Cuma , 22 Kasım 2024

Dört duvara bakıp bir hayatı okumak

Yazı: Gülcan Tezcan  Fotoğraflar: A.Bilal Arslan

Kocalık elinden ne hale geldim
Ağardı başımda kıllarım benim
Şimdi gençliğimin kadrini bildim
Büküldü kametim, bellerim benim

Rızkım için ben kendimi satardım
Yüksek binalarda çatı yapardım
Nice düşkünlerin elin tutardım
Yoruldu tutmuyor kollarım benim.

Kuşlar gibi uçan kanat kırıldı
Yorulmak bilmeyen dizler yoruldu
Coşup da çağlayan gönül duruldu
Göl oldu akmıyor sellerim benim

Aman Kadir Mevlam aman el aman
Hidayet etmezsen halim pek yaman
Bülbül gibi şakır idim bir zaman
Lal oldu ötmüyor dillerim benim.

Bağ, bahçe diktim meyva yetirdim
Hasta düştüm gölgesine oturdum
Gül açan baharın güze getirdim
Temmuz’da soldu güllerim benim

Ben acizim böyle yazdım fermanım
Hiç kalmadı dizlerimde dermanım
Yaz gelip açılan yeşil ormanım
Kış geldi döküldü dallarım benim

İbrahim Topaloğlu

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (10)

Bir gün bir dağ köyüne düşer yolunuz… Kahramanmaraş’ın Kişifli Köyü’ne meselâ. Nur yüzlü, ak sakallı bir piri fani, bir ayran içimi buyur eder sizi hanesine… Bildik bir bağ evi gibi görünür başlangıçta o dört duvar size. Ama o sevimli dedecik konuştukça herhangi bir köyde, herhangi bir ihtiyarla konuşmadığınızı anlarsınız. İbrahim Dede’dir o, başkasına benzemez.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (7)

Zira o hayatını köyünün bitimindeki son çitle sınırlamamış, memleketin her köşesini memleketi bilip adımlamış sonra yine toprağında karar kılmış bir gezgindir. Toprağı en sadık yaridir elbette ama bir ayağı dışarıda olmalıdır. Kimbilir belki bu yüzden inşaatçılık, kalıpçılık yapmayı seçmiş, kubbeler bırakmıştır ardı sıra gezip gördüğü yerlerde.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (2)

Bilmek için gezmiştir en çok, öğrenmek için bir de. Gezdiği yerlerde en çok ecdad yadigârlarını görmek için adımlar sokakları… Hangi cami nasıl yapılmış, bu eserin kubbesi nasıl oturtulmuş, şu çeşmedeki nakışlar hangi ilhamdan doğmuş sorularının peşi sıra dolaşır diyar diyar… Büyük şehirler korkutur O’nu en çok. İstanbul’a bu yüzden temkinli yaklaşır. Fazla iç içe olmaya gelmez İstanbulla. Ruhunuzdan bir yakalarsa sizi kolay kolay kurtulamazsınız der saadetin can yakan sevdasından. Zor şehir ama bir o kadar da aşk şehirdir. Bunu bilir köyün bilge ihtiyarı ve İstanbul’dan geleni hep başköşesine oturtur şehre duyduğu muhabbetinden.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (11)

Yaşayıp gidilen hayata anlam katma çabasıdır O’nunki bir nevi. Bu yüzden hikâyeler biriktirir etrafına toplanan torunlarına anlatmak için. Bir gün Süleymaniye Camii’nin iç avlusundaki taşın hikâyesini anlatır başka bir zaman Edirne’deki muhteşem mimariyi…

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (1)

Köyün en gezgini, şimdinin bilgesi…

Sıradan, kendi halinde, öylesine yaşayıvermek O’na göre değildir. Bunu odasının en yüksek köşesinde saklayacak kadar değer verdiği gazetelerden anlarsınız önce. Sonra okuduğu kitaplara şaşırırsınız. Kendi kadar nur yüzlü eşi, yaşının verdiği yorgunluğa aldırmaksızın yeni gelinmişçesine önünüze kahvelerinizi bırakıp sohbeti demlendirdiğinizde şaşırmaya devam edersiniz. Çünkü karşınızda gönül hanesinin durumuna göre irticalen şiirler okuyan bir ‘aşık’ vardır. Sazı yoktur, sözü vardır. Yüreğinin tâ içinden kopup gelen dörtlükler uyurken bile kendiliğinden dökülüverir dudaklarından. Şiir söylemek O’na göre ikramların en güzelidir… Yeter ki dinleyeni olsun, bir şiir biter öteki başlar. Ama herkese açık etmez şair tarafını, sazı yoktur bu yüzden duvarında asılı.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (8)

Kimi zaman sitemleri dile gelir, kimi zaman hasreti söyler gözlerini yumup. Bu dünyaya kapadığı gözler öte alemden sırlar devşirir. Sonra dudakları kıpırdanır. Tok bir ses tonuyla tane tane söyler şiirlerini. Şanslıysanız size en yakası açılmadık dörtlüklerini armağan eder. Ama keyfi yoksa, – olur ya canı bir şeye sıkılmıştır, bağdaki incir boynun bükmüştür meselâ, yahut ortanca oğlan aramamıştır nicedir misafiri de kırmak istemediğinden önceden kasede okuduğu şiirlerden birini koyar teybe. Etrafındaki kimse anlamaz O’ndaki bu hâli… Öyle ya, sabahtan akşama kadar bağ, bahçeyle uğraşan bir köylü için  tuhaf şeyler yapmaktadır… Anlamazlar, anlayamazlar O’nu… ama ne zamanki köye okumuş, yazmış birilerinin yolu düşse O’ndan gayrısı anlatamaz derdini ‘şehirli’lere… Bu yüzden sağlıkçısı, öğretmeni, devlet memuru önce O’nun kapısını çalar yeri geldiğinde.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (6)

Toprağa yakın durarak toprakla bir olmak

Teyp demiştik ya şiirler okuduğu; Eski zaman radyolarından hallice ama şimdiki gençlerin burun kıvıracağı kadar ‘alt model’dir bu teyp. Hayatı belli bir yaşta dondurup bir soluklanmak istediğini anlatır gibidir pause’a takılı düğme… Arıza yaptığında gideceği tek adres de bellidir. Yine de O’nun işini görür. Radyodan haberlerini dinler, kasetlerini koyup eski şiirlerini hatırında tazeler…. Teybin sonuna kadar açık sesi rahatsız etmez sizi. Fark etmişsinizdir bu gezgin dedenin kulağındaki cihazı. Takvime işaretlidir kulaklığa pil alınması gereken tarih. Yoksa dostların sesini, torunların yaramaz çığlıklarını nasıl işitebilir ki? Ezanı duyamaz, tesbihleri eyvahlanır. Ki o tesbihlerle geceleri sabaha bağlar. Ve vakti geldiğinde abdestini alır, saçını düzeltir, mis kokusundan sürünür öyle gider namaza. Acizdir kul olarak bunu bilir, bunu söyler… Toprağa yakınlığı da aczinden, geldiği yeri unutmak istemediğindendir en çok. Öylesine bir olmuştur ki eli, ayağı toprakla ayırt edemezsiniz artık, toprağın çatlakları gibi iz bırakmıştır zaman tenine, bedenine… Gözlerinin kenarında kıvrılan izler anlatır size yılların yaşanmışlıklarını… Ne sevinçler, ne hüzünler, ne gizli kalmış sevdalar, ne çok gidişlere eyvahlanışlar birikip de yol yol uzanmıştır yüzünde. Kişisel tarihini kayıt düşen çizgilere baktığınızda daha çok anlarsınız O’nu ve O’nun kimseler tarafından okunamayan hikâyesini.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (9)

Sonra gözlerinizi kaçırırsınız, utangaç ya da biraz suçlu. O’na bu kadar yakından bakarak rahatsız mı ettim telaşı sarar sizi. Ama O’nu anlamak için zaten söze ihtiyaç yoktur. Etrafınızda gördüğünüz her şeyin O’nun hayatının özeti olduğunu fark edersiniz. Bu küçücük evdeki her şey O’nun hayatını kolaylaştırmak üzere düşünülmüştür. Evet, hiç de konforlu değildir. Duvarları çatlak, badanası dökülmüş, bakımsız bir evdir. Ama O’nun huzuru bulduğu yerdir. Anahtarını çevirip kapısını açtığında dünyanın yükünü dışarıda bıraktığı sığınağıdır, limanıdır. O anahtar sesine uyanıp kimbilir kaç kez babalarına ilk sarılan olmak için yarışmıştır evlatları. Kimbilir kaç seyahat sonrası O’nu beklemekten yorgun düşen aile fertlerini uyandırmamak için usulca çevirmiştir anahtarı.

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (5)

Öyle bir limanki daha önce demir atılan diğer limanların her hatırası çerçeveletilip yine burada, bu vazgeçilemeyen bağ evinde saklanmaktadır. Gidilen her şehir, görülen her farklı coğrafya bambaşka izler bırakmıştır hafızasında. Ve zaman geçip de unutulmasın diye hatıralar çerçevelenip sıra sıra dizilmiştir odanın bir kenarında. Kabe en güzelidir gidilen yerlerin, İstanbul gönülçelen, Bursa ecdad toprağı, Edirne göz nurudur O’na göre…

gezgindergi_kultur_dort_duvara_bakmak (4)

O’nunla bir kahve içimi sohbet olmasa, bahçesinde toprak çapalayan, fideler ekip, meyve toplayan, pekmezini elleriyle yapıp, asmalarına gözü gibi bakan bir köylüden farkını anlamak zor. “İhtiyar delikanlı” der geçersiniz belki. Ama bir gün yolunuz düşerse o dağ köyüne mutlaka O’nu bulun… Dizi dibine oturup hayatın anlamını sorun…

Dört duvara bakıp bir hayatı okumak –  Bu yazı 2007 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 7. sayısından alınmıştır.

Yazar : GEZGİN YAZAR

Türkiye'nin Gezi, Seyahat ve Fotoğraf Dergisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir