlarla tanınan Justus von Liebig’dir. 1803’de doğan Liebig, yüksek öğrenimini Fransa’da Sorbon Üniversitesi’nde tamamladı. Özellikle organik kimya, tarım ve konservecilik alanlarında dönemin zirve isimlerinden biri haline gelen Liebig’in adı bugün de Almanya’da Frankfurt yakınlarındaki Giesen şehrinde, bir zamanlar ders verdiği üniversitenin isminde yaşamaktadır.

liebig turkiye karts-gezgindergi (4)
Liebig Kartlarında İlginç bir görüntü / Namaz kılan kişi kıbleye dönük değil ve kadınlar önde

Liebig’in yaşadığı dönemin en önemli problemlerinden bir tanesi, yiyeceklerin taze biçimde saklanması meselesi idi. Bilhassa denizciler ve sefere çıkan ordular için tazeliğini kaybetmeyen gıdalar büyük önem taşıyordu. Leibig’den önce bu konuda bir takım girişimler olmuş ve modern konserveciliğin temelleri atılmıştı. Bununla beraber et konserveleri hacim olarak büyük yer kaplamaktaydı. Liebig, etin içinde konserve yapılırken pek çok lüzumsuz parçanın da yer aldığını ve bu parçaların çıkarılması durumunda daha besleyici bir ürün elde edebileceğini düşündü. Etin neredeyse yüzde 30’u kemik ve üçte biri de sudan oluşuyordu. Bunların çıkarılması sonrasında daha az yer kaplayan ve eskiye oranla fazlasıyla besleyici et konserveleri üretilmeye başlandı. 1856 yılında Londra’da Liebig Et İhracat Şirketi adı ile kurulan firma, bu keşfi ekonomi pazarına soktu. Kurum sonraları bilhassa et suyu ve bulyon üretiminde dünyanın sayılı kuruşlarından biri haline geldi. Şirketin et ihtiyacı büyük ölçüde Güney Amerika’dan temin edildiği için sonuçta şirketin fabrikası da 1865’de Uruguay’a taşındı. Yine hayvancılık deyince bugün de ilk akla gelen ülkeler arasında yer alan Arjantin ve Avustralya’da da tesisler kuruldu. Şirket, müşterilerine promosyon olarak 1872 yılında ilk Liebig kartlarını dağıtmaya başladı.

liebig turkiye karts-gezgindergi (2)
İstanbul’da gündelik hayat

Son derece özenli ama çoğu zamanda hayali çizimlerle süslü bu kartlar beklenmedik biçimde tüketicilerin ilgisiyle karşılaştı. Başlangıçta Fransızca basılan kartlar gelen yoğun talep üzerine Hollandaca, Fince, İsveççe, Sırpça gibi yerel dillerde de basılıp dağıtılmaya başlandı. Kartların ön yüzünde genellikle firmanın reklamı, tanıtılan ülke, toplum ya da olaylar serisine ait çizimler yer alıyordu. Arka yüzünde ise konu ile ilgili bilgiler veriliyordu. Yalnız bu bilgiler bazen fahiş hataları da içerebiliyordu. Bunun en temel nedeni muhtemelen kartlara olan yoğun ilgi sonrasında üreticilerin ortaya çıkan bilgi açığını layığı ile kapatamamaları olsa gerek. Mesela “Türkiye” serisinde yer alan ve “Bir camiinin içinde” adını taşıyan kartta peçeli kadınlar erkeklerin önünde namaz kılabilmektedir. Burada ressam İslami uygulamalardan çok kartın merkezine “oryantal kadın” figürünü taşımak istediğinden böyle bir durum ortaya çıkmıştır. Caminin zemininde halı olmaması, minberin ters yerde durması, caminin iç mimari tarzının ve bazı kişilerin kıyafetlerinin kuzey Afrika esintileri taşıması dikkat çeken diğer unsurlar. Yine aynı seride yer alan “Sultanahmet çeşmesi” adlı karttaki yapının da ne Topkapı sarayı önündeki ne de Üsküdar’daki III. Ahmet çeşmeleri ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bununla beraber çizer en azından çeşmenin bir parçası olan sebil kısmını asli fonksiyonuna uygun biçimde resmettiği gibi kartın arkasında verdiği bilgiler arasında da “Kur’an Müslümanlar içkiyi yasakladığından Türkler arasında iyi kalitede su ve bunun sunumu son derece önemlidir” demek suretiyle son derece tutarlı tespitler de yapmaktadır.

liebig istanbul fetih-gezgindergi (5)
Liebig Kartlarında İstanbul’un fethini tasvir veden bir görüntü

Yine Osmanlıları konu alan bir diğer seride Rumeli hisarına “Çanakkale Boğazında Rumelihisarı veya Kilit bahir” kalesi denilmek suretiyle ciddi bir yanlış yapılmıştır. Yugoslav tarihinin anlatıldığı bir diğer seride de I. Murat Kosova savaşında yarı çıplak bir Sırp’a atının üzerinde olduğu halde öldürtülmüştür. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak her şeye rağmen bu dönemde ortaya çıkan bilgi açlığı ve bilinmeyen diyarları merak duygusunu şirket çok iyi bir şekilde kullanarak farklı konuları kapsayan kartlar basma yoluna gitmiştir. Bu kartlar 6, 12 ve 24 resimlik seriler halinde basılıyordu. Hakan Akçaoğlu’nun Albüm adlı dergide çıkan ve kartları tanıtmayı amaç edinen yazısından hareketle firmanın 1973 yılına gelindiğinde 1863 seri kart çıkarttığını ve bu serilerdeki toplam resim adedinin de 12.000’den fazla olduğunu öğreniyoruz. Günümüzde kart müzayedelerinde hala çokça rağbet gören bu kartlar, serilerine göre çok cüzi rakamlardan, çok ciddi meblağlara kadar değişen fiyatlar arasında alıcı bulabiliyor. Ülkemizde tahmin edilebileceği üzere bilhassa Osmanlıyı ve İstanbul’u konu alan seriler iyi fiyatlardan satılıyor.

liebig turkiye karts-gezgindergi (3)
Liebig Kartlarında İstanbul’da günlük hayat

Bu yazıda yine Liebig serilerinden biri olan “İstanbul’un düşüşü” başlığını taşıyan altı kartın tanıtımını yapmayı amaçlıyorum. Seride dünya tarihinin en önemli vakalarından biri olan İstanbul’un düşmesi ön plana çıkan safhaları resmedilerek ele alınıyor. 6 parça olarak yayınlanan “İstanbul’un düşüşü” adlı seri, içerdiği resimler ve bilgiler açısından son derece ilginçtir. Her şeyden önce kartlarda verilen bilgiler tarihsel gerçeklere büyük ölçüde uygundur. Şehrin de son derece güzel bir betimlemesi yapılır. Bu anlamda metin bir uzmanın elinden çıkmış gibidir. Kuşatma sırasında yapılan deniz savaşları, Fatih ile basileus (imparator) arasında gerçekleşen müzakereler, Osmanlı ordusunun fetihten birkaç gün önce müdafilerin psikolojisini bozmak için ordugahta şenlik tertip edip mehter çaldırmasına varıncaya kadar pek çok bilgi kaynaklarla paralel bir seyir izler. Ancak kartlardaki görseller için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. İlk kartta gerek padişahın gerekse de topçuların giyimlerinin gerçekle en ufak bir ilgisi yoktur. Gerçi topçuların üzerinde kıyafet de bulunmamaktadır. Ayrıca Rumelihisarı’nın bulunduğu bölgenin de Boğaz’la bir ilgisi yok. Burada resmedilen padişah, 21 yaşını süren genç bir hükümdardan çok daha yaşlıdır. 3 numaralı kartta padişahın yanına hiçbir tarihsel veriyle bağdaşmayacak şekilde benekli bir panter iliştirilivermiştir. Bu çizimlerde adeta gerçeklerden ziyade Avrupalıların kafasında var olan şark imajının pekiştirilmesi durumu söz konusudur. 4. karttaki gemilerin karadan yürütülmesi bahsinde ise tarihi yarımada oldukça gerçekçi resmedilmiştir. Resmi çizen kişi İstanbul’u bilen ya da en azından burayı fotoğraf veya kartpostallardan gören biri izlenimini uyandırmaktadır. Buna karşılık 6. kartta, şehre giren Türk ordusu açık biçimde vahşi Moğol savaşçılarına benzetilmişlerdir. Karşımıza Osmanlı askeri olarak çekik gözlü, sarkık bıyıklı, saçları kazıtılmış ve bir tutam saçı tepeden bağlanmış adamlar çıkıverir. Tüm kartlar boyunca Osmanlı askerlerine ait görsellerde aynı yanlışlar tekrarlanır durur. Bu çizimler dönemin Avrupasında varolan “barbar Türk” imajını perçinler niteliktedir.

Şimdi kartlarımızın arkasını çevirelim ve “Liebig Etsuyu Firması”nın müşterilerine promosyon olarak dağıttığı bu kartlarda fethin adım adım nasıl anlatıldığına bakalım;

İSTANBUL’UN DÜŞÜŞÜ

  1. TÜRKLERİN İSTANBUL KUŞATMASI

İmparator 8. Jean Paleolog 31 Aralık 1448’de ölür. Bu zamana kadar Bizans imparatorluğu Türklere karşı son derece cesur bir savunma sergilemiştir. Onun zamanında batıdan üst üste gelen iki Haçlı seferinden ilki 1444’de Varna’da ikincisi 1448’de Kosova’da Türkler tarafından hezimete uğratılmıştır. 8. Jean ölmeden önce üç oğlu arasından kendisine Konstantin’i halef olarak seçmiştir. Ancak Sultan tarafından tanındıktan sonra (çünkü o zamanlar Bizans, Osmanlı sultanına tabi idi) 11. Konstantin kendisini bugün Mora yarımadası civarında bulunan Mistra’da imparator ilan ettirmiştir. Yeni imparator buradan da Konstantinopolis’e giriş yapmıştır. Ancak sahip olduğu şehir dini çatışmalar nedeniyle parçalanmıştı. Bu arada diğer iki kardeşinin de Mora hakimiyeti konusunda birbirleri ile didişerek Türkleri yardıma çağırdığını öğrenmiştir. Türkler o sırada (1451’de 2. Murat’ın ölümünden beri) Küçük Asya’nın yanı sıra Balkanları da yönetiyorlardı. 2. Murat’ın oğlu 2. Mehmet, Konstantinopolis konusunda son derece planlı ve azimli bir fetih düşüncesine sahipti. Öncelikle kendi ordusunu düzenledi ve sonrasında Venedik ve Macarlarla diplomatik temaslarda bulunarak anlaşma sağladı. 1452’ye gelindiğinde birkaç ay içerisinde Boğaz’ın en dar yerine Rumelihisarı’nı yaptırdı. Daha sonra da şehir üzerindeki baskısını arttırdı. 10 Kasımda Rumelihisarı tarafından geçmekte olan Venedik’e ait buğday dolu iki gemiyi batırdı. Venedik buna karşı tepki vermek istedi fakat gönderdiği kuvvetler çok geç kaldı.

liebig istanbul fetih-gezgindergi (2)
Liebig Kartlarında Fetihten bir sahne
  1. HALİÇ (ALTIBOYNUZ) ZİNCİRİ NİSAN 1453

Kontantinopolis surları Marmara, Boğazlar ve Haliç istikametinde bir üçgen oluşturmaktaydı. Haliç’in uzandığı yer ise Konstantinopolis ile Pera’yı birbirinden ayırıyordu. Pera’da Cenevizliler oturuyorlardı ve savaş öncesinde tarafsızlıklarını ilan etmişlerdi. Kötü hava koşulları geçtikten sonra Türkler şehre doğru yola çıktılar. 2 Nisan 1453’den itibaren imparator Konstantin, Haliç’i uzun bir zincirle kapattı. Bu zincirin hemen arkasında gemiler bulunuyordu. Sonrasında da şehri savunmaya hazırladı. Bizans’ın önde gelenleri, şehir savunması için gereken yardım ve bağışları vermedikleri gibi askerlikle ilgili konularla da gereği gibi ilgilenmediler. Savunmacıların sayısı 10 bin kişi civarında olup zayıf bir kuvvet teşkil ediyorlardı. Bu kuvvetlerin bir bölümü de Cenevizli Jean Justinyani liderliğinde şehir savunmasına iştirak eden yabancılardı. Silah, cephane ve top konusunda Konstantinopolis yetersiz bir durumdaydı. Batıdan söz verilen ve beklenen yardım acaba zamanında gelebilecek miydi?

  1. URBAN’IN TOPU NİSAN 1453

Buna karşılık şehri kuşatan ordu çok kalabalık ve coşkuluydu. 10 binden fazla yeniçeri ve 60 bin kadar Anadolu’dan gelen disiplinli piyadenin yanı sıra önemli oranda başıbozuk vardı. Tüm bu kuvvetler kara tarafındaki surlara yaklaşarak dini bir inanç ve yağma heyecanıyla son saldırı anını bekliyorlardı. Bütün Boğaz’ı kontrol altında tutan ve Haliç’e girmeye hazırlanan bir filo da beklemedeydi. Sultan, haklı olarak saldırı öncesinde uzun bir topçu ateşinin surları dövmesini istiyordu. Bu saldırı sonrasında surlar zayıflayacak ve gedikler oluşacaktı. Bu arada istihkam erleri de yürür kulelere çıkarak surlara saldıracaklar, piyade erler de yine bu vasıtayla surlara aktarılacaktı. Türk topçuları cephane ve toplar konusunda son derece hazırlıklı olup ellerinde yüksek kalibreli mermiler vardı. Toplardan bir tanesi (ki o zamana kadar görülenlerin en büyüğü idi) Macar mühendis Urban’a hazırlatılmış ve dökümü üç ay sürmüştü. Bu topun çapı bir metre genişliğindeydi ve mermileri 640 mm. kalibredeydi. Bu topu Edirne’den getirebilmek için 60 öküz kullanıldı. Genel bombardıman 11 Nisanda başladı ve sekiz gün sürdü.

  1. 22 NİSAN STRATEJİSİ

18 Nisanda sultan bombardımanı durdurur ve ilk saldırıyı başlatır, ancak geceleyin saldıran piyade erleri surlardan atılan kaynar sular ve ateşle geri püskürtülürler. 19’unda ise bombardıman tekrardan başlar. Türk filosu, Haliç’e gerili zincire saldırırsa da Hıristiyanlar cesurca karşı koyar. 20’sinde yine bir deniz savaşı meydana gelir ve Türk denizcileri geri püskürtülürken Konstantinopolis’e yeni destek kuvvetleri gelir. 2. Mehmet artık Haliç’i elde etme konusunda sabırsızdır ve kuşatmada filosuyla kara ordusunun gücünü birleştirmeyi istemektedir. İki gün içinde inanılmaz bir fikri hayata geçirir. Boğaz kıyısından başlayarak Pera üzerinden ilerleyip Haliç’te sonlanan, iyi yağlanmış kazıkların yan yatırılması ile oluşturulan 3 kilometrelik bir pist yaptırır. Donanmasını da insanlar, öküzler ve atları kullanarak pistten kaydırmak suretiyle Haliç’e indirir. Bu sürpriz hareket Bizans üzerinde büyük bir moral bozukluğuna neden olur. İmparatorun barış teklifi, sultan tarafından kesin bir dille reddedilir. Böylelikle 2. Mehmet Haliç’teki zinciri ele geçirememiş olsa da imparatorun, askerlerinin bir bölümünü Haliç kıyısındaki surların savunmasına göndermesine ve diğer bölgelerdeki savunmanın zayıflamasına neden olmuştur.

  1. AYASOFYA BARIŞI 28 MAYIS 1453

Bombardıman bir ay daha devam etti. 7, 12 ve 18 Mayıs tarihlerinde ara verildi ki, bu zamanlarda surlara bazı zayıf saldırılar yapılmıştı. Müdafiler her ne kadar sayıca az olsalar da yapılan saldırıları püskürtebilmiş ve gedikleri de ellerinde olan malzemelerle kapatabilmişlerdir. 16’sı ve 21’inde saldırıya uğrayan zincir halen direnmekteydi. 22’sinden itibaren kara tarafından saldırılar gitgide arttı. 2. Mehmet müdafilerin savunma güvünün yavaş yavaş çöktüğünün farkındaydı. Öte yandan kendi kuvvetlerinin böylesine uzun ve kanlı bir kuşatma karşısında moral bozukluğuna uğradıklarının da bilincindeydi. 23 Mayısta 11. Konstantin, sultanın bir ultimatomunu geri çevirdi, ancak hemen sonra da Venedik’ten beklenen desteğin uzun bir zaman sonra gelebileceğini öğrendi. Bu arada Türklerin saldırısı yavaşladı ve kamplarında bir bayram havası ve sevinçli bir hazırlık telaşesi görüldü. 11. Konstantin bu halin son saldırıya hazırlık olduğunu düşünmeye başladı. Bu arada Konstantinopolis’te ölümün yaklaşıyor olması nedeniyle siyasi, dini ve toplumsal çatışmalar bir tarafa bırakılmaya başlandı. Böylelikle imparator, Ortodoks kilisesi ve Latin kilisesi ile yerel otoriteler ve ordudaki yabancılar hep beraber Ayasofya’da buluşup günah çıkartarak Hz. İsa’yı ekmek ve şarapla kusama ayini yaptılar. Sonrasında da savaşçılar son çarpışma için yerlerin aldılar.

  1. BASİLEUS’UN ÖLÜMÜ 29 MAYIS 1453

29 Mayısta sabaha karşı 1.30’da beklenen saldırı başlar. İlk saldıran birlik olan başıbozuklar iki saatlik bir çarpışma sonucu korkunç kayıplar vererek geri çekilirler. Hemen ardından ikinci dalga yani Anadolulu piyadeler ilerler ve tehlikeli olacak şekilde surlardaki gediklere yerleşirler. Ancak sonrasında geri püskürtülürler. Şafak sökerken yeniçeriler savunmanın en zayıf yerlerine saldırırlar. Sonrasında kenti savunan yabancı askerlerin başında bulunan Justinyani ölümcül bir yara alır ve mevzisini terk eder. O sırada Türkler kent surlarında bir yeri alarak buraya yerleşirler. 11. Konstantin birkaç şövalye toplayıp bağırıp çağırarak gayet öfkeli bir biçimde düşman saflarına saldırır. Bir kaç saat sonra da zaferi kazanmış olana, yani Fatih’e kesik kafası götürülür. Fatih kıyımları durdurup üç gün boyunca yağmalara izin verdikten sonra camiye çevirdiği Ayasofya’ya gider. Böylelikle İsa’dan önce 7. yy.’da Bizans adı ile Yunanlılar tarafından kurulan Konstantinopolis 1000 yıl sonra doğunun başkenti oluyordu. Bundan sonra şehir yüzyıllarca Osmanlıların başkenti olacaktır. Zaten Türklerin kullandığı isim olan İstanbul, “stim bolin”in değiştirilmiş halinden başka bir şey değildir.

Liebig Kartlarında İstanbul İmajı ve İstanbul’un Fethi

Yazar : ÖNDER KAYA

1974'te İstanbul doğumlu. Öğretmen, araştırmacı-yazar ve tarihçi. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olan Kaya, aynı yıl Marmara Üniversitesinde yüksek lisansını yaptı. Öğretmenlik hayatına Robert Koleji'nde devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir